Aydın İli'ne bağlı Karacasu ilçesinde yer alır. Adını aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite’den alan Aphrodisias özellikle Roma çağında Aphrodithe tapınımı ile ünlenmiş antik bir kent olup, günümüzde de çok iyi korunmuş anıt yapıları ile Türkiye’nin en önemli arkeolojik yerlerinden biridir.
Sonraki devirlerde üzerine tiyatro yapılan höyük, M.Ö. 5000’lere kadar giden Prehistorik bir yerleşmedir. M.Ö. 6. yüzyılda Aphrodisias küçük bir köydür. İlk Aphrodithe tapınağı da bu devirde yapılmıştır. Bu görünüm M.Ö. 2. yüzyılda ızgara planlı kentin kuruluşu ile değişmiştir. Bu devirde kentte, yaklaşık bir kilometrelik bir alana yayılmış 15000 civarında insan yaşamaktaydı. M.Ö. 1. yüzyılda Roma İmparatoru Augustus Aphrodisias şehrini kişisel koruması altına aldı. Bugün ayakta kalan anıtlar ondan sonraki iki yüzyıl içinde yapıldı.
Tiyatro ve tapınak arasında etrafı sütunlarla çevrili iki meydan planlandı (Tiberius Portikosu ve Agora). Antik dünyanın en iyi korunmuş stadyumu ise kentin kuzey ucunda yer alıyordu. M.S. 3. yüzyılın sonlarında Aphrodisias Roma İmparatorluğunun Karia Eyaletinin başkenti oldu. M.S. 4 yüzyılın ortalarında da kentin etrafı surla çevrildi. M.S. 6. yüzyıldan itibaren bayındır halini ve önemini kaybetmeye başladı. Aphrodithe Tapınağı kiliseye dönüştürüldü. Küçük bir kasabaya dönen kent 12. yüzyılda tamamen terk edildi.
Bu kent antikçağın önde gelen mimarlık, sanat, heykeltıraşlık ve tapınma merkezlerindendir. Bizanslı yazar Stephanos, kentin kuruluşunu M.Ö. 13. yüzyıla kadar dayandırmaktadır. Karacasu ilçesinin 12 km. güneydoğusunda bir Karia kenti olarak kurulan Aphrodisias, altın çağını Roma döneminde yakalamıştır. Bu dönemde olağanüstü güzellikte mermer heykeller ve yapılar inşa edilmiş ve Aphrodisias stili olarak bilinen bir sanat ekolü de gelişmiştir.
Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda kentte mimarlık ve heykeltıraşlığın yanı sıra tıp ve astronomi alanlarında da çalışmalar yapıldığı belirlenmiştir. Kentte görülebilecek başlıca yapı kalıntıları, M.S. 2. yüzyılda İmparator Hadrianus zamanında yapılan hamam, büyük havuzlu agora, M.Ö. 1. yüzyılda Tanrıça Aphrodite için yapılan tapınak, stadyum, tiyatro, tiyatro hamamı, odeon, piskopos sarayı, felsefe okuludur.
Bölge Bronz Çağı içinde önemli bir yerleşim alanıdır. Afrodisias Ören yeri içinde bulunan ve Arkeolojik araştırmalar yapılan Akropol ve Pekmez Tepe höyükleri, Bronz Çağının bütün tabakalarını kapsayan önemli buluntular vermişlerdir. İç Anadolu Bronz Çağı uygarlıkları ürünleriyle bir arada çıkan bu buluntular, bölgede gelişmiş ticaret ve kültür alışverişi olduğunu belgelemektedir. Ayrıca, Güzelbeyli Köyü sınırları içinde bir erken Bronz Çağı Nekropolü de tespit edilmiştir.
Afrodisias kazılarında, Akropol Tepe Höyüğü ve Afrodit Tapınağı çevresinde Demir Çağı, Lidya tipi seramik veren tabakalar, Arkaik ve Klasik Dönem yerleşimi tespit edilmiştir. M.Ö. birinci bin yıl içinde bölgenin en önemli Antik Kenti olan Afrodisias’ta Ön Asya kökenli Tanrıça İştar, Asterte, Anadolu kökenli Tanrıça Kybele ve Grek kökenli Tanrıça Afrodit kültlerinin birleşmesinden oluşan doğa ve bereket tanrıçası nitelikli ‘Afrodisias Afrodit’i kültü gelişmeye başlamış ve Afrodit Tapınağı kurularak şehir bir kült (inanç) merkezi haline gelmiştir.
Geç Helenistik Dönemde bölgede iki antik şehir gelişmeye başlamıştır. Afrodisias ve Plarasa Antik Kentleri Roma Döneminde, özellikle Julius Claudius ailesinden gelen imparatorlar döneminde hızla gelişmişlerdir. Roma tarafından ayrıcalık ve özerklik tanınmış ve iki şehir ortak sikke basmışlardır. Afrodisias, yakın çevresinde bulunan mermer ocaklarının kullanımı ile önemli bir plastik sanatlar merkezi haline gelmiştir. Öyle ki, kent sanatçıları kendilerine özgü “Manierist Stil” denilen yontu ekolünü yaratmışlardır. Bölge M.S. 4. yüzyıla kadar gelişmeye devam etmiş ve önemini korumuştur.
Bizans Dönemi’nde Afrodisias Karia Bölgesi Baş Piskoposluğu haline getirilmiştir. M.S. 6–11. yüzyıllarda bölge siyasi, dini ve ekonomik sıkıntılarla Vizigot ve Arap akınları yüzünden önemini yitirmiştir. Bizans kaynaklarına göre 11–13. yüzyıllar arasında bölgeyi dört kez Selçuklular ellerine geçirmişler ve Karacasu toprakları Türkmen boylarınca iskân edilmiştir. Böylece bir süre Menteşe Beyliği, daha sonra da Aydın Oğulları egemen olmuşlardır. 1413 tarihinde II. Murat Karacasu topraklarını Osmanlı İmparatorluğuna katmıştır. 1867 tarihinden itibaren de Karacasu İlçesi olarak Aydın’a bağlanmıştır.
Afrodisias Müzesi
Aphrodisias ören yerinde 1961 yılından önceki kazılarından çıkan buluntular İzmir ve İstanbul Arkeoloji Müzelerine götürülmüştür. 1961 yılında Prof. Dr. Kenan T. ERİM tarafından başlayan kazılarda çıkan buluntular kazı evi depoları ve kasaları ile Müzenin Önündeki Deveci Hanına koyuluyordu. Bu buluntuların korunup sergilenebilmesi için ören yerinde bir müzenin kurulması kararlaştırıldı. Müze yeri olarak da şimdiki yer önerildi. Kültür Varlıkları ve Müzeler (Eski Eserler ve Müzeler ) Genel Müdürlüğü mimarlarından Sayın Erten ALTABAN tarafından çizilen müze planının inşaatına 1971-1972 kışında başlandı. İnşaat 1977 sonbaharında bitirildi. Hemen ardından teşhir çalışmalarına geçildi. Bu çalışmaların tamamlanmasının ardından Aphrodisias Müzesi yapılan resmi bir törenle dönemin Aydın Valisi Münir GÜNEY tarafından hizmete açıldı.
Afrodisias Müzesi, Afrodisias Antik Kenti kazılarında ortaya çıkartılan eserlerin sergilendiği ve Müze ile Ören yerinin iç içe olduğu ender müzelerdendir. Küçük eserler salonunda ören yeri sahası içindeki Akropol Tepe ve Pekmez Tepe höyüklerinde yapılan kazılardan çıkartılan Kalkolitik Dönem, Bronz Çağı erken, orta ve geç dönemlerini kapsayan Prehistorik eserlerle, bu höyüklerden ve Afrodit Tapınağı çevresinden çıkarılan Lidya seramikleri, Arkaik, Klasik, Helenistik dönem eserleri ile ören yerinde yapılan kazılarda ele geçen Roma, Bizans ve Erken İslami devir eserleri sergilenmektedir.
Aphrodisias Müzesi teşhir ettiği heykeltıraşlık eserleri yönünden oldukça zengindir. Bu yönüyle önemli bir arkeoloji müzesidir. Baba Dağı yamaçlarından çıkartılan beyaz, mavi-gri mermerlerden Aphrodisias’lı heykeltıraşların yaptığı bu eserlerle her salonda Aphrodisias heykelciliğinin ayrı bir yönü teşhir edilmiştir. Bu salonlar; İmparatorluk Salonu, Melpomene Salonu, Odeon Salonu, Camekanlı Teşhir Galerisi, Camekanlar, Penthesilia Salonu ve kente adını veren Tanrıça Aphrodite Salonu, ayrıca iç bahçe ve avluda kentte çıkan lahitler teşhir edilmektedir.
Müze eser koleksiyonunun en önemli bölümünü M.Ö. 1. yüzyılda Geç Helenistik Dönem’de faaliyete başlayıp, M.S. 5. yüzyıl Erken Bizans dönemine kadar varlığını sürdüren Afrodisias Heykeltıraşlık Okulu’nun ürettiği çok sayıdaki heykel ve kabartmaları ile muhtelif tipte lahitleri oluşturmaktadır. Bu plastik eserlere örnek olarak halen teşhirde bulunan Zoilos Frizi, Melpomene (Trajedi ilham veren esin perisi) heykeli, muhtelif imparator heykelleri, Polykleitos’un Diskophoros adlı heykelinin M.S. 1. yüzyıl mermer kopyasını, Akhilleus – Penthesileia grubunu, bebek Dionysos ve Satyr heykellerini, muhtelif Nike heykellerini, Afrodisias Afrodit’inin kült heykelini, rahip ve rahibe heykellerini örnek olarak gösterebiliriz.
İlimiz Karacasu İlçesi Geyre Beldesi sınırları içinde bulunan Afrodisias Müzesi gelişim alanında, 166.012 metre2 alanlı toplam 23 adet taşınmazın kamulaştırılması tamamlanmıştır. Afrodisias Müze Binası Geyre vakfı tarafından restore edilmektedir.
Afrodisias Müze Müdürlüğü hizmet binasına ek olarak Geyre Vakfı tarafından yaptırılan ve Sebasteion Eserlerinin sergileneceği bina tamamlanmıştır. Binanın yapımına 2007 Mayıs ayında başlanmış olup, bina 2007 Ekim ayında tamamlanmıştır. Müze ek binasının teşhir ve tanzimi 2008 yılı Haziran ayında yapılmış ve yaklaşık 86 parça nadide mermer heykeltraşlık eserleri ziyaretçilerimize sunulmuştur. Yine ek bina yerinde bulunan stoa depoların yıkılması sonucu yeni stoa depolar da yapılmıştır.
Aphrodisias Müzesi’ne yapılan açılışla eklenen, Mimar Cengiz Bektaş'ın projesine uygun olarak inşa edilen Sebastion-Sevgi Gönül Salonu’nda görkemli mermer rölyefler, yapının iki yanı boyunca, öyküleri, özellikleri, katkıda bulunanların adlarıyla sergilenmektedir. Zemindeki camdan, kentin çok daha gerilere giden dokusu görülmektedir. Bir kabartmadan ötekine ilerlerken, o mermerin kaynağı olan Babadağ’a camdan bakabilmektesiniz ve hayranlık duyabilmektesiniz.
AYDIN ARKEOLOJİ MÜZESİ
Aydın Müzesi, 1959 yılında memurluk seviyesinde kurulmuş ve 1969 yılında müdürlük statüsüne yükseltilerek müzecilik hizmetlerine devam etmiştir. Aynı zamanda da müze binasının inşa çalışmalarına başlanmıştır. 1973 yılında müze hizmet binasının teşhir-tanzim çalışmaları tamamlanarak, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda ziyarete açılmış ve 2012 yılına kadar aynı binada hizmet vermiştir.
Arkeolojik ve etnografik eserlerden oluşan karma bir serginin yer aldığı Aydın Müzesi, zaman içerisinde bölgesinde devam eden bilimsel kazı ve araştırmaların yanı sıra satın alma hibe vb. yollarla sağlanan eserleri bünyesinde toplayarak eşsiz koleksiyonlara sahip olmuştur.
Aydın Müzesi 40 yıllık yaşamında fiziki ömrünü büyük ölçüde tamamlamış teşhir salonları, depolar, bürolar ve servis üniteleri, çağdaş müzecilik anlayışı normlarına cevap veremez duruma gelmiştir. Eski hizmet binası 2000 yılında revize edilse de genişleme şansı bulunmadığından zorunlu olarak yeni bir müze binası yapılmasına yönelik çalışmalarına başlanmıştır.
Bu amaçla Aydın-Denizli karayolu üzerinde, Ilıcabaşı Mahallesi'nde, 15.917 m2 alan üzerinde çağdaş müzecilik anlayışına uygun şekilde teşhir salonları, depolar, laboratuvarlar, kütüphane, çocuk etkinlik bölümü, konferans salonu ve geçici sergileme alanları ile diğer hizmet birimlerinin yer aldığı Bodrum+Zemin+Bir kat olarak inşa edilen yeni Aydın Arkeoloji Müzesi 17.08.2012 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Aydın Arkeoloji Müzesinin girişinde ziyaretçileri şu dörtlük karşılamaktadır;
“Yaşadığın müddetçe dertsiz tasasız ol
Hiçbir şeyin seni üzmesine izin verme
Hayat çok kısa
Ve zaman her şeye gebedir.”
Tralleis’li Seikilios’un sağlığında kendisi için yaptırdığı mezar taşına yazdırdığı ve daha sonra 6/8 lik nota ölçüleriyle ezgiye dönüştürülen yaklaşık 2000 yıllık dünyanın en eski yazılı şiiridir. Seikilos Mezar Steli, bugün evinden çok uzaklarda, Danimarka’da Kopenhag National Müzesi'nden ait olduğu topraklara döneceği günü beklemektedir.
Aydın Arkeoloji Müzesi tek salondan oluşan teşhirinde, Müze sorumluluk alanı içerisinde, bilimsel kazı çalışmalarının yürütüldüğü, Tralleis, Magnesia, Alabanda, Nysa Arkaik Panionion, Kadıkalesi (Anaia) ve Tepecik Höyüğü'nde bulunan eserler antik kentlere ayrılan bölümlerde sergilenmektedir. Bunun yanında sorumluluk alanı içerisinde bulunan Alinda, Amyzon, Piginda, Harpasa, Mastaura, Akharaka, Pygale, Orthosia gibi antik kentlere ait eserler ile müze tarafından yapılan kurtarma kazılarından elde edilen eserlere de yer verilmiştir. Bahçe teşhirinde ise müze sorumluluk alanında bulunan antik kentlerden gelen taşınmaz kültür varlıklarından örnekler sergilenmektedir.
YÖRÜK ALİ EFE EVİ MÜZESİ
Yenipazar İlçesi, Yörük Ali Efe Caddesi üzerinde bulunan ve 19. yüzyıl sonunda yapıldığı tahmin edilen Yörük Ali Efe Evi 1980’li yıllarda bir yangınla tamamen yanmış, yangından sonra da kendi kaderine terk edilmiştir. 1995 yılında Aydın Kültür Komisyonu’nun, Yörük Ali Efe Evi'nin restore edilip “müze ev” olarak düzenlenmesi önerisi üzerine, Bakanlığımızca tescil edilerek Müze olarak işlevlendirilmiştir.
Yenipazar Şehir Mezarlığı'nda bulunan Yörük Ali Efe’nin mezarı, Bakanlar Kurulu'nun 29.08.2000 tarih ve 2000/1252 sayılı kararı ile müze bahçesine taşınmıştır.
Yörük Ali Efe’ye ait şahsi eşyalar akrabalarından derlenmiş, eksik kalan bazı eserler Aydın Müzesi koleksiyonlarından ve satın alma yoluyla Aydın Müzesi'nde toplanmıştır. Aydın Müzesi'nde toplanan eserlerin bakım ve onarımları yapılarak teşhir için hazırlanmış, daha sonra Yörük Ali Efe Evi Müzesi'ne nakledilmiştir
08.06.2001 tarihinde Yörük Ali Efe Evi Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
ALABANDA Ören Yeri
Aydın ve Muğla illerinin büyük bir bölümü ile Denizli İli'nin batı ucuna kadar uzanan ve kuzeyini Büyük Menderes (Maiandros) Nehri, doğusunu Dalaman (Indos) Çayı’nın, batı ve güneyde ise Ege Denizi'nin sınırladığı Karia Bölgesi'nin en önemli kentlerinden biri Alabanda Antik Kenti'dir.
Kentin kuruluş efsanesi konusunda farklı düşünceler vardır. Söylenceye göre; Kral Kar, bir at yarışını kazandıktan sonra oğluna Karia dilinde “ala” ‘at’, “banda” ‘zafer’ anlamına gelen kelimelerin birleştirmesiyle oluşturduğu Alabandos ismini, onun kurduğu kente de Alabanda adını vermiştir. Alabanda’yı Karia’nın efsanevi kurucusu Kar’ın kurduğu, ismini ise Maiandros’un kızı Kallirroe’den doğan oğlu Alabandos’tan aldığı da ileri sürülmektedir. Bir başka görüşe göre kent, Karia’lı bir kahraman olan Euippos’un oğlu Alabandos tarafından kurulmuştur. Öte yandan Romalı bilgin Cicero ise kente adını verenin Tanrı Alabandos olduğunu belirtir. Alabanda sikkelerinde görülen Pegasos isimli kanatlı at resimleri kentin kuruluş efsanesiyle bağlantılı olmalıdır.
Alabanda hakkında en eski bilgiler, günümüzden dört bin yıl kadar önce Anadolu’da hüküm süren Hitit Krallığı Dönemi'ne kadar gider. Bugünkü İran topraklarında kurulan Perslerin M.Ö. 480 yılında düzenlediği Yunanistan seferi sırasında Alabanda büyük bir Phrygia kenti olarak bilinmekteydi. Bundan 200 sene sonra Karia Kentleri Birliği'nin bir üyesi olduğu ve bundan 100 sene sonra kentin isminin savaş döneminde Khrysaor Antiokheia olarak değiştirildiğini bilinmektedir. Apemeia Barış Antlaşması sonrası (M.Ö. 188) asıl ismine dönen Alabanda, Rhodos’un yönetimine girmiştir. Günümüzden 2100 sene önce Alabanda özgür bir kent olmuş, Roma İmparatorluğu ile hep iyi ilişkiler kurmuştur. Bu dönemde kentte 4 tapınak kurulmuştur. Alabanda Hristiyanlık Dönemi'nde Aphrodisias Metropolitliği'ne bağlı bir piskoposluk merkezi olarak yaşam sürmüştür. Roma Dönemi'nde zengin, zevk ve eğlenceye düşkün olan Alabanda’nın, çok sayıda arp çalan kızlarla dolu, halkı lüks ve bolluk içinde yaşayan bir yer olduğu belirtilmektedir.
Alabanda’da ilk kazı çalışmaları, 1904-1905 yıllarında Halil Edhem Bey tarafından gerçekleştirilmiştir. Şimdiki kazıları ise 2015 yılından itibaren Doç. Dr. Ali Yalçın TAVUKÇU’nun başkanlığındaki bir ekip devam ettirmektedir.
Yaklaşık 475 hektometrekare (600 futbol sahası kadar) alana kurulmuş antik kentin önemli mimari yapıları; Apollon İsotimos Tapınağı, Artemis Tapınağı, agora, tiyatro, bouleuterion’ dur.
NYSA Ören Yeri
Aydın’ın 30 km. doğusundaki Sultanhisar ilçesi sınırlarında kalan Nysa Antik Kenti, Karia Bölgesi'nin önemli kentleri arasında yer almaktadır. Bölgenin ve Menderes Nehri’nin kuzeyinde, Aydın Dağları'nın güneyindeki korunaklı yamaçta bulunmaktadır. Antik Dönem'de yoğun olarak kullanılan önemli bir ana yol, Anadolu’nun iç bölgelerinden gelerek Nysa’dan geçmekte ve buradan Karia ve İonia bölgelerinin diğer kentlerine ulaşmaktadır.
Antik kaynaklardan, Helenistik Dönem'de M.Ö. 3. yüzyılda kurulduğu belirtilen Nysa, özellikle Roma Dönemi'nde oldukça gelişmiş bir kent haline gelmiştir. Strabon ve Doğu Romalı Stephanos’un anlattıklarından, Nysa’nın ilk olarak Athymbra ismiyle kurulduğu öğrenilmiştir.
XX. yüzyılın başlarından itibaren birçok araştırmacının ilgisini çeken Nysa’da ilk olarak Alman W. Von Diest 1907- 1909 yılları arasında ekibiyle kazı ve araştırma çalışmalarını sürdürmüştür. 1921-1922 yıllarında Yunan arkeolog K. Kourouniōtēs tarafından meclis binasında çalışılmıştır. İzmir Müzesi, 1960'larda gerontikon ve tiyatroda kazı çalışmaları yürütmüş, Aydın Müzesi de 1980'li yıllarda tiyatronun sahne binasında kısa süreli çalışmalar gerçekleştirmiştir. 1990-2010 yılları arasında, Nysa'daki araştırma, kazı ve restorasyon çalışmaları, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat İdil'in başkanlığındaki, Prof. Dr. Musa Kadıoğlu'nun kazı başkan yardımcılığını yürüttüğü ekip tarafından gerçekleştirilmiştir. 2012-2016 yılları arasında kentteki çalışmalar Aydın Arkeoloji Müzesi başkanlığında, Doç. Dr. Serdar Hakan Öztaner’in bilimsel danışmanlığında gerçekleştirilmiştir. 2016 yılından itibaren Nysa kazı, araştırma ve restorasyon çalışmalarına Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Ankara Üniversitesi adına Doç. Dr. Serdar Hakan Öztaner’in başkanlığındaki bilimsel ekip tarafından devam edilmektedir.
Yapılan çalışmalar sonucunda, kalıntıları açığa çıkarılan yapıların tamamına yakını Roma ve Geç Roma Dönemi'ne aittir. Kentin kuruluş dönemine ait Helenistik Dönem yapıları, kentte ağırlıklı olarak görülen Roma ve Geç Roma Dönemi mimarisinin altında kalmıştır.
Nysa Antik Kenti, özellikle Roma Dönemi'nde eğitim ve kültür açısından oldukça ilerlemiştir. Kentte eğitim amaçlı kullanılan gymnasium, kütüphane, tiyatro ve stadion, Nysa’nın gelişmiş kültürünün göstergesi olan yapılardır. Kentin politik, sosyal ve ticari yaşantısına ait bilgiler ise gerontikon / yaşlılar meclisi ve agora aracılığıyla edinilmektedir. Topografyaya uyumlu bir şekilde inşa edilmiş yapıların çoğu, Roma Dönemi’nin mimari ve mühendislik özelliklerini oldukça çarpıcı bir şekilde yansıtmaktadır.
Vadi üzerine inşa edilmiş olan stadium ile 3 adet köprü ve kenti ikiye ayıran derenin içinden geçtiği tünel, Roma Dönemi mimarisinin görülmesi gereken örneklerindendir. Kentin 3 km. batısında, iki katlı tonozlu yapılardan oluşan nekropol ve daha da batıda yer alan bir kutsal alan olan Akharaka/Pluton ve Kore Tapınağı bulunmaktadır. Geç Roma ve Doğu Roma dönemlerinden M.S. 13. yüzyıla kadar kentte yaşamın devam ettiği ortaya çıkarılan kalıntılardan anlaşılmaktadır. M.S. 13. ve 14. yüzyıllarda Aydın Bölgesi'ne Selçuklular ve Anadolu Beylikleri'nden Menteşe ve Aydınoğulları Beylikleri hakim olmuş, 15. yüzyıldan itibaren ise Nysa terkedilerek güneyindeki günümüz modern yerleşimi olan Sultanhisar’da yaşanmaya başlanmıştır.
MAGNESİA Ören Yeri
Antik Dönemde İonia Bölgesi'nde yer alan, Efes’ten başlayıp, Magnesia’dan Milet yönüne ve Tralleis ile Nysa üzerinden Anadolu içlerine kadar giden ticaret yollarının kavşak noktasında bulunan ve Thorax Dağı (Gümüşdağ) etekleri ile Lethaios Irmağı arasında magnetler tarafından kurulan kent, günümüzde Germencik İlçesi, Tekinköy ve Gümüşköy sınırları içerisinde yer almaktadır.
Magnesia Ören Yerinde, 1891 yılında, C. HUMAN başkanlığında başlayan kazı çalışmaları 1893 yılına kadar devam etmiştir. Bu kazılarda, tiyatro dışında, Artemis Kutsal Alanı'nda, tapınak ve sunakta, agora etrafındaki stoalar ile Zeus Tapınağı ve prytaneionda yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkan eserler İstanbul ve Berlin müzelerine götürülmüştür.
Magnesia Ören Yerinde, yaklaşık 100 yıllık bir aradan sonra yeniden kazı çalışmalarına başlanılmış ve 1984 yılında Aydın Müzesi Müdürlüğü, 1985 yılından itibaren ise Prof. Dr. Orhan BİNGÖL başkanlığındaki bir ekip tarafından günümüze kadar kesintisiz bir şekilde sürdürülmüştür.
Antik çağın ünlü mimarlarından Hermogenes tarafından inşa edilen başta Artemis Tapınağı ve Kutsal Alanı, propylon, latrina, kütüphane, agora, bazilika, theatron ve stadiumda kazı ve restorasyon çalışmaları gerçekleştirilmiştir.
KADIKALESİ Ören Yeri
Kadıkalesi Aydın İli, Kuşadası İlçesi'nde Antikçağ ve Ortaçağ'ın sahil yerleşimlerinden Anaia'nın limanına hakim olan bir höyük üzerinde yer almaktadır.
Bu konumuyla kale, geçmişte Ege ve dolayısıyla batı Akdeniz ticaretinde önemli bir güzergah olan Samos Boğazı'nı denetleyecek bir noktada bulunmaktaydı. Konumunun önemi nedeniyle de Kadıkalesi Höyüğü Pre-Protohistorik, Doğu Roma ve Osmanlı Dönemi yapılaşmalarını barındırmaktadır.
Kadıkalesi'nde kazı çalışmaları 2001 yılından bu yana yürütülmektedir. Anaia kentinin limanını korumak üzere 13. yüzyılda inşa edilmiş bir kale ve içindeki yapılaşmalar ile bunların altındaki geçmiş, beş bin yıl öncesine giden kültür katmanlarına ışık tutmaktadır.
Bunun yanı sıra çalışmalar muhtemelen antik kentin akropolisindeki bir tapınak üzerinde konumlanmış Erken Hristiyan kilisesi ile onun 1200'lerden hemen sonra bir piskoposluk merkezine dönüşmesine ilişkin pek çok bulgu sunmuştur.
Kalede antik yapılaşmalara ilişkin mimari veriler olmasa da kimi küçük plastik buluntu; Helenistik ve Klasik Dönem'in sütun başlıklarından arşitravlara değin mermer bloklar Doğu Roma yapılarında devşirme olarak bolca kullanılmıştır. Protohistorik dönemlerden Roma Çağı'nın sonlarına kadar geniş zaman diliminden çeşitli çanak çömlek parçaları ise alandaki çok katmanlı arkeolojik yapıyı gözler önüne sermektedir.
Aydın Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen kazı buluntularından bir Hitit heykelciği bölge arkeolojisi için son derece önemlidir.
ALİNDA Ören Yeri
Aydın İli, Karpuzlu İlçesi sınırları içerisinde yer alan Antik kente Aydın - Muğla karayolunun yaklaşık 30. kilometresinden güneybatıya ayrılan 26 km. lik bir yolla ulaşılmaktadır.
Alinda Antik Kenti, doğudan başlayarak, Miletos’a varmadan önce, Alabanda ve Mylasa kentlerinden geçerek, Ege kıyılarına açılan ana ulaşım ağı üzerinde yer alan bir coğrafi konuma sahiptir. Konumundan kaynaklanan kentin bu stratejik önemi, Alinda’nın bilinen tarihinden önceki olası varlığını ve önemini ortaya koyan Hitit metinlerinde de geçmektedir.
Antik kentten günümüze ulaşan kalıntılar, kentin uzak geçmişi konusunda yeterli kanıtlar sunmasa da, kentin M.Ö. 1. binyıldaki tarihi konusunda bazı veriler saptanabilmektedir.
Farklı yükseltilerdeki iki ayrı akropole kurulmuş olan kentin batısındaki yukarı akropol yerel granitten kesilmiş dikdörtgen bloklarla örülü sur duvarı ile çevrelenmiştir. Batı tarafında iki kule dışında, doğu tarafında da birbirine paralel iki kule aşağı akropole geçişi sağlayan kapıyı destekler durumda inşa edilmiştir. Güney tarafta, akropolün eteklerinde daha sağlam nitelikte ikinci bir sur duvarı bulunmaktadır. Bu surun güneybatı ve güneydoğu uçlarında iki kule kalıntısı korunmuştur. Buradan, yaklaşık 30 m. aşağıda yer alan aşağı akropole eğimli bir araziyle inilmektedir. Söz konusu eğimli yolun kuzey tarafı korumasız, güney tarafı ise sur duvarıyla kuşatılmış ve aşağı akropolle bağlantı sağlanmıştır.
Yukarı akropolün batı ucunda, iki tepe arasına yerleştirilmiş durumdaki su kemeri, Alinda'nın iyi korunmuş kalıntıları arasında yer alır. Aşağı akropolün kuzeybatısında, alana egemen konumdaki bir teras üzerinde küçük bir tapınağın kalıntıları yer almaktadır. Kentin en önemli yapıları aşağı akropolde toplanmıştır. Daha geç bir yerleşimi temsil etmektedirler. Bunlar arasında, yaklaşık bütün birimleriyle iyi korunmuş durumdaki tiyatro ilk sırayı alır. Doğal bir yükseltiye dayandırılmış caveası ile akropolün güney yamacında, güneydoğuya doğru konumlandırılmıştır.
Tiyatronun güneydoğusundaki düz bir alan üzerinde agora yer alır. Yaklaşık dikdörtgen planlı agoranın güneyini halen büyük bir kısmı ayakta duran, üst katı stoa olarak düzenlenmiş pazar yapısı kaplamaktadır. Pazar yapısı boyunca uzanan agora, arka tarafta arazi eğimine örülmüş dayanma duvarıyla sınırlıdır.
Agorayı çevreleyen stoadan geriye yalnızca bir kaç sütun tabanı kalmıştır. Yaklaşık 100 x 12 m. boyutlarında dikdörtgen planlı ve granitten inşa edilmiş pazar yapısı doğu-batı yönünde konumlandırılmış olup, üç katlı bir yapıdır.
Alinda Antik Kenti'nin çevresinde farklı biçimlerde gömüt örneklerinden oluşan nekropol alanı yer alır. Özgün biçim ve işçiliğiyle sayısız gömüt içeren kent nekropolünün genel karakteri, Karia Bölgesi ölü kültü konusunda ayırt edici önemli veriler sunmaktadır. Biçemlerinden anlaşılabildiği kadarıyla, özünde gelenekselliği de korumak kaydıyla, uzun bir zaman dilimini içeren gömütler, salt kendi alanlarına yönelik değil, Alinda'nın kültürel özgeçmişine de ışık tutmaktadırlar.