Aydın
GELENEK GÖRENEKLER
1- DOĞUM:
Aydın’da aileler bakabileceği kadar çocuk yapmaktadır. Aile ocağının devamlılığını sağlayan doğum, kadına duyulan saygınlığı artırır. Doğumla birlikte aile bağları güçlenir, eşler geleceğe güvenle bakar.
Hamilelik döneminde aşeren kadın, acı ve ekşi yiyecekleri yemekten kaçınmalıdır. Ekşiyi bol yiyen kadının doğacak çocuğunun kız, tatlıyı bol yiyenin doğacak çocuğunun erkek olacağına inanılır.
Kadın hamileyken farkında olmadan başının etrafında okunmuş tuz gezdirilir. Hamile kadın bu sırada burnunu kaşırsa çocuğun erkek, kaşımazsa kız olacağına inanılır.
Herhangi bir amaçla kesilen keçi veya koyunun kafatasından alt çene kesilerek ayrılır. Ayrılan alt çeneyi üst çeneye bağlayan kemik üzerinde et kalmışsa çocuğun erkek, kalmamışsa kız olacağına inanılır.
Hamile kadının göbeğinde bir çıkıntı oluşması doğacak çocuğun erkek olacağına dair bir işaret sayılır. Karnı sivri olursa çocuğun erkek, yassı olursa kız olacağına inanılır.
Hamile kadın ayva yerse çocuk gamzeli olur. Dövülmemiş karabiber tanesi yerse çocuğun herhangi bir yerinde ben olur. Kadın balık yerse çocuk balık ağızlı, şeftali yerse tüylü olur.
Hamile kadın ciğere dokunduktan sonra vücudunda bir noktaya dokunursa çocuk doğduğunda o bölge benli olur.
Doğumlarda konu komşu ve yakın akrabalar çeşitli yiyecek ve içeceklerle "geçmiş olsuna" gelirler. Geçmiş olsun ziyaretleri genellikle, süt, çorba, pasta, bisküvi, kolonya yemek ve çiçeklerle yapılır. Bebeğe uzun ve sağlıklı ömür dileklerinde bulunulur. Bebeğin doğumundan kısa bir süre sonra adı konulur. Çocuk doğduğunda ismi hoca veya dedesi tarafından kulağına üç kere okunarak dua edilir. Duruma göre horoz, keçi v.b adak kesilir.
“Eski dönemlerdeki gibi sadık kalınmasa da çocuğa bir de göbek adı konulur. Bebeğe ad konulması sırasında görev genellikle evin en büyüğü konumundaki büyükbabaya düşer. Çocuk baba tarafından kucağa alınır ve büyükbabanın kucağına verilir. Erkekse, büyükbabanın adı çocuğa verilir. Eğer ilk erkek çocuğa büyükbabanın adı verilmişse ve ikinci erkek çocuk olmuşsa, ona da annenin babasının adı verilmesi adettendir. Doğum olayında yakın akrabalar ve aile dostları bebeğe giyim eşyaları getirir, Tekeler ve ona yakın bazı köylerde çocuğu olan kişi lokum, çerez ve bisküvi alır. Bu malzemeden kıstırma (iki bisküvi arasına lokum ve çerez sıkıştırılarak yapılır) yapılır ve bu gelenlere sunulur. Bu sununun adına GÖVET denilir. Bölgenin bazı yerlerinde kendisinden büyüğe adıyla hitap edene; "Beşiğimi mi salladın?"'denilir. Bu söz Tekeler Köyü'nde "Gövedimi mi yedin?" şeklindedir.” (http://www.karpuzlu.bel.tr/yoresel/gecis/mec_dev.asp?id=178)
Doğumdan sonra ziyarete gelenler çocuğun yanına saçlarından bir tel bırakır. Böylece giderken çocuğun uykusu alıp gidilmemiş olur ve uykusu kaçmaz. Bebek besmelesiz kucağa alınmaz, verilmez, yatağa yatırılmaz.Yeni doğan çocuğun göbek bağı, eşi nereye gömülürse çocuğun o mesleğe, meziyete sahip olacağı düşünülür. Camiye gömülmüşe dinine bağlı, okula gömülmüşse çalışkan ve okumayı seven biri olacağına inanılır.
Yeni doğan çocuğun yastığının altına kırkı çıkana kadar bıçak, makas ve Kur’an konulur. Doğumun kırkıncı gününde mevlüt okutulur. Kırkı çıkana kadar anne ve çocuğun evden dışarı çıkması uğursuzluk sayılır. Aksi halde kırk basacağına inanılır. Çocuğun ayakkabısı nazar değmesin diye evin bir köşesine asılır. Sarımsak, karabiber ve nazar boncuğu bir araya getirilerek muska yapılır ve çocuğun omzuna takılır.
2- ÇOCUKLUK DÖNEMİ
DİŞ BULGURU
Çocuğun çıkan ilk dişini gören beyaz renkte bir hediye alır. Daha sonra bulgur ve nohut haşlanarak “diş bulguru” yapılır. Komşu ve akrabalar eve davet edilerek diş bulgurundan ikram edilir, yenilir, içilir ve Yasin okunur, dualar edilir.
SÜNNET DÜĞÜNLERİ
Sünnet düğünleri genelde hafta sonları yapılır. Sünnetten bir gün önce sünnet eğlencesi düzenlenir. Eğlence günü davul ve zurnadan oluşan çalgı takımı veya müzik seti eşliğinde oynanır, yenilir içilir. Çocuğun silah tutup tetik çekmeye yarayan baş parmağı ve işaret parmağına sünnet kınası yakılır.
Sünnet günü başta keşkek yemeği olmak üzere çeşitli yöresel yemekler yapılır, misafirlere ikram edilir. Arkasından Kur’an okunur, dualar edilir. Sünnet kıyafetleri giydirilen çocuk at, deve veya arabayla şehirde gezdirilir. Gezdirmeden sonra sünnet yapılır. Misafirler geçmiş olsun diyerek takılarını çocuğa takarlar. Takılar sünnet eğlencesi günü veya sünnet günü misafirlerin eve girerken baba, anne ve çocuk tarafından karşılanması esnasında da takılabilir.
3- EVLENME
Kız İsteme
Kırsal kesimde kız ve oğlan birbirlerini düğünlerde, çeşme başlarında, tarlada çalışırken vb. durumlarda görüp beğenirler. Çoğunlukla anne ve babanın uygun gördüğü aday gelin olur. Ailede evlenecek yaşa gelmiş, yani askerliğini bitirip gelmiş bir erkek varsa anası, babası, varsa yengesi veya yakın akrabaları ona kız aramaya başlar. Hepsinin gözleri, düğünlerde ya da değişik toplantılarda kızlarda olur. Bulunan kızın ailesiyle erkeğin ailesinin parasal yönden denk olması önemlidir. "Davul dengi dengine çalar" atasözü kesinlikle unutulmaz. Hatta oğlan tarafının kız tarafından zengin olması daha makbuldur.
Oğlan bulunan kızı beğenmişse bunu ailesine söyler. Kırsal kesimde, oğlan kesinlikle babayla bu gibi konuları konuşmaz, aradaki diyaloğu anne sağlar. Kız beğenildikten sonra yakın akrabalar varsa arabulucu ile kız istemeye gidilir. Arabuluculara “kayalıkçı veya dünürcü” denilir. Biraz hoş sohbetten sonra, sözü geçen büyük biri konuyu açar ve kızı ister; "Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızınız .....’i oğlumuz …’a mehel gördük. Siz de mehel gördüyseniz kızınızı istiyoruz." diyerek kız istenir. Kız evi naz evidir. İlk gidip, kız istemede genellikle kız evi; "Biz bir konuyu ailece konuşalım. Allah nasip ettiyse, inşallah" gibilerden esnek yanıtlar verir, Çünkü kızın ailesi, oğlanın huyunu soracak, kendi aile fertleriyle durum değerlendirmesi yapacaktır. Ya da “Siz mehel gördüyseniz biz de mehel gördük” diyerek kız verilir.
Kız evi gönülsüzse istemeye gelenlerin hediyeleri kabul edilmez, sade kahve ikram edilir. Ayakkabılarına su dökülür. Süpürge sapı aşağı gelecek şekilde gelenlerin görebileceği bir yere konur. Tuzlu kahve, tuzlu çay ikram edilir veya “nasibinizi başka yerde arayın” denilir. Kız evi gönüllüyse gelenlere şekerli kahve ikram edilir. Oğlanın istemeye gelirken aldığı tatlı ikrama çıkarılır. “Kısmetse olur” şeklinde yanıt verilir.
İkinci gidişte daha kalabalık bir gurupla gidilir. Kız evi oğlan evine mendil veya bohça verir. Bohçada birkaç iç çamaşırı, mendil ve çorap gibi küçük giyim ve kullanım eşyaları bulunur. Kız evinden verilen mendil genellikle ipektir ve kenarlarına kız tarafından oya işlenmiştir. Mendilin verildiği gün, küçük nişanın tarihi konuşulur. Kız evi oğlan evine alınacakların listesini verir. “Günümüzde Aydın’da yapılan düğünlerde kız evi damada ait bir ev, beşibirlik, bilezik, altın zincir, set takımı (kolye, küpe, yüzük), davetlilere dağıtılmak için şeker, döşek için koyun yünü ve pamuk, iki odanın oğlan evi tarafından döşenmesi, kız tarafının yakınları için şalvarlık kumaş, gelinin kız ve erkek kardeşlerine tepeden tırnağa elbise, gelinin anne ve babasına giysiler ve kız evinin çalgısını karşılamaları istenmektedir.”
(AKTAKKA, Nuri- DEMİRCAN, Necati (2006) Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını)
Nişan
Nişan günü kamaştırıldıktan sonra, nişan eşyalarını almak için gün kararlaştırılır. Buna masraf görme adı da verilir. O gün, kız, erkek, ana ve babalar, varsa kızın ve erkeğin kardeşleri ve yengeleri, nişan için alınacak olanları almaya gelir.
Masraf görme gününde kız ve erkeğe birer yüzük alınır. Yine erkeğe ve kıza birer takım elbise, iç çamaşırı, mendil, çorap, ayakkabı, terlik vb. şeyler alınır. Alınan eşyalar paket yapılır ve evlere götürülür. Eskiden kız ile erkeğin görüştürülmesi yasaktı. Erkek kız evine ancak düğün ve bayramlarda gidebilirdi. O da el öpmek için. Artık bu gibi yasaklar bulunmamaktadır.
Nişan günü, erkeğin ailesi yanına birkaç kişi alarak kız evine gider ve kıza alınan eşyaları teslim eder. Eşyalar heybeler içerisinde atlarla taşınarak veya sayıları 30-40’ı bulan sinilerle getirilebilir. Birer çay ya da kahve içilir ve kısa süre kalınarak evden ayrılınır. Kız evi, erkeğe aldığı eşyaları nişanı getirenlere verir ya da birkaç gün sonra getireceklerine dair gün ister. Oğlan evinden gelen hediyeler duvara asılır. Köy halkı gelip hediyelere bakarak üzerine para atar veya hediye verir.
Nişan, düğünden kısa bir süre önce yapılır. Bu nişanda, artık kız evi ve erkek evi düğün için kesin tarihi belirlemiştir, yani bu evlilik olacaktır. O nedenle büyük nişandan itibaren düğün hazırlıkları da başlar. Büyük nişandan önce aileler kız evinde bir araya gelirler ve alınacak eşyaları konuşurlar. Kız ve erkek evinin durumuna göre alınacak olanlar belirlenir. Bu toplantıda kız evi için önemli olan, takılacak olan takılardır. 3-5 adet beşibiryerde, birkaç tane eski üçyüzlü, iki metre zincir ve en az 5-6 tane de bilezik istenebilmektedir. Günümüzde de altın düğünlerdeki önemini korumasına rağmen takının miktarı konusunda eskisi gibi diretilmemektedir.
“Karacasu-Yenice’de oğlan evi nişandan önceki gün kız evine lokma yapımı için un, yağ, pekmez gönderir. Bunları kız evine getirenlere kız evince mendil, çamaşır gibi hediyeler verilir. Kız evi malzemeden lokma yapar. Yapılan lokmalar misafirlere ikram edilir. Nişan yapılan günün gecesi lokmadan bir sini de oğlan evine gönderilir. Lokmayı genellikle bir kadın götürür. Kadına oğlan evi tarafından bahşiş verilir.Kız evinden gelen lokmayı damadın arkadaşları yer. Lokmadan sonra oğlan evinde “oğlan helvası” adı verilen bir helva yapılır. Helvanın yanına mevsimine göre meyve, leblebi, fıstık, üzüm Konya şekeri; küçük bir ayna, saç tokası (kızın arkadaşları için), kız için elbiselik kumaş, ayakkabı ve terlik bir heybeye konur. Heybeyi oğlanın akrabaları atla kız evine götürür. Bu heybeye Galyet adı verilir. Galyeti getirenlere kız evince gömlek, çamaşır gibi hediyeler ve bahşiş verilir. Buna “nişan karşılığı” veya “galyet karşılığı” adı verilir.
Masrafın görüldüğünden sonraki pazar günü nişan yapılır. Artık birçok aile nişanda erkeğin de gelmesine göz yummaktadır. O gün, erkek evinin aldığı bütün altınlar ve diğer alınan eşyalar askılara asılır ve gelenlere gösterilir. Nişanda gelenlere lokum ve şeker gibi yiyecekler dağıtılır. Bazı aileler limonata, şerbet gibi içecekler de ikram eder.
Düğün
Düğünler, genellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında yapılın Yaz ve kış ayları genellikle iş aylarıdır; yazın tarlada pamuk ve mısır, kışın ise zeytin işi vardır.Düğün sırasında yaşanacak olan kargaşaya rastlamaması için nikah birkaç gün hatta birkaç hafta önceden yapılır. düğün başlamadan bir hafta önce damat herkesin görebileceği bir direğe bayrak asar. Bayrak asarken iki el ateş edilir. Bozdoğan Olukbaşı köyünde bayrak saygın bir kişi olarak kabul edilen “bayraktar” adı verilen kişi tarafından dikilir. Bayraktara bu iş karşılığında hediyeler verilir. Düğün davetiyeleri bir hafta önceden dağıtılır. Düğünde yemek pişirmede kullanılacak odun önceden hazırlanmıştır.
Cuma-Pazar arası yapılan düğünlerde cumartesi günü kına gecesi yapılır. Kız evinin yakınları kızın arkadaşları kız evinde toplanır, çengi eşliğinde oynarlar. Gelin kına gecesi için özel bir elbise veya gelinlik giyer. Gecenin ilerleyen saatlerinde oğlan evinden kına gelir. Tepsi içinde karıştırılan kına çiçeklerle ve mumlarla süslenir. Gelinin başına “pullalı” adı verilen bir örtü örtülür, el ve ayaklarına kına yakılır. Kına yakılırken gelini ağlatmak amacıyla ağıtlar söylenir ve gelin ağlatılır. Buna “gelin ağlatması” adı verilir. Artan kına misafirlere dağıtılır.
Bazı köylerde gelin alma işlemi süslenmiş bir atla yapılmaktadır. Gelin atın üzerine bindirilmeden önce damadın annesi tarafından hazırlanan buğday, pirinç, leblebi, nohut, şeker, para karışımı bereket getireceğine inanılarak gelinin başından atılır. Damat genellikle gelin almak için kız evine gitmez evde bekler. Gelin ata bindirilerek damadın babasına teslim edilir. Bab iki kez evlenmişse atı çekemez. Bir kez başı bozulduğu için bu hayra yorulmaz.
Bazen damat gelini teslim alamadan önce kız yakınları ve kendi arkadaşları tarafından sınava tabi tutulur. Kızgın toprağın üstünde yalın ayak oynama, kahve pişirme, davetlilere ikram etmek için dut toplama gibi sınavlardan geçer. Damada o an ne yaptırılacağı davetlilerin insiyatifine kalmıştır.
Düğünler Karpuzlu'da, çalgılı ve mevlütlü olmak üzere iki türlü yapılır. Eğer çalgı ile yapılacaksa, çalgılar birkaç hafta önceden tutulur. Mevlütle yapılacak düğünlere gelecek olan hocalara da önceden haber verilir. Çalgılı düğünlerde çoğu kez içki verilir. Bu hazırlıklar da önceden yapılmalıdır. Günümüzde, Karpuzlu merkezde düğünler balo yapılmaktadır. Köyde de olsa, eğer evlenecek olan eşler memur ise yine balo yapılır. Balo yapılsa bile, cumartesi ve pazar günleri konuklara yemek verme adeti hala kalkmamıştır. Bu ara, erkek evi, kız evinin davetiye dağıtması için, iki ya da üç çuval şeker gönderir. (http://www.karpuzlu.bel.tr/yoresel/dugun/default.asp)
Gerdek gecesi damar gelini konuşturmak için yüzgörümlüğü takmak zorundadır. Gerdek öncesi alınan abdestin suyu evin çeşitli yerlerine serpilir. Böylece gelin ve damadın mutlu ve akıcı bir hayat yaşayacaklarına inanılır. Ertesi gün kahvaltı sonrası aile büyüklerinin elleri öpülür. Oğlan evi akrabalarına ziyaretler yapılır. Gelin bu ziyaretlerde gömlek, iç çamaşırı vb. hediye dağıtırken kendisine de hediye alanlar tarafından para takılır. Düğündne bir hafta sonra da kız evi ziyaret edilmekte ve bu ziyarete damadın anne, baba ve yakınları da katılmaktadır. Bu ziyarete“ kız arkası” denilmektedir.
(AKTAKKA, Nuri- DEMİRCAN, Necati (2006) Dünden Bugüne Aydın Halk Kültürü, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını)
4- ÖLÜM
Ölüm olaylarında gömme işlemleri dinsel törenle yapılır. Ölüm gerçekleştikten sonra merhumun üzerine bıçak veya süpürge konulur. Ceset yıkanır, çenesi ve ayakları bağlandıktan sonra tabuta konulur.Mezarlık yakınsa tabut omuzdan omuza geçerek mezarlığa kadar taşınır. Tabut taşınırken günahı az olduğuna inanılan düşkün yardıma muhtaç biri gömme işleminin tamamlanmasıyla toprağa serpilmesi için su dolu bir testi taşır. Cenaze kadınsa testinin üzeri başörtüsüyle, erkekse havluyla örtülür. Aynı zamanda tabutun baş tarafına da bu örtüler konulur.
Kazılan mezara yatırılan cesedin üzeri tahta ile örtülür. Tahta üzerine sazlıktan yapma hasır ve çalı da konulduktan sonra toprak atmaya başlanılır. Ölü toprağı
serpilirken kullanılan kürek elden ele geçmez. Küreği alan kişi birkaç kürek toprak attıktan sonra küreği yere bırakır ve almak isteyen yerden alır. Cenaze namazı mezarlıkta kılınır. Cenaze daha sonra, yine dinsel kurallar doğrultusunda gömülür. Mezarlık dönüşünde cenaze evinde, törene katılanlara az da olsa yiyecek bir şeyler ikram edilir. Cenaze sahiplerinin üzüntülü oldukları ve herhangi bir şeyle ilgilenemeyecekleri düşünüldüğünden komşular tarafından yiyecek ve diğer gereksinimler karşılanır.
Ölüm sonrası cenaze sahibleri üç veya yedi hayrı, kırk lokması ve elli iki mevlüdü yapılır. Eğer ailenin durumu iyiyse bütün hayır günlerinde yemek yapılır ve gelen konuklara dağıtılır. Üç veya yedi hayrında helva, pide, pilav ve tavuktan oluşan yemek misafirlere ikram edilir. Bu hayırların yapıldığı günlerde mevlüt okutulması adettendir.
Kırkında lokma yapılır, misafirlere ve komşulara dağıtılır. Maddi durumu iyi olmayan aileler, sadece elli ikinci gün hayrında yemek verir ve mevlüt okutur. 52. günde mevlüt okutulması ve yemek verilmesinin sebebi ise ölünün burnunun 52 günde bedeninden ayrılarak toprağa düştüğü inancıdır. Hayırlarda Kuran okunur, gül suyu dağıtılır ve şeker, şerbet, tatlı ikram edilir.
Ölen kişinin yakınları her dinsel bayramın arife günü mezar başında Yasin ve Kur'an-ı Kerim okur, okutturur. O gün mezarın üzeri her mevsim yeşil kalan bir ağaç olan mersin ağacının dalları ile süslenir.
İnsanların gereksinimleri doğrultusunda ortaya çıkmış, doğa şartları, yaşayış özellikleri ve iklim gibi etkenlerle çeşitlilik göstermiş olan el sanatları Aydın ve çevresinin önemli kültürel özelliklerindendir. El sanatlarından bazıları; İğne oyaları, kıl dokumacılık, toprak seramik yapımcılığı, semer ve eğer yapımcılığı ve hasır dokumacılığıdır.
DOKUMACILIK
Giyim kuşamda kullanılan dokumalar sanayileşme sonucu önemini yitirmişse de yörenin el dokuması halı, kilim ve heybeler kendilerine özgü nakış ve renkleriyle ünlüdür. Sumak tekniği ile dokunan Yörük çuvalları da yöreye özgü özellikler taşır. Aydın’da sürdürülmekte olan geleneksel bir dokuma örneği de her türlü iklim koşullarına elverişli olan kıl çadır örtüsü yapımıdır. Kıl dokumacılığın ham maddesi keçi kılıdır. Yılda bir defa keçilerden kesilerek elde edilen kıllara “kırkım kılı” adı verilir. Tabakhanelere giden keçi derilerindeki kılların tabaklanarak elde edilen kıllara da “tabak kılı” adı verilir. Dokumacılar çobanlardan ve tabakhanelerden aldıkları kılları el taraklarında ve tarama makinelerinde temizleyerek, tiftiklerini ayırdıkları kılları çarklarda bükerek ip haline getirirler. Genelde bayanların yaptığı bu işlemden elde edilen iplere “gazıl” denir. Gazıllar erkekler tarafından dokuma tezgahlarında dokunarak harar, çuval, heybe, at çulu, kolan,deve çulu, çadır, yağ torbası,un çuvalı, yem torbası olurlar. Günümüzde tarımın makineleşmesi ve plastik hammadde ürünlerinin yaygınlaşması sonucunda bu ürünlere olan ilgi azalmıştır. Kıl çadır dokumacılığı Bozdoğan ilçesinin Olukbaşı, Dutağaç ve Kızılca köylerinde yoğun olarak yapılmaktadır. (AKTAKKA-DEMİRCAN, 2006:49-50)
İĞNE OYASI
Dünya literatüründe “Türk danteli” olarak bilinen iğne oyalarının çok eskilere dayanan bir geçmişi bulunur. Bazı kaynaklar, iğne oyaları ile yapılan örgülerin XII. Yüzyılda Anadolu’dan Balkanlar’a oradan İtalya yolu ile Avrupa’ya yayıldığı belirtmektedir. Oya, süslenmek ve süslemek ayrıca taşıdıkları mesajlarla bir iletişim aracı olarak da kullanılan ve tekniği örgü olan bir el sanatı olarak tanımlanır. Günümüzde geleneksel kullanım alanlarının yanı sıra kadın giyim aksesuarlarında da kullanılır.
Küçük iğnelerle yapılan iğne oyalarının malzemesi genellikle ipektir. Oyalarda daha çok yaprak, ağaç ve çiçek motifleri kullanılmaktadır. Karacasu’da geçmişte yapılan eğer takımları, kese, kın ve mühürlüklerde işleme sanatının en zarif özellikleri görülür. Kadın giysilerinde yer alan oya ve işlemeler günümüzde ortadan kakmıştır. Oyalar günümüzde genellikle efe kıyafetlerinde kullanılmaktadır. Şık ve zarif olan efe kıyafetleri oldukça beğenilmektedir. Aydın’da gönüllü kuruluşlar geleneksel el sanatlarını canlandırmak amacıyla kurslar düzenlemekte, bu kurslardan yetişen bayanlar ve ürettikleri satarak aile bütçesine katkıda bulunmaktadır. (AKTAKKA-DEMİRCAN, 2006:149)
ÇÖMLEKÇİLİK (SERAMİK)
Günümüzde Çarşıyaka'da 3, Cuma mahallesi ve Büyükdağlı mahallesinde 25'e yakın seramik ocağı bulunmakta ve 50'ye yakın aile geçimini bu yolda elde etmektedir. Testi, bardak, güveç, saksı ve çeşitli süs eşyaları üretilmektedir. İhtiyaca yönelik ürünler, süs eşyalarına göre daha fazla rağbet görmektedir. Turizm faaliyetlerinin arttığı yaz aylarında çömlek atölyeleri de en yoğun dönemlerini yaşamaktadır. Çömlek yapımında demir oksit oranı yüksek killi kırmızı toprak kullanılmaktadır. Karacasu’ya 4 km. uzaklıktaki Yazır Köyü’nden Karacasu Belediyesinin sağlamış olduğu araçlarla ücretsiz olarak taşınan toprak, suyla karıştırılarak çamur haline getirilmektedir. Çamurun üzerinde kalan yağlı kısım ayrı bir yerde toplanmaktadır. Çarklarda ustanın elinde şekil bulan çömleğe önceden hazırlanmış kulplar takılmaktadır. Çömlek çark üzerinde şekillendirilirken kesme işlemleri için 10-20 cm uzunlukta bir “değnek çubuk” ve yüzeyi düzeltme işlemleri için de 10x5 ebatlarında dikdörtgen şeklinde ortası delik “petros tahtası” diye adlandırılan bir alet kullanılmaktadır. Yağlı ince çamur, hazırlanan çömleğin yüzeyinin daha pürüzsüz olması için üzerine sürülmekte ve naylonla sıkıştırılmaktadır. Tamamen kuruması beklenen çömlek, kadın çalışanlar tarafından silinmekte ve son olarak da 700 derecede fırında pişirilmektedir.
Karacasu'daki atölyelerdeki istekli, hareketli ve canlı bir biçimde sürdürülen bu sanat, ülkemizin maddi kültür varlıklarının korunması ve el sanatlarımızın tüm dünyaya tanıtılması açısından önemlidir. Geleneksel el sanatlarımızın en eskilerinden biri olan hala işlevselliğini, güncelliğini koruyan çömlekçiliğin desteklenmesi ve yaşatılması gerekmektedir. Ancak yüksek maliyetler ve onca zahmete karşılık toprak ürünlerinin ucuz fiyatları, sadece geçimlerini sağlayacak miktarda getiri elde etmeleri nedenleri ile bazı çömlekçiler, çocuklarının bu mesleği sürdürmesini arzu etmemektedir. Plastik kapların piyasaya ilk çıktığı dönemde çömlek satışları azalmış ve normalde 30 yakın olan çömlek atölyelerinin sayısı 15’e kadar düşmüştür. Ancak toprak ürünlerine göre kıyaslandığında sağlıksız olan plastik kaplara olan ilgi zaman içinde azalmıştır. Bugün yine 30’a yakın çömlek atölyesi üretime devam etmektedir.
KÖRÜKLÜ ÇİZMECİLİK
Körüklü çizme, Aydın efesinin değişmez aksesuarı olup siyah renktedir ve altı kösele olup el işçiliği ile yapılır. Körüklü çizmenin dışında dana derisi, içinde ise sahtiyan adı verilen palamutla pişirilmiş (terbiye edilmiş) keçi derisi kullanılmaktadır. Çizme dikilmeden önce çizmeyi giyecek olan kişinin ayak ölçüsü alınmakta ve ayak bileğinin tam üzerinden başlayan her biri 3,5 cm. olan körük kıvrımları ölçülerek hazırlanmakta, ölçüye göre kalıp çıkarılmaktadır. Daha sonra ise dikim aşamasına geçilmektedir. Ayak bileğinin üzerinde yer alan körük, içeride kalan havayı vakumlayarak ayağın yazın serin, kışın sıcak tutulmasını sağlamaktadır. Çizmeler artık yalnızca halk oyunları gruplarına satılmaktadır.
Aydın’da körüklü çizme yapan iki önemli ustadan biri; Bu zanaata henüz 7 yaşındayken başlayan ve 2009 yılının Mayıs ayında vefat eden Sökeli Cafer Efe, diğeri ise Sökeli Zeki Avcıoğlu’dur. Her iki usta da usta-çırak ilişkisi çerçevesinde yetişmiş olup günümüzde çırak bulamamaktan yakınmaktadır.
YORGANCILIK
Aydın’da hemen her ilçede yorgancı esnafı bulunmaktadır. Yorgancılık mesleğine günümüzde ilgi azalmış olduğundan yeni çırak yetişmemektedir. Yorgancıların çoğunluğunu emekli oldukları halde mesleklerini devam ettiren ustalardan oluşmaktadır. Yaz aylarıyla beraber artan düğünler için çeyizlik olarak hazırlanan ipek saten yorganların satışıyla birlikte yorgancıların da gelirleri bu mevsimde artmaktadır.
Çeyizlik olarak hazırlanan yorganların dışında ipek saten, altta beyaz astar ve dolgu malzemesi olarak da pamuk kullanılmaktadır. Kenar dikişleri makine ile yapıldıktan sonra üzerlerindeki motifler 2 numara el iğnesi ile ustanın maharetine göre şekillenmektedir. Günlük kullanım için hazırlanan basma yorganların dışında basma pamuklu kumaş kullanılmaktadır. İç dolgu olarak Aydın’ın sıcak ikliminden dolayı genellikle pamuk tercih edilmekle birlikte yün de kullanılmaktadır. Aydın’da yaygın bir el sanatı da ağaç işçiliğidir. Ağızlıktan beşiğe, biblodan çocuk oyuncağına kadar çok çeşitli ağaç işleri yapılır. Türkmen ve Yörük beşikleri güzel motifleri ile dikkati çeker.
NAKIŞ
Nakışlar genellikle Türk işi iğne tekniklerinden muşabak, mürver, balık sırtı, civan kaşı, düz pesent, verev pesent, hasır işi teknikleri kullanılarak yapılır. İplik olarak çamaşır ipeği, domino, muline nakış iplikleri kullanılır. Kumaş olarak Ödemiş ipeği ve yöresel dokuma kumaşlar kullanılır. Kumaşlar ipek, pamuk veya yün olabilir. Motifler kasnağa geçirilmiş kumaş üzerine boncuk iğnesi, kurdele iğnesi, dikiş iğnesi ile nakşedilir. Tel sarmalarda ve tel kırmalarda motifleri oluşturmada malzeme olarak bakır tel ve el nakışı simleri kullanılır. Tel sarmada velev sarma, düz sarma, ibrikçi düğümü (muşabak), sarhoş bacağı tekniği kullanılarak motifler meydana getirilir.
Halk Eğitim Merkezi Nakış Bölümünde makine nakışı ve el nakışı olmak üzere iki grupta dersler verilmektedir.
A. Makine Nakışı
1. Makine bilgisi
2. Zig zag dikiş makinası ile temel teknikler
3. Kum iğneleri
4. Çin iğnesi
5. Blonya iğnesi ve astragan işi
6. Türk işi
7. Aplike
8. Maraş işi
9. Beyaz iş
10. Hazır gereçlerle yapılan giyim süslemeleri
B. El Nakışı
1. Bartın işi (Tel Kırma)
2. Basit nakış iğneleri
3. Çin iğnesi (Düz ve gölgeli Çin iğnesi, fantezi Çin iğnesi)
4. Hesap işi ve Antep işi
5. Türk işi
6. Oyalar
7. Giyim süslemeleri
8. Maraş işi ( Dival işi - Sırma işi )
9. Pul,boncuk, kurdela nakışı.
SEMERCİLİK
Semercilik günümüzde nadir rastlanan mesleklerden biridir. Aydın merkezde bu işi yapan tek usta Aydın Merkez’de bulunan tarihi Zincirli hanın hemen yanında küçük bir dükkanı olan 82 yaşındaki Orhan Çerezcioğlu’dur. Orhan Çerezcioğlu bu mesleği dedesinden devraldığını ve on iki yaşından beri bu işin içinde olduğunu söylüyor. Tam yetmiş yılını bu işe vermiş. “Eskiden işler iyiydi yanımda çırak da çalıştırırdım. Tam altı çırak yetiştirdim. İki tanesi ölene kadar bu işi yaptı. Diğerleri işler azalınca rençberlik falan yapmaya başladı. Şimdi bu işi yapan bir ben varım Aydın’da. Ben de elimde kalanları satınca bırakacağım. Artık yeni semerde yapmıyorum zaten” diyor.
Semercilikde kullandığı keçe, çınar ağacından şekillendirilmiş tahta parçalar, demir halkalar ve deriler İzmir-Tire’den gelmektedir. Aydın’dan sadece semere renk ve süs vermek için renkli kazak yünleri temin edilmektedir. Çınardan imal edilen tahtalarla semerin iskeletini oluşturulur. Semerin alt tarafını keçe, binek yerini ise gerçek deriyle kaplanır. Bunların arasını hayvanı da üstüne bineni de serin tutmayı sağlayan ve sulak alanlarda yetişen semer otuyla doldurulur. Kırnak olarak adlandırılan iplikle çuvaldızın gözüne geçirilerek tüm parçalar büyük bir özenle birleştirilir. Yapılan semerin göze de güzel görünmesi için renk renk kazak yünü parçalarıyla kenarları süslenir.