Galata Kulesi, Bizans İmparatorluğu döneminde, Galata semtinin Ceneviz kolonisi olduğu on dördüncü yüzyıl ortalarında, Cenevizliler tarafından, Galata surlarının bir parçası olarak inşa edilmiştir. Osmanlı döneminde bir süre zindan olarak kullanıldıktan sonra, yangın gözetleme kulesine çevrilmiştir. Zaman zaman deprem ve yangınlarla tahrip olan kule, Osmanlı döneminde birkaç kez tadilat geçirmiştir. 1960’lı yıllara gelindiğinde bir hayli harap durumda olan kule, İstanbul Belediyesi tarafından restore edilerek ziyarete açılmıştır. Galata Kulesi 2020 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeniden restore edilmiş, sonradan eklenen betonarme unsurlar ve kafeterya kaldırılarak, müze işleviyle kapılarını ziyaretçilere yeniden açmıştır.
Galata Kulesi müzesinde, tarihöncesi dönemlerden itibaren yerleşime sahne olan ve üç büyük imparatorluğa, yaklaşık on altı yüzyıl boyunca başkentlik yapan İstanbul’un tüm dönemlerini yansıtan eserler sergilenmektedir. 20. yüzyılın ortalarına kadar İstanbul’daki en yüksek yapılardan biri olan Galata Kulesi’nin en üst katı, İstanbul'un en güzel panoramik manzaralarından birine sahiptir. Kule, Akdeniz ve Karadeniz’deki Ceneviz Kuleleri ile birlikte Unesco’nun geçici miras listesinde yer almaktadır.
Topkapı Sarayı
İstanbul’un siluetini oluşturan en güzel manzaralardan birine sahip, tarihî yarımadada medeniyetimizin hazinesi bir Osmanlı sarayı.
1453 yılında İstanbul’un fethi sonrasında Fatih Sultan Mehmet’in isteği üzerine 1460 yıllarında yapımına başlanan Topkapı Sarayı’nın inşası 1478 yılında tamamlanmıştır. Dolmabahçe Sarayı gibi tek seferde tüm ek yapılarıyla beraber inşa edilmeyen Topkapı Sarayı, 19. yüzyıla kadar eklenen yapılarla genişlemiştir.
Topkapı Sarayı, konum itibariyle İstanbul’un en eski tarihî bölgelerinden birinde konumlanmaktadır. Marmara Denizi, İstanbul Boğazı ve Haliç arasında kalan tarihî İstanbul Yarımadası’nda bulunan saray, İstanbul’un ikonik yapılarından biridir. Sarayburnu’nda bulunan Doğu Roma akropolü üzerindeki 700.000 metrekarelik bir alan üzerine kurulmuş olan Topkapı Sarayı, Fatih Sultan Mehmet’ten itibaren 31. padişah Sultan Abdülmecid’e kadar yaklaşık dört yüz yıl süreyle imparatorluğun idare, eğitim ve sanat merkezi; padişahların da evi olmuştur. 19. yüzyılın ortalarından itibaren yavaş yavaş hanedanın Dolmabahçe Sarayı’na taşınması ile terk edilen Topkapı Sarayı, tarihî önemini ve değerini korumuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan sonra, 3 Nisan 1924 yılında müze hâline getirilen Topkapı Sarayı, Cumhuriyet’in ilk müzesi olma özelliğini taşır. Bugün yaklaşık 300.000 metrekarelik bir alan kaplayan Topkapı Sarayı yapıları, mimarisi, koleksiyonları ve yaklaşık 300.000 arşiv belgesi ile dünyanın en büyük saray-müzelerinden biridir.
Saltanat kapısından girildiğinde, saray yapıları geçişli dört avlu ve çevresindeki mimari yapılardan oluşmaktadır. Etrafı bahçeler ve meydanlarla çevrili olan saray yapıları içerisinde Alay Meydanı olarak da anılan ilk avluda Aya İrini Kilisesi, Darphane, Fırın, Hastane, Odun Ambarı, Hasırcılar Ocağı yapıları bulunuyordu.
Sarayın ikinci avlusu, devlet yönetiminin gerçekleştiği mekânların yer aldığı Divan Meydanı bir diğer adıyla Adalet Meydanı’dır. Tarih boyunca pek çok törene sahne olan bu avluda divan toplantılarının yapıldığı Divan-ı Hümayun (Kubbealtı) ve yanında Divan-ı Hümayun Hazinesi yer alır. Bu avluda ayrıca Divan yapısının arkasında Adalet Kulesi, Kubbealtı’nın yanında Harem Dairesi girişi, Zülüflü Baltacılar Koğuşu, Has Ahırlar yer alır.
Sarayın üçüncü avlusuna aynı zamanda Enderun Avlusu da denilmektedir. Bu bölümde padişaha ait Arz Odası, Enderun Hazinesi, Has Oda gibi yapıların yanı sıra Sultan II. Murat döneminde kurulan Saray Okulu’na ait yapılar da bulunmaktadır.
Son avlu olan dördüncü avluda da padişaha ait köşkler ve asma bahçeleri yer almaktadır. Bu bölümde Osmanlı klasik köşk mimarisinin en seçkin ve estetik açıdan en gelişkin örnekleri olan Bağdat ve Revan Köşkleri ile İftariye Kameriyesi bulunmaktadır. Dördüncü avlunun alt kısmında ise saraya ait son yapılar olan Mecidiye Köşkü ve Esvab Odası görülür.
Yerebatan Sarnıcı
532 senesinde Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından inşa ettirilen Yerebatan Sarnıcı’nın yapım amacı ise sarayın ve bölgede yaşayan insanların su ihtiyacını karşılamasıydı.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u işgal etmesiyle birlikte bir süre daha kullanılan sarnıç bu sefer de Topkapı Sarayı‘nın su ihtiyacını karşılamış.
Osmanlı döneminde durgun suyun temiz olmadığı düşünüldüğü tesisler kurulmuş ve sarnıç bir daha kullanılmamış.
140 metre uzunluğunda ev 70 metre genişliğinde olan Yerebatan Sarnıcı’nın 100 bin ton su tutma kapasitesi bulunuyor.
9 bin 800 metrekarelikalan üzerine inşa edilen sarnıca gitmek için 52 basamaklı bir merdivenden iniliyor.
Çoğu silindir şeklinde olan 336 adet sütunun başlıkları ise farklı özelliklere sahip. Bazıları Corinth üslubunu yansıtırken, bazıları da Doric üslubunu yansıtıyor.
Aya İrini Müzesi
4. yüzyılın başlarında inşa edilen Aya İrini, camiye çevrilemeyen en büyük Bizans Kilisesi olarak biliniyor.
Kilisenin, İstanbul’un fethinden sonra camiye çevrilmemesinin sebebi olarak Topkapı Sarayı‘nı çevreleyen Sur-ı Sultan‘ın içinde kalması gösteriliyor.
Roma zamanından kalma Artemis, Apollon ve Afrodit yapılarının kalıntılarıyla yapıldığı söylenir. 700‘lü ve 800‘lü yıllarda bölgede yaşanan şiddetli depremler sebebiyle Aya İrini büyük hasar almış.
Sakıp Sabancı Müzesi
Sakıp Sabancı’nın 1933 ile 2004 seneleri arasında tek başına yaratmaya başladığı hat, güzel yazı, el yazması Kuran-ı Kerim ve çok değerli kitap koleksiyonları gün geçtikçe büyüdü ve yurt dışındaki müzelerden dahi ilgi görmeye başladı.
Zaman zaman müzelerde de sergilenen bu nadide koleksiyonun Türk Milleti’ne daha yararlı olabilmesi adına kendi aslarına kurulan bir müzede sergilenmesinin daha doğru olacağını düşünerek Sabancı Ailesi, Emirgan’da yer alan Atlı Köşk’ü 1998 yılında Sabancı Üniversitesi’ne tahsis etti. 4 yıl içerisinde de Sakıp Sabancı Müzesi, ziyaretçilerine kapılarını açtı.
Yıllar içerisinde büyümeye ve gelişmeye devam eden koleksiyonun sergilendiği müzede ayrıca pek çok etkinlik, toplantı, seminer, sempozyum ve kısa süreli sergiler düzenleniyor. Günümüzde de halen aktif olarak hizmet veren müze ayrıca, çocuklar ve yetişkinler için eğitim programları hazırlıyor.
Konumu, müzecilik anlayışı ve eserleri ile Sakıp Sabancı Müzesi, son yıllarda hizmete açılmış Türkiye’nin en önemli müzeleri arasında yer alıyor.
İstanbul Oyuncak Müzesi
2005 senesinde Sunay Akın tarafından kurulan İstanbul Oyuncak Müzesi, alanında ilk olmuş ve diğer oyuncak müzelerinin açılmasına için de yol göstermiştir.
1700’lü yıllardan günümüze kadar uzanan oyuncak kültürünün tarihine göz atabileceğiniz, çocuklardan ziyade yetişkinlere de hitap eden İstanbul Oyuncak Müzesi’nde aynı zamanda etkinlik ve organizasyon da düzenleniyor.
İstanbul Modern Sanat Müzesi
İstanbul’daki müzelerin bir tanesi de İstanbul Modern Sanat Müzesi. 2004 senesinde hizmete açılan ve Türkiye’nin özel girişimler aracılığıyla kurulan ilk modern sanat müzesi olma unvanını taşıyan İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin arkasında aslında 20 seneye yakın bir çalışma yatıyor.
8 bin metrekarelik alan üzerine inşa edilen müze, kurulduğundan bu yana binlerce yerli ve yabancı misafiri ağırladı. Müze içerisinde sergiler ve galerilerin yanı sıra sinema, kütüphane, restoran, ücretsiz eğitim programları, sosyal proje çalışmaları ve atölyeler yer alıyor.
Panorama 1453 Tarih Müzesi
İsminden de anlaşılacağı gibi İstanbul’un Fethi’ni konu edinen Panorama 1453 Tarih Müzesi, Türkiye’nin ilk panoramik müzesi olmasının yanı sıra dünyanın da üstü kapalı tek panoramik müzesi olma unvanını taşıyor.
Müzenin ilk katında İstanbul’un Fethi, ufak detaylarla anlatılıyor.
Panoramik fotoğraf ise müzenin kubbe salonunda yer alıyor ve insana, kapalı alanda olmasına rağmen yeniden açık havaya çıkmış hissiyatı yaşatıyor.
Yetişkinler kadar çocukların da ilgisini çeken müze, masala açılan bir kapı görevi görüyor. Müzenin Topkapı Kültür Parkı içerisinde yer almasından dolayı da müzeyi gezdikten sonra çocuklar, oyun parklarında doyasıya eğlenebiliyorlar.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi
İlk olarak Evkaf-ı İslamiye Müzesi ismiyle Süleymaniye Külliyesi’nde ziyaretçilerine kapılarını açan müze, Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte Türk ve İslam Eserleri Müzesi olarak anılmaya başlanmış.
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte ismi değişse de, müzenin bugün konumlandığı yer olan İbrahim Paşa Sarayı‘nda ziyaretçiler ancak 1983’ten sonra ağırlanabilmiş.
Türk ve İslam Eserleri Müzesi içerisinde Türklerin tarih boyunca yaşayışlarına ve kültürlerine ışık tutan metal ve tekstil işleri, savaş silahları, halı dokumaları gibi pek çok eser yer alıyor. Aynı zamanda, İslam Dünyası’na ait el yazmaları örnekleri de müzede sergileniyor.
Topkapı Sarayı ve Ayasofya Camii gibi yerlerin sürekli göz önünde bulunmasından dolayı biraz gölgede kalan Türk ve İslam Eserleri Müzesi, İstanbul’da gezilip görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
İstanbul Deniz Müzesi
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı‘na bağlı olan İstanbul Deniz Müzesi, ilk olarak 1897‘de Kasımpaşa’da yer alan ufak bir binada açılmış.
II. Dünya Savaşı sırasında eserlerin daha iyi korunabilmesi adına Anadolu’ya gönderilen eserler, savaş sonrasında tekrardan İstanbul’a getiriliyor.
Günümüzde bulunduğu yere ise 1961 senesinde taşınmış.
Türkiye’nin ilk ve en büyük deniz müzesi olma unvanını elinde bulunduran İstanbul Deniz Müzesi içerisinde 20 bini aşkın eser yer alıyor.
İstanbul Fethiye Müzesi: Pammakaristos Manastırı
1292 senesinde inşa edilen yapı, günümüze kadar gelmeyi başarmış.
İlk yapılan büyük kuzey kilisesi, Meryem Ana‘ya adanmış. Daha sonra, Mikhail Palagiogos’un eşi Maria, büyük kiliseyi yaptırırken, kuzey kilisesinin yanına ufak bir kilise daha inşa ettirmiş. Bu ek kilisede, Maria ve Mikhail’in mezarları da yer alıyor.
Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesiyle kilise, kadınlar manastırına dönüştürülmüş.
Daha sonra Hristiyanların elinde kaldığı için 1586’da Havarium Kilisesi‘nden çıkan patrikhane buraya taşınmış.
III. Murad, Azerbaycan ve Gürcistan seferlerinin anısına kiliseye minare ve mihrap eklettirmiş ve adını da Fethiye koymuş.
Tüm eski kiliseler gibi günümüzde müze olarak kullanılan yapının camii bölümü ise hala ibadete açıktır. Ancak, tarihi dokusu zarar görmesin diye camii, ezandan 20 dakika önce açılır ve namazdan hemen sonra kapatılır.
Galata Mevlevihanesi Müzesi
1491 senesinde Afyon Mevlevihanesi Şeyhi Divane Mehmed Dede tarafından inşa ettirilen Galata Mevlevihanesi, İstanbul’un ilk mevlevihanesi olma unvanını taşıyor.
1509 yılında yaşanan Büyük İstanbul Depremi ve ardından çıkan birkaç yangın, mevlevihaneye oldukça zarar vermiş. Günümüzdeki görünümüne ise büyük ölçüde 1851 – 1859 arasında yapılan restorasyon çalışmalarıyla kazanmış.
Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte mektep olarak hizmet veren Galata Mevlevihanesi, 1975’te Divan Edebiyatı Müzesi’ne dönüştürülmüş.
Jale Kuşhan Balmumu Heykel Müzesi
Dünyanın ilk 4 boyutlu heykel müzesi olma özelliği taşıyan Jale Kuşhan Balmumu Heykel Müzesi’ne yapacağınız ziyarette, 40 dakika boyunca ziyaretçilere bilgi aktarılıyor ve bu aktarım sinevizyon gösterimleri ile destekleniyor.
Müzenin dikkat çekici özelliklerinden bir tanesi de bazı balmumu heykellere hareket özelliği kazandırılmış olması.
Harbiye Askeri Müzesi
15. yüzyıla dayanan tarihiyle Harbiye Askeri Müzesi, İstanbul’un gezilmesi gereken yerleri arasında üst sıralarda bulunuyor.
Zaman içerisinde müzede eser sayısının artması sebebiyle bazıları Çinili Köşk‘e taşınmış. Bu vesileyle de İstanbul Arkeoloji Müzesi‘nin temelleri atılmış.
Müzenin en dikkat çekici özelliklerinden bir tanesi de sinemasının, mehterinin, kütüphanesinin ve yayınlarının zamanın çağdaş müzecilik anlayışına uygun bir müze olması.
1940 senesine kadar Aya İrine‘de bulunan Harbiye Askeri Müzesi, II. Dünya Savaşı sırasında bir dönem kapatılmış. Savaşın bitmesiyle de yeniden hizmete açılmış.
1966’da binanın koleksiyonlarının yetersiz olduğu düşüncesiyle yenileme çalışmalarına başlanmış ve ancak 1993 yılında ziyarete açılabilmiş.
Rahmi Koç Müzesi
Tarihi Lengerhane binası, tarihi Hasköy tersanesi ve Açık hava sergileme alanı olmak üzere üç ana bölümden oluşan Rahmi Koç Müzesi, Rahmi Koç’un desteğiyle 1994 senesinde hizmete açılmış.
Lenger, gemileri sabitlemek için denize atılan zincir ve çapa anlamına geliyor. Lengerhane de bu malzemeleri yapıldığı yer, imalathane olarak biliniyor.
Lengerhane binası, 1991’de Rahmi Koç tarafından satın alınarak müzeye dönüştürülmüş. Hasköy tersanesi de Lengerhane’nin hemen karşısında konumlanıyor.
2001’e kadar devam eden yenileme çalışmalarının ardından Rahmi Koç Müzesi bünyesine eklenmiş.
Pera Müzesi
Pera Müzesi, tasarımı Mimar Achille Manoussos tarafından yapılan Bristol Oteli binasının cephesi korunarak 2005 senesinde hizmet vermeye başlamış.
Müzenin kuruluş amacı, Suna ve İnan Kıraç Vakfı’na ait olan “Oryantalist Resim”, “Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri” ve “Kütahya Çini ve Seramikleri” koleksiyonlarını sergilemek ve düzenlenen etkilerle kamuyla paylaşmak.
Şehrin en hareketli bölgesinde konumlanan müze, çağdaş müzecilik anlayışıyla faaliyet gösteriyor. İçerisinde 300’den fazla eserin bulunduğu Oryantalist Resim Koleksiyonu, Pera Müzesi’nde sergileniyor.
Bu koleksiyonda, 17. ve 19. yüzyıl Avrupa oryantalistlerinin eserleri yer alıyor. Bu oryantalistlerin en büyük özelliği ise eserlerini, Osmanlı kültüründen etkilenerek ortaya çıkarmış olmaları.
Müzede, ‘Pera Film’ adı altında her ay düzenlenen tematik film etkinliklerine katılabileceğiniz gibi, ‘Pera Eğitim’ adıyla çocuk ve gençlerin faydalandığı eğitimlere katılabilirsiniz.
Yeşilköy Havacılık Müzesi
I. Dünya Savaşı sonunda elde edilen ganimetlerle birlikte düşman milletlere ait uçaklar, müze kurma fikrini ortaya çıkarmış.
Kurtuluş Savaşı sırasında zarar göreceği düşünülen bu parçalar Maltepe’ye taşınmaya başlamış fakat, nakliye sırasında uçaklar zarar görmüş ve müze kurma fikri rafa kaldırılmış.
1960 yılına gelindiğinde Hava Kuvvetleri Komutanı Hv. Org. İrfan Tansel, bir havacılık müzesi kurulması emrini vermiş ve yapılan çalışmalar sonucunda müze 1971 yılında İzmir’de faaliyete başlamış. Fakat müzeye yeterince ilgi gösterilmediği için 1985 senesinde günümüzdeki yerine taşınmış.
Kariye Müzesi
Tarihi 500‘lü yıllara dayanan Kariye Müzesi, ilkin manastır olarak yapılmış. Daha sonra birkaç kez restorasyon çalışmaları yapılan müze, bugünkü halini ise Teodor Metokhites‘in elinden çıkan yenileme çalışmasıyla almış.
Bizans’ın son dönem resim sanatının en güzel örneklerini görebileceğimiz kilise, İstanbul’un Fethi’nden sonra da uzunca bir süre kilise olarak kullanılmaya devam etmiş.
1511’de Atik Ali Paşa tarafından camiiye dönüştürülen kiliseye bir süre Atik Ali Paşa Camii denmiş.
Kilisenin camiye dönüştürülmesi sürecinde fresklere asla zarar verilmemiş yalnızca üzeri sıvayla kaplanmış. Bu sebeple, 1948’de ve 1954’te sona eren restorasyon çalışmaları sonucunda bu fresklere ilk günkü gibi ulaşmak mümkün olmuş. Bu fresklerde Hz. İsa ve Meryem Ana’nın hikayesi anlatılır.
Türkiye İş Bankası Müzesi
Fotoğraflar, belgeler, belgeseller ve hatıralar 83 sene boyunca toplanmış ve Türkiye İş Bankası Müzesi’nde sergilenmeye başlanmış.
Müze, 1890‘da inşa edilen Postane Binası‘nda yer alıyor. Adı Postane Binası olsa da, Sirkeci‘de bulunan büyük postane binasının yapımının tamamlanması ve kullanıma açılmasından dolayı bina, uzun yıllar postane olarak kullanıma açılmadı.
Yapı, 1917 yılında kurulan Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası‘na devredildi. 1927’de ise İş Bankası, Osmanlı İtibar-ı Milli Bankası ile birleşti. Böylece bina, İş Bankası bünyesine geçmiş oldu.
2004’e kadar Türkiye İş Bankası’nın bir şubesi olarak hizmet veren binanın aynı yıl içerisinde iki üst katı kaldırıldı ve 2005’te de müze olarak hizmet vermesi için çalışmalara başlandı. Eski eşyalar, duvarlar ve işlemeler korunurken, en alt katta yer alan kasalar da sergilenmeye açık hale getirildi.
Büyük Postane (PTT Müzesi)
1905‘te yapımına başlanan ve 1909’da tamamlanan Büyük Postane (PTT Müzesi), Türkiye’nin en büyük postane binası olma unvanını taşıyor.
Posta ve Telgraf Nezareti Binası olarak hizmet vermesi amacıyla inşa edilen bina ilkin Posta ve Telgraf Nezareti Binası olarak adlandırılsa da 1930’da Yeni Postane, birkaç yıl sonra da Büyük Postane adıyla anılmaya başlanmış.
Mimar Vedat Tek tarafından tasarlanan yapı, 3 bin 200 metrekarelik alan üzerine kurulu 4 katlı bir binadan meydana geliyor.
Osmanlı klasik mimarisi ile çini işlemeciliği ön plana çıkan yapı, zamanında İstanbul Radyo Evi olarak da faaliyet göstermiş.
1958’de ise tam anlamıyla postane olarak hizmet vermeye başlamış. Günümüzde ise halen, aktif olarak PTT Başmüdürlüğü olarak faaliyet gösteriyor.
Pelit Çikolata Müzesi
İçerisinde çikolatadan bir dünyanın yaratıldığı Pelit Çikolata Müzesi, çikolataseverlerin tam anlamıyla bayılacağı mekanlardan bir tanesi.
Pelit tarafından çikolata severler için düzenlenen bu müze, hem çocuklara hem de yetişkinlere hitap ediyor.
Müzenin içerisinde çikolatadan inşa edilmiş köyler, ünlü isimlerin heykelleri, çikolata çeşmeleri gibi pek çok yapı bulunuyor. Bu yapıların en önemli özelliği de sadece çikolatadan yapılmış olmaları.
İmalat alanının üzerinde konumlanan cam bir tüpün içerisine girerek tüm imalat sürecine tanıklık edebildiğiniz gibi Pelit’e ait bazı eski üretim malzemelerini de inceleyebiliyorsunuz.
İstanbul Arkeoloji Müzesi
İstanbul müzelerinin en ihtişamlılarından bir tanesi de İstanbul Arkeoloji Müzesi. Fatih Sultan Mehmet’e kadar uzanan tarihi ve içerisinde yer alan tarihi eserleriyle İstanbul Arkeoloji Müzesi, yaşadığımız coğrafyanın tarihine, kültürüne, mimarisine ve yaşayış biçimine ışık tutuyor.
Dünyanın sayılı müzeleri arasında gösterilen İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin bu klasmanda sayılmasını sağlayansa, 1881’de müze müdürlüğüne atanan Sadrazam Edhem Paşa’nın oğlu Osman Hamdi Bey‘dir.
Müzeyi topluma kazandıran Osman Hamdi Bey, aynı zamanda arkeolojik kazılara bizzat katılarak müzeyi daha da zenginleştirir.
On binlerce yıl öncesinden kalma eserlerin dahi sergilendiği müze, tüm dünyayı kıskandıracak nitelikte eserler barındırıyor.
İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından inşa ettirilen Çinili Köşk, bölgede yapılan müsabakaları izlemek için Fatih Sultan Mehmet tarafından yazlık saray olarak kullanılıyormuş.
Giriş kapısında yer alan 14 sütunla ziyaretçilerine gösterişli bir “Hoş geldin” diyen yapı, ön taraftan tek kat gibi görünse de arkadan bakıldığında iki kat olduğu anlaşılıyor.
Sırça Köşk adıyla da bilinen eserin Çinili Köşk Müzesi adını almasının sebebi ise içerisinde yer alan çini ve seramiklerdir. Aynı zamanda, arkeolojik kazılar sonucunda ele geçirilen 2000’e yakın eser yine Çinili Köşk Müzesi’nde sergileniyor.
Madame Tussauds İstanbul Balmumu Heykel Müzesi
Dünya çapında üne sahip olan müze, ilk olarak bundan tam 250 sene önce, dönemin başarılı balmumu sanatçılarından Dr. Philippe Curtius’un eğitim verdiği Marie tarafından Londra’da açılmış.
İngiltere’deki müzenin geniş kitleler tarafından ziyaret edilmesi ve ilgi görmesi sonucu ikili, kraliyet ailesine eğitim vermek adına Fransa’ya geçmiş ve burada birçok sergi açmış.
İlk başlarda müzede kraliyet mensuplarının, politikacıların ve devrimcilerin heykelleri bulunsa da, zaman içerisinde sporcuların, bilim insanlarının ve müzisyenlerin de heykelleri müzeye eklenmiş. Böylece Madame Tussauds, milyonlarca kişiye kendisine hayran bırakan bir cazibe merkezi haline dönüşmüş.
2016’da kapılarını ziyaretçilerine açan Madame Tussauds İstanbul Balmumu Heykel Müzesi ise Madame Tussauds’un 21. şubesi olarak biliniyor.