ELAZIĞ MÜZESİ
Elazığ İli’nin ilk müzesi, 30 Nisan 1965 yılında, Harput mahallesinde bulunan Alacalı Mescit’te kurulan “Harput Müzesi”dir. Keban ve Karakaya Barajı projeleri dahilinde gerçekleştirilen yüzey araştırmaları ve kazılar sırasında ortaya çıkarılan eserlerin teşhiri ve muhafazası için mevcut bina yetersiz kalınca 1971 yılında Fırat Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kampüsü içerisinde yeni müze inşasına başlanılmış ve söz konusu bina 28 Temmuz 1982 yılında “Elazığ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi” olarak hizmete açılmıştır.
Elazığ Müzesi, Elazığ ve Bingöl illerindeki taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarından sorumlu bir bölge müzesidir. Müze binası, arkeolojik eserler ve sikke salonu ile halı, kilim ve etnografya salonu olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Anılan müzede, 13.797 adet arkeolojik, 5.131 adet etnografik ve 10.965 adet sikke olmak üzere toplam 29.893 adet envantere kayıtlı eser mevcuttur.
Zengin tarihi ve kültürel birikimiyle geçmişe ışık tutan bölgede, gerçekleştirilen yüzey araştırmaları ve kazılar sırasında ortaya çıkarılan, Paleozoik dönemden itibaren Osmanlı Dönemi’ne kadar tüm tarihsel süreçleri içeren çok sayıda arkeolojik eser müzede teşhir edilmektedir. Ayrıca 2016 yılında Harput Nevruz Ormanları alanından Elazığ Müzesi Müdürlüğüne taşınan “Harput Kabartması” ünik ve nitelikli eserler arasında yerini almıştır.
Müze binasında sergilenen etnografik eserler arasında ise, Elazığ yöresine ait ipek, pamuk ve basmadan dikilen kadın giysileri, takı ve süs eşyaları, kemer, kemer tokaları, bakır kaplar, iğne oyalı yazmalar, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi ve Cumhuriyet dönemine ait kesici ve ateşli silahlar (kılıçlar, hançerler, teberler, yatağanlar, şişler, tüfek, tabanca ve bunlara ait yağdanlık ve barutluklar) yer almaktadır.
Harput, Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat Bölümü içinde, bugünkü Elazığ il sınırlarının 5 km kuzeydoğusunda yer alır.
Rivayete göre, yapımında kullanılan harca su yerine süt eklendiği ve bu nedenle “Süt Kalesi” olarak da adlandırılan Harput Kalesi, stratejik öneminden dolayı çok eski çağlardan beri birçok devletin hâkimiyet kurmak istediği önemli bir savunma merkezi olmuştur. Sarp kayalık bir zemin üzerine konumlandırılan Harput Kalesi, güvenlik açısından korunaklı ve ovaya hâkim durumundan dolayı Urartulardan (M.Ö. 8. yüzyıl) başlayarak Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar sürekli iskan yaşamıştır. Bununla birlikte, Harput’ta Nevruz Ormanları olarak bilinen alanda M.Ö. 2000-1850 yılları arasına tarihlenen ve Harput Kabartması olarak adlandırılan rölyefin bulunması, Harput’un bilinen tarihini daha da geriye götürmüştür.
Harput Kalesi, iç kale ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Dış Kale, zayıf bir taşıyıcı sisteme sahip olduğundan günümüzde temel kalıntılarına rastlanmamaktadır. İç Kale ise dik kayalar üzerine inşa edilmiştir. İç Kale’nin büyük bir bölümüne yayılmış olan Osmanlı Mahallesi, bir ana caddeden ayrılan dar sokaklar arasındaki parsellere oturtulmuş yapı gruplarından oluşmaktadır. Taş ve çamur harç kullanılarak yapılmış olan duvar kalıntıları, günümüzde toprak üzerinden görülebilmektedir.
Kalede, iskân izleri en belirgin Urartular döneminde görülmektedir. “Qutume” olarak belgelerde geçen Harput’ta, bu dönemde kale içinde imara önem verilmiş, yerleşimin sürekliliği bakımından buraya sarnıçlar, kutsal alanlar, kayaya oyulmuş temel yuvaları ve benzeri mimari yapılar inşa edilmiştir. Ayrıca kaledeki 2018 yılı kazılarında bulunan mühür de, Urartu Dönemi’nin önemli arkeolojik verileri arasındadır.
Bölge, zaman içerisinde Medler, Persler, Romalılar, Sasaniler, Abbasiler ve Bizans hâkimiyetinde sık sık el değiştirmiştir. Müslüman Araplar döneminde Harput, Hısn-ı Ziyad olarak bilinmektedir. 935-938 yılları arasında kısa süren Hamdaniler devrinden sonra Harput 1085 yılına kadar Bizans’ın elinde kalmıştır. Bu dönem Bizans’ın asıl ve en yoğun hâkimiyet evresidir. Öyle ki, Harput Kalesi’ndeki arkeolojik kazılarda bulunan Bizans eserlerinin büyük bir kısmı 10-11. yüzyıl Bizans Dönemi’ne aittir. Aynı yıllarda Harput adı daha çok “Kharpete, Kharpert, Khartabird” olarak geçer. 1085 yılında Çubukoğulları Harput’u ele geçirerek bölgenin Türkleşmesinde önemli rol oynamıştır. Daha sonra Artuklular, Anadolu Selçuklu Devleti, Akkoyunlular gibi birçok devletin yanı sıra, bölge 1516 yılında Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimine girmiş, 19. yüzyılın sonlarına kadar Diyarbakır Eyaleti’ne bağlı bir sancak olarak idare olunmuştur. Osmanlı Dönemi’nde hem Harput adı hem de Harbert adı birlikte kullanılmıştır.
Son yıllarda gerçekleştirilen arkeolojik kazılar ve çalışmalar neticesinde, binlerce yıllık geçmişiyle pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış olan antik kent Harput, 2018 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası yedek listesine alınmıştır.