• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi21
Bugün Toplam54
Toplam Ziyaret101893
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Tunceli

Kültür ve Yaşam

47 değişik aşiret bulunmaktadır. Nüfusun büyük çoğunluğu Alevi inanışına bağlıdır. Nüfusun tamamına yakını Türkçe konuşmaktadır. Türkçenin yanı sıra günlük hayatta Zazaca (Kırmanci, Kırmançki, Dımili, Dımılki ve Zazaki olarak da bilinir) ve Kürtçe (Kurmanci) konuşulmaktadır.
 
Evlenme Gelenekleri

İlimiz ve ilçelerinde küçük farklılıklarla da olsa aşağıda anlatılan evlenme gelenekleri geleneksel bir köy düğününü ifade etmektedir. Ancak günümüzde toplumsal yapı çok hızlı bir değişiklik yaşadığından kent merkezleri bir yana köylerde dahi aşağıda anlatıldığı şekilde bir düğün görmek hemen hemen olanaksız gibidir. Ancak geçmişte de kalsa bilinmesi açısından geleneksel bir evlenme olayı aşağıda anlatıldığı gerçekleştirilmektedir.
 
Kız İsteme (Dünür Gitme)

Evlenmeler geleneğe göre görücü usulde yapıldığı için, erkek tarafı beğendiği kızın ailesine dünür gönderir. "Allah'ın emri, peygamberin kavli ile" kızı ailesinin büyüğünden ister. Eğer yanıt olumlu ise iki taraf arasında söz kesilir ve aralarında nişanın şartları konuşularak bir tarih üzerinde anlaşmaya varılır.
 
Düğün

Düğün gününden birkaç gün önce erkek tarafından kız evine elçi gönderilir. Herhangi bir olumsuzluk olup olmadığı sorulur. Engel bir durum yok ise, davetiyeler (mum) özel görevliler kanalı ile dağıtılarak düğün günü duyurulur. Geleneğe göre düğünler davul-zurna eşliğinde üç gün, üç gece devam eder. Düğünlerin Salı günü başlayıp Perşembe günü akşamı bitirilmesine özen gösterilir veya Cuma günü başlar, Pazar günü akşamı son bulur. Düğün Salı günü başlayacaksa, en geç bir gün önceden iki tarafın anlaştığı şekilde bir veya iki adet küçükbaş hayvan, tereyağı, şeker, çay, tuz ve yeterince un erkek tarafınca hazırlanır ve kız evine gönderilir. Davetliler erkek tarafına giderlerken düğün evinin dışında davul-zurna ekibince karşılanır. O sırada davulun üzerine para atılır. Akşam yemeğinden önce davul-zurna kapı kapı gezip komşuları düğüne davet eder. Salı günü erkek tarafı kendi çevresine, kız tarafı da kendi çevresine akşam yemeğini verir ve davul-zurna eşliğinde eğlenirler. Çarşamba günü erkek evinin bayanlarından asgari beş-altı kişi geleneksel giysileri içerisinde atlara binerek, kalabalık bir davetli gurubu ile birlikte gelini almak üzere kız tarafına giderler.
 
Kız tarafı, erkek tarafından gelen davetli gurubunu karşılarken her aile gücüne göre üç ile beş kişilik guruba sahip çıkarak sen bu akşam benim misafirimsin der ve misafirini evine götürür. Bir çay içirerek konaklama yerini gösterir. Daha sonra beraberce düğün evine giderler. Düğün evine çevreden giden becerikli davetliler tarafından çeşitli seyirlik oyunları düzenlenir ve davul-zurna eşliğinde yöresel halk oyunları oynanır. Akşam olunca herkes davetli olduğu eve giderek akşam yemeğini yer ve isteyen tekrar düğün evinde eğlenmeye gider. İsteyen konakladığı evde istirahat eder.
 
Sabahleyin kız tarafı gelini hazırlarken bir yandan da kızın çeyizleri genişçe bir odada cemaatin önünde açılıp sayım dökümü yapılır. Bu arada bilir kişilere sorularak eşyaya değer biçilir ve bir tutanakla karşılıklı imza altına alınır. Ancak eşyanın değeri genelde normalin hayli üzerinde fiyatlarla yazılır. Bunun amacı ileride eşler arasında bir huzursuzluk ya da ayrılma durumunda gelinin kendi eşyasını alabilmesidir. Bu bir bakıma bir çeşit sosyal güvence olarak kabul edilmektedir.
 
Daha sonra hazırlıklar tamamlanır ve davul-zurna ekibi gelin çıkarma havasını çalmaya başlar ve bir yandan atlar hazırlanarak gelin beklenir. Tam bu sırada gelinin kardeşi ya da bir yakını gelin için hazırlanan ata binerek bahşiş ister. Bahşişini almadan attan inmez. Daha sonra gelin geleneksel giysileri içerisinde ata bindirilir. Adetlere göre gelinin bindiği atla, arkadan gelen yengenin atı arasından uğursuzluk sayıldığından kimsenin geçmemesi sağlanır. Bunun için güvenilir bir kişiye atın kuyruğu tutturularak yol boyunca yürütülür.
 
Erkek tarafına gelindiğinde gelinin atı bir köy damının altında bekletilir. Damat, sağdıcı ile birlikte evin damına çıkar ve elindeki elmayı gelinin başına atar. Yanında harmanlayıp götürdüğü şeker, buğday, bozuk para gibi karışımı aşağıda bekleyen topluluğun üzerine serpiştirir. Bolluk, bereket ve mutluluk getirmesi dileği ile atılan yiyecek ve paraları kapmak için çocuklar birbirleriyle yarışarak toplamaya çalışırlar. Nihayet damat damdan indikten sonra köyün gençleri tarafından espri olsun diye bazen sulanır, bazen de tekme tokatla gerdeğe gönderilir. Ertesi gün gelinin evinde duvak açılır ve hanımlar yüz görümlüğüne giderler. Böylece evlilik süreci tamamlanır.
 
Sünnet Düğünü ve Kirvelik 

Sünnet Düğünü
 
Kirvelik

Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da çok köklü bir gelenektir. İki aile arasında kirvelik törenleri yerine getirilip bağ kurulduktan sonra artık birbirleri için kutsal sayılırlar. Kirvelik koşullarının yerine getirilmesi için ailelerden biri diğerine oniki imam anlamına gelen oniki kuruşu vererek arada "Hz. Muhammed ve Ehlibeyt dostluğu"nu kurar ve ikrarını yerine getirir. Dargınlıklar ve düşmanlıklar kirvelik sayesinde dostluğa dönüşür. Kirvelik eski önemini korumamakla birlikte bugün bile toplumsal barışın sağlanmasında önemli bir rol oynamaktadır.
 
Cenaze Törenleri

Tunceli toplumunun önemli gelenek ve göreneklerinden birisi de cenaze törenleridir. İnanışa göre Allah'tan gelen ölüm haktır. Ölümden hemen sonra ölünün çenesi bağlanır. Elleri de göğsünde bağlanır. Ölüm hadisesi duyulduktan itibaren kapı komşular ve yakın akrabalar toplanarak herkes elinden gelen yardımı yapmak için bir hizmet yarışına girerler. Bir yandan mezar hazırlanırken bir yandan da cenaze yıkanıp tabuta yerleştirilir. Genelde kadınlar sesli bir şekilde ağıt yakarlar. Defin öncesinde hocanın önderliğinde cenaze namazı kılınır. Hoca dua okurken, törene katılan herkes tabutun üzerine para atar. Toplanan para ile hocanın ücreti ve araç gereç masrafları karşılanır. Defin işleminden sonra hizmeti geçen insanlara gerek ölü evinde gerekse komşu evlerinde hazırlanan yemekler törene katılanlara ikram edilir. Daha sonra ölü sahibine başsağlığı dilenir ve herkes dağılır. Ölü sahibi üçüncü günde bazı yiyecekler hazırlayarak mezara gider, dualar okunur. Ayrıca ölüm olayının kırkıncı gününde ölü sahibi hayrını verir. Bu nedenle helva pişirilip mezar ziyaret ediler ve yine dualar okunur.
 
Yörede "insan öldüren Hakkın binasını yıkmış gibidir" inanışı hakim olduğu için katil olanlar ne cemaate alınır ne de Cem'e.
 
Doğum Adetleri

Doğum sırasında komşu kadınlar ve genç kızlar doğumun olduğu eve giderek çeşitli oyun ve eğlencelerle hastayı sabaha kadar eğlendirmeye çalışırlar. Bu eğlenceler üç gece devam eder. Eski geleneğe göre kırsal kesimde yeterli sayıda ebe-hemşire olmadığı için bu görev genellikle tecrübeli köylü kadınlar tarafından yerine getirilir. Doğan bebeğin göbek bağı bu tecrübeli kadın tarafından kesilerek ebelik görevi yapılmış olur. Günümüzde doğum olayı imkânlar ölçüsünde modern tıbbın gereklerine göre yerine getirilmeye çalışılmaktadır. 
 
Yörenin eski kültüründe erkek çocuk isteği ailede ağır basar. Çocuğu olmayanlar ve, Çocuğu olup ta değişik hastalık nedeniyle kısa sürede ölen aileler tarafından dilek tutulup ziyaretlere gidilir. Çocuğu olmayanların çocuğu olması ve çocukları olup ta kısa sürede ölen ailelerin çocuklarının yaşaması için adaklar adanır. Dileklerinin kabul olması halinde bu aileler tarafından adaklar yerine getirilir ve kurbanlar kesilir. Ancak ifade edilmeye çalışılan bu inanışlar günümüzde çok az yerine getirilmektedir.
 
Diş Hediği 

Çocuk ilk diş çıkardığı zaman, buğday haşlanarak diş hediği hazırlanır. Bu hedik komşulara dağıtılır. Komşularda hedik kabına çeşitli hediyeler koyarak çocuğa gönderir ve tebrik ederler.
 
Niyaz Kaçırma

Diğer bir adı da köstek kaçırmadır. Yeni gezmeye başlama döneminde çocuğun ailesi tarafından niyaz denilen yağlı ekmek hazırlanır ve kolayca kopacak bir pamuk ipliği ile yürümeye başlayan çocuğun ayağına bağlanır. Çok hızlı koşan bir genç bu ekmeği tepsiyle birlikte kaparak kaçırır. Kaçıran genci, diğer gençler yakalamak için kovalarlar, sonra yanına gelerek niyazı yerler. Bundan maksat, çocuğun çevik ve hareketli olmasını dilemektir.
 
Dini İnanışlar ve Halkın Moral Değerleri

İlin yüzde doksanı Alevi-Bektaşi inancına sahiptir. Alevilik, Hz. Muhammed'in ve Hz. Ali'nin düşünceleri ve felsefesinin toplum inancına yerleşmesi ve buna bağlı olarak ta ehli-beyt sevgisi olarak ortaya çıkmıştır. Genel anlamda Alevilik çağdaş bir yaşam biçimidir. Kadın-Erkek eşitliğinden yana olmaktır. Tek eşlilik benimsenmiştir. Her türlü güzel sanata değer verilir. Hakka, adalete, eşitliğe, birliğe, kardeşliğe ve insan sevgisine dayanır. Alevilik, "Eline, Beline, Diline" sahip olmayı gerektirir.
 
Tunceli Aleviliğinde, yörede bulunan ocak ve ziyaretlere inanç çok yaygındır. Herkes bir Seyyid'e (Pir-Rehber) talip olarak bağlıdır. Pir gittiği her köyde taliplerini toplar. Dargın olanları barıştırır. Akşam olunca cem törenleri düzenler. Cem törenlerine katılanların herkesle barışık, gönül temizliği içinde olmaları gerekir. Aksi takdirde cem'e alınmazlar. Tekrar suç işleyenin evine gidilmez, kendisiyle konuşulmaz ve topluma teşhir edilir. İbadetler, dört kapı kırk makam üzerinden yürütülür. Bu kapılar sırasıyla "Şeriat", "Tarikat", "Marifet" ve "Hakikat" kapılarıdır.
 
Cem

Bir ibadet tarzıdır. Birlik ve beraberliği sağlama, barıştırma, yargılama ve yargı sonucunda ceza veya ödüllendirme şeklinde amaçlar taşıyan bir ibadet bütünüdür. Cem töreninde 12 İmam zikredilir ve Hz. Muhammed'in miraç olayı anlatılır. Kırklar cemaati taklit edilir ve halka namazı kılınır. Ayn-i Cem'in önemli bölümlerinden biri de Zakir'in saz çalıp okuduğu, deyiş ve nefeslerle yürüttüğü Semah'tır.
 
Cem'e başlamadan önce mürşit veya pir tarafından toplanan cemaatin içinden 12 görevi yerine getirecek hizmetliler seçilir. Bu hizmetlilerden bazıları kapıcı, çırakçı, halife, aşçı, niyazcı, saki, çavuş, zakir ve kurbancı olarak değişik görevleri yerine getirirler. Cem esnasında zakirlik görevi Pir'e düşer. Pir sazı ile deyişler ve ozanlardan nefesler söyler. Pir söylerken cemaat can kulağı ile dinler. Cem'de tanrıya yakarışlar ve dualarda bulunulur. Bu arada 12 İmamların, Allah-Muhammed-Ali'nin adlarının geçtiği nefes ve deyişler söylenirken gözyaşı dökülür. Bu arada saki cemaate su ve dem dağıtır. Cem'e katılanların getirdiği niyazlar dağıtılır, yemekler yenilir ve gülbenk denilen dualar verilerek semah sona erdirilir. Cem esnasında kurallara uymayan, suç işleyen olursa gözcü tarafından Pir'e söylenir ve törenin sonunda yargılanıp değişik cezalar verilir. Nihayet Pir'in verdiği bir dua ile tören son bulur.

Cemaat içerisinde suç işlemiş olanlarda yargılanır. Yargılama sonunda suçun çeşidine göre suç işleyenler değişik cezaya çarptırılırlar. Bu sırada cemaatin "Pir Cömerttir" türünden yalvarmaları sonucunda suçlu, bir daha kabahat işlememek kaydıyla af olunur veya cezası hafifletilir. Bir sonraki cem töreninde verilen cezanın bedeli, niyaz getirme şeklinde yerine getirilir. Ancak, yalan söyleme, zina, hırsızlık ve cinayet gibi suçlara en ağır cezalar verilir.
 
Cem'de gönül kırmak, şehvete dalmak, hor bakmak, kibirli olmak, haram lokma yemek, kötü söz söylemek yasaktır.

Cem'de dualar, nefesler ve deyişlerin hepsi Türkçe olarak okunmaktadır.
 
Muharrem Ayı (12 İmam) Orucu

Oruç, 12 gün tutulup, her günü bir imam içindir. Akşam yatsıdan başlar, yirmidört saat sonra iftar açılır. Oniki gün boyunca iftarda su yerine ayran gibi sıvılar alınır. Onikinci gün aşure çorbası yapılır. İçine oniki tat verecek yiyecekler konulur. Daha sonra yapılan aşure çorbası kapı komşuya dağıtılır.

Hıdırellez

Hızır orucu her yıl zemheride 22 Ocak ayının ve 11 Şubat tarihleri arasına denk gelir. İnanca göre Hızır Nebi bir melektir. Zemzem suyunu bulup içtiği için ölmemiş, dünyaya baki kalmıştır. Yedi deryalar üstündedir. İnsanlar dara düştüklerinde yardımına koşar. Kışın çıkmasına 25 gün kala oruç tutulur. Hızır orucu üç gün sürelidir.
 
Sünnet bittikten sonra eller yıkanır. Geleneğe göre el yıkanırken en üstte babanın eli onun altında kirvenin elleri olmak üzere üst üste tutulur. Hiç kullanılmamış bir sabunla eller aynı anda yıkanır. Bu toplu yıkamadan sonra eller tek tek ayrıca yıkanır. Bu şekildeki yıkama kirvelerin bir aile haline geldikleri anlamına gelir. Kirvelik sonucu, yeni kurulan bu aile dostluğunun saadeti temennisiyle dualar okunur ve davetliler çocukları görüp tebrik ettikten sonra ayrılırlar. Sünnet düğününden bir süre sonra kirve, çocuklara ve aile fertlerine çeşitli hediyeler alarak onları sormaya gelir. Düğün sahibi ise, kirvenin getirdiği hediyenin bir kat fazlasıyla kendisine iade eder.
 
Sünnet gününden birkaç gün önce kirveye haber verilir ve davetiyeler dağıtılır. Düğün günü gelen davetliler davul-zurna ile karşılanır. Gün boyunca eğlenilir. O akşam düğün sahibi gelen davetlilere ve komşularına bir yemek ziyafeti verir. Sabahleyin erken saatte kahvaltı yapıldıktan sonra çocuklar sünnete hazırlanarak bir odaya alınır. Odanın ortasına honça denilen ekmek tahtası onun üzerine de bir tepsi bırakılır. Tepsinin üzerine hiç kullanılmamış bir havlu serilerek sünnet takımları içerisine konulur. Önde sünnetçi olmak üzere davetliler kıbleye dönerek dualar okurlar. Hayırlı olması dileği ile hazırda bulunanlar tarafından tepsiye para atılır. Daha sonra oda tenhalaştırılarak kirve, sünnetçi, çocuğun babası ve bir görevli odada bırakılır. Çocukların kirvesi olan kişi yerini aldıktan sonra çocuk kucağına oturtulur ve sünnetçi tarafından sünnet gerçekleştirilir.

Tunceli’de El Sanatları

Tunceli’de geçmişte yaygın bir el sanatları geleneği vardı. Bunların başında yün halı, kilim, cicim ve palaz dokumacılığı, dericilik ve çanak-çömlek gelirdi. Son yıllarda insanların üretimden uzaklaşması, ürettiklerinin pazarda yer bulamaması nedeniyle çoğu unutulmaya başlandı.

 
 

 

Ancak, teknoloji ve insanların yapısı giderek tekrar kişileri doğala yöneltiyor. Bu nedenle, geçmişte insanlar köylerde ürettiği cicim veya palazları satarak bir halı alamazken, şimdi bir cicim bazen birkaç halıyı satın alacak kadar değerli hale geldi. Biz de sizin için Tunceli’deki el sanatlarını bir kez daha yazalım istedik.

Unutulmaya yüz tutan el sanatları

1. Dokumacılık Temel ekonomik girdinin hayvancılık olduğu Tunceli’de, geleneksel el sanatları arasında dokumacılık ön plana çıkmaktadır. Hayvan yünüyle halı, kilim, çanta, heybe, çorap ve keçi kılından çuval, palaz, harar, örken gibi el dokumaları yapılmaktadır. Cicim: Yöreye özgü el sanatları arasında cicim dokumacılığı da önemli bir yer tutmaktadır. Dokumacılıkta doğal kökboyası kullanılmaktadır. Dokumalarda bitki ve hayvan motiflerine sıkça rastlanmaktadır. İlmek iplerinin uzun kesilmesi, kök boya ve doğal renk kullanımı, dokuma halılarının ortak özellikleridir. Dokumalarda lacivert, kırmızı, tuğla kırmızısı, yeşil, pembe, sarı ve turuncu renkler yaygın olarak kullanılmaktadır.

Halı dokumacılığı Mazgirt, Çemişgezek, Pülümür ve Ovacık ilçelerinde gelişmiştir. Özellikle Ovacık’ın Yeşilyazı Beldesinde Kemaliye türü ince halılar dokunmaktadır. Ayrıca ‘mazman’ denilen göçebe tezgahlarıyla daha küçük boyutlu kilimler dokunabilmektedir. Bu kilimlerin motifleri küçüktür. İki iplik tekniğiyle dokunan, siyah-beyaz kumaşlara ‘barason’ kumaşı denilmektedir.

 

2. Çanak-Çömlekçilik Çemişgezek-Karahisar köyü çanak-çömlek yapımıyla ünlüdür. Giderek kaybolan bu sanatla; kırmızı kil ile başta güveç, kazan kapağı, ibrik, ayran leğeni, yayık ve pekmez küpü gibi kaplar yapılmaktadır.

 

3. Dericilik Giderek azalmış olmakla birlikte; deri, gündelik hayatta ihtiyaç duyulan şeylerin üretiminde kullanılmaktadır. Örneğin; koyun derisinden namazlık, keçi derisinden sütün yağını çıkarmak için kullanılan tuluk, dağarcık, öküz ve inek derisinden çarık, at palanı kayışı, eyer, üzengi ve dizginler yapılmaktadır.

 

4. Ağaç Oyma-Ahşap İşçiliği Ağaç oyma ve ahşap işçiliği de Tunceli el sanatlarının önemli parçalarından biridir. Özellikle saz ve bağlama yapımı bunların başında gelir.