• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi20
Bugün Toplam169
Toplam Ziyaret102008
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Artvin

                           Artvin'de Kafkasör Boğa Güreşi

Artvin Kafkasör boğa güreşleri ile nefes kesen görüntülerin sergilendiği bir ildir. Her yılın Haziran ayının üçüncü haftası boyunca geleneksel olarak düzenlenen festivalin ilginç yanı boğa güreşleridir. İlin her yanından getirilen boğalar boyun kalınlığına ve kilolarına göre sınıflandırılıp güreştirilir.

Bu güreşler yapıldığı tarihten itibaren, boğaların zarar görmemesi ve herhangi bir şekilde eziyete uğramamaları için dikkat edilmekte, belirli kurallar uygulanmaktadır. Güreş sırasında güçsüz görülen boğanın çekilmesi halinde yenik kabul edilir ve güreş meydanında ayrılan bölümden ilgililerce boğa alandan uzaklaştırılırlar. İlgililer ellerindeki uzun sopalarla gerektiğinde güç kullanmaktadırlar. Böylece, Kafkasör boğa güreşleri, kendi kuralları içinde güç gösterisi olarak bir spor ve şenlik ortamına dönüşür.

Karakucak güreşleri ve folklor gösterilerinin de yapıldığı festivalde, çevre ilçe ve köylerinden gelen halk şairlerinin atışmaları ilgiyle izlenir.

                                  Gelenek  Görenekler

Evlenme

Evlenme çağına gelmiş ve evlendirme işleminde kadın ve erkek için “başını bağlama” baş göz etmek, erkekler için evermek, kadınlar için ise “köçürmek” terimi kullanılır. Erkek için uygun bir kız bulma için yakın çevresi bunu adeta görev edinir, çevresindekilerin önerileri alınır. Buna “say görme” denir Evlenme niyeti olan erkek genellikle anne ve babasına bunu açıklamazdı. Evlenme çağına gelen erkeklerin aile büyüklerinin yönlendirmeleri etkili olurdu. Anne-babalar gittikleri yerlerde, çalıştıkları tarla ve bahçelerde bekâr olan kızları gözlemlerlerdi.

Köydeki bağ-bahçe işlerini nasıl yaptığı, büyükleriyle ve çevresindeki kişilerle ilişkileri gözlemlenerek kızı tanımaya çalışırlardı. Ailenin kızı tanımasının ardından evlenme niyetindeki erkeğe kızdan bahsedilerek tanışmalarına vesile olunurdu. Erkeğin yakın çevresi kızı her yönüyle araştırmaya, tanımaya çalışır. Buna “kız saraflama” denir. Oğlan tarafının kıza elçiliğe gitmesine “kız isteme” denir. Elçiler belirlendikten sonra özellikle perşembeyi cumaya bağlayan gece mesafeye göre yaya veya atla kız evine gidilirdi.

Kız istendikten sonra kız tarafı uygun bir dille evlenecek kızları olmadığını veya Allah’ın emri varsa olur denerek elçiler uğurlanır. “Söz kesildikten sonra kız evine giden elçiler, nişan yüzüğünü de beraber götürür. Kıza yüzüğü kendi yakınlarından birisi takar ve ev halkından uygun olan birisi nişanın kabul olduğunu müjdeleyene oğlan tarafından en yakını bahşiş verir. Daha sonra görüş için özel olarak bezenmiş, süslenmiş gelin kız bir yakını tarafından yüzü kapalı olarak elçilerin yanına getirilir. Buna ilk gelin görme denir. Gelin odaya girerek konukları her adımda bir temenna alarak selamladıktan sonra geri çıkar ve elleri önünde bağlı olarak ayakta bekler. Elçilerden geline en yakın olan gelinin yüzünü bismillah diyerek açar ve valasına altın, para olarak takı takar. Gelin odadan elçilere sırtını dönmeden çıkar ve kahve ikramı için tekrar gelir. Nişan kapalı ve açık olmak üzere iki şekilde yapılabilirdi.

Kapalı nişan olayında nişanlanan gençler düğün gününe kadar görüştürülmezler. Açık nişan ise eş, dost ve akrabalara duyurularak yapılır. Kadın ve erkeğin görüşmelerine izin verilir. Daha sonra her iki taraf gelin görme tarihini kararlaştırır. Gelin görmeye gidenler geline bahşiş ve hediyeler verirler. Bundan sonra erkek tarafından birisi kız evine giderek gün belirleme olan kesim keser. Bu sırada takı ve başlık işi de görüşülür. Genellikle beşibirlik, altın, bir çift gümüş bilezik, bir adet gümüş kemer, gümüş küpe, gümüş yüzük takı olarak verilir. Başlık durumu her iki tarafın sosyal ve ekonomik durumlarına göre belirlenirdi. Ortalama 10-20 altın veya karşılığı para olurdu. Kız tarafı enişteye bir kat elbise, bir tabanca, bir köstekli gümüş saatten oluşan çeyiz hazırlar. Kız tarafı eşya olarak kızlarına, güğüm, sahan, tas-tabak, halı-kilim, yatak ve sandık katar. Düğün için çalgı bulmaktan erkek sorumlu olur. Gelini getirmek üzere yapılacak düğüne davet için damat ile bir yakını komşuları dolaşır ve davetlilerden “makar” oluşur. Düğün sabahı erkek tarafı (makar), damadın yengesi ve düğün sorumlusu (sağduci) ile birlikte kız almaya kız evine giderler (Günümüzde damatta beraber götürülür). Kız evine gidiş davul ve zurna eşliğinde yapılır. Kız evine varınca erkeler ayrı, kadınlar ayrı odalara alınır.

Kız evindeki törenler tamamlandıktan sonra gelin geleneksel kıyafetlerle giydirilir, takıları takılır, duvak işi tamamlanır. Yola çıkmaya hazır olan geline al satenden yapılmış gelinlik çarı ve özel dokunmuş eldivenleri giydirilir. Gelinin çıkarılışı sırasında gelin alma veya gelin ağlatma havası çalar.

Kız tarafında kızlar, oğlan yengesinden “yengacan” türküsü eşliğinde birtakım yiyecekler isterler. Bu yiyecekler içinde özellikle ketenin olması şarttır.

 

Yenge yenge hoş gelmiş

Can can yengecan

Bize neler getirmiş

Can can yengecan

 

Yenge getir keteyi

Can can yengecan

Kabul etmez hatayı

Can can yengecan

 

Yenge gelmiş hoş gelmiş

Can can yengecan

Bakır taşı boş gelmiş

Can can yengecan

 

Gelin odadan çıkarılırken bir yakını gelinin çıkacağı kapıda durur ve bahşiş istenir. Gelin kız ve oğlan tarafının yengeleri arasında yola çıkarılır.

Gelinin bineceği at süslenir ve gemini kardeşi veya güvenilir bir kişi tutar. Düğün alayının hareketinden önce köy imam ve muhtarının katılımıyla mehr-i muaccel denilen kızın çeyiz yazım işlemi yapılır. Düğün evindeki yemek hazırlıkları bir iki gün önceden komşuların yardımıyla başlar. Çorbalar, et yemekleri, sebze yemekleri, tatlılar hazırlanır. Yemek önce makara sonra kadın ve çocuklara verilir.

Oğlan evi yakın da olsa gelin evden atla alınırdı. Oğlan evine atla gelen gelin kapıda bekler ve oğlan çatıya çıkarak gelinin kafasına şeker ve bozuk paralar saçar. Oğlan babasının kıza vereceği, hayvan, tarla, ev var ise herkesin içinde açıklanır. Atın yanına ters çevrilmiş kazan ve üstüne sini konulur veya cecim serilir. Bunun üzerine inen gelin önce sağ ayağını basar. Eve giren gelin önce mutfağa götürülür ve tuzluğa elini sokar. Bu ise gelinin gelmesiyle evde bereketin artmasının istenmesidir. Düğün için toplanan halka düğün sahipleri tarafından bişi, kete, lokmalar, tatlılar, şerbetler ikram edilir.

Gelin ve makar damadın evinin kapısına gelince damatla şağdıç balkon veya çatıya çıkarak bohça içerisindeki çerez, bozuk para veya kâğıtlı şekeri düğün alayının üzerine serperler. Düğün sona erdikten on- on beş gün sonra enişte, sağdıcı ile beraber kaynata ve kaynanasını görmek üzere kız evine gider. Düğün yapıldıktan bir ay sonra gelin ile damat beraberce kız evine giderler ki buna “ayak dönümüne gitme” denir. Bundan yaklaşık bir ay sonra da kızın anne babası kızlarını ziyarete gider, buna da sabahlık götürme denir.

Köy içinden veya yakın köylerden, köy dışından, farklı şehirlerden kız alma, verme geleneklerinde farklılıklar olmaktadır. Düğün ve evlenme törenlerinde özellik gösteren başlıca konular; elçilik (kız isteme), bohça hazırlama, koç parası yerine (damat tarafınca gençlere yemek ziyafeti verilmesi), geline fincan veya tahta kaşık kırdırma, evin giriş kapısına geline hamur sürdürmek, gelin tarafından pirinç ve buğday taneleri saçılması gibi gelenek ve görenekler, özellikle kırsal yaşam tarzının hâkim olduğu yerlerde görülür. 

Doğum

Doğumla ilgili adetler inanmalar ve bunlara bağlı uygulamalar büyük ölçüde günümüzde de devam etmektedir. Soyun devamı anlamına gelen çocuk aile için herşeyden önemlidir. Yeni evli çiftlerin kısa zamanda çocuk sahibi olması beklenir. Özellikle de erkek çocuk beklenir. Evliliğin 2 veya 3. yılında henüz çocuğu olmayan kadınlar bu duruma çareler aramaya başlarlar. Zira çocuğu olmayan kadın toplum içinde statü bakımından düşük görülür.

Kısırlığa karşı çeşitli tedavi yöntemleri denenir. Türbe, yatır ziyaretleri, büyüler, muskalar ve halk hekimlerinin yaptığı ilaçlar geleneksel tedavi yöntemleri arasında yer alır. 

Doğacak çocuğun hem fiziki olarak hem de ahlaken güzel olması istenir. Bunun için de birtakım uygulamalara rağbet edildiği görülür: Hamilelik döneminde gebe kadının üzülmesi, hastalanması istenmez. Kadına doğum yakın zamanlarda ağır iş yaptırılmaz. Cenazeye bakması istenmez; ölüye bakan gebe kadının çocuğunun sarı, soluk benizli olacağından endişe edilir. Gebe kadının aşerdiği yiyeceklerin mutlaka temin edilmesine çalışılır, aksi halde çocuğun kusurlu veya hasta doğmaasından endişe edilir. Hamileyken ayva yiyen kadının çocuğunun güzel, gamzeli olacağı söylenir. Kırmızı elma yiyen kadının çocuklarının al yanaklı olacağına inanılır. Bazı yiyeceklerin hamile kadının üzerinde lekesi kalırsa doğacak çocuğun vücudunun aynı yerinde ben çıkacağına inanılır: Özellikle ciğer kanıyla ilgili olarak bu inanç çok yaygındır. Bebeği karnında kımıldadığında hamile kadın güneşe bakarsa çocuğunun güzel olacağına inanılır.

Hamile kadının kalçaları genişse doğacak çocuğun kız; kadının kalçaları değil de karnı büyürse erkek çocuk doğuracağı söylenir. Hamile kadının yüzü güzelleşirse erkek; yüzü çillenirse kız doğuracağına inanılır. Hamile kadın özellikle ekşi yiyecekler yiyorsa erkek; tatlı yiyecekler yiyorsa kız doğuracağı söylenir. Doğacak çocuğun cinsiyetini tahmin etmek için hamile kadının başına gizlice tuz dökülür. Kadın bunun üzerine üst dudağını kaşırsa oğlan, kaşını kaşırsa kız doğuracağına inanılır.

Doğumlar eskiden köylerde ebelerin nezaretinde gerçekleşiyordu. Her köyde mutlaka tecrübeli ebeler bulunurdu. Hem anne hem de bebeğin sağlığı ebelere emanet edildiği için ebeler çok önemlidir. Doğum zamanı yaklaştığında doğumda ihtiyaç duyulacak malzemeler hazır bulundurulur. Aynı şekilde ebeyi de haberdar ederlerdi ki doğum zamanı geldiğinde derhal gelebilsin ve hamile kadınla ilgilenebilsin. Doğumu kolaylaştırmak için silah atılır. Doğum odasında bulunan kadınlar üzerlerinde düğümlü bir şey varsa (saçları mesela) çözerler.

Bebeğin göber kordonunu doğumdan hemen sonra değil, birkaç dakika beklenildikten sonra kesilirse çocuğun daha akıllı olacağı söylenir. Çocuk bol rızıklı olsun diye göbeği para üzerinde kesilir. Ebe kadın bebeğin kordonunu kesmeden evvel ezan ve kamet okuyarak bebeğe ismini söyler. Kordonun bebeğin göbeğinde kalan kısmı bağlanır. Göbeği kesildikten sonra bebek hemen yıkanır ve kundağa sarılır. Bebeğin rızkı bol olsun diye ilk kundağının yer sofrası üzerinde bağlandığı görülür.

 

Bebek ağlamaya başladığında ona hemene meme verilmez, bazı yörelerde bir namaz vakti geçinceye kadar beklenir. Bu sayede çocuğun ileride sabırlı olacağı söylenir.

Doğumdan sonra bebek bir süre lohusanın yanında yatar. Yaklaşık 1 hafta sonra annesinin yatağından alınıp hazırlanan beşiğe koyulur. Beşiğin bir yerinde nazarlık bulundurulur. Bebeğin yastığının altına da Kur’an-Kerim koyulur. Böylece olası nazardan ve sait kötülüklerden bebeğin korunacağı umulur.

 

Lohusayı ziyaret etmek önemli bir gelenektir. Komşular hayırlı olsun ziyaretlerine hediyelerle birlikte giderler. Arhavi’nin köylerinde doğumdan 7 gün sonra lohusanın anne tarafından yakınları yemekli bir toplantı düzenler. Bu toplantıya maşkidani (yedinci gün) derler. Maşkidani toplantısında doğan bebek için alınmış hediyeler lhusaya verilir. Bu toplantı bir tür beşik alayıdır. Hediyelerle birlikte süslenmiş olan beşik lohusanın odasına getirilir. Bebek, davetlilerin nezaretinde beşiğe yatırılır. Hususen bu beşik merasimine yörede canda adı verilir (Hatinoğlu, 2010: 154).

Doğumdan sonra 40 gün devam eden lohusalık döneminde evin ziyaretçisi çok olur. Lohusanın ve bebeğin sağlığına bu süreçte azami ölçüde dikkat edilir. Lohusayı asla yalnız bırakmamak her zaman lohusanın yanında birini bulundurmak bu tedbirlerden biridir. Lohusa yalnız bırakılırsa ve bu esnada herhangi bir şeyden endişeye, korkuya kapılacak olursa hastalanır yahut albasar onu diye böyle tedbirler alınır.

Yeni doğan bebek doğumundan sonraki 40 gün boyunca her gün yıkanır. Bebeği yıkama işimi ebe kadın üstlenir. Bu nedenle doğumdan sonraki günlerde lohusanın yanında kalır. 

 

Askere Uğurlama

Askere gidiş önemli bir olaydı ve düğün havası içinde askere uğurlama yapılırdı. Askere gidecek kişi gururlu olurken yakın çevresi kişiyi misafir gibi davranır, gönlünü hoş tutardı. ‘O asker olacak” diyerek ailenin yapacağı işler köyün gençleri tarafından iş birliğiyle yapılır.

Askeri komşuları yemeklere davet eder, arkadaş çevresi davul-zurna, tulum çalarak eğlencelerle güzel günler geçirmelerini sağlardı. Askere gidecek kişi komşularına uğrayarak helalleşir. Yolculuk hazırlıklarında bir sırt çantası hazırlanır ve giyecekleri ve yola dayanıklı yiyecekler konurdu. Asker bineceği araca kadar köy halkı tarafından götürülerek uğurlanırdı. Evlerde bulunanlar para veya hediyelik eşya vererek uğurlarlar.

Cenaze Töreni

Ölen kişinin ardından vefat haberi komşulara, akrabalara duyurulur. Camilerden sala okutulur. Vefat haberini alanlar ölü evine taziye ziyaretine giderler. Vefattan sonra ölüyü bekletmek iyi tutulmaz. Ölü genelde vefatından bir gün sonra toprağa verilir.

Vefat eden kişinin ailesinin evinde üç gün boyunca yemek-ekmek pişirilmemektedir. Köy halkından kadınların hazırladığı yiyecekler cenaze evine götürülür. Aile ve köylü için acı bir gündür ve götürülen yiyecekler acı ekmek olarak tabir edilir. Yiyecekler arasında un helvası yapılır, bişi götürülür. 3 gece boyunca cenaze evinde kuran okutulur. Defin işleminin ardından kabir başındakilere birer kutu kibrit dağıtılır. Bir de çorap dağıtılır. Burada sadece erkekler bulunduğundan kadınlara da ölü evinde dağıtılırdı. Köyde çıra ile sobasını yakanlar için bir kibritin varlığı önemli görülürdü. Hem geçim kaynaklarının sınırlı olması nedeniyle alım gücünün düşük olması hem de tüketim ihtiyaçlarının giderilebileceği merkezlerin köye uzak olmasından dolayı ihtiyaçların giderilmesi zaman alabilmekteydi. Kibrit dağıtılmasındaki niyet “sen sobanı yakarsın, bir diğer kişi senin çırandan yakar, herkes aydınlanır, fakirlikte çıra yakmak için kibrit önemlidir” şeklinde belirtilmektedir. Aynı zamanda bu uygulamda “Allah cennet versin,” dileği de vardır.

Çeşitli Gelenekler

Ziyoba: Şavşat yöresinden olan bu uygulamayı Maden köyünde derlediğimize göre, Ziyoba’da bebeğin doğumundan sonraki günlerde köyde yaşayan kadınlar bebeğin ailesini ziyarete gelirler. Köyde bulunan kadınlar bebek ailesinin evinde buluşur. Kadınlar arasında yapılan bu kutlamada ikramlarda bulunulur. İkram ve yemeklerde kuymak ve bişi en çok yapılanlardır. Merasime çağrılmayan veya unutulan kişiler de, “ziyoba ya niye çağırmadın” şeklinde aileye sitemde bulunabilmektedir. Doğum, ölüm, düğünler gibi önemli günlerin birlik ve beraberlik içinde kutlanmasına ve yaşatılmasına yörede önem verilmektedir.

Yağmur duası: Yağmurun az yağdığı veya hiç yağmadığı dönemlerde, köyde yaşayan çocuklar bir araya gelmesiyle düzenlenen bir gelenektir. Mahallelerdeki her haneye, köyde yaşayan kişilerin evlerine uğrayıp yağ, un ve şeker toplanır. Her hanenin verdiği kadarıyla bu malzemeler biriktirilir. Genellikle yaşlı ve tanınan bir kadının evi tercih edilerek bu eve gidilir. Toplanan malzemelerden bişi pişirilir ve toplanan, çevreden gelen kişilerle birlikte hazırlanan yiyecekler yenir. Daha sonra çocuklar evden ayrılırken ev sahibi yaşlı kadın çocukların arkalarından üzerine su serper. Bu şekilde yağmur bereketinin geleceğine inanılır.

Yılbaşı kutlamaları: Yörede temel gıda maddelerinden biri olan mısırdan yapılan çeşitli yiyecekler aynı zamanda geleneklerin sürdürülmesinde yer edinmiştir. Gerek üretimi yapıldığından gerekse bereketi simgelediği için yılbaşı etkinliğinde kullanılmaktadır. Yeni yıla girmiş olmayı kutlamaktan ziyade, yılın bereketli geçmesi istenerek bazı uygulamalar yapılmaktadır. Örneğin yılbaşında evlerde kuzineli sobaların üzerinde suda mısır pişirilir.

Diş Hediği: Çocuğun ilk dişleri çıktığında bu duruma özel bir merasim düzenlenir. Buğday ve mısır suda pişirilir, elma, erik, armut kâh gibi kuru yemişler hazırlanır. Yakın akraba ve komşular davet edilir. Gelenler yanlarında küçük hediyeler getirir. Çocuk oturtulur ve önüne, makas, kitap, tarak, kuran, bıçak bırakılır. Çocuk hangisini seçerse ona göre mesleği hakkında öngörüde bulunulur.

Dokumacılık

Artvin yöresinde Kilim, Cecim ve Ehram/Şal Dokumacılığı yapılmaktadır. Şavşat Kilimleri denilen rengarenk kilimler dikkat çekmektedir.

Özellikle Yusufeli ilçesinde Ehram dokumacılığı yaygın olarak yapılmaktadır. Ehram tezgahlarında üretilen kumaşlar, gelin kıyafeti olabilecek kadar da ince ve zarif üretilebilmektedir.

Ehram Motifleri

Ehram, özellikle, Yusufeli İlçesi’nde dokunmaktaydı. Çok önceleri çokça dokunmasına rağmen, günümüzde kırk-elli yaş grubu kadınların sandıklarında bir veya iki adet bulunmaktadır. Yörede “hanımeliçar” olarak bilinmektedir. Genelde kadınlar tarafından, özel günlerde örtü olarak kullanıldığından, örtünün güzelliği, örtünen insana bir statü ve de saygınlık sağlamakta, bu da, işçiliğinin daha bir itinalı olmasını sağlamaktadır.

 

Çömlekçilik

Çömlekçilik, Artvin bölgesinde, -eski dönemlerde- hemen her evde kadınlar tarafından üretilebilecek kadar yaygın bir zanaatken, günümüzde; Borçka ilçesinde, Artvin’deki son “fırını” çalıştıran Çömlek ustası Kazım ŞİRİN geleneği devam ettirmektedir.

 

Ağaç İşleri

Artvin bir orman bölgesi olduğundan, ahşap zanaatının çok gelişmiş olduğu bir yöredir. Bu durum geleneksel mimaride görülebildiği gibi, her türlü tarımsal araç gereç de ahşaptan yapılabilmektedir.

Artık, hediyelik eşya anlamında değerlendirilmek üzere, sepetler, hayvan figürleri, evler, kaşık gibi ürünler üretilmektedir.

 

Giyim Kuşam

Artvin’de giyim-kuşam çeşitlilik arz etmektedir. Bu çeşitlilik sahil kesimlerinde farklı, iç kesimlerde farklı renk,desen ve fonksiyon olarak ortaya çıkmaktadır. Bu zenginlikler özellikle kadın kıyafetlerinde, başlıklarında, yazmalarda vb. görülebilmektedir.