• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi16
Bugün Toplam214
Toplam Ziyaret102053
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Şanlıurfa

Geleneksel El Sanatları

Geleneksel El Sanatları

AĞAÇ OYMACILIĞI
Evlerdeki ve Şanlıurfa Müzesi’ndeki kapı, pencere, dolap kanatlarına, sandık ve ayna gibi diğer ahşap eserlere bakıldığında ağaç oymacılığın Şanlıurfa’da çok eski ve parlak bir geçmişe sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Marangozluk sanatı Urfa’da “İnce Neccârlar” ve “Kaba Neccârlar” olmak üzere iki ayrı gruptaki ustalar tarafından sürdürülmektedir. Kaba Neccârlar bugünkü Neccâr Pazarı denilen çarşıda halen sanatlarını sürdürmekte, adından da anlaşılacağı üzere kaba ürünler imal etmektedirler. İnce Neccârlar ise, Karameydan mevkiinde bugünkü Postanenin yerinde bulunan Halkevi ile Yusuf Paşa Camii arasındaki dükkânlarda çalışırlardı. İşlemeli kapı, pencere kanatları, çeyiz sandıkları ve aynalar bu esnaf tarafından üretilmekteydi.
(125 ) Neccar

KAZZAZLIK
İpek ipliğin el ile bükülerek işlenmesine “Kazzazlık” denilmektedir. “Kazzaz Pazarı” denilen kapalı çarşıda (Bedesten) yapılmaktaydı.
100-150 yıl kadar önce ipekçilik Urfa’da önemli bir sektör durumundaydı. Bugün Urfa bahçelerinde görülen çok sayıdaki dut ağacının zamanında ipek böcekçiliğinde kullanıldığı, yaşlılar tarafından söylenilmektedir. Bu sektör günümüzde tamamen terkedilmiş bir durumda olup, kazzaz esnafı tarafından kullanı¬lan ipek iplikleri Diyarbakır ve Bursa’dan getirtil¬mektedir.
(126 ) Kazzaz

CÜLHACILIK (BEZ DOKUMACILIĞI)
Yün ipliği, pamuk ipliği ve floş’un kamçılı tezgâhın tek ayakla çalışan çeşidi olan “cakarlı” ve 2-4 ayakla çalışan çeşidi olan “çekmeli” tezgâhlarda dokunarak “Yamşah” (“Neçek”-“Çefiye”) ve “Puşu” gibi başörtüsü, “Ehram” gibi kadın boy örtüsü ha¬line getirilmesi sanatına Urfa’da “Cülhacılık” denil¬mektedir. Cülha tezgâhlarının kamçılı olmayan, yani me¬kiği el ile atılan çeşitlerinde “Aba” (kadın ve erkek boy örtüsü) ve “Çaput Çul” (Kilim) dokunmaktadır.
(127 ) Culha tezgahı

KEÇECİLİK

Keçe, koyun yünlerinin hallaç tarafından kabartılarak bir beze serilip rulo yapılması, ayakla tepilmesi ve keçeci hamamında göğüsle dövülerek pişirilmesi işlemleri sonucunda meydana gelen bir yaygı türüdür. Yüzyıllardan beri Urfa’da sürdürülmekte olan bu geleneksel sanat halen Keçeci Pazarı’ndaki dükkânlarda ve Barutçu Hanı’nda icra edilmektedir.
(128) Kececilik

BAKIRCILIK
Kazancı Pazarı ve Hüseyniye çarşılarında icra edilen bu sanatın başlıca ürünlere mutfak kaplarıdır. Ancak son yıllarda Balıklıgöl, Urfa Kalesi ve Harran kompozisyonlarının kabartma olarak işlendiği tepsiler turistler tarafından yoğun ilgi görmektedir.
(129 ) Bakırcı
(129-a) Bakır Sürahi
(129-b) Bakır Cezve

TAŞÇILIK
Şanlıurfa ve çevresinde ağaç malzemenin bulunmayışı, taşın mimaride hakim malzeme olarak kullanılmasına neden olmuştur. Kolay işlenen, ocaktan çıktıktan bir süre sonra sertleşen ve halk arasında “nahit” olarak adlandırılan kireç oluşumlu bu taş, tarih boyunca Şanlıurfa yapılarında kullanılmıştır.
Urfa taşının işlemeye son derece elverişli olması, mimaride zengin bir taş süsleme geleneğinin doğmasına neden olmuştur. Şanlıurfa mimarisindeki taş süslemenin kaynağı Neolitik Çağ’a kadar inmektedir. Nevala Çori ve Göbeklitepe’de yapılan arkeolojik kazılarda bulunan M.Ö. 10.000–7.000 yıllarına ait insan ve hayvan heykelleri aynı zamanda Anadolu’nun en eski figürlü plastik örneklerini oluşturmaktadır.
(130 ) Taşçı

DEBBAĞLIK
Büyükbaş hayvancılığın yaygın olduğu Şanlıurfa’da, Debbağlık sanatının geçmişi çok eskilere dayanmaktadır. Bu sanat günümüzde fabrika türü derilere yenik düşerek tamamen terkedilmiş bir durumdadır. Gön debbağlığı ve deri debbağlığı olmak üzere iki bölüme ayrılan bu zenaatın her bölümü ayrı debbağhânelerde ve ayrı ustalar tarafından icra edilirdi. Gön debbağları aşağı debbağhânede, deri debbağları da yukarı debbağhânede çalışırlardı. 1883 tarihli Halep Vilâyet Salnamesi’nde her iki debbağhâneden söz edilmektedir.

KÜRKÇÜLÜK
Hayvan kürklerinin işlenerek giysi haline getirilmesi insanlık tarihinin en eski sanatlarından biridir. Ana rahminde ölen, ölü doğan ya da en fazla 5 aylık iken ölen kuzuların tüylü derilerinden yapılan düz yakalı (yakasız), dış kısmı “Şakaf” denilen siyah kumaşla kaplı aba gibi bolca giysiye Urfa’da Kürk denilmektedir. Urfa’ya has olan bu giysi, Anadolu’da Urfa dışında başka bir yerde yapılmamaktadır. Bilhassa kış aylarında yaşlı ve orta yaşlı kimseler tarafından giyilir. Dükkânlarında camekân bulunmayan esnafın büyük bir kısmı kürklerine sarılarak soğuktan korunmaktadırlar.
(131 ) Kürkçü

ÇULCULUK (SEMERCİLİK-PALANCILIK)
At ve merkep gibi binek hayvanları üzerine atılan semerlere Urfa’da “Palan”, bu sanatla uğraşanlara da “Çulcu” (Palancı) denilmektedir. Eskiden deve üzerine atılan ve “Havut” denilen deve palanları da bu sanat koluna girmekte, bu işle uğraşanlara “Havutçu” denilmekteydi. Deve neslinin gittikçe tükenmekte olması, havutçuluk sanatının günümüzde neredeyse kaybolmasına neden olmuştur.

TARAKÇILIK
Şanlıurfa’nın geleneksel el sanatlarından olan tarakçılık, günümüzden 50–60 yıl öncesine kadar Eski Arasa Hamamı ile Hoca Abdülvahit Camii arasında kalan çarşıdaki 20 kadar dükkânda icra edilirdi. Fabrika türü plastik tarakların imal edilmesiyle önemini yitiren bu sanat, teknolojiye yenik düşmüştür. Hale hazırda tarakçılığa devam eden bir usta bulunmamaktadır. Bugün sadece Şanlıurfa Valiliği El Sanatları Merkezinde üretilmektedir.
(132 ) Tarak yapımı

SARAÇLIK
“Kösele” denilen kalın deri ve normal ince deri ile hayvan koşum takımları, kemer, silah kılıfı, mermi kılıfı, çanta gibi avcı gereçlerinin yapıldığı sanata Saraçlık, bu işle uğraşanlara da Saraç denilmektedir. Atçılık ve ata verilen önem dolayısıyla Saraçlığın eski Türk sanatları arasında önemli bir yeri vardır. Şanlıurfa’da ünlü Arap atlarının yetiştirilmiş olması, saraçlık sanatının önemini arttırmış ve bu sanata büyük ilgi duyulmasına sebep olmuştur. Atın toplum hayatındaki yerini kaybetmesi Saraçlık sanatının gerilemesine neden olmuştur.
(133 ) Yemenici

SAHANİYE

Şanlıurfa'ya özgü bir toplantı ve eğlence biçimidir. Genelde orta yaş arkadaşlar arasında yapılır. Kaç kişi arasında olacağına dair kesin bir kural yoktur. Sahaniye gezecek arkadaşların çok samimi ve akran olması gerekir. Sahaniye'de arkadaşlıklar daha da pekişik ve ilerler. Sahaniye gezmeleri genelde kış aylarında, özellikle ramazanlarda olur. Belirli bir arkadaş grubu ya belirli bir yerde, bir odada toplanırlar, ya da herbirinin evinde sırayla birer gece toplanırlar. Üst üste her gece olabileceği gibi, gün aşırı ya da haftada 2-3 gece de yapılabilir. 
Sahaniyede genel kural, herkesin evde pişirilen yemekten toplanılacak yere getirmesidir. Sözgelimi, arkadaş grubu 8 kişiyse o gece sofraya 8 çeşit yemek konulmuş olur. Sahaniyede bazen yemekler ve tatlılar, arkadaşlar arasında taksim edilir. 8 kişi 2 gruba da ayrılabilir 4 kişi bir gece, diğer 4 kişi de başka bir gece yapar. Sahaniyede yemek, genelde yer sofrasında yenilir. Ev sahibi-misafir ayrımı yoktur. Herkes ev sahibi gibi hizmet eder, sofrayı hazırlar. Sözgelimi çiğköfte yapılacak ise, köfteyi en iyi yoğurabilen yoğurur. Köfte olunca ayran mutlaka olur. Yemekten sonra da tatlı yenir. 
Gerek yemek ve gerekse tatlılar mutlaka evde yapılır. Çarşıda pek yapılmaz ve çarşıda yaptırılan yemek ve tatlıya da sofrada itibar edilmez. Bazı evlerin kendine özgü, meşhur yemek ve tatlıları vardır. İyi hazırlanmış yemek ve tatlı getiren önce methedilir, iltifatlar yağdırılır, gururu okşanır ve sonunda da ödül!) olarak bir ziyafet yüklenir. 

ODA GELENEĞİ

Oda, sıra gecelerine çok benzer. Aynı çevrenin arkadaşları belirli bir yerde bir oda veya bir daire tutar ve sererler. Sergi için gerekli eşya ve malzemeleri ya çarşıdan ortaklaşa alırlar, ya da herkes evinden birşeyler getirir. Bir de işleri yapacak etrafı temizleyecek bir adam tutarlar. Odanın bütün giderleri ortaklaşa ödenir. 
Odada cumartesi öğleden sonra ve Pazar günleri oturulur. Odaya her gece belirli bir saatte gelinir. Orta hizmetini gören adam, daha evvel gelir. Temizliği yapar, mangalı ya da sobayı yakıp odayı ısıtır. Acı kahveyi hazırlar. Nargile içenlerin nargilelerini temizler. Odaya, sahaniye usulü yemek getirilebilindiği gibi harafane de yapılarak çeşitli yemekler ya da çiğköfte yapılır ve yenir. Odadaki yemekleri yemek yapabilenler yapar. Odada oyunlar oynanır, saz çalınıp türküler ve gazeller söylenir. Sohbet edilir, hatıralar anlatılır ve kitaplar okunur. Oda genelde her gece açılır. Bilhassa yağmurlu ve soğuk kış günlerinin pazarlarında oda alemleri çok güzeldir. Pazar günleri hava açık ve kıra gitmeye uygunsa oda arkadaşları hep birlikte kıra giderler. Bu bir köy olabileceği gibi, bahçe de olabilir. 

HARAFENE

Harefene akran ve samimi arkadaşlar arasında olur. Varlıklar ve gençler harefeneye pek itibar etmezler. Bu bakımdan harefene daha çok dar gelirliler arasında yapılır. Harefenede yapılan masrafları bölüşmek esastır. Tüm masrafları bir ya da iki kişi yapar. Sonra bölüşülür. 
Harefene gündüz olabileceği gibi gece eğlencelerinde de olur. 

SÜNNET DÜĞÜNLERİ

Sünnet düğününde yine küvre denilen vekil vardır. Küvre sünnet olacak çocuğu veya çocukları kucağına alarak sünnet ettirir. 
Sünnet düğününden birkaç gün önce, gelecek olan misafirlere verilmek üzere yemekler hazırlanır. Sünnet düğününün belli başlı yemeği yörede tirit denilen yemektir. 
Sünnet düğününden bir gün önce sünnet olacak çocuk at, atlı araba, otomobil v.s. binek hayvanı veya vasıtalardan biriyle şehirde gezdirilir. Genellikle Dergâh denilen İbrahim Halil Camii'ne götürülerek buradaki kutsal olduğuna inanılan suyla yüzü yıkanır ve içirilir. 
Sünnet yapılacak günün (genelde Pazar) sabahı erken saatlerde misafirler toplanırlar. Sünnet olacak çocuğu küvre kucağına alarak sünnet yapılacak masanın yanındaki yerde oturur. Sünnet anında uyuşturucu iğne yapılmadığından, sünnet olacak çocuk acıyı duymasın diye sürekli ağzına şeker ve lokum konur. Hazırlanan yatağına yatırılır. 
Yemeğe misafirler gruplar halinde alınır. Yemekten sonra ise yine acı kahve ve sigara ikram edilir. 

KİRVELİK

Türk toplumunda kirveliğin yeri ve önemi büyüktür. Urfa'da ise kirvelik çok daha başka anlamlar yüklenir, derin bağlar kurar. Oğlunu sünnet ettirecek ya da evlendirecek ailenin kirvesi yoksa, aile reisi çok iyi düşünerek, ailenin kirveliğini yapacak uygun birisini bulur. Seçilen adaya kirvelik önerilir. Aday genellikle öneriyi kabul eder. Zira, kirvelik, bir onur ve itibar meselesidir. 
Kirvelik kabul edilmişse, kirveye uygun bir hediye gönderilir. Bu çocukların sünnetine ya da delikanlılarının evlenmesine işarettir. Kirve hediyesini hoşnutlukla alır. Sünnet sözkonusu ise, çocukların sünnet elbiselerini yaptırır; evlenme ise, düğün, süpha, hamam yemeği ve diğer törenleri üstlenir. Düğünde damadın elbisesini giydirir. Düğünde damadın yanıbaşında bulunur ve süpha ziyafetinde damat ile beraber tahtta oturur. Aşçıya, davulcuya, berbere, kahveciye ve gereken yerlere damat ile birlikte bol bol bahşiş verir. Damadın gerdeğe konulmasında bulunur. Düğünden sonra, uygun bir hediye ile evli çifti ziyarete gider. 
Kirve, ailenin kirvesidir. Genellikle kendisine, “Kirve” diye hitap edilir. Kirve ile kirve olunan aile arasında çok sıkı ilişkiler kurulur. Bu ilişki, kan bağı kadar yoğun ve güçlüdür. İki aile artık birbirinden kız alıp vermez. Kirvenin saygınlığı ve otoritesi tartışılmaz. Kirvelik, babadan oğula geçer. Eğer arada çok önemli bir problem çıkmaz ise, kirvelik bağı asla kopmaz, devam eder. Beş-on kuşak ötelerden gelen kirvelikler vardır. Kirvenin oğlu olmaz ise, kendisinden sonra, kirvelik de noktalanmış olur

EVLİLİK

Erkek çocuklar askerlik çağında askere gitmeden önce asker gecesine katılır. Asker gecesine samimi arkadaşlar katılır ve bol eğlence ile kutlanır. Ertesi gün komşulara zerde pilavı dağıtılır. Askere giderken otogarda bir ara gelen arkadaşlar ve akrabalarla birlikte çalan davul eşliğinde oynanır. Askere giden kişiyi havaya atıp tutarlar, asker gidecek geri gelecek diye tezahürat yapılır ve ağzına emzik koyup espri bir dille uzağa gitti için ağlamaması gerektiği anlatılır. Büyükler cep harçlığı denilen ufak bir miktar parayı askerin cebine iliştirirler. Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpüldükten sonra asker uğurlanır.  Askerden geldikten sonra yine davullarla karşılanır ve arabalarla şehir turu atılır. 
 Evlenme çağına gelen erkek çocuklar askerliğini yapmışsa ve iş sorunu halletmişse evlenmeye karar verir. Evlenmek istediği bir sevdiği varsa ailesinin de rızasını aldıktan sonra kız istemeye gidilir. Eski geleneklerimizden biride akraba evliliğidir. Amcaoğlu – amcakızı evlendirilmesi yaygın bir evlilik türüdür. Akraba evliliği istemeyenler ise görücü usulü ile evlenir. Görücü usulü de kadınların hamamda, düğünlerde ya da kısır günleri denilen kadın günlerinde kız bakmasıyla olur. Kız isteme aile büyüklerinin kız tarafına haber vermesiyle belirlenen bir günde aile büyüklerinin ve damat adayının kız tarafına gitmesiyle olur. Kız isteme esasında gelin adayının damat adayı istemesi önemlidir. Gelin adayının damadı beğenip beğenmediğini damat adayına götürdüğü kahveyle belli eder. Damada kahvesini ikram eder ve odadan çıkar. Damat kahvesine şeker konulmuşsa beğendiğini, tuz konulmuşsa kızın istemediğini anlar. Kahve şekerli ise damat kahvesini içtikten sonra ailenin en büyüğü erkek üyesi ne işaret verir. Ailenin en büyüğü bireyinin kız tarafındaki en büyük erkek bireyden söz istemesiyle ağzından şu sözler sarf edilir; “ Efendim sebebi ziyaretimiz malum. Allah’ın emri, Peygamber efendimizin kavliyle kızınızı oğlumuza istiyoruz.  ” Bu söz üzerine kız tarafının en büyük erkek bireyi bunun için kızın rızasını sormak gerekir denilir ve gelin adayı başka odadan çağırılır. Gelin adayına damat adayının isteyip istenilmediğine sorulur ve cevabı evet olur. Eğer ki damat tuzlu kahve içmiş ise gelin adayının en büyük erkek bireyi kız istemesinden sonra kısmetse olur diyerek tatlı bir dille gelin adayının istemediğini belli ettirir ve gelin adayı odaya çağrılmaz.
 Kız istemesinden sonra evlilik aşamalarından ikincisi teşekkür gecesidir. Kızınızı bize verdiğiniz için teşekkür ederiz, tatlı yiyelim tatlı konuşalım anlamındaki bu gecede yakın akraba, komşu ve dostlar davet edilir. Teşekkür gecesi kız tarafının evinde olur. Tüm davetliler kız tarafına çağrılır. Teşekkür gecesinde erkek tarafı tatlı ve içecekleri getirir. Teşekkür gecesinde genelde baklava ve kola getirilir. Kız tarafı da çiğköfte ikramında bulunur.
 Teşekkür gecesinden sonraki aşama nişan törenidir. Nişan gecesi yapılmadan önce nişan yüzükleri alınır. Nişan yüzüklerinde damadınkinde gelinin ismi, gelininkinde damadın ismi yazılıdır. Bu bir birlerine bağlı olduklarını ifade eder. Nişan gecesini kız tarafı yapar. Nişan gecesi düğün salonunda olur. Tüm akraba, dost ve komşular davet edilir. Herkes dilediğince eğlenir. Halaylar çekilir, zılgıtlar söylenir. Tatlılar yenilir, içecekler içilir. Nişan gecesinin sonuna doğru ailenin en büyük erkek bireyi tarafından damat ve geline nişan yüzükleri takılır.  
 Nişandan sonraki aşama nikah törenidir. Nikah töreninde belediye nikah salonunda tüm akraba, dost ve komşular bir araya gelir. Şahitlerin huzurunda resmi ve dini nikah kıyılır. Nikah töreninden sonra davetliler çikolata ya da şeker ikram edilerek uğurlanır. 
 Nikah töreninden sonraki aşama Şanlıurfa’da bilenen adıyla Rıhal (Rıhel) günüdür. Rıhal günü düğünde ve kına gecesinden önce gelinin ve damadın giyeceklerinin alındığı gündür.  Rıhal gününde gelinin kıyafetleri alınırken gelinin yanında kız tarafından gelinin annesi, kardeşi veya bir akrabası gelir. Damadında annesi ve babası gelir. Damadın babası yerine bazen amcası veya damadın abisi de gelebilir. Annesi yerine de teyzesi, ablası veya kız kardeşi gelebilir. Damadın kıyafetleri alınırken gelinin gelin tarafından bir birey gelir. Gelinin babası, kardeşi, amcası veya dayısı olabilir. Kıyafetler alındıktan sonra düğünde yapılacaklar kararlaştırılır. Bu aşamada iki şekilde olur. Birincisi geline altın alınarak ikincisi de başlık parası vererek. Kız tarafı altın isterse damat evdeki beyaz eşya ve kahverengi eşyalarından bir kısmını alır. Gelinin annesine de bir miktar süt parası verilir. Eğer ki geline başlık parası istenirse erkek tarafı başlık parasını verir ve evin tüm önemli eşyalarını kız tarafı alır. Burada bilinen bir yanlışı düzeltmekte yarar var. Başlık parası bir insanın eşya gibi alınıp satılması değildir. Başlık parası eşyaların kim tarafından alınacağını belirlemekte kullanılır. Kızların alınıp satıldığı gibi gösterilmesi tamamen yanlış bir inanıştır. 
 
 Rıhelden sonraki aşama çeyizdir. Gelinin eşyalarının kız evinden alınıp damadın kendi evine götürülmesi için erkek tarafının akraba, dost ve komşuları damadın babasının evinde toplanır. Burada yemek yenildikten sonra evin önünde davul zurna eşliğinde halaylar çekilir, zılgıtlar söylenir. Damadın üzerine para atılır. Bu paraları davulcu ve zurnacı alır. Bir kamyon ve ya kamyonet tutulur. Davulcu, zurnacı ve bir kısım akraba kamyonetin arkasına binerek davul zurna eşliğinde maniler ve şarkılar söylenerek kız evine doğru arabalarla birlikte hareket edilir. Adet gereği tüm erkek tarafı gelinin evine giderken damat gitmez. Damat kendi evinde çeyizin gelmesini bekler. Gelin evine varıldığında gelinin akraba, dost ve komşularıyla birlikte gelin evinin önünde tekrar halaylar çekilir. Halaydakilere sevgiden ve adetten halaydakilerin üzerine para atılır. Parayı yine davulcu ve zurnacı alır. Adet gereği gelin evden çıkmaz. Gelin çeyizi kamyonete zılgıtlar ve maniler eşliğinde taşınmaya başlar. Gelin sandığı üzerine gelinin varsa küçük kardeşi yok ise küçük bir akrabası oturur ve sandığın üzerinden kalkmaz. Ancak belli bir miktar bahşiş verilirse sandığın üzerinden kalkacağını söyler. Bahşiş verilir ve sandıkta kamyona yüklenir. Çeyiz taşınırken erkek tarafının bireyleri çaktırmadan gelin evinden ufak eşyalar çalarlar. Bu adette amaç hırsızlık değildir. Küçük çapta eşyalar alınır. Buda taşıma bedelidir. Ama kız evi naz evidir. Kız evi vermez. Bu yüzdende erkek tarafının bireyleri çaktırmadan çalar. Bu eşyalar genelde tabak, çanak, kaşık, saat veya bardak olur. Eğer erkek tarafından biri demir tabak ve kaşık çalmışsa bunu bir birine vurarak maniler söylemeye başlar. Burada amaç kızınızın eşyalarını aldık hayırlı uğurlu olsun demektir. Kamyonete eşyalar yüklendikten sonra tekrar halay çekilir. Zılgıtlar ve maniler söylenerek damadın evine doğru kamyonete ve arabalara tekrar binilir. Damat evine gelindiğinde çeyiz damadın evine rasgele indirilir. Damadın evini görmemiş olan akrabalar ve arkadaşlar damadın evini inceler. Evden çıkarken zılgıtlarla manilerle çıkılır.
 
Çeyizden bir sonraki aşama eşya dizme günüdür. Çeyiz ile düğün arasında belirlenen bir günde damat tarafının öncülüğünde damat tarafındaki damada yakın kadınlar ve gelin tarafındaki geline yakın kadınlar damat evinde buluşur. Damadın annesi ya da kardeşleri tarafından tüm kadınlara yemek ikram edilir ve damat evinin düzenlenmesi ve temizlenmesi işlemene geçilir. Dağınık halde olan çeyiz ve damadın eşyaları tüm kadınlar tarafından dizilir. Damadın evi hazır olduktan sonra düğün gününe kadar açılmamak üzere kilitlenir. 
 
Damat kına gecesinden bir önceki gece arkadaşlarıyla beraber hamama gider. Arkadaşları damat için hamam gecesi yapar. Hamam gecesinde hamamda damatla beraber şarkılar söylenir ve eğlenir. Arkadaşları damadı kına gecesine ve düğüne hazır olması için güzelce yıkarlar.
 Damat tarafı kına gecesi ve düğün günü için davetiye bastırır. Davetiyede damadın ve gelinin adı, altına da damadın ve gelinin babasının adı soyadı yazılır. Bu davetiyeler mektuplarla üzerine isimleri yazılarak davetlilere dağıtılır. Bu davetiyelerin üzerine bazen not düşülebilir. Damat tarafı düğün masraflarını karşılamakta maddi anlamda sıkıntıda olabilir. Bu durumda davetiyenin altına şöyle bir not düşülür. “Not: Takılıdır. ” ya da “ Not: Hediyelidir.” Bu notu gören davetli hediyelidir yazısını görünce davetiyeyi veren kişiye maddi durumuna göre para yardımda bulunur. Hediyelidir yazısı var ise düğüne katıldınız mı mutlaka bir hediye vermeniz gerekmektedir. Herhangi bir not yok ise düğüne istediğiniz gibi katılabilirsiniz demektir.
 

SIRA GECELERİ

Şanlıurfa folkloru denince hoyratları, türküleri, türkücüleri, çiğ köftesi ve sıra geceleri akla gelir. 
Bilhassa kış gecelerinde yaşları birbirine denk yakın arkadaş guruplarının, her hafta bir arkadaşın evinde olmak üzere haftada bir akşam, belirli bir niteliğe ve düzene göre sıra ile yaptıkları toplantılara Şanlıurfa'da "SIRA GECESİ" denir. 

SIRA GECESİNDE KURALLAR 
Sıraya katılanlar sıra gecesinin kurallarına uymak zorundadır. Bu kurallardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz: 
Önceden belirlenen sıraya gelme ve gitme saatine uyulur, uymayanlara arkadaşlarca tespit edilen ceza verilir. Sıraya gelen misafirler veya yaşça büyük olanlar, saygı ifadesi olarak üst tarafta oturtulur, ev sahibi ise kapıya yakın oturur. Sıra gecesinde müzik icra edilirken konuşmak, sohbet etmek, müziği dinlemeyip başka şeylerle meşgul olmak hoş karşılanmaz. Müzik icra edenlere hakaret sayılır. 

Sıra grubunun seçilen bir başkanı vardır. Başkan sıra gecesinin yönetimini üstlenir, kurallara uymayanlara verilen cezaları uygular. 
Sıra geceleri genellikle yer sergisi olan evlerde yapılır. Oturan kişilerin ayaklarını uzatmaları, yan gelip yatmaları uygun değildir. Belli bir rahatsızlığı olanların ayağını uzatarak oturmaları hoş karşılanır. 

Sıra gecelerinde sohbet ve müzik icrası yanında bazı "Tolaka" ve "Yüzük Fincan" gibi geleneksel oyunlarda oynanır. Bu oyunları oynayarak sıra arkadaşları hoşça vakit geçirirler. Oyunlar sonunda kaybeden tarafa önceden belirlenen bir ceza verilir. Bu ceza sıra kasasına verilecek sembolik bir miktar para veya yiyecek birşey ısmarlama şeklinde olabilir. 

SIRA GECESİNDE SOHBET 
Sıra gecelerinin en önemli fonksiyonlarından biri sohbettir. Sıra gecelerinde konuşulan konular; sıra gezenlerin mesleklerine, kültür seviyelerine, tahsillerine, meraklı oldukları konulara göre değişiklik arz etse de sırada; sağlık, eğitim, ekonomi, sanat, edebiyat, siyaset, dini konular ile Urfa'nın sorunları, Türkiye ve dünya meseleleri gibi hemen her konu sıra gecelerinde konuşulur. Konuşulan konuda herkes özgürce düşüncesini söyler. 
Bazı sıra gecelerine, sıradakilerin merak ettikleri veya ilgi duydukları konunun uzmanı bir misafir özellikle çağrılır ve onun konuşması dinlenir, ondan istifade edilmeye çalışılır. 

Sıra gecesine katılan gençler büyüklerini dinleyerek, sohbetlerinden istifade ederler. Bilgileri görgüleri artar. Bilmedikleri bir husus varsa usulüne uygun büyüklerine sorarak bilgi dağarcığını genişletir. Sıra gecelerinde gençler; konuşma ve dinlemenin adabını, nerede konuşulup nerde susulması gerektiğini öğrenirler 

SIRA GECESİNDE MÜZİK 
Şanlıurfa'da müziğin gelişmesi ve yaşatılmasında, yeni bestelerin ve sanatçıların ortaya çıkışında en önemli faktör sıra geceleridir. Sıra gecelerinde müzik, sıra elemanlarınca usta-çırak geleneği içerisinde icra edilir. Herhangi bir enstrüman çalan veya okuyabilen kişilerin oluşturduğu sıralarda müzik, Urfa makam geleneği içerisinde icra edilir. Müzik faslı Rast veya Divan makamından başlayarak, Uşşak, Hicaz ve gecenin durumuna göre diğer makamlarla devam ederek Kürdi veya Rast makamıyla son bulur. Bu makamlar icra edilirken o makama göre şarkı, türkü okunur. Arada ise hoyrat ve gazel okunur. Müziğe yeni başlayanlar, bu gecelerde ustaları dinleyerek müzik bilgisini alır ve makamları öğrenirler. Bu yönüyle sıra gecelerine "halk konservatuarı" da denilebilir. Bu tür sıra geceleri daha çok, müzisyenlerin bir araya geldiği sıra geceleridir. 
Her sıra gecesinde müzik icra edilir diye bir kural da yoktur. Müzisyenlerin oluşturduğu sıra gecelerinde bile müzik, gecenin ancak belli bir bölümünde icra edilir. Çünkü sıra gecesinin esas amacı; sohbettir, dayanışmadır, paylaşmadır. 
Son yıllarda televizyonlarda veya çeşitli salonlarda, restoranlarda eğlenmek için düzenlenen müzikli, zaman zaman da içkili gecelere de "sıra gecesi" denmektedir. Bu geceler geleneksel sıra geceleri değildir. Bunlar için "Urfa gecesi" , "Urfa halk müziği gecesi" veya "Urfa asbap gecesi" ifadeleri daha uygun olur kanaatindeyiz. 

SIRA GECESİNDE İKRAM 
Sıraya gelenlere ilk olarak acı kahve ikram edilir. Çekirdek kahve kavrulup dövüldükten sonra, kaynatılıp süzülerek hazırlanan acı kahveye "mırra" denir. Bu kahve, özel fincanlarla misafirlere sunulur. Mırra, az miktarda konulur ve iki defa verilir. Acı kahvenin yapılması gibi içilmesinin de kendine has kuralları vardır. Bu kurallardan birkaçını şöylece sıralayabiliriz. Kahveyi içen, kahve fincanını yere koymamalı ve mutlaka dağıtana geri vermelidir. Kahveyi içenin, fincanı yere veya masaya koyması, kahveyi verene büyük hakaret sayılır. Eskiden bunun cezası, kahveyi dağıtan bekârsa evlendirilmesi ya da fincanın altınla doldurulup ona verilmesi imiş. Bu kuralı bilmeyen misafirler, kahve fincanını yere koyarsa, bu kural hatırlatılır ve de hoş görülür. 
Acı kahveden sonra çay ikram edilir. Gece ilerleyip diğer ikramlar yapıldıktan sonra, sıra gecesinin bittiğini hatırlatmak için son bir acı kahve daha verilir. 
Sıra gecelerinde yemek olarak "çiğköfte" yapılır, nadiren mahalli yemeklerin ikram edildiği sıra geceleri de vardır. Diğer bir ifade ile çiğköfte sıra gecelerinin değişmez yemeğidir. Çiğköfte ikram edildiğinde genellikle herkes tabağındakini bitirir. Tabakta çiğköftenin kalması hoş karşılanmaz. Bu çiğköftenin iyi yoğrulmadığı veya malzemelerinin beğenilmediği manasına gelir. 

Sırada, çiğköftenin yanında ayran, bostana, salatalık veya maruldan yapılmış cacık, koruk salatası, çoban salatası gibi salatalar ikram edilebilir. 
Sıra gecelerinde çiğköfteden sonra kadayıf, şıllık, katmer, baklava veya daş ekmeği, küncülü akkıt, palıza, şire gibi mahalli tatlılardan herhangi biri ikram edilir. 

Sıra gecelerinde ikram çiğköfte ve tatlı olarak kararlaştırılmışsa, arkadaşlar arasında eşitlik olsun diye herkes bu kurala uymak zorundadır. İlave bir ikramda bulunana "bunu davet kabul ettik, bu nedenle sırayı tekrar yapacaksın" denilerek ceza verilir. 

SIRA GECESİ'NİN ŞANLIURFA KÜLTÜR HAYATINDAKİ YERİ 
Şanlıurfa'da yüzyıllardan beri yaşanan ve günümüzde de yaygın olarak sürdürülen sıra gecesi geleneğinin, Şanlıurfa kültür hayatındaki yeri şu başlıklarla sıralanabilir. 

"Sıra gecesi" hoşgörüdür, sevgidir 
Sıra geceleri sayesinde insanlar birbirleriyle tanışır, konuşur, arkadaşlıklar, dostluklar oluşur. Urfa'da, birliğin, beraberliğin, sevginin, hoşgörünün tohumu sıra gecesinde atılır, yıllarca süren sıra gecelerinde bu tohum büyür ve ulu bir çınar olur. Bu nedenle Urfa'da sıra gecesi, "sıra arkadaşlığı" çok önemlidir. Yıllarca süren sıralardaki arkadaşlıklar, zamanla yakın dostluklara dönüşür. 

"Sıra gecesi" bir halk mektebidir 
Urfalı; cemaatle oturup kalkmayı, gelenek ve göreneklerini, adab-ı muaşeret kurallarını, cemaatte konuşmanın adabını, yeri geldiğinde konuşmayı, yeri geldiğinde dinlemeyi, büyüğüne saygıyı sıra gecelerinde öğrenir. Sıra gecelerinde zaman zaman çeşitli kitaplar okunur ve yorumları yapılır. Böylece sıra gecesi; eğiten, öğreten bir halk mektebidir. 

"Sıra gecesi" nezih bir sohbet ortamıdır, 
Sıra gecelerine çağrılan edebiyatçılar, şairler bilim ve din adamları dinlenir, onların bilgilerinden istifade edilir. Menkıbeler, kıssalar, fıkralar anlatılır. Deneyimler aktarılır. 

"Sıra gecesi" acıyı ve mutluluğu paylaşmaktır. 
Ölüm, düğün gibi birçok acı tatlı olay sıra arkadaşlarınca birlikte paylaşılır. 
Sıra arkadaşlarından birinin yakını ölse, diğer arkadaşları cenazenin hazırlanmasından, kaldırılmasına kadar arkadaşlarının yanında olurlar, acısını hafifletmeye çalışırlar. Yine arkadaşlarının düğün, sünnet vb. mutlu gününde yanında olur, mutluluğunu paylaşırlar. 

"Sıra gecesi" tanışmaktır, kaynaşmaktır 
Sıra geceleri sayesinde insanın çevresi genişler. Sıraya zaman zaman misafirler çağrılır, onlarla tanışılır. Bazı sıra gecelerine bürokratlar da çağrılır, gelen misafirler sıra elamanlarını, sıra elemanları da o bürokratları tanımış olur. Böylece sıra gecesi; tanışmaya, kaynaşmaya ve devlet-halk bütünleşmesine vesile olur. 

"Sıra gecesi" bir "halk konservatuarı" dır. 
Şanlıurfa'da müziğin gelişmesi ve yaygınlaşmasının en büyük nedeni sıra geceleridir. Bu geceler, usta-çırak geleneğine uygun olarak müziğin öğretildiği ve icra edildiği meşk ortamıdır. Müzikle ilgilenenler bu gecelerde türküyü, gazeli, hoyratı, şarkıyı, makamı, usulü, notayı öğrenir. Müzik terbiyesini burada alır. Bu yönüyle sıra geceleri, bir "halk konservatuarı" dır. 

"Sıra gecesi " çok yönlü bir dernektir 
Çeşitli hobileri ve özel ilgi alanları olanlar kendi aralarında sıra gecesi grubu oluştururlar. Bu gecelerde sevdikleri konuları konuşur, görüş ve bilgi alışverişinde bulunurlar. Bu yönüyle sıra gecesi; bir dernek gibi fonksiyon üstlenmiş olur. 

"Sıra gecesi" bir istişare toplantısıdır. 
Şanlıurfa'nın sosyal, kültürel ve ekonomik sorunları sıra gecesinde konuşulur ve tartışılır, çözüm yolları üretilir. önemli birçok konularda kararlar alınır ve uygulanır. Meselâ; Şanlıurfa'nın düşman işgalinden kurtarılması ile ilgili ilk toplantı bir sıra gecesinde yapılmıştır. Bu yönüyle sıra geceleri birer istişare toplantılarıdır. 

"Sıra gecesi" bilgilenme toplantılarıdır 
Sıra geceleri, ekonomik ve sosyal konuların konuşulduğu, bilgilenme toplantılarıdır. Gündemdeki konular, piyasa ve ticari durum, mevsim mallarının fiyatları, sanayi durumu, yapılan yatırımlar gibi birçok konular sıra gecelerinde konuşulur. 

"Sıra gecesi " bir siyaset okuludur 
Sıra gecesinde aynı veya değişik siyasi görüş sahibi kişiler bir araya gelebilir. Memleket meseleleri konuşulur, tartışılır bazen de ortak kararlar alınır. Seçim zamanının yaklaştığı günlerde, siyasiler sıra gecelerine katılır ve oradaki insanlara; görüşlerini, planlarını, programlarını anlatarak, sıra gecesi elemanlarının görüşlerini alırlar. 

"Sıra gecesi" yardımlaşmadır, dayanışmadır 
Sıra geceleri, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın yoğunlaştığı ve pratiğe dönüştüğü ortamlardır. Sıra gecelerinde cezalardan toplanan paralar, gerektiğinde üzerine de para konularak fakir kimselere yiyecek ve giyecek alımında kullanılır, hayır müesseselerine dağıtılır veya öğrencilere burs olarak verilir. 

"Sıra gecesi" geleneklerin yaşatıldığı gecelerdir 
Sıra gecelerinde bazen "tolaka" veya " yüzük fincan" oyunu gibi geleneksel oyunlar oynanarak, hoşça vakit geçirilir. Böylece geleneksel oyunlarımız da yaşatılmış olur. 

"Sıra gecesi" Şanlıurfa'nın tanıtıldığı gecelerdir 
Şanlıurfa'daki veya başka memleketteki Urfalıların sıra gecelerinde, Şanlıurfa gelenekleri, müziği, yemekleri ve tatlıları misafirlere sunulur, böylece Şanlıurfa'nın kültürel ve sosyal tanıtımı yapılır. Bu yönüyle; sıra gecesi bir lobi faaliyeti üslenmiş olur. 

"Sıra gecesi" sevgi, barış ve hoşgörü ortamıdır. 
Sıra gecelerinde iki aile veya arkadaş arasındaki kırgınlıklar, dargınlıklar istişare edilir ve haklı-haksız belirlenir. Bu kişilerin araları bulunarak barıştırılır. Bu yönüyle sıra geceleri , sevgi, barış ve hoşgörü ortamıdır. 

Sıra geceleri; 
Arkadaşlıktır, dostluktur, Paylaşmaktır, tanışmaktır, Kırgın olanla barışmaktır, Sevgidir, hoşgörüdür, Fedakârlıkta yarışmaktır, 

Sıra geceleri; 
Âşıkların saz'a geldiği, Çırakların diz'e geldiği, Ustaların söz'e geldiği, Âriflerin öz'e geldiği, Yüreklerin yanıp köz'e geldiği, Gönül güzelliklerinin göz'e geldiği gecelerdir. 

Sıra geceleri; 
Ses, saz, söz üstüne sohbettir, Şiirdir, edebiyattır, Musikidir, muhabbettir. 

SIRA GECESİ İLE İLGİLİ BİR MAKALE 

"SIRA GECESİ" Abuzer AKBIYIK 
SIRADAN BİR GECE DEĞİLDİR 

"Sıra Gecesi", atalarımızdan bizlere geçen ve halen de yaşayarak sürdürdüğümüz çok güzel bir geleneğimizdir. Bu gelenek son yıllarda Televizyonların çoğalmasıyla medyanın ilgi odağı olmuş, Urfa'ya gelen hemen her programcı "Sıra gecesi' çekimi yapmış, Züğürt ağa, Eşkıya filmleri gibi birçok sinema filminde "Sıra Gecesi" sahneleri kullanılmıştır. Yine Urfa'yı ziyarete gelen guruplara "Sıra gecesi" adı altında geceler tertiplenmektedir. 

"Sıra gecesi" Urfa'ya gelen yabancılara Şanlıurfa kültürünün tanıtımına bir araç olmaktadır. Yine Urfa dışında düzenlenen "Sıra Gecesi" programları ve televizyondaki "Sıra Gecesi" programlarıyla birçok kişi Urfa kültürüyle tanışmakta iç içe olmaktadır. Sıra gecesi programları, işin bu yönüyle güzel bir tanıtım aracıdır. 

Bazı televizyonlarda ve sinema filmlerinde "Sıra Gecesinin" , sadece müzik icra edilen, çiğköfte yenen bir toplantı olarak tanıtıldığına icra edildiğine, hazırlanan köftenin tavana, oraya buraya atıldığına tanık olmaktayız. Hatta bazı programlarda "Sıra gecesi" içkilerin içildiği bir müzik eğlence gecesi şeklinde sunulmaktadır. Sıra gecesinin, vur patlasın çal oynasın tarzda yapılan kafaların demlendiği "oturak alemleri" gibi geceler olduğu imajı yaratılmaktadır. Bu yanlıştır. Kültürel değerlerimizi yozlaştırmaktır. 

Şanlıurfa'da sadece eğlenmek ve içki içmek üzere bir araya gelinen gecelere "Sıra gecesi " değil, "Asbap Gecesi" denir. Düğünden bir gece önce damadın arkadaşları ve çalan söyleyenler bir araya gelir ve hem müzik yaparlar hem de içki içerler. İçki içilmeyen sadece eğlenmek için yapılan Asbap Geceleri de vardır. 

Sıra geceleri, Asbap Gecesinden tamamen farklıdır. Sıra gecelerinde içki içilmez. Müzik belli bir makam geleneğine göre yapılır. 

Arkadaş gurupları haftada birinin evinde sıra ile olmak üzere bir araya geldikleri için bu gecelere "Sıra gecesi " denilmiştir. 

Şanlıurfa'da "Sıra gecesi", "sıradan bir gece" değildir. Sohbetin kültürün edebiyatın müziğin harmanlandığı nezih ortamlardır. Sıra gecelerinde müzik icra edilir, çiğköfte yenir ama müzik ve yemek sıra gecesinin tamamı değil, bir bölümüdür, Amaç; sosyal, kültürel ve dini konularda sohbettir, muhabbettir, dayanışma ve yardımlaşmadır, geleneklerin yaşatılmasıdır.