Kırklareli ülkemizin ormanları bol illerinden biridir. İl coğrafyasının %48'ini dağlar oluşturmaktadır. Yaban hayatı çok zengin olan Kırklareli, önemli av merkezlerindendir. Bölgenin en önemli yükseltisini oluşturan Yıldız Dağlarının (Istrancalar) yoğun ormanlarla kaplı yükseltileri büyük av hayvanlarının, ovalar ise kanatlı av hayvanlarının yaşama alanlarıdır. Yıldız Dağları’ndan sonra, Ergene Havzası yönünde vadilerin tabanları genişlemekte ve Bölgenin hemen hemen tüm ovaları burada toplanmaktadır. Bu ovaların tümüne “Ergene Ovası” denilmektedir. Ovalar Vize, Pınarhisar, Kırklareli merkezinin güney kesimleri ile Pehlivanköy, Babaeski ve Lüleburgaz sahasını kaplamaktadır. İlde kara avcılığı yanında, Karadeniz'de balık avcılığı da yapılmaktadır. Mevsimine göre her türlü balık avlanabilmektedir. Ayrıca, akarsu ve derelerde olta balıkçılığı da yapılmaktadır. En çok alabalık, miryana, sazan avlanmaktadır.
Akarsuları; Kırklareli akarsuların hepsinin havzası açıktır. Yani bu akarsular, açık denizlere dökülmektedir. Akarsular havza, debi ve rejim yönünden farklı özellikler gösterir. Yıldız Dağları, “su bölümü çizgisi” olması nedeniyle akarsu havzalarını ikiye böler. İl'deki dereler; Ergene, Paşaköy deresi, Soğucak Dere, Lüleburgaz Deresi, Babaeski Deresi, Teke Dere, Derin Geçit Deresi, Bulanık Dere, Pabuç Dere, Kazan Dere, Rezve Deresi'dir.
Deniz; Kırklareli’nin doğusunda Karadeniz yer almaktadır. Karadeniz’deki tuzluluk oranı Ege ve Akdeniz’e göre düşüktür. Karadeniz’e dökülen akarsuların fazla miktarda tatlı su taşımaları ve yağışların bol olması nedeniyle, yüzey sularının tuzluluk oranı düşüktür. Bu oran Denizin orta kesiminde %0 18 iken, Kıyıköy, İğneada kıyılarında %0 16 dolayındadır. İğneada yakınlarında tuzluluğun az olması, suların donmasını kolaylaştırmaktadır.
Göller; Kırklareli sınırları içindeki göller Yıldız Dağları’nın doğusunda, Demirköy-İğneada dolaylarında toplanmıştır. İğneada’nın kuzeyinde yer alan Erikli Gölü, yer yer 15-20 metrelik bir mesafede Karadeniz’e paralel uzanmaktadır. Hemen hemen deniz seviyesinde olan bu gölün çevresi sazlık ve bataklıktır. Suları kış aylarında kuzey yönünden oluşan bir açıklıkla Karadeniz’ e bağlanmaktadır. Yaz aylarında ise denizle olan bağlantı, kum yığınları ile tekrar kapanmaktadır. Başta Efendi Çayı olmak üzere, Geyik Dere ve Mavroça Deresi, gölü besleyen akarsulardır.
İğneada’nın güneyindeki düzlük sahada Kocagöl olarak ta bilinen Mert Gölü bulunmaktadır. Kış aylarında kuzeyden Karadeniz’e bağlantısı olan Mert Gölü’nün, deniz ile irtibatı yaz aylarında kesilmekte, ancak Deringeçit Deresi Mert Gölü’nü beslemektedir. Gölün çevresi bataklık ve sazlık olup, bu bölümün hemen ardında ormanlık alan başlamaktadır. Mert Gölü’nün güneyinde Saka Gölü yer almaktadır. Bölgede Hamam ve Pedina ismini alan iki göl daha mevcut olup, her ikisi de orman arazisi içerisindedir. Bunların dışında, Panayır İskelesi yakınlarında, Kıyıköy’ün güneyinde ve kuzeyinde yer alan koylarda, Kastros ve Çilingoz’da çoğunlukla yaz aylarında akarsu önlerinin kapanmasıyla oluşan lagün gölleri vardır.
İklim; Kırklareli iklimi yörelere göre farklılık göstermektedir. Kırklareli merkezinde de karasal iklim hakimdir. Yıldız Dağlarının kuzeye bakan kesimlerinde Karadeniz iklimi görülür. Buna bağlı olarak yazlar serin, kışlar ise soğuktur. Denizden uzak iç kesimlerde ise karasal iklim görülmektedir. Yazlar sıcak, kışlar soğuk ve zaman zaman kar yağışlı geçmektedir. ...
Bilimsel kazı ve araştırmalar tam olarak yapılmadığından, Kırklareli'nin özellikle yazılı tarih öncesi dönemlerini henüz gün ışığına çıkarılamamıştır. Yapılan arkeolojik kazılar sonucu elde edilen bulgulardan, Trakya Kültürünün EGE ve BALKAN Kültürleri ile ilişki içinde olduğu anlaşılmıştır. Kırklareli'nde yapılan araştırmalarda bulunan Aşağıpınar Höyüğü, Kırklareli'nin yerleşme tarihinin Neolitik (İ.Ö. 5800-4800) Döneme rastladığını göstermektedir. Demir Çağının ortalarına doğru (1200-600) Trakya, Anadolu ve Ege'de gelişen uygarlıkların etki alanına girmiş, ilk Trak yerleşmeleri ve bunlarla birlikte tümülüs adı verilen büyük yığma tepeler (anıt mezarlar) görülmeye başlanmıştır. Bu dönemden itibaren Trak Boylan bugünkü Trakya'ya yerleşmiş ve bölgeye adlarını vermişlerdir.
Trakya'ya yerleşen Trak'lar çeşitli kavimlerin akınlarına uğramış; İ.Ö. 513'te Pers İmparatoru DAREİOS İstanbul Boğazından geçerek Kırklareli (PINARHİSAR) üzerinden Tuna Bölgesine ilerlemeye başlamış ve böylece PERS'ler TRAKYA'yı ve KARADENİZ'in batı kesimlerini ele geçirmişlerdir. Persler Trakya'nın batısında bulunan Yunanlılarla uğraşırken, Perslerin bu baskısından kurtulmak isteyen Doğu Trakya'daki Trak Oymaklarından ODRİS OYMAĞI, diğer oymaklarla birleşerek küçük bir devlet kurmayı başarmışlardır. (İ.Ö.V.yy.) ODRİS'lerin kurdukları bu devletin başına TERES geçmiştir. Daha sonra Makedonya Kralı İkinci Filip Trakya'ya saldırakak ODRİS Devletine son vermiş, İ.Ö. 350 yılında Trakya Makedonya'ya bağlanmıştır.
Kırklareli'nin Karadeniz kıyısında ASTAİLER siyasi bir ağırlık kazanarak Bizye'yi (Vize) başkent yapmışlar, ancak İ.Ö. 280 yıllarında GALAT'ların (KELT'lerin) saldırısına uğramalarına rağmen varlıklarını sürdürmeyi başarmışlardır. Romalılar tarafından Kırklareli yöresi ve Marmara kıyıları İ.Ö. 190 yılında istila edildi. Romalılar kendi idarelerinde (i.Ö.72 yılında) tarihe Şarki Trakya Krallığı olarak geçen ve başkenti (Bizye) Vize olan bir devlet kurdular. Ancak (İ.S. 44) yılında İmparator Claudius, tüm Trakya'yı bir Roma Eyaleti haline getirmiştir.
377 tarihinde Gotların, 441 yılında Hunların istilasına uğrayan Trakya, daha sonra Bulgar ve 526 tarihine kadar Slav hakimiyetinde kalmıştır. Kırklareli ve civan (İ.S. 527-565) yıllarında İmparator Justinyen Döneminde tekrar Bizans'a katılmış, bu dönemde Kırklareli ve çevresi parlak bir dönem yaşamıştır.
M.S. 618 yıllarında Avar Akınları İstanbul surlarına kadar ulaşmıştır. İ.S. 811 yılında Bulgarlar Trakya'yı tekrar istila etmiş ve kısa süren barış dönemi, Peçenekerin istilası ile bozulmuştur. 1190 yılında Kırklareli Haçlılar tarafından işgal edilmiştir. Başpiskoposluk merkezi olan Lüleburgaz, Şehzade Murat tarafından alınmış ve Şehzade Murat Babaeski'ye yerleşmiştir.
Osmanlıların Trakya'da ilerlemesi Bulgarları tedirgin etmiştir. Bulgar Çarı Ivan Aleksandır Kırklareli, Pınarhisar, Kıyıköy ve Vize'yi işgal etmiştir. 1365 yılında Ivan Aleksandır'ın ölümünden sonra Osmanlılar bu yerleri tekrar geri almışlardır.
Süleyman Çelebi ve kardeşi Musa Çelebi'nin eline geçen Kırklareli ve çevresi, 1369 yılında I.Murat tarafından alınıp Osmanlı Devleti'ne katılmıştır. Tanzimattan sonra Kırklareli, Edirne Vilayeti'nin altı sancağından birine merkez oldu. Balkan Savaşı sırasında Kırklareli Bulgarlar tarafından işgal edilmiştir. 1912'de şehre giren Bulgarlar 1913 yılında şehirden çıkarılmıştır. Balkan Savaşı'nın en kanlı olayları Kırklareli'nin merkezi, Pınarhisar, Lüleburgaz ve çevresinde olmuştur.
Birinci Dünya Savaşından sonra 1920' de Kırklareli ve çevresi Yunanlılarca işgal edilmiş, 10 Kasım 1922'de Türkler tarafından geri alınmıştır. Ancak Yunanlılar ve Bulgarların bu işgallerinde Kırklareli ve çevresinde çok büyük zulümler yapılmış, il harabeye çevrilmiştir. Lozan Antlaşmasına göre 1924'de buradaki azınlıklar Yunanistan'daki Türklerle değiştirilmiştir
Kırklareli'nin ne zaman kurulduğu ve eski adının ne olduğu henüz bilinmemektedir. Kırklareli Bizanslı'larca "SARANTA ECCLESİA" adıyla anılmış, XIV. yy'da Türklerin eline geçince bu ad tercüme edilerek "Saranta Ecclesia" yani "Kırk Kilise" şeklinde söylenmeye başlanmıştır.
Cumhuriyet Döneminde sancaklar, İl'e dönüştürülmüş ve 20 Aralık 1924'te Kırk Kilise adı Kırklareli'ne çevrilmiştir