• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi76
Bugün Toplam110
Toplam Ziyaret100152
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Müzeleri

Müzeler

Göbeklitepe 

Göbeklitepe Arkeolojik Alanı, Şanlıurfa kent merkezinin 18 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarındadır. Alan 1963 yılında, İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortaklığıyla gerçekleştirilen bir yüzey araştırması sırasında keşfedilmiş ve  “V52 Neolitik Yerleşimi” olarak tanımlanmıştır. Alanın gerçek değeri, 1994 yılından sonra başlatılan kazı çalışmaları ile ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çalışmalar sonrasında, Göbeklitepe’nin 12000 yıl öncesine uzanan bir kült merkezi olduğu anlaşılmıştır.

Çapları 30 metreyi bulan yaklaşık 20 yuvarlak ve oval yapının ortasında 2 adet “T” biçimli, 5 metre yüksekliğinde, kireçtaşından bağımsız sütun yer almaktadır. Yapıların iç duvarlarında da daha küçük sütunlar bulunmaktadır. Göbeklitepe ile ilgili bahsi geçen bilimsel veriler, arkeoloji çalışmalarında neolitik dönemle ilgili kuramsal çerçevenin ve tarihlendirmelerin yeniden değerlendirilmesini gerektiren önemli bilgiler vermektedir. Göbeklitepenin, konumu, boyutları, tarihlendirilmesi ve yapılarının anıtsallığı ile Neolitik dönem için ünik bir kutsal alan olduğu anlaşılmıştır. Alan, 12000 yıl boyunca doğal çevresi içinde dokunulmadan kaldığından önemli arkeolojik buluntu vermektedir.

Büyük bir organizasyon ve hayal gücünün eseri olan Göbeklitepe, bu büyüklükteki en eski anıt ve ilklerin ötesinde, birçok anlamda tarihin sıfır noktasını oluşturmaktadır. İnsanın avcı toplayıcı olarak yaşamını sürdürdüğü bir dönemde, ileri düzeyde mimarlık gerektiren tapınaklar inşa etmesi tüm dünyada şaşkınlık yaratmıştır. Tarih öncesi insanın inanç dünyasını yansıtan, animist figürlerle zenginleştirilmiş tapınaklar Göbeklitepe’yi arkeoloji tarihinin en önemli keşiflerinden biri olmasını sağlamıştır.

Kuşkusuz bu etkileyiciliğinin yanı sıra, kazılarda tarih öncesi yaşama dair elde edilen her türlü veri ve bilimsel sonuç insanlık tarihi açısından da büyük önem taşımaktadır.

Yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olan avcı ve toplayıcı insan toplulukları zamanında, şehir hayatına henüz geçmeden inşa edilen ilk tapınak olan Göbeklitepe, son yılların "en büyük arkeolojik keşfi" olarak gösterilmektedir. Yaklaşık 12 bin yıl öncesinde nasıl tasarlandığı hala cevap bulamayan tapınak, Mısır Piramitleri'nden ve İngiltere'deki Stonehenge'den yaklaşık 7 bin 500 yıl önce inşa edilmiş olmasıyla da tüm dikkatleri üzerine çekmektedir.

 
 
MERKEZDEKİ MÜZELER
 
Şanlıurfa büyükşehir olduktan sonra merkez ilçe üç ilçeye ayrılmıştır. Bu bölümde merkezdeki üç ilçeye ait müzeler işlenmektedir. Buna göre; merkezde; Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Edessa Mozaik Müzesi, Şanlıurfa Kurtuluş Müzesi (Mahmud Nedim Konağı), Müslüm Gürses Müzik Müzesi, Şanlıurfa Valiliği-Şurkav Geleneksel El Sanatları Müzesi, İbrahim Tatlıses Müzik Müzesi, Hacıbanlar Evi Mutfak Müzesi ve Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Kent Müzesi (Mahmudoğlu Kulesi) ve olmak üzere yedi adet müze bulunmaktadır.
 
 
HALEPLİBAHÇE MOZAİK MÜZESİ
 
Edessa Mozaikleri
 
Şanlıurfa, “Mozaikler Şehri”dir. İl genelinde, bir müzeye sığmayacak kadar, mozaik potansiyeli vardır. İlimizde şimdiye kadar 100 den fazla mozaik keşfedilmiştir. Urfa’ya ait mozaiklerin bir kısmı kayıp, bir kısmı meraklı kişilerin koleksiyonunda, kayda geçenler ise Şanlıurfa ve İstanbul Ayasofya Müzelerinde sergilenmektedir.
Cenaze Töreni Mozaiği
 
Büyük İskender’in istilasından sonra onun komutanlarından Seleukos Nichator I tarafından Urfa’da eski bir yerleşim üzerine Grek kültür ve sanatına uygun olarak M.Ö. 312-132 yılları arasında Seleukos Hanedanlığı kurulur. Yeni kurulan şehre İskender’in doğduğu kentin adı verilir. Yani Edessa Kenti. Edessa kentinde kültür ve sanat doruk noktasına ulaşmıştır. Edessa Krallığı, Urfa tarihi ve mozaik tarihi açısından büyük önem taşır.
 
 Makimu Mozaiği
 
Şanlıurfa merkezdeki Halil’ür-Rahman Gölü (Balıklıgöl)’nün yanı başında, gecekondular altında kalan Antik Edessa Kentinin Grek kültür kalıntılarından en önemlisi; çok renkli ve usta bir üslûpla yapılan Haleplibahçe mozaiklerdir. Edessa Kenti, arkeolojik araştırmaları beklemektedir. Grek imparatorluk mozaik geleneği, M.Ö. 132-M.S. 244 yılları arasında hüküm süren Osrhoene Krallığı döneminde yerel bir üslupla devam etmiştir.
 
Ktisis Mozaiği
 
Bu antik kentin sınırları içerisindeki Haleplibahçede, 2007 yılında yapılan kazılarda, günümüzden 3.000 yıl önce Egeden, Karadeniz’e ve Anadolu’nun içlerine uzanan kültür havzasında, erkek egemenliğine karşı savaşan Amazon kadınlarının av sahnesi mozaiği bulundu. Mozaiklerin ilk tespiti Yrd.Doç.Dr Bahattin ÇELİK ve Arkeolog Ali UYGUN tarafından yapıldı. Savaşçı Amazon kadınları bu havza içerindeki devletlerin ve milletlerin mitoloji, tarih ve edebiyatında efsanevi olarak anlatılır.
 
Güvercin
 
Haleplibahçe Mozaiklerinin en önemli özelliği “Savaşçı Amazon Kraliçelerinin İsimleriyle Beraber Mozaiğe Resmedilmiş Dünyadaki Tek Örneği” olmasıdır. Uzmanlar, Haleplibahçe Mozaiklerini mozaik tekniği, sanatı, 4 mmebadında Fırat Nehri’nin orijinal taşlarından yapılması ve benzeri özelliklerinden dolayı, dünyanın en kıymetli mozaiği olarak tanımlamaktadır.
Kalkanlı Eros
 
Haleplibahçe’de Şanlıurfa Valiliği imkânlarıyla Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi Başkanlığında ve arkeologlarımızın nezaretinde, ilk etapta 100 m2’lik mozaik gün ışığına çıkarılmıştır. Av sahnesi mozaiğinin kenar bordürlerinde, geometrik motifler, bitki desenleri, güvercin, kanatsız eros, sincap, ördek, keklik, ceylan ve tazı figürlerine yer verilmiştir.
 
Edessa Güzeli
Mozaiği çevreleyen bordürün köşelerinde ise “Edessa Güzeli” diye kamuoyuna yansıyan, maska yer verilmiştir. Ayrıca mozaiğin genelinde doğadaki tüm renklerin kullanılması, aynı rengin farklı tonları kullanılarak verilen gölgelendirmeler, kısacası renklerin zenginliği, taşların küçüklüğü, üst seviyedeki sanatın mozaiklere resmedilmesi görenleri büyülemektedir.
 
Yaralı Aslan
 
Ana sahnede dört amazon kraliçesi Penthesileia (Pentesileya), Antiope, Hippolyte (Hipplüte) ve Melanipe (Melanipe) savaşçı amazon kadınlarına özgü giysileriyle, tek göğüslü olarak yaya, ya da at üstündeki av sahneleri tasvir edilip Grekçe isimlerine yer verilmiştir. Bu sahneler bugüne kadar rölyeflere resmedilmişti, kraliçelerin Grekçe isimleri ile yer aldığı av sahnesinin mozaiğe resmedilmesi dünyada ilk defa Urfa’da Haleplibahçede ortaya çıkmıştır.
 
Savaşçı Amazon Kraliçesi Penthesileia
Ana sahnenin sağ alt köşesinde adının yazıldığı bölüm korunamadığı için Penthesileia (Pentesileya) olduğu tahmin edilen Amazon Kraliçesi şaha kalkmış süslü bir at üzerinde, yayını germiş, geriye dönük vaziyette, ne olduğu belirlenemeyen vahşi bir hayvana okunu fırlatmak üzeredir. Önünde ise daha önce okla vurduğu leopar acı içinde kıvranmaktadır.
 
Penthesileia
Penthesileia (Pentesileya), Ares’in kızı olup antik dönemin en önemli kahramanlarından biridir. Troia (Troya) savaşında Troialıların yardım çağrısına Savaşçı Amazon Kadınlarından oluşan ordunun başında savaşa iştirak etmiştir. Penthesileia (Pentesileya), Antik dönemde yarı tanrı olarak anılan ve Aşil (Akhileus) tarafından öldürülmüştür.
 
Savaşçı Amazon Kraliçesi Antiope
Ana sahnenin sağ üst bölümünde Antiope adlı Amazon Kraliçesi, elinde labris diye bilinen iki ağızlı balta ile av sahnesine katılmakta, ayı olduğu düşünülen hayvanla burun buruna gelmektedir. Halikarnas Balıkçısına göre iki ağızlı balta Anadolu’nun simgesidir. Antiope ırmaklar tanrısı Asaopos’un kızı olup antik dönemin bir diğer kahramanıdır. Amazon ülkesine gelen Tehescus (Teseus) tarafından kaçırılıp, Yunanistan’ın orta batı bölümündeki Atikka’ya götürülür. Savaşçı Amazon Kadınları Antiope’yi kurtarmak için Atikka’ya akın eder, şiddetli çatışmalar neticesinde ne yazık ki Antiope öldürülür.
 
Savaşçı Amazon Kraliçesi Hippolyte
Ana sahnenin sol üst bölümünde Amazon Kraliçesi Hippolyte (Hipplüte), elindeki kılıcı bir panterin boynuna saplamakta, köpeklerinden biri pantere, diğer köpeği ise kanatları açık vahşi devekuşuna saldırmaktadır. Daha önce kılıcıyla yaraladığı aslan ise Hippolyte (Hipplüte)’den uzaklaşmaktadır. Bu av sahnesinde leoparın ve aslanın korkusu, acı çekme hali, akan kanları ve gölgeleri başarıyla resmedilmiştir.
 
Hippolyte’nin Avladığı Panter
 
Hippolyte (Hipplüte), Ares’in kızıdır ve antik dönemin en önemli kahramanlarındandır. Zeus’un üvey oğlu olan ve Herkül olarak bilinen Herakles, Hippolyte (Hipplüte)’nin altın kemerini almak için amazonlar ülkesine gitmiş ve onunla savaşa girişmiş, yapılan şiddetli çatışmada Herakles Hippolyte (Hipplüte)’yi öldürerek altın kemerini almayı başarmıştır.
 
Savaşçı Amazon Kraliçesi Melanipe 
 
Ana sahnenin sol alt bölümünde Melanipe (Melanipe) at sırtında elindeki mızrağı aslana saplamakta, köpeği ise aslana saldırmaktadır. Bu av sahnesinin sağında kırmızı meyveli bir ağaç ve hemen yanında kaya parçası üzerine tünemiş bir keklik başını geriye çevirmiş, olup bitenleri izlemektedir. Melanipe (Melanipe), Helenin oğlu Aiolos’un kızı olup antik dönemin bir diğer kahramanıdır. Melanipe’nin, Herkül (Herakles) tarafından esir alındığı söylenilir.
 
Amazon Mozaikleri
 
Apollon ve Artemis Tapınağı, İzmir, Efes, Sinop, Samsun İli’ne bağlı Terme Çayı yanında kurulan Themiscyria gibi yerleşimler Amazon Kraliçeleri tarafından kurulmuştur. Yunan mitolojisinin en önemli unsuru olan Savaşçı Amazon Kraliçeleri Şanlıurfa’nın var olan kültürel mirasına bir katkıda bizden deyip, Şanlıurfa Halepli Bahçe’den tüm dünyayı selamlamaktadır.
 
Aşil Mozaiği Foto
 
Haleplibahçe’de yapılan kazı çalışmaları sonucu farklı mozaikler de ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında en önemlilerinden biri Truva Savaşı’nın kahramanlarından Aşil(Akileus)’dir. Alanda Aşil’in hayat hikâyesini konu alan taban mozaiği, Şanlıurfa Müzesi arkeologları tarafından ortaya çıkarılmıştır.
 
Aşil
 
Kentauros
 
Mozaik müzemizde sergilenen çeşitli mozaiklerden biri ise Orpheus Mozaiğidir. Yapılan araştırmalara göre; M.S. 194 yılına tarihlenen “Orpheus Mozaiği”'nin 1998’de Şanlıurfa’dan götürüldüğü belirlenmiştir. Amerika’nın Dallas Müzesinde olduğu tespit edilen mozaik, Kültür ve Turizm Bakanlığının girişimleri ile 2012 yılında Türkiye’ye getirilerek İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne yerleştirilmiştir. Daha sonra bu nadide eser, Haleplibahçe’de yapımı tamamlanan Haleplibahçe Mozaik Müzesi’ne yerleştirilmiş ve 2015’te itibaren sergiye açılmıştır.
 
 
 
Haleplibahçede yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan ve Roma dönemine tarihlenen yerden ısıtmalı hamam da alanın nedenli önemli bir yerleşim yeri olduğunu gözler önüne sermektedir. Tüm bu özelliklerinden dolayı Kültür ve Turizm Bakanlığı Haleplibahçe’de biri arkeoloji diğeri mozaik müzesi olmak üzere iki adet müze yapılmasına karar vermiştir. Yeni Şanlıurfa Müzesi ve mozaikler için yapılan Haleplibahçe Mozaik Müzesi 24 Mayıs 2015 tarihinde hizmete girmiştir.
 
Roma Hamamı
 
 
Şanlıurfa Müzesi
2015 yılında Haleplibahçe’de hizmete açılan Müzemiz, 60.000 m2 alanda, eski Arkeoloji Müzesinin 12 katı büyüklüğünde, 31.000 m2 kapalı alana sahip ve 3 katlı olarak inşa edilmiştir. Şanlıurfa Müzesi “Türkiye’nin En Büyük Müze Kompleksi”’dir. Müzemiz, Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik, Tunç, Demir, Helenistik, Roma, Bizans, İslami ve Peygamberler salonu olarak düzenlenmiştir. Müzemize gelen ziyaretçilerimiz, İnsan Boyutunda Yapılmış Dünyanın En Eski Heykelini, Göbeklitepe “D” Tapınağı’nın imitasyonunu, Nevali Çori Tapınağının orijinalini, çok sayıda dönem canlandırmasını, Hz. İbrahim Animasyonunu, Müzemize özel yaklaşık 4.000 eseri ve dünyanın en estetik mozaiklerini görme imkânı bulabilir.
 
PALEOLİTİK DÖNEM SALONU
M.Ö. 18.000-9.500 tarihleri arasında Şanlıurfa’nın yoğun bir şekilde yaşam alanı olarak seçildiği, Bozova ilçemizde yer alan Biris Mezarlığı, Söğüt Tarlası ile Birecik ilçesinde bulunan Hortum ve Gazvek Höyüklerinden ele geçen buluntulardan anlaşılmaktadır. Salonumuzda; Kaya Altı Sığınağı, Şanlıurfa’nın Paleolitik Doğal Habitatı(florası), av sahnesi, küçük gruplar halinde açık hava yerleşim alan canlandırmaları ve el baltaları sergilenmektedir.
 
 
NEOLİTİK DÖNEM SALONU
M.Ö. 10.500-6.000 zaman aralığını kapsayan Neolitik Salonda; Göbeklitepe, Nevali Çori, Akarçay Tepe, Mezra Teleilat kazı buluntuları sergilenmektedir. Özellikle Nevali Çori ile Göbeklitepe “D” Tapınağı imitasyonu bu dönem avcı ve toplayıcı insanının anıtsal mimarisini kanıtlar niteliktedir.
 
 
KALKOLİTİK DÖNEM SALONU
M.Ö 6.000-3.300 zaman aralığını kapsayan ve ticaretin sistematik bir şekilde yapıldığı bu dönemde öne çıkan höyüklerimiz; Çavi Tarlası, Hacı Nebi Höyük, Hassek Höyük ve Kurban Höyük’tür. Öne çıkan eserlerimiz ise Halaf Seramiği, asgari ücret ödemelerinde kullanılan devrik ağızlı pişmiş toprak kaplarımız, göz idollerimiz ve pişmiş toprak mozaik çivilerimizdir.
 
 
TUNÇ DÖNEMİ SALONU
M.Ö. 3.300-1.110 zaman aralığını kapsayan bu dönemde öne çıkan höyükler; Lidar Höyük, Titriş Höyük, Kurban Höyük ve Gre Virike Höyük’tür. Çocuk lahdi, oyuncaklar ve mezar buluntuları önemli eserler arasındadır. Müzemizin en güzel pişmiş toprak eserlerini bu salonda görmek mümkündür.
 
 
DEMİR ÇAĞI SALONU
M.Ö. 1.100-330 zaman aralığını kapsayan Demir Çağında, ilimizde öne çıkan höyüğümüz Harran Höyük’tür. Demir Çağı Salonunda sergilenen çivi yazısı ile yazılmış Babil Nabunid Stelleri buna en iyi örnektir. Hitit Krallığının yıkılması ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kurulan Geç Hitit izlerini bu dönem salonumuzda Şanlıurfa ve çevresinden getirilen büyük boyutlu taş eserlerde görmekteyiz.
 
 
HELENİSTİK – ROMA – BİZANS SALONU
M.Ö. 281 yılında General Lysimakhos’a karşı gerçekleştirilen Kouroupedion Savaşı sonrası, Seleukos yönetimi artık Anadolu ve Mezopotamya topraklarının tek hâkimidir. Urfa (Orhay) kenti Makedonya’daki başkent “Edessa” adı ile yeniden bir kale-kent olarak güçlendirilir. Edessa Krallığı, Birtha(Birecik), Batnae (Suruç) ve güneyde Karrhae (Harran) gibi önemli şehirleri de kapsayan topraklarıyla varlığını M.S 244 yılına kadar devam ettirecektir. M.S. 296 yılında Edessa merkezli Osrhoene ve Mezopotamya olarak ikiye ayrılan bölge, Sasani ve Roma İmparatorluğu arasında bir kale-kent olarak işlevini sürdürür. Bu salonda; Roma Dönemi Cam Atölyesi ve Roma Caddesi gibi önemli canlandırmalarımız bulunmakta olup ayrıca şarklı üslupta yapılmış heykeltıraşlık örnekleri, seramik kaplar ve takı grupları önemli buluntularımız arasındadır. 
 
 
İSLAMİ DÖNEM SALONU
Bu dönemde Harran önemli merkezlerdendir. Bu dönem salonunu Harran ve çevresinden ele geçen seramik kaplar, Harran Ulu Camii mimari öğeleri ve İslami Dönem mezar taşları süslemektedir. Harran’da ele geçen Abbasi Dönemi raks eden figür ve Lidar Höyük’ten ele geçen kuş motifli tabak önemli buluntular arasındadır.
 
 
PEYGAMBERLER SALONU
Tarih içerisinde; Göbeklitepe Tapınakları ile başlayan inanç geleneğinin ve sonrasında devam eden pagan kültürünün etkisini yitirdiği ve tek tanrılı dinlerin yayıldığı görülmektedir. Bu salonda; tek tanrılı dinlerin ortak atası Hz. İbrahim’in mücadelesini, Rabbini buluşunu, ateşle imtihanını, Rabb-ı Rahim’in dostunu yakmayarak ateşleri bahçeye çevirmesini görsel bir şölenle izlemek mümkündür. Bu salon ile geçmişe yaptığımız yolculuk sona ermektedir.
Paleolitik dönemden günümüze değin birçok eseri Şanlıurfa Müzesi’nde görmek mümkündür. “12.000 Yıllık Dünyanın En Eski Heykeli : Balıklıgöl Heykeli” müzemizde sergilenmektedir.
 
Birçok ilin sahip olduğu kültür ve turizm potansiyelini o ilin müzesinde bulabilirsiniz. Ancak Şanlıurfa’nın sahip olduğu kültürel mirasını bir müzeye sığdırmak mümkün değildir. Şanlıurfa, il genelinde yapılan arkeolojik kazı sayısı ile Türkiye’nin en çok kazı yapılan ilidir. Bu bağlamda kent merkezi ve iki ilçe merkezi kentsel sit alanı ilan edilmiştir. Yani Şanlıurfa adeta “Açık Hava Müzesi”’dir. Şanlıurfa Müzesinde yer alan önemli eserlerden bazıları şunlardır:
 
Şanlıurfa Kurtuluş Müzesi (Mahmud Nedim Konağı)
Eski Devlet Hastanesi yakınındadır. 1903 tarihinde inşa edilmiştir. Avrupai tarzda konak mimarisi ile geleneksel tarzda Urfa evi mimarisinin kaynaştığı bir özelliğe sahip olan ve oldukça geniş bir alana yayılan konak, haremlik ve selamlık bölümlerinden meydana gelmiştir. 1940’lı yıllarda Halk Tiyatrosu bu binada gösteriler yapmıştır.
 
Mahmud Nedim Konağı
 
Urfa Kurtuluş Savaşı'nda Fransızlar tarafından işgal edilerek karargâh olarak kullanılmıştır. Urfa kurtuluş milislerinin attığı mermilerin izleri hala yapının duvarlarında görülebilmektedir. Konak, Şanlıurfa Valiliği tarafından onarılmış ve 11 Nisan 2009’da “Şanlıurfa Kurtuluş Müzesi” olarak hizmete sunulmuştur. Konağın bir bölümü, Devlet Türk Halk Müziği Korosu’na tahsis edilmiştir. Ayrıca konaktaki bir salon Müslüm Gürses Müzik Müzesi olarak düzenlenmiştir.
 
Urfa Kurtuluşunu Örğütleyen 12’ler
 
Müslüm Gürses Müzik Müzesi
Müslüm Gürses, 1953 yılında Halfeti'de doğdu. Üç yaşındayken ekonomik nedenlerden dolayı ailesi Adana'ya göç etti. Müslüm Gürses, şarkıcılığa 1965 yılında, Adana'da bir çay bahçesinde başladı, o yıllarda bir gazinoda sahneye çıktı. İlkokuldan mezun olduktan sonra 14 yaşındayken, 1967 yılında Adana Aile Çay Bahçesi’nde düzenlenen yarışmaya katıldı ve birinci oldu. 1968 yılından itibaren piyasaya ilk 45'likleri çıkarmaya başladı. 1979 yılında ilk defa İsyankâr filmiyle kamera karşısına geçen Gürses, toplam 38 sinema filminde rol almıştır. Müslüm Gürses, 3 Mart 2013'te İstanbul’da vefat etti. Onun anısına Mahmud Nedim Konağı içerisindeki bir bölüm Müslüm Gürses Müzik Müzesi olarak düzenlenerek 5 Ekim 2013 tarihinde hizmete açılmıştır. Müzede, Gürses'in kişisel eşyaları, kullandığı enstrümanlar ile kasetlerinden oluşan eserler görülebilmektedir. Müzemiz hafta içi her gün ücretsiz olarak gezilebilmektedir.
 
Müslüm Gürses Müzik Müzesi giriş
 
 
Şanlıurfa Valiliği-Şurkav Geleneksel El Sanatları Müzesi
Şanlıurfa Valiliği tarafından, Urfa kültürünün yaşatılması ve tanıtılması amacıyla kurulan Şanlıurfa Kültür Eğitim ve Araştırma Vakfı (ŞURKAV)tarafından satın alınan Halil-ür Rahman Gölü (Balıklıgöl)’ün kuzeyindeki bu tarihi ev, uzun yıllar “Taziye Evi” olarak kullanılmıştır. Ancak Urfa El Sanatlarını yaşatılması ve ilimize gelen misafirlerimize sergilenebilmesi amacıyla bir mekan ihtiyacı hasıl olmuştur. Bu sebeple Valilik oluru ile ŞURKAV Taziye evi, Şanlıurfa Valiliği-ŞURKAV Geleneksel El Sanatları Müzesi ve Satış Merkezi olarak 24.01.2011 tarihinde hizmete açılmıştır.
 
Üç oda ve bir salondan oluşan Müzemizde Ahşap, bakır, cülha, ehram, saraçlık, keçe kilim, halı gibi Urfa’ya ait birçok el emeği göz nuru ürünü görmek mümkündür. Girişi ücretsiz olan müzemiz, hafta içi her gün 08.00-17.00 saatleri arasında açıktır.
 
Teşhir Salonu
 
Satış Merkezi Teşhir Salonu
 
İbrahim Tatlıses Müzik Müzesi
Müzik Müzemiz, Harran Kapı’nın bitişiğinde tescilli bir yapı olan Hacı Lütfullah Camii’nin karşısında yer almaktadır. “Yasin’in Kahvesi” adıyla yöre esnafına ve tüccarlarına hizmet eden ve Urfa kültüründe bir buluşma noktası olan bu yapı, uzun yıllar boyunca bakımsız kalmıştır.
Dönemin Belediye Başkanı A.Eşref FAKIBABA döneminde, Şanlıurfa Belediyesi tarafından kamulaştırılarak restorasyonu tamamlanan yapı, 25.09.2011’de Şanlıurfa’da düzenlenen Tarihi Kentler Birliği Buluşmaları sırasında İbrahim Tatlıses Müzik Müzesi olarak hizmete açılmıştır. Müzik müzemiz ücretsiz olarak gezilebilmektedir.
Müzik Müzesi
 
 
Hacıbanlar Evi Mutfak Müzesi
Hacıbanlar Evi Mutfak Müzesi, Ulu Camii’nin güneyinde Hacıban Sokağı’nda (1344. Sokak) yer alır. Geleneksel Urfa mimarisinin özelliklerini taşıyan tescilli Hacıbanlar Evi, Belediye Başkanı A.Eşref FAKIBABA döneminde, 2008 yılında Şanlıurfa Belediyesi tarafından kamulaştırılmıştır.
Restorasyon ve müze çalışmaları Şanlıurfa Belediyesinin kendi imkânları ve ekipleri tarafından yapılmıştır. Urfa mutfak kültürünü, yurt içinde ve dışında tanıtmak amacıyla düzenlenmiştir. Mutfak Müzesi’nde yemek çeşitleri, mutfak araç gereçleri ve eskiden kalan sofra düzenini görmek mümkündür. Hacıbanlar Evi Mutfak Müzesi, 25.09.2011’de Şanlıurfa’da düzenlenen Tarihi Kentler Birliği Buluşmaları sırasında hizmete açılmıştır. Mutfak müzemiz ücretsiz olarak gezilebilmektedir.
Tandırlık
 
Sofra Oturma Düzeni
 
Mahmudoğlu Kulesi (Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Kent Müzesi)
Beykapısı mevkiinde, Haçlı Kontluğu döneminde inşa edilmiştir. Kulenin doğuya bakan kısmında oldukça yukarıda yan yana üçtaşa yazılmış, beş satırdan oluşan Ermenice bir inşa kitabesi vardır. Kitabede kullanılan tarih Ermeni Takviminin 571. yılıdır. Bu da miladi olarak, 19 Şubat 1122 - 18 Şubat 1123 tarihleri arasıdır. 
Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde kapı ağalığı Mahmudoğlu ailesine verildiğinden onların ismiyle tanınmıştır. 24 Mart 1919'da Urfa'nın İngilizler tarafından işgali esnasında, işgal komutanı Beddy tarafından kiralanmak istenmişse de, Kule sahibi Mahmudoğlu Mustafa Ağa tarafından bu teklif reddedilmiştir.
04.09.2008 yılında Belediye Başkanı Ahmet E.FAKIBABA döneminde kamulaştırılan Kulenin restorasyonu 2011 yılında başlamıştır.  Şanlıurfa Belediyesi Koruma Amaçlı İmar Biriminin katkılarıyla “Mahmudoğlu Kulesi ve Doğu Surları Projesi” adlı bir proje hazırlanmıştır. Karacadağ Kalkınma Ajansı Turizm Alt Yapısı Hibe Programı tarafından desteklenen proje kapsamında Kule ve çevresindeki 24 ev ve iş yeri kamulaştırılmıştır. Restorasyon çalışmaları 2014 yılında bitmiş ve Mahmudoğlu Kulesi, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Kent Müzesi olarak faaliyete girmiştir.