Edirne’nin Müzeleri
Antik çağlardan günümüze değin tarih sahnesindeki pek çok medeniyetin ayak izlerini bıraktığı Edirne; Osmanlı’ya neredeyse bir asıra varan bir süre başkentlik yapması hasabiyle de zengin bir kültür mirasının varisidir.
Tüm bu tarihi ve kültür değerlerinin farkında olan Atatürk’ün emriyle Edirne’de başlatılan müzecilik faaliyetleri 1925 yılına raslar. Müze için seçilen mekan Osmanlı’nın Edirne’deki mimari şaheseri olan Selimiye Külliyesi’nde yer alan Dar-ül Hadis Medresesi’dir.
Müze ilk kurulduğu yıllarda bir arkeoloji müzesi olarak düşünülse de, Edirne’nin zengin kültür dokusuna ait eserlerin çokluğu müzede bir de etnoğrafya bölümünü gerekli kılmıştır. Bu maksatla dönemin Trakya Umum Müfettişi Kazım DİRİK Paşa öncülüğünde ve dönemin sivil toplum girişimcilerinden olan “Edirne ve Yöresi Eski Eserleri Sevenler Kurumu” girişimleriyle külliyenin Dar-üs Sıbyan Medresesi onarılır.
Müzenin envanterindeki eserlerden bazıları Ankara ve İstanbul gibi farklı illerin müzelerinden getirilmiştir. Müzeye ait bu bölümün açılması ise Edirne’nin kurtuluşunun 13. yılını taçlandırdığı 25 kasım 1936 senesine rastlayacaktır. Eserlerin günden güne envantere eklenmesi ile yetersiz kalan müze için bir dönem Selimiye Külliyesi’nde bulunan Dar-ül Kurra Medresesi onarılarak ev sahipliği yapmıştır.
II. Dünya Harbi’nin patlak vermesi ile başta sınır illeri boşaltılırken bundan en çok Edirne nasibini alacak; birçok kamu kuruluşu İstanbul ve ötesine taşınırken Edirne Müzesi de bundan nasibini alacaktır. Bu dönemde müze envanterinde bulunan eserlerin çoğu Anadolu müzelerine verilecek, kalan eserler ise Dar-ül Hadis Medresesi’nde görücüye çıkacaktır.
Trakya’da arkeolojik kazılar ve kurtarma çalışmalarına ait ilk çalışmalar yine Atatürk’ün emirleriyle 1930’lu yılların ortalarında başlatılacak, bu zamandan sonra süregelen çalışmalar müzelere çok sayıda eser kazandıracaktır. Trakya’nın çeşitli ören yerlerinden elde edilmeye başlanan buluntuları modern bir binada yeni bir sergileme anlayışı ile ziyaretçilere sunmak elzem olacaktır.
Bu maksatla 5 yıllık çalışmaların ertesinde, tarih 13 Haziran 1971’i gösterirken “Edirne Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi” hizmete girecek, müze günümüze değin hizmet vermeye devam edecektir. Bu arada Edirne’ye kazandırılan bu modern müzenin mimarının ismini de burada zikretmiş olalım:
Selimiye Camii avlusunda yer alan Dar-ül Hadis Medresesi’ndeki müze ise “Türk İslam Eserleri Müzesi” olarak işlev görmeye başlayacaktır.
Klasik müzecilik anlayışına hitap eden Edirne’nin bu iki müzesinin yanı sıra, işlevi itibariyle özelleşmiş başka müzelere de raslıyoruz Edirne’de. Bunların en bilineni şüphesiz “Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi” dir. Osmanlı mimarisinin Edirne’nin başkent olduğu ihtişamlı günlerinden günümüze değin ulaşan külliyenin Dar-ül Şifa bölümü 1997 yılında müzeye dönüştürülmüş; müze 2004 yılında Avrupa’nın en prestijli müzecilik ödülüne hak kazanmıştır.
“Lozan Anıtı ve Müzesi” ile “Şükrü Paşa Anıtı ve Müzesi” ise Edirne’nin belleğine kazınan iki önemli tarihi olayın hatırasını canlı tutmak üzere düzenlenmiş daha küçük çaplı müzecilik girişimlerinden sayılabilirler.
EDİRNE ARKEOLOJİ VE ETNOĞRAFYA MÜZESİ
Edirne Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi iki seksiyon ve bahçe sergilemelerinden oluşan ilave bir bölüme sahiptir. Daha önce kullanılan müze binalarının yetersiz kalması üzerine yapımına 1969 yılında başlanmış ve 13 Haziran 1971 yılında hizmete açılmıştır. Müze Selimiye Camii avlusunun doğu kapısının 50 metre uzağında, Osmanlı dönemi mezar taşlarının sergilendiği alanın hemen yanında yer almaktadır.
Arkeoloji Seksiyonu…
Bu bölümde sergilenen ve tarih evreleri içerisinde “Miyosen Dönem” ve “Paleontolojik Dönem” olarak adlandırılan zamanlara ait hayvan, deniz canlıları ve bitki fosillerine ait örnekler Arkeoloji Seksiyonu’nun başlangıç bölümünde yer almaktadır. Tüm bu buluntular Edirne civarındaki araştırmalar sonucu elde edilmiştir.
Arkeolojik buluntuların pek çoğu Enez bölgesindeki kazı alanlarından elde edilenlerdir. Enez Hocaçeşme-Çakıllık Höyüğü buluntuları orta neolitik ve ilk kalkolitik dönemlere ait taş, kemik ve pişmiş toprak buluntularıyla bu bölgeden elde edilen en eski örnekleri verirken; bronz Hyria, bronz Nike heykelciği, sakallı Serapis büstü, Roma ve Bizans dönemi keramik örnekleri ile sandalını bağlayan bir atlet ile Pan ve Nympha kabartmalı ait mezar stelleri Enez kazılarının önemli buluntuları arasında yer alır.
Trakya’nın başta Kırklareli Taşlıcabayır ve Tilkiburnu tümülüslerinden elde edilen buluntular olmak üzere ören yerlerinden elde edilen buluntular arasında kadın takıları, koku şişeleri, keramik parçaları, yağ ve şarap muhafazasında kullanılan amphora örnrekleri, tunç mezar eşyaları olarak karşımıza çıkar.
Sınır kapılarından yurtdışına kaçırılmak üzereyken yakalanan Anadolu’daki ören yerlerine ait buluntular da müzede teşhir edilmektedir. Makedonya Kulesi kazılarından kurtarılmış buluntular ile, Trakya-Helenistik sikke örnekleri ile, Roma,Bizans ve Osmanlı sikke örnekleri de arkeoloji bölümünün değerli parçaları arasında sayılabilir.
Müzenin bahçe uygulamasını da arkeoloji seksiyonu içerisinde değerlendirmek mümkündür. Bu bölümün en göze çarpan örnekleri; 5 kişilik, her yüzeyinde mitolojik betimlemeler olan Roma Dönemi’ne ait ( M.S. 3 yy ) mermer aile lahdi ile Kırklareli Vize’den buraya getirilmiş Eros kabartmalı sunak ( M.S.2 yy. ), Helenistik dönemden, Roma ve Bizans’a uzanan bir yelpazede karşımıza çıkan sütunlar, steller, heykel uygulamaları vb…dir.
Trakya’ya adını bırakmış Thrak kabilelerinin ölü gömme geleneğinin anıtsal yapılarından olan dolmen ve menhir örnekleri ile Thrak evi canlandırması bahçede görülebilir.
Müze binası ile Selimiye Camii’nin doğu avlusu duvarları arasında bulunan açıklıkta Osmanlı dönemine ait yeniçeri mezar taşı başlıkları türünün en iyi korunmuş örnekleridir. Zira Osmanlı’da 2. Mahmut’un yeniçeri ocağını kapatmasından sonra yeniçerilere ait tüm ziler silinmeye çalışılmış, bundan İstanbul’daki kabristanlar en büyük zararı görmüştür. İstanbul’a daha uzakta olan Edirne’deki mezarlıklar ise nisbeten bu kıyımdan kurtulmayı başarabilmiştir.
Etnoğrafya Seksiyonu…
Etnoğrafya seksiyonunda karşımıza çıkan eserler, Osmanlı’ya neredeyse bir yüzyıl başkentlik yapmış Edirne’de gelişme ortamı bulan yüksek ve incelikli kültür ile el sanatlarının seçkin örneklerini ortaya koymak üzere düzenlenmiştir.
Bu bölümün başlangıcında halı ve kilimler sergilenmektedir. Anadolu’dan ve Rumeli’den örneklere yer verilen eserler arasında, Selimiye Camii mihrabına ilk serilen halı değerli bir parça olarak sergilenmektedir.
Sünnet ve Gelin odaları Padişah 4. Mehmet’in kızının evlenme töreni ve oğullarının sünnet merasimlerini yansıtması bakımından 18 yy. Osmanlı’sına ayna tutmaktadır. Saray etkisinin görüldüğü giysiler arasında atlas kumaş üzerine işlemeli bindallılar en göze çarpan parçaların başında yer alır. Edirnekari denilen ağaç işçiliğiyle yapılan yüklük, gelin hamamı uygulamasının betimlendiği bölümde yer alan hamam havluları, telkari ve sedef kakma hamam terlikleri, Sokulu hamamı gelin kurnası, Edirne’deki sosyal yaşamın şekillendiği Edirne evlerinin odalarına ve kullanılan eşyalar ( kahve takımları, peşkirler, tepsiler, kaşık ve mutfak malzemesi örnekleri, ibrikler, işlemeli aynalar vb…) ile yöresel giysilere ait örnekler bu bölümü zenginleştirmektedir. Atatürk’ün Edirne’ye seyahatinde kullandığı özel eşyaları arasında; yer alan, konaklarken örtündüğü battaniyesi ile Balkan savaşları’nın resmedildiği ipek mendil yüksek manevi değeri olan parçalardır.
TÜRK İSLAM ESERLERİ MÜZESİ ( DAR’ÜL HADİS MEDRESESİ )
Müzenin şimdiki yerine taşınması ile boşalan Dar-ül Hadis Medresesi olan bu yapı topluluğu, günümüzde 14 oda, 4 galeri ve avlusu ile Türk İslam Eserleri Müzesi olarak düzenlenmiştir.
1- Pehlivanlar ( Kırkpınar ) Odası : Bu bölümde Edirne’nin en büyük değerlerinden olan Kırkpınar yağlı güreşlerine ait giysi örnekleri ile başpehlivanların fotoğraflarına yer verilmektedir.
2- Tekke Eşyaları Odası : Bu bölümde çeşitli tekkelerden elde edilen tekke eşyaları ( ney,rebap, kudüm, çılpare, zikir tesbihleri…), önemli kişiliklere ait seccadeler, el yazması Kuran’ı Kerim örnekleri, Edirne mumhanelerinden mum örnekleri, Mevlevi sikkeleri vb… sergilenmektedir.
3- Çorap Odası : Çorap odası Anadolu’nun çeşitli yerlerinden toplanmış ve Prof. Dr. Özden VURAL tarafından Türk İslam eserleri Müzesi’ne bağışlanmıştır.
4- İşleme ve Yazılı Levhalar Odası : Ağaç ve fildişi levhalar ile atlas kumaş üzerine ipek ile işlenmiş örneklerin yer aldığı mendiller, peşkir örnekleri il örtülere yer verilmektedir.
5 & 6 – Silah Odaları : Osmanlı dönemine ait savunma ve saldırı sanatına dair silah örnekleri ile bunları kullananların giyimlerine ait örnekler için müzede 5 ve 6 nolu odalar ayrılmıştır.
7- Balkan Harbi Odası : Balkan Savaşları ve Edirne Müdafası’nın Edirne’nin tarihinde büyük ve acı hatıraları vardır. Bu acı dolu günlere ithafen hazırlanmıştır. Edirne müdafii Şükrü Paşa’ya ait fotoğraflar ile savşta kullanılan kanlı sancak bu odanın en değerli parçalarındandır.
8- Çini ve Seramik Odası : Bu odadada sergilenen Şahmelek Camii çinileri 15.yy’a tarihlenmektedir. 15-18 yy’lar arası duvar çinisi örnekleri, 18-19 yy Çanakkale seramik örnekleri, porselen aşure sürahileri bu bölümün seçkin örneklerindendir.
9- Sarayiçi Odası : Edirne sarayının bulunduğu alanda yapılan kazılardan elde edilen buluntular bu odada sergilenmektedir. Çini, seramik tabak örnekleri vb…
10- Eşyaları Odası : Çeşitli dönemlere ait cam eşyalar, sürahiler, şerbetlikler, çeşm-i bülbüller bu odada sergilenmektedir.
11- Mutfak Eşyaları Odası : Edirne Sarayı buluntuları arasında ele geçirilen mutfak eşyalarına yer verilmektedir. ( Semaverler, kahve takımları, mangallar vb…)
12- Ölçü Aletleri Odası : Osmanlı’nın çeşitli dönemlerinde kullanılmış ölçü-tartı aletleri, astronomiye dair örnekler ( kum saati, güneş saati vb…), mutfak eşyaları miktar kapları bu bölümün parçaları arasındadır.
13 & 14 – Ağaçişleri Odası : Bu iki odada özellikle Edirnekari işi örneklerin görülebileceği yüklükler, çeyiz sandıkları, mücevher kutuları, sedef kakmalı masalar vb….ağaç işçiliğinin zerafetli örneklerine yer verilmektedir.
Türk İslam Eserleri Müzesi kare planlı bir yapıdır. Yukarıda bahsettiğimiz odalar yapının 4 kenarı boyunca uzanan galerilerin kenarına dizili halde uzanmaktadır. Galerilerde Edrne’deki mimari yapılardan elde edilen yapım, tamir ve onarım kitabelerine, Edirne evlerinde raslayabileceğimiz mimari detay örneklerine ( tavan göbekleri vb…) yer verilmektedir. Müzenin iç alvu uygulaması ise çeşitli Osmanlı mezar taşı örneklerine yer verilen bir düzenlemeye sahiptir. Bahçede göreceğiniz tavuskuşu ziyaretçilerin en çok ilgi gösterdiği detaydır.
SELİMİYE VAKIF MÜZESİ ( DAR’ÜL KURRA MEDRESESİ )
Dar’ül Kurra; Arapça “Dar” ve Kurra” kelimelerinden oluşan bir tamlama olup Kur’an eğitimi verilen yer manasına gelmektedir. Dar’ül Kura Medresesi ise bu eğitimin bilimsel yöntemlerle, sistemli ve bir disiplin dahilinde verildiği Osmanlı Devleti’nin bir yüksek ihtisas eğitim kurumudur. Kuran’ı Kerim ve Arapçanın temel ders olduğu bu okullarda, tefsir, hadis, kelam, fıkıh gibi derslere de yer verilmiştir. Bu okulların amacı; devletin imam-hatip, müezzin ve hafız gibi din adamı ihtiyacını karşılamaktır.
Dar’ül Kurra Medresesi, Selimiye Külliyesi içerisinde, Selimiye Cami’nin güneybatı köşesinde yer almaktadır. Cami, Dar’ül Hadis ve Dar’ül Kurra Medreseleri ve mektepten oluşan külliye, Osmanlı Devletinin Mimarbaşı Sinan tarafından 1569-75 yılları arasında Sultan II. Selim adına inşa edilmiştir.
Düzgün kesme taş ve tuğla malzeme ile inşa edilen Dar’ül Kurra Medresesi’ne görkemli bir taç kapı ile girilir. Ortada dikdörtgen avluyu dört yönden revak çevreler. Revağın gerisinde doğu yönde yer alan kare planlı kubbeli büyük oda dershane ve mescit, güney ve batı yöndeki odalar medrese hocalarının ve öğrencilerinin kaldığı odalar olarak kullanılmıştır.
Vakıflar Genel Müdürlüğünce 2006 yılında restore edilen yapıya Selimiye Vakıf Müzesi olarak işlev verilmiştir.
Müzede; Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı cami ve mescitlerden elde edilen tarihi eser niteliği kazanmış teberrukat eşyalarından örnekler, Osmanlı dönemine ait yapıların onarımları sırasında ele geçen çini parçaları, lüleler, Vakıf cami ve mescitlerinden gelen hat levhalar, Kur’an-ı Kerimler, şamdanlar, hilyeler, usturlaplar, rahleler, çini parçaları ve değişik objeler sergilenmektedir. Ayrıca dershane olarak kullanılan büyük odada yapının özgün işlevini yansıtan bir canlandırmaya yer verilmiş, revak bölümünde de Mimar Sinan anlatılmaya çalışılmıştır.
SULTAN II. BAYEZİD KÜLLİYESİ SAĞLIK MÜZESİ
Edirne’de bulunan Sultan II. Bayezid Külliyesi, Osmanlı dönemi eserleri arasında en görkemli yapıların üst sıralarında yer alır. Fatih Sultan Mehmet’in oğlu olan Sultan II. Bayezid Osmanlı’nın 8. padişahıdır. Edirne’ye özel bir ilgisinin de olduğu bilinen Sultan II. Bayezid bu görkemli külliyenin temellerini 1884 yılında atmış ve 4 yıl gibi kısa bir sürede, 1488 yılında hizmete açılmıştır. Böylesi büyük bir külliyenin mimarı konusunda itilaflı görüşler vardır. Baskın olan görüş, külliyenin mimarının Mimar Hayrettin olduğunu bize söylese de, bir diğer görüşe göre bu yapının mimarı Yakup Şah Bin Sultan Şah’tır.
Külliye değişik bölümden oluşan yapılar topluluğudur. Bu yapılardan günümüze ancak aşağıda sırakadıklarıızdan ilk 6 adedi ulaşabilmiştir.
- Darrüşifa ( Hastane )
- Tabhane ( Misafirhane )
- Medreset-ül Eltıbba ( Tıp Medresesi )
- Sultan 2. Bayezid Camii
- İmarethane ( Mutfak-yemekhane-kiler )
- Köprü ( Tunca üzerinde…)
- Hamam
- Değirmen ve Su Deposu
- Sıbyan Mektebi ( İlkokul )
- Mehterhane
- Muvakkithane ( Takvimi ve günün saatlerini bildiren kuruluş )
Külliyenin Darüşifa ve Tıp Medresesi bölümleri şimdiki tıp fakültelerine eşdeğer bir eğitim ve uygulama merkeziydi. Külliyenin kuruluş vakfiyesinde bu merkezde 2 cerrah ve 2 gözdoktorundan bahsedilmektedir. 15 yy koşulları düşünüldüğünde bu çok önemli bir durumdur. Zengin fakir ayrılmaksızın hastalara hizmet veren ve tıp öğrencileri yetiştiren bu kurumlar, Osmanlı Rus Savaşı ile birlikte kaderine terkedilmiştir. Sürekli savaşlar ve işgallerle yüzyüze kalan Edirne neredeyse ıssızlaşınca külliye de kendi kaderine terkedilir. Son dönemlerinde yalnızca akıl hastalarının sığınağı haline gelen Darüşifa’nın da içerisinde yer aldığı külliye 1896 ve 1910 yıllarında genel bir onarım görerek, 1916’lara kadar hizmet vermiştir. Cumhuriyet döneminde de bazı onarımlar görmüştür. Külliyenin cami bölümü dışında ayakta kalan bölümlerinin Vakıflar Genel Müdürlüğü eliyle Trakya Üniversitesine devredilmesi 1984 yılına raslar. Üniversitenin bazı bölümleri burada kısa süreli eğitim görmüştür. Bunlar arasında meslek yüksekokulunun “restorasyon ve duvar süsleme” bölümleri sayılabilir.
Darüşifa’nın müzeye dönüştürülmesi çalışmaları 1993 yılında başlayıp, Kültür Bakanlığı onayı ile resmen 11 Nisan 1997 yılında müze olmuştur. Bu bölüm Psikiyatri Tarihi Bölümü olarak, konsepte uygun farklı bir anlatım diliyle sanat yönetmeni Türkan KAFADAR’ın uygulamalarıyla düzenlenmiştir.
Müzenin ikinci bölümü olan Medreset-ül Eltıbba ( Tıp Medresesi ) 23 Nisan 2008 yılında hizmete sokulabilmiştir. Bu bölümde canlandrmalar ile 15.yy döneminin şartları anlatılmaya çalışılmaktadır.
Müze 2004 yılında Avrupa’nın en prestijli ödülü kabul edilen Avrupa Konseyi Müze Ödülü ile taçlandırılmıştır. 2005 yılında “Dünya Müzeler Buluşması” Dubrovnik’te düzenlenmiş ve müzemiz en iyi 2. Sunumu yaparak göz doldurmuştur. Müze ayrıca Avrupa Kültür Mirası Birliği tarafından “Mükemmellik Kulübü” kabulü ile taçlandırılmıştır.
1652 yılında külliyeyi ziyaret eden Evliya Çelebi meşhur seyahatnamesinde Darüşifa’da akıl hastalarına, melankoliklere su sesiyle, musikiyle, bahçesindeki güllerin rahiyası ile, kuş sesleri ve çiçeklerin renk cümbüşünün yarattığı ahengin etkisiyle bir çeşit tedavi uygulandığından, zengin fakir ayrımı yapmaksızın herkese şifa dağıttığından bahseder.
Sultan 2.Bayezid Külliyesi ve içerisinde yer alan Sağlık Müzesi’ni ziyaret etmek isteyenler, Edirne merkezden Kapıkule yönüne doğru giden E-5 yolu üzerindeki Gazimihal köprüsünden geçtikten hemen sonra sağa dönen ve Tunca nehri kıyısından seyreden yol boyunca 500 metre ilerleyerek ulaşabiliyorlar. Şehir merkezinden ve otogarından külliyeye giden araçlar bulmak mümkün. Hergün 09-18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilen müzeye girişler ücretli olup guruplara indirim uygulanmaktadır.
LOZAN ANITI VE MÜZESİ
Lozan Konferansı, egemenliğini bir bağımsızlık savaşı vererek elde eden Türkiye’nin diplomatik başarısıdır. Edirne’nin Karaağaç mahallesinin bu anlaşma ile sınırlarımıza dahil edildiği düşünüldüğünde, Lozan Anıtı ve Müzesi’nin Edirne’de ve Karaağaç Mahallesi’nde olması daha anlaşılabilir bir durumdur.
Eski tren garı binası veya rektörlük binası olarak bilinen mevkide yer alan anıt ve müze haftaiçi mesai saatleri dahilinde ziyaret edilebilir. Müzede Lozan konferansına, Lozan’ın mimarı İsmet İNÖNÜ’ye ait belge ve bilgilere, kitaplara, görsellere yer verilmektedir.
EDİRNE ŞÜKRÜ PAŞA ANITI VE BALKAN SAVAŞLARI MÜZESİ
Balkan Savaşları’nın ve Edirne’nin savunmasının Edirne’nin yakın tarihi içerisinde derin izleri vardır. Şanlı Edirne Müdafası ve Edirne Müdafii Şükrü Paşa ile askerlerinin zor koşullar altında şehri savunmaları kuşaktan kuşağa miras gibi günümüze değin aktarılmıştır. Edirne tabyalarında tüm yokluklara ve yoksunluklara rağmen şehri kahramanca savunan Şükrü Paşa ve şanlı askerlerinin aziz hatıraları, şimdi Kıyık tabyalarında inşa edilen Şükrü Paşa ve Balkan savaşları Anıtı ile diri tutulmaya çalışılmaktadır.
Edirne’nin en yüksek noktalarından biri olan Kıyık Tabya’sında ( 136 mt ) açılan müzede 14 bölüm ve 23 bonet yer almaktadır. Anıt müzenin açılış tarihi 28 Kasım 2000’dir. Dönemin savaş koşullarını canlandırmalar, dönemsel objeler ve seslendirmeler ile dile getiren müzede farklı bir müzecilik dili yakalanmıştır.