• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi47
Bugün Toplam70
Toplam Ziyaret100112
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Zonguldak

Zonguldak Gelenekleri

Nişan: Nişan, iki şekilde yapılır; Aile arasında yapılan nişan ve Alay nişanı. (Köy veya mahalle halkı davet edilir.) Aile arasında yapılan nişan sade şekilde yapılır. Kıza nişan yüzüğü, küpe takılır. Yazma, gömlek gibi hediyeler verilir. Her iki aile tarafından para verilir. Yemek yenir. Kızın arkadaşları ve kız ile damat kendi aralarında eğlence yaparlar. Alay nişanı ise, nişanı kız tarafı yapar. Yemek hazırlığı yapılır. Erkek tarafı dana ya da oğlak alır. Bu her iki tarafın anlaşmasına bağlıdır. Bazen bu, kına ekmeği ya da düğünde alınır. Erkek tarafı nişana gelirken bir miktar yiyecek-içecek getirir. Tatlı getirirler (helva, şek vb.) Kız tarafı, nişana gelenlere yemek verir. Çay içilir, sohbetler edilir. Daha sonra evin içine ip çekilir, erkek tarafı getirdiği hediyeleri ipe takar. (Kumaş, saat, yüzük, altın, para, gömlek, yazma, eşarp, vs.) Hediyeyi getirenin ismi söylenir. Bu hediye merasimi yüzükler takılıp, kurdele kesildikten sonra olur. bu arada kurdeleyi kesen kişi, “bu makas kesmiyor” deyip, para ister. Bahşiş aldıktan sonra kurdele kesilir. Kız ve oğlan misafirlerin ellerini öperler. Kızın arkadaşları kısmetlerinin açılması için bu kurdeleden birer parça alarak saklarlar. Kız, erkeğe nişan bohçası hazırlar ve kayınvalidesine verir. İçine iç çamaşır, gömlek çorap, ayna, tarak ve gizliden şeker koyar. Kızın arkadaşları ve nişana gelen davetliler, gençler kendi aralarında oyunlar oynar, eğlence yaparlar. Nişan, böylece yapılmış olur. “darısı bekârların başına” denir.

Düğün: 

Uruba: Düğünden bir hafta önce alınır. Kızın ailesinden iki veya üç kışı, erkeğin ailesinden de anne ve babası uruba gününü kararlaştırırlar. Uruba alınacağı gün şehre inilir. Buradan, düğün günü yapılacak bütün ihtiyaçlar alınır. Gelinin elbiseleri (çıtane, entare, kapama, pullu yazma, kumaş, yatak-yorgan iç çamaşır, vb.), takılar, mutfak eşyaları alınırdı. Gelinin annesine ana yorganı, kardeşlerine elbise, nineye pov yazma gibi eşyalar alınırdı. Urubada gelinin ailesine hiç para harcatılmaz. Bütün masrafları damat adayının ailesi karşılar.

Kına ekmeği: Kız kınasının yapılacağı gün, kız evinde yapılır. Oğlan tarafı kız evine kına ekmeğine gelirler. Kına ekmeğinde, oğlan tarafı kız evine kına ekmeği getirir. Helva, şeker, börek, tatlı, kına, çay, bulgur, tavuk vs.) getirilir. Alınan urubalar sandıkla kına ekmeği günü kız evine getirilir. Açılır ve sergilenir. Kına ekmekçilere sergilenir. Yemekler yenir, çay içilir. Erkek misafirlere sofra kurulunca ortaya bir sini ile helva getirilir. Helvanın içine bozuk para ve kabak çekirdeği konur. Kızın zengin olması için bu adet yapılır. Buna “kız helvası” da denir. Bu helva sofradakilerce kesilir fakat yenmez. Erkek misafirler sofraya para atarlar. Bu helva sofradan kaldırılır. Ve o akşam yapılacak olan kınaya gelen misafirlere dağıtılır. Bu helva, sofraya kızın erkek kardeşi tarafından getirilir. Kına ekmeğinde kayınpederin ayakkabıları saklanır. Bahşiş istenir. Kayınpeder bahşiş vermeden ayakkabılarını alamaz. Kına ekmeğinde eğlenceler yapılmaz, oyun oynanmaz, misafirler dağıldıktan sonra, kız kendi arkadaşlarına mendil veya şeker dağıtır. Tabii gelen diğer misafirlere de tutulur. “Akşam kınamız var, buyurun” denir. Davet edilir.

Kına Gecesi: Cumartesi günü kına ekmekçileri gidince, akşam “kız kınası” yapılır. Erkek tarafı kız tarafına kına eğlencesine gelirler. Yine yeme-içme yapılır. Uygun bir yerde eğlence yapılır, oyunlar oynanır. Eğlence bitmeden önce kız ağlatılır. Kına türküsü söylenir. Def çalınır. Gelinin başına kırmızı al örtülür. Daire içine alınır. Mumlar yakılır, ağlaması için kına türküleri söylenir. Türküler bitince al açılır. Ağlayıp ağlamadığına bakılır. Eğlence devam eder. Bitince takılar takılır, gelenler hediyelerini verirlerdi. Gelen her hediye “Allah bereket versin” diyerek gelinin başına dokundurulur. Kına eğlencesi bittikten sonra kız, evine girer. Evde geline kına yakılır. Gelen kına yakılacağı zaman elini uzatmak istemez. Elini açmaz, para ister. Bahşişini alınca elini açar ve kınası konur. Eli, kınanın tutması için bir kumaşla bağlanır (kınanın üstünden) bu gece gelinin en yakın arkadaşları onunla birlikte kalırlar. Gelinin Kaymak Kardeşi olur ve onun yanında iç gün boyunca kalır.

Horata: Kız kınasının olduğu akşam kız tarafının gençleri, oğlan evine yeme-içmeye giderler. Sabaha kadar davul-zurna çalınır. Eğlenirler. Buna “Horata” denir.

Gelin Alma: Eskiden, gelinin başına fes, üzerine bir adet kırmızı, al (büyük çift en, dört metre, gelinin ayaklarına inecek şekilde) takarlardı. Kırmızı kadife elbise giyerlerdi. Alın üzerine güllü yazma ve fesin üzerine altınlar takılırdı. Boynunda reşat altınlar takılırdı. Gelini kız arkadaşları, hazırlar giyindirir ve süslerdi. Evlilik hayatı mutlu, güzel ve devamlı olsun diye evlilik hayatı mutlu olan bir gelin tarafından da süslenebilirdi. Kız kınasından sonraki gün gelin alma olur. Genelde Pazar günü olur. Pazar veya Perşembe yapılırdı. Çünkü bugünler mübarek günlerdi. Bu günler haricinde yapılan düğünlerin sonu mutsuz biter inancı vardır. Düğün günü damat tarafı, gelin evini arayarak, gelini almaya ne zaman gelelim, hazırlığınız saat kaçta tamamlanır? Diye sorarlar. Kızın kardeşi veya en yakın akrabası saati söyler. Gelin almaya damat tarafı yakın çevredekiler ile birlikte giderler. Sağdıç ata biner. Sağdıca beş veya altı atlı kadın eşlik ederler. Geri kalanlar gelin almaya yürüyerek giderler (eski düğünlerde). Gelinin evinin önünde atlılar iki-üç tur yaparlar. Bu arada gelin hazırlanır. Odada bekler. Bu arada gelinin beline kırmızı kurdelesini erkek kardeşi bağlar. Daha sonra gelinin çeyiz sandığının üzerine oturur. Damadın anne ve babasından sandık parası ister. Onlarda vermek zorundadır. Yine gelinin bulunduğu odanın kapısı açılmaz. Bahşiş istenir. Ancak bahşiş alınca kapı açılır. Sonra gelinin erkek kardeşi veya babası gelinin koluna girerek, onu evden çıkarır. Ancak, gelin kız evden çıkarken, eline kına verip, kapıya sürdürürler. Bunun yapılma nedeni ise, huylarının kız evinde kalması, onunla birlikte gitmemesi içindir. Gelinin ayakkabısının altına kız arkadaşları isimlerini yazarlar. İsmi silinen kişi ilk evlenecek olandır. Böylece gelin evden çıkarıldıktan sonra evin önünde sandalyeye oturtulur. Buradan kız tarafı takı için çağrılır. Gelinin alnına para takılır. Daha sonra damat çağrılır. Onlar da para takarlar. Takı işlemi bitince gelin kalkar, yanına at yaklaşır. Gelini ata bindirirler. Gelin eğer dul ise at onu sırtına almaz gelinin üzerine şeker atılır. Gelinin bindiği at yürüyünce “yarın duvağa gelin” diye bağırılır. Günümüzde ise gelin ve damat birlikte masaya oturtulur takı takma merasimi yapılır. Daha sonra gelin ailesiyle vedalaşır. Arabaya bindirilir. Arabanın üzerinden şeker atılır. Gelinin kardeşleri bahşiş almak için arabanın önüne dururlar. Bahşiş almadan da çekilmezler. Yine, gelin arabasında zarfların içinde paralar bulunur. Bunlar gelin arabasının yolunu kesip, bahşiş isteyen çocuklara verilir. Gelin damadın evinin önüne getirilince, damadın annesi çağrılır. Burada damadın anne veya babası oynarlar. Gelinine ne vereceksin? Diye sorarlar. O da ne verecekse söyler. Gelin attan indirilir. Gelin attan inmeden önce, kucağına küçük çocuk verirler, gelin çocuğu bir taraftan alır bir taraftan verir. Bu çocuğun cinsiyeti ne ise gelinin ilk çocuğunun o cinsiyette olacağına ve o çocuğa benzeyeceğine inanılır. Geline, atın başına su döktürürler. Bunun anlamı, “su gibi berrak geldim” demek istemesidir. Gelinin attan inince takıları, takılan paraları toplanır, halkın içinde sayılır. Mendile konularak geline verilir. Paranın miktarı halka söylenir. Geline, atın başına su döktürürler. Bunun anlamı, “su gibi berrak geldim” demek istemesidir. Gelin sonra eve girer. Sandığın üzerine oturur. Orada kimler varsa, gelinin önünde oyun yaparlar. Bundan sonra halk dağılır.

Duvak: Gelin ve damat, gerdek sabahı odadan çıkarlar, evdekilerin ellerini öperler ve bahşiş alırlar. Gelin eğer istenilen gibi çıkmışsa, kız evine müjdeli haber gönderilir. Burada gelinin annesi müjdeciye para veya hediye verir. Gelin ise odasına çeyizleri sermekle meşguldür. Öğle vaktine doğru, gelinin tarafları, kız hakkında (duvağa) damat evine gelirler. Duvakçıları damat karşılar. Öndeki genelde yaşlı ve dul kadınlar olur damat öndeki kişiye mendil verir, o kişi de damada tepsiyle börek verir. Damat gelenleri eve çıkarır. Gelen duvakçıları evde de gelin karşılar. Eğlenceler yapılır, yemekler yenir. İlk olarak gelin oynar. Bir eline buğday, bir eline mısır verilir, kaynana ile oynatılır. Oynadıkça da bu elindekileri kendi başından saçar. Sonra bunlar toplanır. Ambara konur. Böylece bolluk olacağına inanılır. Oynarken kaynana düşüp bayılma rolü yapar. Gelinin “anne” diyerek kendisini kaldırmasını ister. Gelin kaldırır ve annesinin elini öper. Duvakçılar, daha sonra dağılırlar. Gelin odasına girip, çeyizlerini toplar. Akşama kadar iş yaptırılmaz. Aksi takdirde ömür boyu işinin bitmeyeceğine inanılır. Duvakçılar giderken, o taraftan kendilerine gelin kız geleceğine inandıkları için sofradan kaşık çalarlar. Duvakçılar fazla oturtulmaz. Nedeni, gelinin çok ağır olacağına inanılmasıdır.

Üç Günleme: Duvaktan iki gün sonra kız damatla beraber anne ve babasının elini öpmeye gider. Sağdıç da yanlarında olur. El öpmede, damat ve sağdıç konuşmazlar. Damat istediği bahşişi almadan konuşmaz. İstediğini kayınpederden alınca kalkıp el öperler, konuşmaya başlarlar, yemek yerler. Bu bahşiş genellikle bir meyve ağacı olurdu. Yine gelin ve damat oğlan tarafını da (yakın akraba ve büyükleri) gezerler. Gelin gittikleri her eve hediye, bohça götürür. Bunun içinde yazma çorap, mendil, havlu, iç çamaşırı vb. olur.

Kaynak: İl Kültür ve Turizm Müd. Arşivi

Geleneksel El Sanatları

 

ZONGULDAK MERKEZ GELENEKSEL EL SANATLARI

Madencilik dokumacılık ve ağaç işlemeciliği yöreye özgü iş kollarıdır.Kdz.Ereğli’de “elpek” Çaycuma’da “pelemet” diğer yerleşim birimlerinde de “çözme bez” olarak bilinen yerel dokuma, “düzen” adlı el tezgahlarında keten ve pamuk ipliği ile dokunurdu. Kız çeyizi, yağlık, kuşak peşkir gibi dokumalarda görülen Zonguldak yöresi nakışları (18. Ve 19. Yüzyıl), nakış bezi (ham ipek, keten), nakış türü (Türk işi, hesap işi), nakış tekniği (Muşabak, düz ve verev iğne, pesent, güzeme, kesme ajur, tel kırma altın simle yapılan balık sırtı verev) kullanılan renk, boya (kök boya, kadın saçı) ve motif yönünden üstün özellikler taşır. Zonguldak, Bartın, Karabük (Safranbolu, Eflani, Ulus) İlleri yöresinin karakteristik bir nakış tekniği olan “tel kırma” işi günümüzde de sürdürülmektedir. Herhangi bir bez üzerine “kırma teli” adı verilen malzeme ve özel aletle işlenir. Başörtüsü ve kadın üst dış giyiminde süsleme olarak kullanılır. Türkiye Taşkömürü Kurumu Genel Müdürlüğü (TTK) atölyelerinde madenci heykeli ve rölyefi, madenci feneri, masa üstü isimlik, maket kömür vagonu gibi üretim kültürünü yansıtan hediyelik eşyalar, gemi modelistlerinin maket gemileri yörenin el sanatları ürünlerindendir.

Merkezimizde kanaviçe üzerine işleme ve tel kırma yapılmaktadır.

Kanaviçe işinin yapılışı çok eski zamanlara kadar uzanır. Kolay, renkli ve gösterişli bir iş olduğu için daima tercih edilmiştir. Köylerimizdeki kadınlar kırmızı ve lacivert renkleri kendi dokudukları köy bezlerine işlemişlerdir. Kendi iç kıyafetlerinde de (göynek) kullanmışlardır.

Tel kırma işi çok eskiye dayanan değişik ve güzel bir  işleme tekniğidir. İşleme yaparken madensel tel ve yassı bir iğne kullanılır. Önceden evliliğe aday her genç kız bu işlemeyi kedisi çalışırdı. Günümüzde bu düşünce değişse de işlemelere devam edilmektedir.

Nermin AKSOY 100 yıl önce gelinliğin üzerine şal olarak Tel Kırma işini çalışmıştır.

 

ALAPLI GELENEKSEL EL SANATLARI

            Alaplı ilçesinde ÇEKMEN BEZİ olarak bilinen yöresel kumaş kalın, ince ve ala bez olarak bilinen türlerden oluşmaktadır. Düzen adlı el tezgâhlarında dokunan bu bez genelde kadınlar tarafından üretildiği bilinmektedir. Keten bitkisinin halk tarafından üretilip sonra çeşitli aşamalar sonucunda lif haline getirilmesi ve ardından iplik haline dönüştürülüp dokunmaya hazır hale getirilmesiyle başlayan uzun ve meşakkatli bir üretim sürecinden oluşmaktadır.

            Keten ipinin içerisine bir miktar pamuk lifi karıştırılarak daha yumuşak lif özelliği kazandırılıp dokunulan beze ince çekmen bezi denmektedir.

İçerisine dokuma esnasında bordo ya da mavi renge boyanmış keten iplikleri iplikleri karıştırılarak elde edilen bez türüne de ala bez denilmektedir.

            Üretilen çekmen bezleri giyim alanında göynek, şalvar, ve daha çeşitli kıyafet yapımında kullanılmaktadır. Ayrıca peşkir (havlu) ve diğer süs eşyalarında da kullanılmaktadır.

ÇEKMEN BEZİ

 

ÇAYCUMA GELENEKSEL EL SANATLARI

Çaycuma merkez ve yörelerinde yapılan sepetçilik mesleği köylerde halen yapılmaya devam etmektedir.

SEPETÇİLİK

 

DEVREK GELENEKSEL EL SANATLARI

Yapılan araştırmalarda Devrek Beldesinde Demircilik, Kalaycılık, Süpürgecilik ve Bastonculuk geleneksel el sanatlarının günümüzde halen varlığını sürdürdüğü görülmektedir.  Aynı zamanda yapılan bu işler yöre halkının da geçim kaynağı olmamaya devam etmektedir.

Rıza Usta – 47 yaşında Demircilik

«Mesleğimi bir zamanlar ustam olan Siyami AKDEMİR’den öğrendim.

1977’den bu yana mesleğimi icra etmekteyim. »

Selahattin Usta  Demircilik

 

«1980’den beri bu işi yapmaktayım. Mesleğimi Siyami AKDEMİR ustamdan öğrendim. »

Macit ÇEKENİCİ – 57 Yaşında Kalaycılık

«1973 yılından bu yana baba mesleğim olan kalaycılık mesleğini yapmaktayım.

 Kalaycı Mehmet adı ile tanınan kişi benim dedemin amcası idi. Abimde kalaycı, Kalaycılık aile ZANAATIMIZ. »

Tansel IŞIK – BASTON USTASI

KDZ EREĞLİ GELENEKSEL EL SANATLARI

            Dokumacılık, Anadolu'nun kültürel zenginlikleri arasında önemli yeri olan ve yöresel özellikler gösteren özgün bir el sanatıdır.

            Karadeniz Ereğli'nin ünlü Elpek Bezi de bu sanatın en naif örneklerinden biri olarak keten dokumaları kategorisinde önemli bir yere sahiptir.

            Elpek Bezi, Batı Karadeniz Bölgesi'nde bir zamanların tarım ürünü olan keten'in liflerinden yüzlerce hatta binlerce yıldır üretilegelmiştir. Antikçağlarda ketenden ürettiği yelken bezi ve dokumalarıyla ünlenen Karadeniz Ereğli'de, Karadeniz kıyısında dağlarla çevrili bir bölge olduğundan, yıllık nem oranı ülkenin diğer bölgelerine göre daha yüksektir. Bu nedenle, insan vücudunun nemden etkilenmesini önlediği bilinen ketenden elde edilen Elpek Bezi yüzyıllardır giyim malzemesi olarak kullanılmıştır.

            Antikçağ yazarları, Karadeniz Ereğli halkının günlük yaşamını anlatırken; ketenden dokunmuş, vücudun tamamını kaplayan, bol ve bükümlü elbiseler giydiklerini ve bu durumun kenti şiirsel bir atmosfere büründürdüğünü anlatırlar.

Elpek Bezi, yörede sanayi gelişip, dokumacılıktan ve buna paralel olarak keten tarımından vazgeçilinceye kadar önemini korumuştur. Keten ipliğinin, elde edilinceye kadar geçirdiği uzun ve zahmetli yolculuk, üreticiyi bu bitkiden ve dokumasından vazgeçiren bir diğer faktör olmuş, Türkiye'de gelişen tekstil teknolojisi ve ürünleri ile rekabet edemeyen Elpek Bezi tarih sayfaları arasında kaybolmaya yüz tutmuştur.

 

1940-1950 yıllarında kaybolma sürecine giren Elpek Bezi, yaklaşık 50 yıl aradan sonra yeniden canlandırılıp yaşatılmaya başlanmıştır. Karadeniz Ereğli'de 1960'lı yıllar öncesi köylünün geçim kaynağı ve giyim malzemesi olan keten ve Elpek dokuma ürünleri, 1995 yılından sonra Karadeniz Ereğli Belediyesi ve Karadeniz  Ereğli Halk Eğitim Merkezi girişim ve destekleriyle yeniden canlanmaya başlamıştır.

 

Karadeniz Ereğli'ye bağlı Kandilli Beldesi'nde bulunan dokuma tezgahları, yıllar önce kullanılan orijinal şekillerine sadık kalınarak yeniden hazırlanmıştır. Yörede yaşayan kadınların hem aile ekonomilerine hem de yöresel kültüre destek veren el emekleri ile dokunan Elpek Bezi, Türkiye'nin seçkin giyim firmalarına hammadde olarak satılmaktadır. Ayrıca ilçeye gelen ziyaretçiler için bu özel dokumadan üretilmiş örnekler, ilçe merkezinde sahil bandı üzerinde yer alan Elpek Evinde, sergilenerek satışa sunulmaktadır. Ayrıca dış ülkelere (Japonya öncelikli olmak üzere) ihracatı yapılmaktadır.

ELPEK BEZİ

 

ÇEMBER



Niyazi KARAKUŞ  88 yaşında Ağaç İşleri Ustası  “DAVUL TOKMAĞI”
 

GÖKÇEBEY GELENEKSEL EL SANATLARI

Bölge insanımızın giydiği kıyafetler ve Geleneksel el sanatlarından Pelement bezinden  yapılmış işlemeli ve sade gömlekler, pijama, üç etek (kollu, kolsuz, yelek), işlemeli gecelikler, kınalık, gelin başı, kuşak, fes, masa ve sehpa örtüleri gibi geleneksel el sanatları ürünleri yapılmaktadır. Ancak günümüzde  bu malzeme kullanılmaktadır. Ayrıca demircilik mesleği de devam edilen meslek türlerinden biridir.

     

                  
  
Hüseyin ÇOBAN Demircilik



ZONGULDAK GELENEKSEL EL SANATLARI

 

ÜRETİMİ YAPILMAYAN

KAYBOLMAYA YÜZ TUTMUŞ

DEVAM EDEN

USTALAR

MERKEZ

BIÇAKÇILIK

ÇANAK ÇÖMLEKÇİLİK

KETEN DOKUMACILIĞI

PEŞKİR DOKUMACILIĞI

SEMERCİLİK

SEPETÇİLİK

ÇARPANA

ELPEK BEZİ DOKUMACILIĞI

PELEMENT BEZİ DOKUMACILIĞI

SÜPÜRGECİLİK

HALI DOKUMACILIĞI

AĞAÇ OYMACILIĞI

HASIRCILIK

YEMENİCİLİK

YAZMACILIK

FİRKETE OYASI YAPIMI

MEKİK OYASI YAPIMI

TEL KIRMA

TIĞ OYASI

İĞNE  OYASI

 

DEVREK

   

KALAYCILIK

DEMİRCİLİK

SÜPÜRGECİLİK

BASTON

MACİT ÇEKENECİ

TANSEL IŞIK

EREĞLİ

ÇEMBER

 

ELPEK BEZİ DOKUMACILIĞI

AĞAÇ İŞLERİ

GEMİ MAKET

NİLGÜN EFES

ZAFER YİĞİT

NİYAZİ KARAKUŞ

ÇAYCUMA

PELEMENT BEZİ

 

SÜPÜRGECİLİK

TEL KIRMA VE TEL SARMA

SEPETÇİLİK

İĞNE OYASI

 

ALAPLI

ÇEKMEN BEZİ DOKUMA

ÇEMBER

 

KOLAN DOKUMA

AĞAÇ OYMACILIK

 

GÖKÇEBEY

KETEN DOKUMA

 

DEMİRCİLİK

HÜSEYİN ÇOBAN

 
https://zonguldak.ktb.gov.tr/TR-93805/geleneksel-el-sanatlari.html