• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi15
Bugün Toplam76
Toplam Ziyaret102241
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Yunus Emre

Yunus Emre

Ben yürürüm yane yane 
  Aşk boyadı beni kane 
  Ne akılem ne divane 
  Gel gör beni aşk neyledi
.

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost ilinden avareyim
Gel gör beni aşk neyledi

Yunus Emre (1238 -1320) yılları arasında yaşadığı tahmin edilen ve Anadolu da Türkçe şiirin öncüsü olan bir şair ve mutasavvıftır, yaşamına ilişkin belgeler sınırlıdır. Medrese eğitimi gördüğü, Arapça ve Farsça bildiği, İran ve Yunan mitolojisi ile tasavvuf ve tarihi incelediği sanılıyor. Vahdet-i vücut (varlık birliği) öğretisine ulaşan bir tasavvuf yorumunu benimsemiştir.

Gerçeğe, Tanrı'ya, evrensele, her şeyin özüne varmak için ''Şeriat-tarikat-marifet-hakikat'' olmak üzere dört bilgi düzeyi yöntem ayırt eder. Tasavvuf felsefesi ve görüşleri daha çok Bektaşilere yakındır. Şeyhi Taptuk Emre Sinan Ata'nın ardılıdır, Hacı Bektaş Veli'ye bağlıdır. Bir divanı vardır Risaletü'n Nushiye adlı 573 beyitlik şiiri ile şeriat kurallarının üstüne çıkar. Başlangıçtaki düz yazı metinde aklın ve insanın çeşitlerini anlatır. Şiirlerini Oğuz lehçesiyle ve çağının konuşma diliyle yazmıştır. Yaşamı, şiirleri, felsefesi üzerine çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Yunus Ernre üzerine Fuat Köprülü, Burhan Toprak, Abdülbaki Gölpınarlı, Sabahattin Eyüboğlu, Asım Bezirci, F. Kadri Timurtaş, Ahmet Kabaklı, Müjgan Cumbur, Abdurrahman Güzel, Mehmet Bayraktar ve Nezihe Araz gibi çeşitli araştırmacı yazarlar inceleme yapmışlardır.

Yunus Emre? Nereli? Nerede doğmuş, nerde ölmüş, nasıl yaşamış? Kime bağlı, Ne gören var, ne bilen, Hepsi karanlıkta. Yunus'un deyişiyle görenler, bilenler de, ne söylerler, ne bir haber verirler. Ama onlarca mezarı var, üstlerinde adı var, içlerinde kendi yok; Onlarca kitabı var, içlerinde adı var, kendinin kitabı yok. Ama o halkın, insanların gözdesi, soluğu, sesi, Anadoluyu insanlığı sarmış, kendi köyündeyse izinin tozu bile kalmamış; sözü alınmış, satılmış, divanlara birlikte katılmış; O güzel insan kim bilir hangi gurbet köşesinde dağarcığındaki şiiriyle birlikte ölmüş, toprağa katılmış belki ölümü üç günden sonra bile duyulmamış, ölüsü soğuk suyla yuyulmamıştır. Belki tersi olmuş. Bilen yok. Gören yok. Ama o varacağı yere ulaşmış.

Ama halkımız bu insanları kendi çocukları olarak benimsemiş, kişiliklerini, özünü, sözlerini kendi malı sayıp dilediği gibi evirmiş çevirmiştir. O ve halkın nerede söylediğini bilmek imkansız belki de gereksiz artık. "Anadolu da binlerce ağızdan söylenmiş ve söylenen bir Yunus korosu var'' ''En eski yazmalarda yok diye halkın ezberinde yaşayan, ister istemez yontulan, dil değiştiren şiirleri Yunus'un saymamak hiç de bilimsel bir davranış değildir'' En eski yazmalar Yunus'un ölümünden çok sonra derlenmiş, bu yazmalara Yunus'un diline, tutumuna, düşüncesine düpedüz aykırı şiirler de alınmış. Yeni belgeler arana dursun, biz Yunus'u anarken yazmalar kadar sözlü halk geleneğine de saygılı olmayı daha doğru buluyoruz. (S. Eyüboğlu, Yunus Emre sh: 20)


Söylencelerdeki Yunus Emre

Yunus üstüne bütün bildiklerimiz halkın masallaştırdığı gerçeklere dayanıyor. Ancak masallar gerçeği değiştiriyor da tarih kitapları değiştirmiyor mu? Yeni tarihçiler eski zaman gerçeklerini ararken söylenceleri, mitleri hiç de yabana atmıyor, tersine asıl gerçeğin çok kez onlarda gizli olduğunu ileri sürüyor.

Söylencelere, Hacı Bektaş Veli Velayetnamesine göre Yunus Emre bir orta Anadolu köylüsü, Sakarya kıyılarında, Sivrihisar'ın Sarı köy'ünde oturur. ''Taştan topraktan ekmeğini çıkaran, yağmur yağmayınca aç kalan bir Anadolu köylüsü, bütün devletlerin soymaya alışık olduğu bir Anadolu köylüsü. Yağmur yağmaz, ekin olmaz. Yunus günün birinde tohumsuz kalır. Tohumsuz kalan Yunus Emre eşeğine dağdan alıç, ahlat, meyve yükler, buna karşılık biraz tohumluk buğday aramaya çıkar. Duyduğunun izini sürer işte ilk durduğu yerlerden biri de Hacı Bektaş Tekkesidir. Anadolu'nun gerçek fatihleri Anadolu köylüsünün yanı başında, yakınında oturmayı kabul etmiş olanlardır. Bu söylence bize on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda Bektaşiliğin yaygın olduğunu gösterir. Yunus, tekkeden alıçlarına karşılık buğday ister. Hacı Bektaş Veli kendisine: Buğday yerine nefes versek olmaz mı diye sorar. Yunus illede buğday der. Hacı Bektaş Veli her alıça karşılık bir nefes verelim der. Yunus olmaz der. Her çekirdek başına on nefese kadar çıkar, Hacı Bektaş. Yunus ille buğday diye dayatır. Bunun üzerine Hacı Bektaş fakir Yunus'a götürebileceği kadar buğday verdirir. Sevine sevine yola çıkan Yunus'u yolda bir düşüncedir alır ''Bu insan büyük insan olmasa bana buğday vermezdi. Bir çuval buğday böyle bir insandan daha mı değerli diye düşünür, çiylik ettiğini anlar döner geriye. Alın buğdayı geri, ben nefes istiyorum der. Ama Hacı Bektaş ona nasibin Taptuk Emrece verileceğini, onun tek kesine gitmesini söyler, ''senin "kilidini ona verdik'' der.

Taptuk Emre mi? Onu da söylencelerde arayalım. Hacı Bektaş'ın Anadoluya gelmesi bir güvercin kılığındadır. Bunu haber alan ve gelmesini istemeyen Abdalan-ı Rum birer kartal olup onun yolunu keserler. Kutsal güvercin Anadolu göklerini kara kartal kanatlarıyla kaplı bulur. "Yarar geçer kanatları ama bir hayli de pençe yer. Kan revan içinde yedi evli bir çepni köyüne, bugünkü Hacı Bektaş İlçesine iner, bir duvarın üstüne konar. Fakir bir köylü kadın görür yaralı güvercini, acır haline, yiyecek içecek kor duvarın üstüne. Bu masal Bektaşiliğin köylerde yayıldığını ve kadınların bu tarikatte rolü ve önemi olduğunu anlatıp ip uçları veriyor. Anadolunun en eski ve en büyük tanrılarının kadın olduğu unutulmamalı.

Hacı Bektaş zamanla bütün Rum erenlerinden saygı ve sevgi görür, ama Emre adında bir ermiş Hacı Bektaş'ın semtine bile uğramaz. Hacı Bektaş ona Saru İsmail'i dervişini yollar, tekkesine gelmesini sağlar. Gelince ona erenler arasına nasıl girdiğini sorar, o da perde arasından bir el uzandı, beni erenler arasına aldı ama ben orada Hacı Bektaş adında birini görmedim. Bunun üzerine Hacı Bektaş perde aralığından sana uzanan eli görsen tanır mısın? Tanırım der Emre: Ayasında bir yeşil ben vardı. O zaman Hacı Bektaş sağ elini açar, uzatır. Avucunun içindeki yeşil beni gören Emre yeşil beni görür görmez: Taptuk! Taptuk! diye bağırır, adı o günden sonra Taptuk, kendiside Hacı Bektaş'ın yandaşı ve sözcülerinden biri olur. Bu söylence bize Yunus'u kendine bağlayan Taptuk Emre'nin HacıBektaş'ın yolundan, çevresinden ayrı, belki de yeni müslüman olmuş biri olduğunu, ona bağlandığını gösterir. Saru Saltuk, Taptuk, Barak Baba... silsilesini izler.

Taptuk Baba Yunus'un şiirlerinde inançla sevilen, yoluna baş konulan bir mürşit olarak karşımıza çıkar:

Taptuğun tapusuna
Kul olduk kapısına
Yunus miskin çiğ idik
Piştik elhamdülillah
...
Vardığımız illere
Şol safa gönüllere
Baba Taptuk manisin
Saçtuk elhamdülillah
...
Yunus bir doğan idi kondu Taptuk koluna
Avın şikira geldi bu yuva kuşu değil.
...
Yine esridi Yunus Taptuk yüzün görende
Baktığım yüzde gördüm Taptuğumun nurunu.

Bize kadir gecesidir bu gice
Ko erte olmasın seher gerekmez 
Yunus esrüyüben düştü sokakta 
Çağınr Taptuğunu ar gerekmez

Söylencemizde Hacı Bektaş Yunus'u Taptuk'un tekkesine göndermiş. Yunus gidip Taptuk'a baş vurur. İlk Bektaşi tekkeleri bir çeşit uygulamalı okul idi. Her derviş bir iş görür. Kimi toprakta, kimi işlikte çalışır, kimi duvar örer, kimi aş pişirir: Yunus'a da odun taşıma işi verirler. Kırk yıl sırtında odun taşır, tekkesinin ocağına, özene bezene. Her getirdiği odun dop-doğru dümdüzdür. Soranlara: Tekkeye odunun bile eğrisi giremez der.

Bir başka söylenceye göre Taptuk güzel saz çalarmış ve Yunus ona sazı için bağlanmış. Yunus uzun süre tekkeye hizmet etmiş, sonunda bıkmış ve kaçmış. Yolda erenlerden yedi kişiye rastlamış, yoldaş olmuşlar. Her akşam erenlerden biri içinden geçirdiği bir ermiş adına Tanrıya dua ediyor hemen bir sofra geliyormuş ortaya. Sıra Yunus'a geldiği akşam o da: Yarabbi, demiş, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse ben de onun adına yal varıyorum sana, utandırma beni demiş. O akşam iki sofra birden gelmiş. Erenler şaşırıp kimin adına dua ettiğini sormuşlar. Yunus önce siz söyleyin demiş. Erenlerde Taptuk'un dervişlerinden Yunus diye biri var, onun adına demişler. Yunus bunu duyar duymaz hiç bir şey söylemeden tekkeye geri döner ve anabacıya şeyhin karısına sığınır. Söylence bize burada tekkede kadının rolünü yerini ve önemini anlatır. Anabacı der ki: Yarın sabah tekkenin eşiğine yat. Taptuk abdest almak için dışarı çıkarken ayağı sana takılır .Gözleri iyi görmediği için bana: Kim bu eşikte yatan? diye sorar ben de Yunus, derim. Hangi Yunus derse çekil git, başka bir tekke ara kendine, başının çaresine bak. Ama bizim Yunus mu? derse anla ki gönlünden çıkarmamış, hala seviyor seni. O zaman kapan ayaklarına, bağışla suçumu de. Yunus Anabacının dediğini yapar, kapının eşiğine yatar, ertesi sabah olan olur Taptuk: Kim bu adam? diye sorunca Yunus, der anabacı, Taptuk "bizim Yunus mu? diye sorunca Yunus ayağına kapanır sevincinden ağlar.

İki insan arasındaki bağlılığı, ayrılıp kavuşmanın tadını, güveni bu kadar güzel anlatabilen söylence azdır dünyada. İnsanlık bu "bizim" sözünün içindedir. Bir ülkü uğruna canlarını koyanların hepsinin yaşadıkları bir insanlık dramıdır bu. Anlamayan beri gelsün. İşte dup duru bir su gibi Yunus'un sevgisidir bu. ( S. Eyüboğlu ).

Yunus yeniden tekkeye girer. Bir başka söylentiye göre Yunus Taptuk'un kızını sevdiği için döner tekkeye. Taptuk bilir Yunus'un bunun için dönmediğini. Ama dervişlerinin böyle bir dedikoduya kulak vermeleri karşısında ne yapsın? Kızını versin mi, vermesin mi Yunus'a? Taptuk, dervişlerini yalancı çıkarmamak için kızını Yunus'a verir. Ama yine söylenceye göre Yunus ömrünün sonuna dek bu güzel kıza dokunmuyor. Gerçek böyle değil ama halk böyle olmasını istiyor. Halk Yunus'a şehvet duygusunu konduramıyor. Şehvetin onu lekelemesini özüne sindiremiyor.

Yunus'un ozanlığa başlamasının öyküsü de şöyle: Yunus yıllar yılı tekkeye ağızsız dilsiz hizmet eder. Günlerden bir gün Taptuk'un sofrasında bir güzel muhabbet olur. Taptuk sevinçli coşkuludur. O gün Yunus-ı Guyende adında bir ozana: Bize bir şeyler söyle der. O ozanın dili tutulur o gün, hiç bir şey bulup söyleyemez. Bunun üzerine Taptuk oduncu Yunus'a dönüp: Haydi sen söyle der. Ve Yunus birden başlar içinde birikenleri söylemeye, esip savurmaya. İncileri dökmeye başlar.

Burhan Toprak'ın deyimiyle ''Yunus Emre'nin bu altın destanı bize kendisi kadar, Anadolu halkınında yüreğini ve özlemini anlatır. Halk Yunus için Mevlana'ya << Manevi konakların hangisinin önüne vardıysam bir Türkmen kocasının izini buldum, onu geçemedim. >> dedirtmiştir.

Bir buluşmalarında Yunus, Mevlana'ya: Mesnevi'yi çok uzun yazmışsın, ben olsam şu söze sığdırırdım hepsini:

''Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm'' der.
Yunus şiirinde Mevlana'yı sevgi ve saygıyla anar: 

Mevlana meclisinde saz ile işaret oldu

ve:

Mevlana Hüdavendigar bize nazar kılalı
Onun görklü nazan gönlümüz aynasıdır.

der. Mevlana şiir ve yapıtlarının hepsini Farsça yazmıştı. yine halktan yana düşünüyor, halka sesleniyordu. Bunu çok iyi bilen oğlu Sultan Veled babasının düşüncelerini Türkçeye aktarır. Hacı Bektaş ocağı ve Yunus, tasavvufu, o çağın en yüksek kültürünü Anadolu halkının Türkçesiyle söylemiştir. Onlar çağdaş dilimizin, kültürümüzün gerçek öncüleridir. Kimliğimizi yaratanlardır. Onlar özümüzü hamurumuzu yoğuranlardır. Bizi biz edenlerdir .

S. Eyüboğlunun deyişiyle ''Ama Yunus'un ve halkın soluğu Kaygusuz'lar, Pir Sultanlar, Karacaoğlan'lar, Aşık Veysel'lerle için için bu güne dek gelmiş ve ancak bu günün halkçı Türk devletinde Anadolu Türkçesini en aydın şairlerimize devretmişlerdir.'' 

Elif okuduk ötürü 
Pazar eyledik götürü 
yaratılanı hoş gör 
Yaradandan ötürü

deyip okulu bırakmış. Halk, halktan uzaklaşan kültüre karşı her zaman direnmiştir. Konumuz Yunus Emre'nin okur yazar olup olmadığı değil ''Bilginlerimiz, başta Gölpınarlı olmak üzere Yunus'un ümmiliği, yani okur yazar olmadığı inancını gülünç buluyorlar. Ancak Yunus'tan kalmış bir tek yazılı söz olmaması bir yana, Anadolu'da sözlü kültür bu gün bile bir Aşık Veysel'i yetiştirecek güçtedir;'' Bektaşi tekkeleri tasavvufun en ince kavramlarını bile sözle geceli gündüzlü aylarca, yüzyıllarca İnsanların beyinlerine, yüreklerine hep aktarmış, ekmiş oya gibi işlemiştir.

Okur yazar olsun olmasm, Yunus Emre halkm sözlü kültürünün adamıdır, kendi çağının en ileri düşünüşünü halkına kendi öz diliyle ulaştırmıştır. Yunus aynca çağm okur yazarlanna, molJalanna karşı savaş açmış gerçek bir kültür taşıyıcısıdır. Şiir ustasıdır, gönül adamıdır, sevgi denizidir.

İşte söylencesi:

Yunus'un yaşadığı yıllarda Molla Kasım diye biri varmış. Bu Molla Kasım'a Yunus'un şiirlerini yazılı olarak getirmişler. Başlamış okumaya. Her okuduğu şiiri dine, şeriata aykırı bularak yakıyormuş. Binlercesini yaktıktan sonra üst tarafını da suya atmaya başlamış. Şiirleri yakmış suya atmış, atmış, atmış derken bir şiirde, Yunus:

Yunus Emre bu sözü eğri büğrü söyleme
Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.

demiş, demiş ya Molla Kasım bunu görür görmez Yunus'a boyun eğmiş ve yakmadığı suya atmadığı şiirleri bir hazine gibi saklamış. Söylenceye göre bunun için şiirlerinden binlercesini göklerde melekler, binlercesini denizlerdeki balıklar, kalan binlercesini de.insanlar söylermiş. Yunus'un hak ve halk şairi olduğunu anlatmak bakımından tarihçilerden daha bilimsel, daha ileri bir düşünüşle yüklüdür bu. Rahmetli Sabahattin Eyüboğlu bu davranışlarla söylencenin: Birisi Yunus Emre'yi halkın Molla Kasım'la karşı karşıya getirdiğini, ikincisi de bu beyite şair adının ancak birinci dizede olması gereği, tabiiliğini vurguladığını belirtmektedir. Aslında bu şiiri Yunus değil, halk söylemiştir. gelin bu şiiri birlikte okuyalım:

Ben dervişim diyene bir ün edesim gelir Seğirdüben sesine vurup yetesim gelir.
...
Sırat kıldan incedir kılıçtan keskincedir 
Varup onun üstünde evler kurasım gelir
...
Altında gayya vardır içi nar ile pürdür 
Varuban ol gölgede biraz yatasım gelir

Eserlerinden bazıları:

1
Biz kimseye kin tutmayız 
Ağyar dahi dosttur bize 
Kanda ıssızlık var ise 
Mahalle-vü şardır bize

Adımız miskindir bizim 
Düşmanımız kindir bizim 
Biz kimseye kin tutmayız 
Kamu alem birdir bize

Vatan bize cennetdürür 
Yoldaşımız Hak'dürür 
Haktan yana yönilecek 
Başka yollar dardır bize

Dünya bir avrattır karı 
Yoldan iltir niceleri 
Sürün gitsin öyleleri 
Onu sevmek ardır bize

Yunus aydur Allah deriz 
Allah ile kapılmışız 
Dergahına yüz tutuban 
Hemen bir ikrardır bize


2
Dağlar ile taşlar ile 
Çağırayım Mevlam seni 
Seherlerde kuşlar ile 
Çağırayım Mevlam seni

Su dibinde mahi ile 
Sahralarda ahü ile 
Abdal olup yahu ile 
Çağırayım Mevlam seni

Gökyüzünde İsa ile 
Tur dağında Musa ile 
Elimdeki asa ile
Derdi öküş eyyüb ile

Çağırayım Mevlam seni 
Gözü yaşlı Yakub ile
Ol Muhammed mahbub ile
Çağırayım Mevlam seni

Bilmişim dünya halini 
Terk ettim kıyl ü kalini 
Baş açık ayak yalını 
Çağırayım Mevlam seni

Yunus okur diller ile
Ol kumru bülbüller ile 
Hakkı seven kullar ile 
Çağırayım Mevlam seni


3
Bir kez gönül yıktınısa 
Bu kıldığın namaz değil 
Yetmiş iki millet dahi 
Elin yüzün yumaz değil

Bir gönülü yaptın ise 
Er eteğin tuttun ise 
Bir kez hayır ettin ise 
Binde bir ise az değil

Yol odur ki doğru vara 
Göz odur ki Hak'kı göre 
Er odur alçakta dura 
Yüceden bakan göz değil

Erden sana nazar ola
İçin dışın pür nur ola 
Beli kurtulmuştan ola 
Şol kişi kim gammaz değil

Yunus bu sözleri çatar
Sanki balı yağa katar
Halka matahların satar
Yükü gevherdir tuz değil


4
Dolap niçin inilersin 
Derdim vardır inilerim 
Ben Mevlaya aşık oldum 
Anın için inilerim

Benim adım dertli dolap 
Suyum akar yalap yalap 
Böyle emreylemiş Çalap 
Derdim vardır inilerim

Beni bir dağda buldular 
Kolum kanadım yoldular 
Dolaba ıayık gördüler 
Derdim var inilerim

Ben bir dağın ağacıyım 
Ne tatlıyım ne acıyım 
Ben mevlaya duacıyım 
Derdim vardır inilerim

Dağdan kestiler hezenim 
Bozuldu türlü düzenim 
Ben bir usanmaz ozanım 
Derdim var inilerim

Dülgerler her yanım yondu 
Her azam yerine kondu 
Bu iniltim Haktan geldi 
Derdim vardır inilerim

Suyum alçaktan çekerim 
Dönüp yükseğe dökerim 
Görün ben neler çekerim 
Derdim vardır inilerim

Yunus bunda gelen gülmez 
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz 
Derdim var inilerim


5
İlim ilim bilmektir 
İlim kendin bilmektir 
Sen kendini bilmezsin 
Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne 
Kişi Hak'kı bilmektir 
Çün okudun bilmezsin 
Ha bir kuru emektir

Okudum bildim deme 
Çok taat kıldım deme 
Eğer Hak bilmez isen 
Abes yere yelmektir

Dört kitabın ma'nisi 
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin 
Bu nice okumaktır

Yiğirmi dokuz hece 
Okursun uçtan uca 
Sen elif dersin hoca 
Ma'nisi ne demektir

Yunus Emre der hoca 
Gerekse bin var hacca 
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir


6
Acep şu yerde var mola
Şöyle garip bencileyin
Bağrı başlı gözü yaşlı
Şöyle garip bencileyin

Gezerim Rum'ıla Şam'ı 
Yukarı illeri kamu
Çok istedim bulamadım 
Şöyle garip bencileyin

Kimseler garip olmasın 
Hasret oduna yanmasın 
Hocam kimseler kalmasın 
Şöyle garip bencileyin

Söyler dilim ağlar gözüm 
Gariplere göynür özüm 
Meğer ki gökte yıldızım 
Şöyle garip bencileyin

Nice bu derd ile yanam 
Ecel ere bir gün ölem 
Meğer ki sinimde bulam 
Şöyle garip bencileyin

Bir garip ölmüş diyeler 
Üç günden sonra duyalar 
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin 

Hey Emre'm Yunus biçare
Bulunmaz derdime çare
Var imdi gez şardan şara
Şöyle garip bencileyin

7
Bana namaz kılmaz diyen 
Ben kılarım namazımı 
Kılarısam kılmazısam 
Ol Hak bilir niyazımı

Hak'tan ayrı kimse bilmez 
Kafir müselman kimdürür 
Ben kılarım namazımı 
Hak geçirdiyse nazımı

Ol nazı dergahtan geçer 
Ma'ni şarabından içer 
Hicabsız can gözüm açar 
Kendisi siler gözümü

Gizli sözü şerheyleyip 
Türlü nükteler söyleyip 
Değme arif şerhetmeye 
Bu benim gizli razımı

Sözüm ma'nisine erin 
Bi-nişandan haber verin 
Dertli aşıklara sorun 
Bu benim dertli sözümü

Dost isteyen gelsin bana 
Göstereyim dostu ona 
Budur sözüm önden sona 
Ben bilirim kendözümü

Yunus şimdi söyle sözün
Münkir ister istemesin
Pişir kurtar kendi özün
Arifler tatsın tuzunu


8
Ben yürürüm yane yane 
Aşk boyadı beni kane 
Ne akılem ne divane 
Gel gör beni aşk neyledi

Gah eserim yeller gibi 
Gah tozarım yollar gibi 
Gah akanm seller gibi 
Gel gör beni aşk neyledi

Akar sulayın çağlarım
Dertli ciğerim dağlarım 
Şeyhim anuban ağlarım 
Gel gör beni aşk neyledi

Ya elim al kaldır beni 
Ya vaslına erdir beni 
Çok ağlattın güldür beni 
Gel gör beni aşk neyledi

Ben yürürüm ilden ile 
Şeyh anarım dilden dile 
Gurbette halim kim bile 
Gel gör beni aşk neyledi

Mecnun oluban yürürüm 
O yari düşte görürüm 
Uyanıp melfil olurum 
Gel gör beni aşk neyledi

Miskin Yunus biçareyim
Baştan ayağa yareyim
Dost ilinden avareyim
Gel gör beni aşk neyledi


9
Mansur idim ol zamanda 
Onun için geldim bunda 
Külümü göğe savurup 
Ben enel Hak oldum ahi

Ne ola yanam dağılam 
Ne dara çıkam boğulam 
İşim bitince yürüyem 
Teferrüçe geldim ahi

Mümin oldum yoksul iken 
Benim oldu kevn ü mekan 
Şarka vü garba ser-teser 
Yere göğe doldum ahi

Suret topraktır diyeni 
Gönlüm kabul etmez anı 
Bu toprağın cevherini 
Hazrete irdürdüm ahi

Nitekim ben beni buldum 
Bu oldu kim Hak'kı gördüm 
Korkum onu buluncaydı 
Korkudan kurtuldum ahi

Yunus kim öldürür seni 
Veren alır gene canı
Bu canlara hükmedeni
Kim idüğün bildim ahi


10
Aşkın aldı benden beni 
Bana seni gerek seni 
Ben yanarım dünü günü 
Bana seni gerek seni

Ne varlığa sevinirim 
Ne yokluğa yerinirim 
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni

Aşkın aşıklar öldürür 
Aşk denizine daldırır 
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni

Aşkın şarabından içem 
Mecnun olup dağa düşem 
Sensin gün be gün endişem 
Bana seni gerek seni

Sufilere sohbet gerek 
Ahilere ahret gerek 
Mecnunlara Leyla gerek 
Bana seni gerek senİ

Eğer beni öldüreler 
Külüm göğe savuralar 
Toprağım anda çağıra 
Bana seni gerek seni

Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni


11
Şol Cennetin ırmakları 
Akar Allah deyu deyu 
Çıkmış İslam bülbülleri 
Öter Allah deyu deyu

Salınır Tüba dalları 
Kur'an okur hem dilleri 
Cennet bağının gülleri 
Kokar Allah deyu deyu

Kimi yiyip kimi içer 
Hep melekler rahmet saçar 
İdris nebi hulle biçer 
Diker Allah deyu deyu

Altındandır direkleri 
Gümüştendir yaprakları 
Uzandıkça budakları 
Biter Allah deyu deyu

Aydan arıdır yüzleri 
Misk-ü amberdir sözleri 
Cennet'te huri kızları 
Gezer Allah deyu deyu

Hakka aşık olan kişi 
Akar gözlerinin yaşı 
Pür nur olur içi dışı
Söyler Allah deyu deyu

Ne dilersen Hak'tan dile 
Kılavuzla gir bu yola
Bülbül aşık olmuş güle 
Öter Allah deyu deyu

Açıldı gökler kapısı 
Rahmetle dolu hepisi 
Sekiz Cennet'in kapısı 
Açar Allah deyu deyu

Rıdvan-dürür kapı açan 
İdris-dürür hulle biçen 
Kevser şarabını içen 
Kanar Allah deyu deyu

Miskin Yunus var dostuna 
Koma bu günü yarına
Yarın Hakk'ın divanına 
Varam Allah deyu deyu


12
Ali almış sancağını eline
Çekilip giderler mahşer yerine 
Hasan'ı Hüseyn'i almış yanına
Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed

Kıyamet kopıcak canlar uyanır 
Kamil derviş mürşidine dayanır 
Yüzün yere koymuş Hak'ka yalvarır 
Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed

Üryan olmuş yatar o zayıf tenler 
Sararmış benizler söylemez diller 
Mahşer yerine cem olmuş erenler 
Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed

Yunus eder gelin kadrin bilelim 
Fırsat elde iken tevhid edelim
Ruhu için salavat getirelim
Ah ümmetim deyu ağlar Muhammed