*****************************************************************************************************************
Evlenmelerde özellikle yaş, sosyal ve ekonomik denklikler gözetilir. Kız ve erkeğin seçiminde soy ve sülalenin araştırılmasına özen gösterilir. "Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al" , "Kız anadan öğrenir bohça düzmeyi, oğul babadan öğrenir sohbet gezmeyi" sözleri bumun belirtisidir.
Görücülüğü Gitme, Kız seçimi: Tespit edilen kızların evine görücüler, kendi aralarında kararlaştırdıkları bir günde haber vererek gidereler. Gelen misafirlerin ziyaret sebeplerini anlayan ev sahibi misafirlerine gereken saygıyı gösterirse de, kızlarını birden bire verecek izlenimini yaratacak davranışlardan kaçarlar.
Eve dönen görücüler görebildiklerini konuşurlar ve kız ile ailesi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karara varırlar. Kız oğlana gösterildikten sonra kesin bir sonuca varılır.
Kız İsteme: Kız isteme işi, hem kadınlar hem erkekler tarafından yapılır. Eskiden oğlan tarafının yakın akrabalarından bir grup, istemek için kız evine giderlerdi. Kısa bir sohbetten sonra "sizin tutmaç keseni, bizim kalem tutana uygun ve münasip gördük" denirken, günümüzde "Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızınızı oğlumuza münasip bulduk, siz ne dersiniz?" denilerek kız istenir ve oğlanın hüner ve meziyetleri anlatılır. Kız evi ise "iyi geldiniz, hoş geldiniz ama kızımız küçük, borçluyuz, evimiz pek yalnız, çocuk da giderse elimiz ayağımız kuruyup kalacak" cevabını verirler. Kızı isteyen taraf da "biz sizi sıkmayız, hepsinin kolayı bulunur, kızın yeri iyidir, kaçırmayınız" gibi gönül alıcı sözler saf ederler. Eğer kız tarafı olumlu düşünüyor ise "Allah nasip etmiş ise ne diyelim" ya da "birkaç gün sonra cevap verelim" derler.
Oğlan evinin ikinci ve üçüncü gidişinden sonra söz kesilir ve kız evi oğlan evine "mendil alma" adı altında bir bohça verir. Bundan sonra kız ile oğlan bağlanmış sayılırlar.
Nişan: Oğlan evinin uygun bulduğu bir günde nişan töreni yapılacağı önceden kız evine bildirilir. Nişan, kız ailesinin evi yeterli ise kız evinde, değilse sinema, düğün salonu vb. gibi geniş bir yerde yapılır. Kız ve oğlan evinin akraba, eş, dost ve arkadaşları nişan yerinde toplanırlar. Oğlan evinin sosyal ve ekonomik durumuna göre takılması gereken takılar takılır.
Oğlan tarafının büyüklerinden biri kızın ve oğlanın adlarını söyleyerek nişan yüzüklerini takar ve mutluluk diler. Nişanlı geçler daha sonra misafirlerin ellerini öperler.
Düğün: Düğün genellikle üç gün sürer. Düğünden bir hafta on gün önce hazırlıklara başlanır. Düğün yemekli ve çalgılı olacaksa aşçı ve çalgıcılar tutulur. Kız tarafı, kız için elbiseler ve kumaşlar beğenir, oğlan tarafı, bunların masraflarını karşılar. Köylerde yapılan düğünlerde oğlan tarafı okucu (okuyucu) çıkararak düğün gününü duyurur.
Eskiden düğünler şu şekilde yapılırmış:
Yük Yığma: Oğlan evinin aldığı sandık, yaygı, giysi, takı gibi hediyeler Pazar günü davetlilere sergilenirmiş. Bunlardan geline ilişkin olanlar akşam gelin sandığına, öbürleri de başka sandıklara konarak kız evine gönderilirmiş. "Yük Yığma" denilen bu sandıkları getirenlere kız evinin büyükleri çeşitli hediyeler verirmiş.
Tel Hamamı: Oğlan evi Pazartesi sabahı yakındaki hamamlardan birini kiralarmış. Misafirler kapıda karşılanır, gelenlere uygun yerler gösterilir, sabun ve kına verilirmiş. Gelin gelince def ve dümbeleklerle yıkanma yerine geçilirmiş. Gelin yıkandıktan sonra saçı örtülür, zülüf kesilirmiş. Pide, meyve, çerez sunulur ve misafirlere akşam kınaya beklendikleri bildirilirmiş. Kına yakılmasından sonra "çekici" denen kadın gelinin yakınlarından birini kaldırarak oyunu açarmış.
Gelin Hamamı: Çarşamba günü öğleden akşama kadar sürermiş. İki tarafın misafirleri katılırmış. Gelinin kınası misafirler dağıldıktan sonra yakılırmış. Bu sırada yalnız çok yakın akrabalar gelinin yanında bulunur, el ve ayaklarına kına yakarlarmış. Kimi yerlerde de evlendiğinin anlaşılması için güveyin avuç içine de kına yakılırmış. Oğlan evinde düzenlenen kına gecesi yörede "semah gecesi" diye adlandırılırmış.
Gelin Çıkarma: Oğlan evinin büyükleri önde, öbür davetliler arkada olmak üzere (kimi yerlerde güveyi de yanlarına alarak) Perşembe sabahı kız evine gidilirmiş. Arkadaşlara düğün alayı gelinceye kadar gelini hazırlar çeşitli eğlencelerle (Gelin okşama) üzüntüsünü gidermeye çalışır, kimi yerlerde de güveyin arkadaşlara Perşembe sabahı "Güvey Hamamı" düzenler, ondan sonra gelin çıkarmaya gidilirmiş.
Gelin ata bindirilip oğlan evine gelindiğinde de karşılama töreni ve eğlenceleri yapılırmış. Gelinin duvağı gerdeğe kadar açılmazmış.
Gelin Ertesi: Gerdekten sonraki üç gün yörede "gelin ertesi" diye adlandırılırmış. Dost ve akrabalar gelini ziyaret eder, kutlarlarmış.
Köylerde ve kasabalarda bazı değişikliklerle varlığını sürdüren bu gelenekler, merkez şehirlerde büyük ölçüde bırakılmıştır. Çağrılar "Okucu" yerine davetiyelerle yapılmakta, nişan ve düğün törenleri salonlarda ve açık alanlarda düzenlenmektedir. Hamam törenleri ise tamamen canlılığını kaybetmiş durumdadır.
Günümüzde ise yapılan düğünler üç gün sürmektedir. Cuma günü düğün evine Türk Bayrağı çekilerek düğün evi belirlenir. Çalgıcılar buraya gelerek, orada bulunanlara çalgı çalarlar. Düğün yemeği için tutulan aşçı da, yemeği pişirme hazırlıklarına başlar. Gece yarılarına kadar çalgılar eşliğinde eğlenirken düğün yemekleri de pişirilmiş olur. Düğünün ikinci günü olan Cumartesi günü, yemekler yedirilir. Saat 8:00’den 13:00'e kadar gelen misafirler yemeklerini yerler. Yemeğe gelen misafirler düğün hediyelerini de bu sırada getirebilirler. Cumartesi akşamı ise kız evinde kına gecesi yapılır. Kına gecesinin Cuma akşamları da yapıldığı görülür. Kına gecesinde geline ve gelen misafirlere kınalar yakılır. Kuruyemişler ikram edilir. Ayrıca def ile birtakım eğlenceler düzenlenmesiyle birlikte gelini ağlatmak ve hüzünlendirmek için birtakım türküler söylenir. Buna "gelin okşaması" denilir. Bu akşam güvey evinde de "semah geçesi" denilen birtakım eğlenceler tertip edilir.
Düğünün son günü dolan Pazar gününe "gelin çıkarma" denir. Öğle namazını müteakiben gelin oğlan tarafının misafirleriyle birlikte kız evine gelinerek alınır. Gelin bir hoca nezaretinde dua edilerek kız evinden alınır ve arabaya bindirilir. Gelin küçük yerlerde bir caminin etrafında dolaştırılarak oğlan evine getirilir. Şehir merkezlerinde ise arabalarla bir şehir turu atıldıktan sonra oğlan evine gelinir. Gelin arabadan inerken ve oğlan evine girerken güvey cebinden para ve şeker çıkararak havaya saçar ve etrafta bulunan herkes bundan almaya çalışır.
Gelin eve geldikten sonra kadın misafirler gelinin evine çıkarak evi gezmeye başlarlar. Gelinin eşyalarını ve çeyizlerine bakarlar. Daha sonra misafirler dağılır. Yatsı namazından sonra güvey, arkadaşları tarafından gelin evine getirilerek gerdeğe sokulur.
Pazartesi günü gelinin evinde "Erte" denilen bir eğlence tertip edilir.
Düğünden bir veya birkaç gün sonra yeni evliler kız evine el öpmeye giderler. Bir hafta sonra da kız ve oğlan evi birbirlerine yemekli davet verirler.
**************************************************************************************************************
Evliliğin ilk basamağını oluşturan kız isteme, bir gencin beğendiği veya ailesinden bulmalarını istediği birisini seçmesiyle oluşan dönemdir. Gençler, bunu ailelerine birkaç değişik şekilde anlatabilirler. Bunlar; evlenecek olan gencin, babasının ayakkabısına yirmilik çivi çakması, evde pilav pişirildiği bir gün tahta kaşığı pilavın ortasına dikmesi şekillerinde söylenebilir.
Durumun anlaşılması üzerine bu işin tek ve yegâne sorumlusu anne ile evlenmeye aday genç arasında konu görüşülür. Anne durumu ailenin reisine, yani babaya duyurur. Gencin istediği biri olup olmadığı öğrenilir, eğer yoksa evdeki kadınlar (anne, kız kardeşler) devreye girer. Önce yakın çevreden olmak üzere kız aramaya başlanır. Birkaç tane aday bulunduktan sonra, bu adayların isimleri ve aileleri gence iletilir. Genç bunları değerlendirir ve adaylardan birisini seçer. Kadınlar önce kızı görmek ve durumu iletmek için gider. Kız evine durumu iletmeye gidenler, bunu belli etmek için üzerindeki elbiseleri çıkartmaz. Ayrıca kızın boyu, posu, yürüyüşü ve kahve pişirmesi gibi durumlarına bakar. Eğer kız, kahveyi köpüksüz pişirirse işe yaramaz gözüyle bakılır.
Daha sonra kız evinden cevap beklenir. Kız evi olumlu cevap verirse, kız istemeye gelecek olan gün karşılıklı olarak belirlenir. Bu sürede de kız tarafı erkek tarafını araştırır. Önceden belirlenmiş olan bir günde erkek evinin büyüklerinden birkaç kişi ellerinde hediye veya hediyelerle kız evine akşam oturmasına giderler. Damat evinden gelenler hayırlı bir iş için geldiklerini söyleyip, durum konuşulur. Kız evinin cevabı olumlu da olsa, olumsuz da olsa "kız evi, naz evi" prensibi ister istemez devreye girer. Kız evi; “biz bir düşünelim, kıza danışalım, size haber veririz” diye süre ister. Bunun aksi durumunda kız, oğlanı istemezse misafirlere görünmez, kahve pişirmez, ayakkabılarını düzeltmez ve ellerini öpmez.
Eğer kız tarafı bu işe olumlu cevap verirse üç gün sonraya gün verir. O gün erkek tarafının büyükleri, yanlarında hatırı sayılır birisi ve bir imam ile kız evine gider. İmam Efendi veya hatırı sayılır kişi dediğimiz lâfı sözü dinlenir kişi usulen yine dünürlük yapar. Daha sonra büyükler hayırlarla tokalaşır. Hatırı sayılır kişi günün önemine binaen küçük bir konuşma yapar. Dünürcülerin içinde imam varsa o da bir “sûre” okuyarak söz kesme işini tamam. Kız evi şeker, lokum, kuru yemiş gibi şeylerden hediyeler oluşturarak bunu oğlan tarafına gönderir. Buna da “ağız tadı” denir. Söz kesme esnasında kız, oğlan tarafının büyüklerine kahve dağıtır. Söz kesme çocuklarını evlendirmek üzere olan iki aile arasında gerçekleşen bir durumdur.
Kız istenip söz kesildikten sonra sıra artık nişandadır. Söz kesmenin ileri bir aşaması olan nişan ile konu genelleştirilip eş, dost ve yakın çevreye duyurulur. Nişan, söz kesme ile düğün arasında gerçekleşen bir durumdur. Aile büyükleri arasında bir gün kararlaştırılıp nişan hazırlıklarına başlanır. Nişan çok istisnai durumlar hariç kız evinde olur. Nişan gününden önce kıza hediyeler alınır. Yani nişan alış-verişine çıkılır. Kıza genelde kılık-kıyafet ve takı alınır. Nişan günü oğlan evinin kadınları, aldıkları kılık-kıyafet türü hediyeleri bohçalara bağlar. Özel hazırlanmış sinilerle (sinilerde, sakız, tuz, çörek otu, fıstık, üzüm, çerez, meyve bulunur) ve şerbet dolu iki sapsız sürahi alınarak kız evine gidilir. Sinilerin üzerleri genelde kırmızı ve yeşil pullu bir örtü ile kapatılır. Şerbet ise genellikle karanfil ve şekerin karıştırılması sonucu elde edilir. Kız evine gelen kadınlar kız evi tarafından kapıda hoş geldiniz diye defle karşılanır. Getirilen hediyeleri kız tarafı alır ve ayrı bir odaya koyar. Hediyeleri getiren kadınlara da kız tarafı gönlünden ne koparsa bahşiş verir. Kadınlar daha sonra kendi aralarında def çalıp oynayarak, eğlenirler. Eğlenceden sonra getirilen bohçalar açılır ve kıza alınanlar bir bir gösterilir. Nişanlanan kız önce kayınvalidenin (kaynana) olmak üzere büyüklerin hepsinin ellerini öper. Kayınvalide de takacağı takıları takar. Oğlanın diğer yakın akrabaları da takılarını takar. Daha sonra kız evi kazanlarda yaptığı şerbeti bardakla misafirlere dağıtır. Şerbetten sonra kadınlar kendi aralarında biraz daha eğlenip dağılır. Bu sırada erkek tarafı misafirleri de erkek evinde toplanırlar ve oturup sohbet ederler ve çay içer. Nişan esnasında oğlan evinden gelen sinilere kız tarafı daha sonra baklava, su böreği, önceden getirilmiş olan iki sürahinin birine süt, birine de şerbet koyar. Ayrıca oğlana aldıkları hediyeleri bohçalar. Bunları kız tarafı oğlan evine götürür. Oğlan tarafı da o hediyeleri getirenlere bahşiş verir. Bu genel adetten ayrı olmak üzere Bozkır'ın bazı kasaba ve köylerinde de nişan esnasında “heybe adeti” dikkat çekmektedir. Heybenin bir gözüne ekmek konulur, diğer gözüne de gofret, kuru yemiş ve bisküvi türü şeyler konur. Bunlar kız evine götürülür. Kız tarafından hediyeleri getirenlere sofra hazırlanıp yemek yedirilir. Yemek yendikten sonra sofra kaldırılırken sofra bezine yemekte bulunanlar hediye olarak para atar. Kızın nişan yüzüğünü genelde bayanlar takar. Aynı heybeye kız tarafı da çeşitli hediyeler koyup oğlan tarafına gönderir.
Nişan töreni esnasında ve gençler nişanlıyken dikkat edilmesi gereken konularla ilgili tespiti yapılabilen hususlar ise şunlardır:
Bohçalar Açılıp Üç Etek Hazırlığına Başlanırken.
Cığa veya Cıha İle Üç Etek Giydirilmiş Bir Gelin.
Bayraklı Dam
Sağdıç, Göğeyi Kollu Damat ve Türk Bayrağı
Damat gittikten sonra bir kadın gelir ve def çalarak gelini okşar. Okşamaya aşağıda yazılı olan mısralar örnek olarak verilebilir;
Geliñ, geliñ hoş geldiñ,
Yiğit ağama geç geldiñ,
Gapıları damaklı,
Fatma’m elma yanaklı,
Fatma’m çok güzel ama,
Azcık gâvur inatlı.
Damat yatsı namazına sağdıcıyla gider. Namazdan sonra hoca, damadın arkadaşları ve ev büyükleriyle eve gelir. Gerdeğe girilecek evin önünde hoca dua okur ve arkadaşları tarafından damat yumruklanarak içeri katılır. Dışarıdaki arkadaşlarına da evden tavuk ve baklava verilir. Bu duruma; bazı köylerde “havlu uzatma” denilmektedir.
Damat ile gelin içerideyken gelinin bir yakın akrabası bulunur ve onlara hizmet eder. Gelin ile damat kahve içip, üstüne de çetnevir yerler. Bunu müteakiben gelinle damat Allah rızası için iki rekat namaz kılar. Daha sonra da damat üç el silah atar.
Gelin ile damat sabahleyin kalkıp, sabah namazını kılar. Daha sonra damadın annesi ve babasının elleri öpülür. Onlar da hediye takarlar.
Düğün esnasında uygulanan bazı âdet ve inanışlar vardır. Bu konuda tespiti yapılabilen hususlar da aşağıdaki sunulmuştur:
Gelin damat evine geldiğinde onu içeri kattıktan sonra, gelinin kucağına bir oğlan çocuğu verilir ve aynı çocuk damat ve gelinin yatağında da yuvarlandırılır. Bu uygulama gelin ile damadın ilk çocukları erkek olsun diye yapılır, o çocuğa çorap ve atlet gibi hediyeler verilir. Gelin yeni evine geldiği zaman evin ocağına çivi çakar ki, gittiği yerde dipli, köklü olsun diye. Gelin giderken yağmur yağarsa gelinin bereketli olduğuna inanılır. Yeni evlenen gelinler uğur getirmesi için saçlarını çeyiz sandıklarında saklarlar. Gelin kapıdan girerken seccade serilir. Eğer dürerek girerse terbiyeli ve kabiliyetli, dikmeden girerse kabiliyetsiz olduğuna inanılır. Gelin damattan önce onun ayağına basarsa damadı itaati altına alacak demektir.
Düğünden sonraki gün gelin tekrar gelinliğini giyer ve gelinin gelin olduğunu göstermek için ve yüzünün açımı olarak tabir edilen güne “Gelin Yüzü” denir. Bu gün kadınlar arasında yapılır. Kadınlar toplanır ve gelenler hediyeler getirir. Kendi aralarında oynayıp, eğlenirler, gelenlere üzüm leblebi dağıtılır. Daha sonra herkes dağılır.
Damatla gelin düğünden iki gün sonra el öpmeye giderler. Genelde el öpme işine yakın akrabalardan başlanır ve bu ziyaretlere gidilirken yanlarında “Dürü”(Dürü: baklava ve giysi türü hediyeler) götürürler. Düğünden bir hafta sonra da kız evi oğlan evini yemeğe davet eder. Bu davet esnasında damatla geline hediyeler verilirken damat ve gelin susarak hiç konuşmazlar.
Kendisinde ölüm emareleri görülen hasta yüzü kıbleye gelecek şekilde, sağ yanı üzerine yatırılır. Bu mümkün değilse hastanın ayakları kıbleye gelecek şekilde sırtı üzerine yatırılır. Ancak hastanın yüzü kıbleye gelmesi için başının altına yastık koyup biraz yukarı kaldırılır.
Hastanın özellikle dudaktan ve ağzı çabuk kuruyacağından hastanın su isteğini ıslak bir bezle veya pamuk gibi benzeri şeylerle dudakları ıslatılarak susuzluğu giderilmeye çalışılır. Bununla birlikte küçük bir kaşık ile de su verilebilir. Bu ihtiyacın giderilme keyfiyeti hastanın o andaki durumuna göre ayarlanır.
Hastanın yanında, onun hayatında çok sevdiği birisi Kelime-i Şahâdet’i seslice söyler. Fakat hastaya sen de söyle, sen de oku teklifinde bulunmaz. Bu teklifin yapılmamasının haklı nedenleri bulunmaktadır. Ölümün şiddetinden dolayı hastanın Kelime-i Şahâdet için; “-Hayır! Okumuyorum.” denmesinden korkulur. Ayrıca hastanın yanında tövbe istiğfar getirilir. Bilenler tarafından “Yâsin ve Râd” sûreleri okunur. Bütün bunlar şeytanın hastanın yanına yaklaşmasını önlediğine inanıldığı için yapılır. Ölüm tahakkuk ettikten sonra cenazenin çenesi geniş bir bezle bağlanır. Bundan maksat da ölen kişinin dilinin dışarıya çıkmasını önlemek içindir. Cenazenin üzerindeki elbiseler çıkarılır ve üzerine bir bez örtü örtülür. Yanında güzel kokulu tütsüler yakılır. Ayrıca, Cenazenin yolu aydınlık olsun diye, cenazenin bulunduğu oda ışıkla aydınlatılır. Daha sonra mevta, İslâm usullerine göre yıkanıp, kefenlenir ve tabuta konulur. Cenazenin olduğunu belli etmek ve yakın çevreye duyurmak için de Camilerden selâ verdirilir.
Musalla taşında tabut içindeki cenazenin namazı kılınmadan evvel cemaatten helallik dilenir ve daha önceden hazırlanmış olan mezara götürülür. Cenaze en yakınları tarafından kazılan mezara usulüne uygun olarak konarak üzeri toprakla örtülür. Mezar toprakla kapandıktan sonra üstüne küçük bir ark açılır. Ölen kişinin rahat etmesi ve ferahlaması için o arığa testiyle su dökülür.
Din görevlisi tarafından Kur’an-ı Kerim okunur, ölen kişinin ruhuna ve orada bulunan bütün ölülerin ruhuna bağışlanır ve bu hazin törene son verilir. Mezarlıktan gelindikten sonra evde bulunan bütün cenaze yakınlarına baş sağlığı dilenir. Baş sağlığında; “Allah rahmet eylesin, Allah Cennet de kavuştursun, Mekânı Cennet olsun, Emir Allah’ın, Başınız sağ olsun, Allah kabrini cennet bahçelerinden eylesin” vb. gibi sözler söylenerek cenaze sahipleri teselli edilir. Tekrar Kur’an-ı Kerim okunur, ölünün ruhuna bağışlanarak cemaat dağılır.
Cenaze evinde artık belli bir zaman yas tutulur. Bu, özellikle Orta Asya döneminden atalarımızdan kalma bir adettir.
Bozkır Geleneği’nde cenaze evine özellikle akrabaları ve yakın komşuları bir hafta boyunca yemek getirirler. Bu yemekler topluca yenir. Acılı olan ve eli kolu kalkmayan mevtanın yakınlarını yemek yapmak külfetinden kurtarmak ve topluca onları da yemek yedirmek niyetiyle yapılan bir âdettir. Cenazenin kalktığı akşam veya daha sonraki dönemlerde ölünün sağlığında borçlandığı namaz, oruç vb. gibi durumlardan arındırılması için devir işlemi yapılır, bu işlem bir grup din görevlisi veya bu işi bilenler tarafından gerçekleştirilir.
Ölümün vuku bulduğu gün ve sonraki yedinci, kırkıncı, elli ikinci günlerinde de hatim ve mevlit okunur. Bu günlerde “Bişi”( Yağda pişirilmiş yufka içindeki helva) dağıtılır. Bu günlerde ölünün etinin kemiğinden ayrıldığına inanılır. Mevlit ve bişi bu işin kolaylaşması içindir.
Ölünün borcu verilmezse ağzının kanıyla yattığına inanılır. Ölünün elbisesi fakirlere verilir. Eğer verilmezse ruhunun bedenden gitmediğine inanılır.
Cenaze evinin yakın çevresinde televizyon seyredilmez, radyo dinlenmez, yüksek sesle gülünmez, şaka yapılmaz ve aksi davrananları büyükleri ikaz eder. Böylece cenaze sahibinin acısı paylaşılmış olur. Cenaze evi bir müddet düğün ve eğlencelere gitmez, süslenmezler ve düğünleri varsa ertelerler.
İslam inancına göre sünnet, dinimizin emri gereği yerine getirilmesi gereken bir mükellefiyettir. Bu mükellefiyet Peygamber Efendimizin sünnetlerinden kaynaklanmaktadır. Sünnet olma geleneği de buradan gelmektedir.
Bozkır’da sünnet yaş sınırı genellikle on’dur. Bitik denilen hâl hariç, çocuklar altı-on yaş arasında sünnet ettirilir. Bitik tıbbi zorluklardan kaynaklanan bir durum olduğu için çocuk bazı hallerde bir yaşında ve daha evvelki zamanlarda altı aylık iken sünnet ettirilir.
Bir babanın çocuğunu evlendirmesi nasıl mürüvvet sayılırsa sünnet töreni de baba için mürüvvet meselesidir. Sünnet yaşına gelen çocuğun sünnetine karar verildiği takdirde çocuğun ailesi ön hazırlıklara başlar. Bu hazırlıklarda asıl görev anneye düşer. Anne kızına çeyiz hazırladığı gibi sünnet olacak çocuğu için de gerekli olacak şeylerin tedarikine hemen başlar. (Çocuğun yatağını süsler, yatağının başucuna içinde Kur’an-ı Kerim bulunan bir işlemeli torba asar, çocuğun odasını bayraklarla, balonlarla ve ailenin değerli işlemeleriyle donatır).
İlk önce sünnet olacak çocuğun giyeceği sünnet elbisesi çarşıdan hazır olarak alınır. En az bir hafta öncesinden kart bastırılarak yakın akrabaya ve çevreye sünnet için gereken ilanlar yapılır.
Sünnetlik çocuğun sünnetinden bir gün önceki akşamında kına gecesi yapılır. Kına gecesinde kadınlar kendi aralarında toplanarak yakıp eğlenirler. Sünnet olacak çocuğa da kına yakılır. Ertesi gün davetliler toplanır ve sünnetten evvel çocuk konvoyla gezdirilir. Daha sonra eve gelinerek mevlit okunur. Mevlitten sonra çocuğun ailesi düğünlerde olduğu gibi davete katılanlara etli pilav, ayran ve helva, bazen de pratik olması açısından etliekmek ve ayran ikram edilir. Bu arada daha önce belirlenen saatte erkek çocuk doktor veya sağlık memuru tarafından sünnet edilir.
Sünnet olma işi bittikten sonra çocuğa hediyeleri bu törende verilir. Hediyeler genellikle yastığın altına veya yatağına konulan para, saat, kalem, oyuncak, altın vb. şeyler olmaktadır.
Bozkır’da son zamanlarda sünnet merasimi toplu olarak yapılmaktadır. Genellikle bu işi de bazı kamu kuruluşları, dernek ve vakıflar bu işi üstlenmektedir.
Çocuk sünnet ettirilirken biri tarafından kucaklanıp kollarından kavranarak tutulması gerekmektedir. Bu tutan kimseye “kirve” (mahallen kivre de denilmektedir.) adı verilmektedir. Kirvelik kurumu çok önemlidir. Kirve olan bir kimse, ailenin bir ferdi sayılmakta, ayrıca o aileden büyük hürmet görmektedir.
Bütün ülkemizde kasaba ve köylerde vatandaşlarımızın “Hayır İşi” dedikleri; Okul binası yapımı veya okulun bakım ve onarımları, yol yapımı veya tadilatı, su getirilmesi veya su ile ilgili arızanın giderilmesi, ağaç veya fidan dikimi, kar yağdığında kasaba ve köy yollarının açılması ile ilgili kamu hizmetleri çoğu zaman el birliği yapılarak halledilmektedir.
İmece, genel olduğu gibi özel olarak da komşular arasında, kadınlar veya erkekler tarafından yapılacak olan işlerde de uygulanmaktadır. Buna örnek olarak; Erişte kesilmesini, dam kürünmesini, (kar yağdığında damların üstünde biriken kar’ın temizlenmesi) salça kaynatılmasını, turşu kurulmasını, yufka eylenmesini (yapılmasını), bulgur kaynatılmasını, tarhana ve aşure yapılması gibi iş ve işlemleri verebiliriz.
Köylerimizde Aşurelik Bulgurun Taş Dibekte Dövülmesi Suretiyle
Kabuğunun Çıkartılması, Dayanışma Ruhu İçerisinde Yapılmaktadır.
İmece aslında; birlik, beraberlik ve sosyal dayanışma havasının teneffüs edilmesi, işlerin el birliği ile halledilmesidir. Bu açıdan bakıldığında bu durumu aşağıda yazılı şu davranışlarla da örneklemek mümkündür: Düğünü olanlara gelen misafirler, düğünü olan evin komşuları tarafından paylaşılır, düğün evinin yükü azaltılır. Yeni ev almış veya ev yapmış olanlar yeni evlerine geçtiklerinde, evlerinin ihtiyacı olan herhangi bir eşya komşuları tarafından alınır ve “ev görümlüğü” veya “ev mübarekesi”ne gidilerek “Allah gönendirsin, Allah güle güle oturmak nasip etsin.” gibi temennilerde bulunulur.
Yukarıda yazılanların ana hareket noktası her zaman; bütün yurdumuzda olduğu gibi Bozkırımızda da halen yaşanan ve yaşatılacak olan “İmece” adlı birlik ve beraberlik ruhu olmuştur. Bu ruh ve heyecan günümüzde; Bozkır’ da, bağlı on kasaba ve kırk köyümüzde yaşanmakta, yaşatılmakta ve bir gelenek olarak gelecek nesillere aktarılarak devam etmektedir.
“Bağ Bozumu Günleri” genellikle Ekim ayı sonlarına doğru olur.
Bağ bozumu adetleri eskiden çok canlı bir şekilde yaşanır, birlik ve beraberlik içinde üzümler bağlardan kaldırılırdı. Bu adetlerin günümüzde az bir şekilde bağ olan yerlerimizde yaşatıldığını söylenebilir.
Bağ Bozumu Geleneğimiz şu şekilde olurdu:
Üzümlerin toplanması için piknik malzemesi olan nevaleler (göveç kapları, tencereler, göveçlik malzemeler, kaburgalı pilav için gereken malzemeler), üzüm konacak olan küfeler ve sepetler araçlar, el arabaları, at, eşek ve katırlarla bağ yerlerine kadar kalabalıkla, komşularla birlikte taşınırdı. Bağ bozumuna silah atarak başlanır, şenlik varmış gibi bir heyecan içinde komşular toplanarak birlikte bağlar bozulurdu. Bağlarımız önceden çok değerliydi, hatta bağlarımızı korumak için tuttuğumuz bağ bekçilerimiz bile bulunmaktaydı. Bağ Bozumu mevsimin ve yılın son hasadı olduğundan, hemen peşinden kış geleceği için çok önemliydi. Toplanan üzümler, ilçenin bazı evlerinde bulunan şıranhalarda (şıranha: üzümün pekmez yapıldığı yer) pekmez yapılırdı. Şıranhaların bulunduğu yerlere yakın kazanlar kurulur, ateşler yakılır, konu komşu pekmezini kaynatırdı. Şıranhada ezilen üzümün suları büyük küplerde dinlemeye bırakılır, toprak çalınırdı. (toprak çalınması demek; küpün içine toprak atılması demektir.) Atılan bu temiz toprak, (bu toprak pekmez yapımında kullanılan bir tür killi topraktır) hemen küpün dibine çökerdi. İki-üç saat dinlenen ve berraklaşan şıra, büyük pekmez tavalarına dökülüp kaynatılırdı. Kaynayan pekmezin üstünde oluşan köpük dut yaprağı ile yenir ve çok lezzetli olurdu. Biz kaynamış üzüm suyuna pekmez, kaynamamış üzüm suyuna şıra, çöpüne de curba adını verilirdi. Hele hele, kurutulmuş kabakla pekmezin karıştırılarak yendiği o lezzet günleri halen damaklarımızdadır.