Masal kelimesinin eski Türk dili anlatımlarında ve eski metinlerde “masal” , “mesele”, “misal”, “hikâye”, “destan”, “kıssa” karşılığında kullanıldığı görülmektedir. Zamanla bu kelimeye menşe olacak “mesel” kelimesi ise 19. yüzyılın başlarından itibaren yazılı ve sözlü kaynaklarda rastlanmaktadır. Bu kelime “örnek verme” ve “benzer” anlamlarında kullanılmaktadır. Bazı Türk yerleşim bölgelerinde “atasözü” karşılığında da kullanılan kelime Azeri sahasında “nağıl”, Anadolu’nun bazı bölgelerinde “metel” şeklinde söylenilmektedir. Edebiyatımızda masalı gerçek anlamda ilk defa Namık Kemal’in “Mukaddeme-i Celal” ‘inde kullanıldığı görülmektedir. Yazar, masalı tamamen hayali olaylardan meydana gelen bir anlatım türü olarak görmektedir. Namık Kemal ayrıca masalların ahlaki, eğitici ve terbiye edici özellikleri olduğunu belirtmektedir.
Ziya Gökalp, “Türkçülüğün Esasları” (1923) adlı eserinde masalı; halk edebiyatı ürünleri içerisinde göstererek, masalların halk hayatındaki önemine yer vermiştir.
Türk masalları üzerinde araştırma yapan Pertev Naili Boratav “100 Soruda Türk Halk Edebiyatı” adlı eserinde masalı nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlarından ve törelerden bağımsız, tamamiyle hayal ürünü, gerçekle ilgisiz ve anlattıklarına inandırmak iddiası olmayan kısa bir anlatı şeklinde tanımlamaktadır.
Recaizade Mahmut Ekrem, “Çok Bilen Çok Yanılır” adlı eserini bit masalı genişleterek yazdığını söyler.
Türk masal]arının kahramanları genel olarak insanlar, hayvanlar ve doğaüstü varlıklardır. Cadı karıları, devler, vezir vs. kötü kahramanlar iken padişah, kral, hükümdar, hızır, derviş vs. iyi kahramanlardır. Tilki, aslan, Anka kuşu, papağan gibi hayvan kahramanların olduğu masalların yanı sıra derviş, hızır, peri, cin gibi doğaüstü varlıkların yer aldığı masallar da bulunmaktadır.
Türk masallarında en önemli tiplerden biri Keloğlan’dır. Keloğlan tipi Türk zeka gücünün en iyi temsilcisidir
-
Halk dilinde anlatılarak oluşan sözlü edebiyat ürünüdür. Masalar bir yazar tarafından sonradan yazıya geçirilir.
-
Masallar nesir, nazım karışık olabilir.
-
Masalların girişinde genellikle tekerlemeler bulunur. Bunlar şiir şeklinde olur.
-
Masallar, özellikle çocuklara hitap eden eğitsel içerikli metinler olduğu için kolay anlaşılır ve akıcı bir anlatıma sahiptir.
-
Masallar merak duygusunu en fazla uyaran yazı türlerinden biridir. Masalda olayların nasıl gelişeceği kahramanların neler yaşayacağı, masalın nasıl sonlanacağı gibi konularda okuyucu veya dinleyici aşırı derecede meraklanır. Bu bakımdan masallar çok sürükleyicidir.
-
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Pire berber iken, deve tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken. Tıngır elek, tıngır felek demişler, bu masalı şöyle anlatmışlar.
MASAL ÖRNEĞİ
Bİr varmış, bir yokmuş, evvel zamanda bir padişah ile bunun üç kızı varmış. Bir gün bu padişah kızlarını başına toplamış, beni ne kadar seversiniz? demiş. En büyük kız “Dünyalar kadar…”, ortanca kızı “Kucak kadar…”, küçük kızı da “Tuz kadar…” severim demiş.Padişah küçük kızın cevabına çok sinirlenmiş, İnsan tuz kadar sevilir mi demiş, ardından küçük kızını cellâda teslim etmiş. Cellât, kızı kesmek için dağa götürmüş. Kız cellâda yalvarmış, “Sen de babasın, bana kıyma!” demiş.Cellât, kızın yalvarmalarına dayanamamış, onun yerine bir hayvan kesmiş, kızın gömleğini kesilen hayvanın kanına bulayıp padişaha getirmiş.Küçük kız yollara düşmüş. Az gitmiş, uz gitmiş, bir köye ulaşmış. Orada köyün zenginlerinden birine kul köle olmuş, büyümüş, çok güzel bir kız olmuş. Güzelliği ilden ile dilden dile yayılmış, kısmet bu ya, bir başka padişahın oğluyla evlenmiş. Aradan bir hayli zaman geçmiş, başından geçenleri kocasına anlatmış, “Babamları yemeğe çağıralım.” demiş. Kocası da “Olur.” demiş.
Gereken hazırlıklar yapılmış, padişah babası ziyafete çağrılmış.Kızın padişah babası söylenen ziyafete gelmiş. Padişah ve beraberindekiler sofraya oturduğunda yemekler sırayla gelmeye başlamış. Ama kız, aşçısına bütün yemeklerin tuzsuz olmasını tembih etmiş. Padişah hangi yemeğe saldırdıysa eli geri gitmiş, yemeklerin hiçbirini yiyememiş.O sırada küçük kızı padişahın sofrasından ayağa fırlamış. “Padişahım, duyduğuma göre sen küçük kızını, seni tuz kadar seviyorum dediği için öldürtmüşsün.” demiş. Padişahın söz söylemesine fırsat vermeden “İşte o küçük kız benim.” demiş ve “Bütün yemekleri tuzsuz yaptırdım ki kıymetimi anlayasın.” sözlerini eklemiş. Padişah yaptığından utanarak küçük kızının boynuna sarılmış, tuzun ne kadar kıymetli olduğunu anlamış. Ondan sonra yeni bir dönem başlamış.Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.