• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi73
Bugün Toplam143
Toplam Ziyaret100185
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Sivas

DOĞUM

Doğacak çocuğun cinsiyeti hakkında birtakım tahminler yapılmaktadır. Bebek kadının sağ tarafında olursa erkek, sol tarafında olursa kız olurmuş. Çocuk 40 günlük olunca hamile kadın aşyerir. Ekşi, tatlı, et her şeyi canı ister. Sık sık çocuğu düşen kadınlar iş görmezler. Hamile kadın ağır bir şey kaldırdığı zaman çocuğunu düşürür. Bundan dolayı ağır yük kaldırmazlar.
Aileler erkek çocuğunu daha çok isterler. Bunun sebebi erkek çocuğunun ocağı yakması yani soyu sürdürmesi düşüncesidir. Doğumdan önce bebeğin bezi, beleği hazırlanır. Eskiden höllük elenip hazırlanır, bebeğin giyeceği köynek dikilirdi. Önceden bebekler höllükte büyütülürdü. Böyle büyüyen çocukların sağlam olduğu ve hastalanmadığı düşünülmektedir. Çocuk doğduktan bir hafta sonra ağaç beşiğe koyulur.
Doğumu ebe denilen yaşlı köy kadınları yaptırırdı. Doğum yapacak kadın oturur, dizini indirir. Ebe kadının arkasına geçer, diziyle veya eliyle kadını destekleyerek doğumun gerçekleşmesini sağlar. Çocuk doğunca, çocukla beraber eşi (göbek bağı) düşürülür. El tutmadık bir bıçak veya makasla 3 parmak ölçülerek göbek bağı kesilir ve düğümlenir. Öteki eşi de bir yere gömülür. Çocukta can olmazsa eş yakılarak, eşteki can çocuğa geçirilir ve sonra göbeği kesilir. Doğumda eşin mutlaka düşmesi gerekir; eşin düşmemesi durumunda kadın ölmektedir.
Çocuk doğduktan sonra beze sarılır. Akşam doğduysa sabah yıkanır, sabah doğduysa akşam yıkanır. Bebek yağ veya pekmez çalınarak belenir, sabah tekrar yıkanır. Kadın doğum yapınca bir kişi babaya “Doğum yaptı müjde benim” diyerek duyurur. Çocuk oğlan olursa daha fazla müjde verilir. Müjde olarak para veya gömlek, eşarp gibi hediyeler verilir. Çocuğu kucağına ilk olarak ebe alır. Hazır olan höllüğe bebeği koyarlar. Doğum yapan kadına da höllük dökülür ve dinlendirilir. Sütü geldiği zaman anne bebeği emzirmeye başlar. Bebek 1 yaşına kadar anne sütüyle beslenir.
Çocuğa isim, doğar doğmaz veya 3 gün sonra verilir. Evin en büyüğü olan kişi, çocuğa isim verir. Fakat son yıllarda ismi anne-baba vermektedir. Kadın doğum yapınca komşular çocuk görmeye gelerek, kadına “geçmiş olsun” derler. Çocuğun adını sorarlar. Çeşitli hediyeler getirirler. Eskiden doğum yapan kadına kuymak denilen bir çeşit hamur tatlısı getirilirdi ve kadın onu yerdi. Her doğumda kuymak yapılır ve komşular çağrılırdı.
Yeni doğum yapmış kadın (loğusa), al basmasın diye kesinlikle yalnız bırakılmaz. Alkarısının gelmemesi için çörek otu yakılır. Kadının başucuna yorgan iğnesi sokulur. Çocuğun ve annesinin başına Kuran-ı Kerim asılır. Bütün bu tedbirler bir yana, al basmasına karşı kadını yalnız bırakmamak esastır. Yeni doğum yapan kadın 3 gün sürekli yatar. Bir hafta sonra dışarıya çıkmaya başlar.
Kırk basmasına karşı birtakım uygulamalar yapılır. Cenaze giderken kırkı basmasın diye, yeni doğum yapan kırklı kadın, kundağını alıp dışarı çıkar, cenazedekiler gelince geri eve girer.
Çocuk kırk günlük olunca “kırklama” yapılır. Kırklamadan önce çocuk çimdirilir (banyo ettirilir).Bir eleğe ekmek konur, üstüne tuz konur. Çocuk beşiğe konur, anası da çocuğun başucunda oturur ve çocuk kırklanır.
Çocuğun ilk dişi çıktığında hedik kaynatılarak komşulara dağıtılır. Buna “Diş Hediği” denir.

EVLENME

Sivas çevresinde evlenme ve düğün adetleri genellikle bir bütünlük gösterir. Bazen il merkezi ile ilçe ve köylerde farklılıklar ortaya çıkabilir.

Kıza Bakma (Kız Beğenme):
Köylerde kıza bakma, kız beğenme adetleri pek yoktur. Çünkü köyde her aile birbirini en iyi şekilde tanır. Köy halkı aynı zamanda birbiriyle akrabadır. Bu nedenle köylerde akraba evliliğine daha çok rastlanır.
Kız beğenme (Kıza bakma) daha çok şehir, büyük ilçelerde ve ayrı köyler arasında bir gelenek halindedir. Evlenecek erkeğin anası komşuları ve akrabalarından birkaç kadın bir araya gelerek kız beğenmeye çıkarlar. Tavsiye edilmiş kızların evlerine tek tek giderek kızı bizzat görmeye çalışırlar. Eğer baktıkları kızlar arasında hoşlarına giden, beğendikleri olursa kızın tutum ve davranışları ile ailesinin durumunu çevredeki tanıdık bildik vasıtasıyla araştırırlar. Eğer bir mahsur yoksa beğenilen kıza başka bir gün dünür gidilir. Dünür gidenlere “görücü” denir. Görücüler kızı daha yakından tanıyabilmek için kendilerine su getirmesini isterler. Su getiren kız, görücüler sularını içinceye kadar karşılarında durur ve kızı iyice tetkik ederler.

Dünür Olma (Dünür Düşme):
Dünürlük erkeğin ailesi tarafından beğenilen kızın ve ailesinin çok yönlü araştırılıp soruşturulmasından sonra yapılır. Soruşturmada kızın ve ailesinin mazisinin temiz olup olmadığı, kızın evcimen, ağırbaşlı, görgülü ve vücut arızalı olup olmadığı araştırılır ve karar verildikten sonra sıkı dünürlük başlar.
İlk dünürlük yine kadınlar tarafından yapılır. Erkeğin anası ve yakınlarından birkaç kadın kızın evine giderek kızın anasına durumu açar ve kızlarını beğendiklerini “Allah’ın izni Peygamberin kavli” ile kızlarına dünür olduklarını söylerler. Bu ilk dünürlükte kız tarafının cevabı genellikle “Hele bir araştırıp soralım da, Allah yazarsa olur” şeklindedir. Kız tarafı da oğlanı ve ailesini araştırmaya başlar. (İçkisi var mı, başı dışarı mı, namuslu mu, kârı kisbi, işi yerinde mi, ailesinin ve kendisinin mazisi temiz mi) şeklindedir. Bütün bu araştırmalar ve soruşturmalar gizli yapılır. Bir müddet sonra dünürlük tekrarlanır. Eğer araştırmalarda herhangi bir sakınca bulunmadı ve kızın verilmesi uygun bulunuyorsa “Allah yazdıysa ne diyelim, bir de babaları görüşsünler” denir ve iş, erkek dünürlere kalır. İki tarafın erkekleri görüşerek söz kesme gününü kararlaştırırlar.

Söz Kesme:
Kararlaştırılan günde erkeğin babası, yakın akraba ve komşulardan 5-10 kişi köyün ve mahallenin imamı ile kız evine giderler. Kız tarafı da kendi akraba ve komşularından münasip gördüklerini söz kesmeye çağırır. Akşam kız evinde toplanılır. Bir süre sohbet edildikten sonra imam veya yaşlılardan biri sözü asıl meseleye getirerek resmen dünürlükte bulunur. “Allah’ın emri Peygamberin kavli ile kızınız……yı, oğlumuz…….ya dileyi geldik” denir. Kız tarafının sözcüsü de “Allah’ın emrine ne diyelim, bizi hısımlığa kabul etmeniz, bizim için bir şereftir. Çok mehel münasip” diyerek hısımlığın kabul edildiğini bildirir ve daha sonra çay-kahve ikram edilir. Söz kesme anında şerbet de içilir. Söz kesme anında kız evinden bardak, fincan, tabak gibi şeyler çalınır. Ertesi gün erkeğe verilerek ziyafet veya başka bir hediye istenir.

Nişan:
Şehir merkezinde nişan büyük salon veya evin oldukça büyük bir odasında yapılır. Geleneksel yanı yoktur. Ancak köylerde nişanın adı şerbet içmedir. Şerbet içme günü genellikle Perşembe veya Pazar günüdür. Nişana davet edilen misafirler, kız evine yakın bir evin büyükçe bir odasında toplanır, ortaya bir tepsi içerisinde erkek tarafından getirilen çay, şeker, sigaralar konur. Misafirlere, hazırlanan şerbetler ikram edilir. Erkek ve kıza nişan takılır. Misafirler getirdikleri hediyeleri ortaya konan tepsiye bırakırlar. Hediyeler altın, süs eşyaları ve para olur.

Nişan-Düğün Arası Gelenekleri:
Nişandan sonra şehirde “Sini Göndermesi” denilen bir gelenek vardır. Nişan takılan kıza oğlanevi tarafından süs eşyaları ve giyim eşyaları büyükçe bir tepsinin (Sini) üzerine konarak kız evine gönderilir. Kız tarafı da yakın komşularını davet ederek getirilen eşyaları onlara gösterir. Gelenlere şerbet ikram edilir. Aynı şekilde kız evi de oğlan tarafına alınan giyim eşyaları ile iki sürahi şerbeti bir tepsiye koyarak oğlan evine gönderir. Aynı şekilde sini görmeye gelen misafirlere şerbet ikram edilir.
Nişanlılık süresi kızın cehiz hazırlıkları, oğlanın askerlik durumu nedeniyle birkaç yıl uzayabilir. Genellikle köylerde nişanlılık iki yıl sürer.
Nişanlılık döneminde Kurban bayramında oğlan tarafı, kız tarafına bayramlıklarla birlikte bir de kurban gönderir. Kurbanlık genellikle koç olur. Koçun alnına da büyükçe bir altın takılır. Kurbanlık gezdirilerek kız evine götürülür. Köylerde erkeğin nişanlısını görmesine pek izin verilmez. Açıktan kız evine gidip gelmek erkek için ayıp sayılır. Ancak iki aile arasında gidip gelme olur. Nişandan belirli bir süre geçtikten sonra düğünle ilgili işlerin görüşülmesi ve düğün gününün kararlaştırılması için erkeğin babası kız evine giderek kızın babası ile görüşür ve düğün için bir tarih tespit edilir. Buna “Söz alma” denir. Bundan sonra kıza alınacak cehizler, takılar ve buna benzer şeyler için pazara çıkmaya veya şehre inmeye “Pazarlık görme” denir. Pazarlık görmeye kız ve erkek tarafı birlikte çıkar. Dükkanlar dolaşılarak alınacaklar alınır. Ayrıca ana, baba, kardeş ve akrabalara çeşitli hediyeler (Yol) alınır. Düğün günü tespit edildikten sonra köy içi düğünlerde davet, sağdıç ve güvey tarafından ev ev dolaşılarak yapılır. Köy dışı yerlerden düğüne davet edileceklere okuyucu gönderilir.

Düğün:
Artık düğün günü gelmiştir. Bir önceki gece gelin olacak kızın kınası türkülerle ve manilerle yakılır. Kız evinde toplanan köyün genç kızları gelinin etrafını çevirerek maniler söylerler. Bu maniler daha sonra yanık ve içli türkülere çevrilir. Her ne olursa olsun bu gecede gelin ve anası ağlatılır. Kına gecesinde söylenen türkülerden örnek verecek olursak:

1
Elek içinde valası
Kağıt içinde kınası
Hani bu kızın anası
Kız anam, kınan kutlu olsun

Atladı geçti eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Büyük evin yakışığı
Kız anam, kınan kutlu olsun

Tuz kabını tuzsuz koyan
Anasını kızsız koyan
Büyük evi ıssız koyan
Kız anam, kınan kutlu olsun

Biner atın iyisine
Çıkar yolun kıyısına
Selam söylen dayısına
Kız anam, kınan kutlu olsun

2
Çattılar çatma taşını
Kurdular düğün aşını
Kız ağlatma kardeşini
İşte koyup gidiyorsun

Gidiyorum gelmem gayri
Ağlarım da gülmem gayri
Ben bu İle dönmem gayri
İşte koyup gidiyorsun

Büyük evde büyük direk
Gümbür gümbür oynar yürek
El oğluna gelin gerek
İşte koyup gidiyorsun

Büyük evde büyük düğün
Kaba yorganlar örttüğüm
Babasız gelin ettiğim
İşte koyup gidiyorsun

Bu deyişlerden sonra kıza gelinlik elbiseleri giydirilir, başına bir duvak atılır. Kına tası ortaya getirilir, yine türkü ve manilerle önce gelin olacak kızın eline, sonra kızın yakın arkadaşlarının ellerine kına yakılır. Gecede bulunan genç kızlar ve çocuklar birer parça olsun ellerine kına sürerler. Gelin kınası uğur sayılır.
Ertesi sabah gelin almaya giden düğüncüler düğün evinden hareket ederler. Köyün kenarına gelindiğinde düğüncüleri kız tarafından düğün kâhyası ve köyün gençleri karşılar. Karşılayıcılar ve düğüncülerin en önünde bayraktar bulunur. İki kafile birbirlerine yaklaşınca, oğlan tarafının bayraktarı bayrağı yere paralel olarak ileri doğru uzatır, her iki kafile de durur. Kız tarafı bayraktarı oğlan tarafı bayraktarına:

Bayraktar bayrağı kaldır
Yönünü kıbleye döndür
Pirine bir selam gönder
Verelim Muhammed’e selâvat
Selâvat sallü alâ Muhammed
(Toplu halde söylenir)

Bayrak yukarı kalkar, bu sefer oğlan tarafı bayraktarı:

Bayraktar bayrağı kaldırdı
Yönünü kıbleye dönderdi
Pirine selam gönderdi
Verelim Muhammed’e selâvat
Selâvat sallü alâ Muhammed
(Toplu halde söylenir)

Kız tarafı bayraktar, oğlan tarafı bayraktarına çeşitli manzum sorular sorar. Sorular bilinirse yol açılır, düğüncüler ve karşılayıcılar köye girer. Şayet sorulan sorular bilinemezse düğüncülere güçlükler çıkartılır. Neticede bahşiş verilmek suretiyle köye girilir.
Davul-zurna çalınır ve türküler söylenir. Düğün odasında cehiz yazılır. Cehiz yazmaya düğüncüler ve kız tarafı katılır. Cehizdeki eşyalar tek tek isimleri ve değerleri belirtilerek bir listeye geçirilir. Cehiz yazan yazıcıya cehizdeki eşyalardan münasip bir hediye verilir. Davulcu ve zurnacıya da bir hediye verilir. Şayet cehiz köyden köye nakledilecekse ertesi gün gelin alayı ile birlikte arabalara yükleyerek götürürler. Gelin olacak kız akrabalarının birinin evindedir. Düğün kâhyası veya düğün sahibi kadınlardan bir grup kızın bulunduğu eve giderek, kızı evden almak isterler. Ev sahibi kapıyı içerden sürgüleyerek açmak istemez. Kendisine bahşiş olarak para teklif edilir. Epey direnmeden sonra nihayet razı olur, kapıyı açar, kız buradan alınarak davul zurna ile baba evine götürülür. Ertesi gün sabah düğüncüler, kız evinin kapısı önünde toplanırlar. Gelin, evden binbir naz ile çıkartılır. Bu sırada zurnacı gelin ata bindirme havasını çalar. Atın üzerine bir erkek çocuk bindirilmiştir. Düğün kâhyası, çocuğu bahşiş vererek attan indirir ve gelin, yengelerin yardımı ile ata bindirilir. Gelinin yüzü kapalı ve başı süslüdür. Yöreye göre bu süs değişir. Gelin oğlan evine yaklaşınca güvey, sağdıçla birlikte evin damına çıkar. Gelin kapıya yaklaşınca “Gelin attan inmiyor” diye bir ses yükselir. Bunun üzerine kayınbaba geline bir inek veya dana hediye eder. Gelinin ineceği yere büyük bir kazan ters çevrilerek konur. Kazanın üzerine de bir tahta kaşık bırakılır. Gelin üzengiden ayağını çıkarır, kaşığın üzerine basar. Kaşığın kırılması uğur işaretidir. Güvey elinde bulunan çerez ve bozuk parayı gelinin başından aktarır. Dökülen paralar ve çerez çocuklar tarafından kapışılır. Yengelerin yardımı ile gelin eşiğe getirildiğinde, eşiğin iç kısmına ocak demiri veya balta konur, gelinin avuç içine bal sürülür. Gelin avucunun içindeki balı kapının üst eşiğine sürer, sağ ayağını eşikten içeri atarak demirin üzerine basar. Eve giren geline şerbet sunulur. Genç kızlar halay tutarlar. Davetlilere yemek verilir ve düğünün önemli bir kısmı bitmiş olur. Gerdek, yassı vakti üzeridir. Damat eve götürülür ve sırtına yumruk vurularak içeri itilir. Gelinin sağdıcı olan kadın, gelin ve güveyi el ele tutturarak geline “Kurt isen kuzu ol” der, mutluluk dileğiyle evlileri baş başa bırakır.
Düğünün ertesi günü “Duvak Açma” günüdür. Konu komşu, hısım akraba gelinin evinde toplanarak duvak açarlar. Gelin duvağı ile ortaya getirilerek bir sandalyeye oturtulur. İki kadın gelini ortalarına alır, ellerine aldıkları oklava ile gelinin duvağını alt kenarından dolayarak, yavaş yavaş ve kıvıra kıvıra başına kadar açarlar. Düğüne iştirak eden ve saçılar getiren akrabalara gelinin cehizinden bazı hediyeler verilir. Böylece düğün tamamlanmış olur.

ÖLÜM

Bir kişi öldüğünde ilk önce çenesi bağlanır ve gözü açıksa gözü kapatılır. Temizliği yapılır, tırnağı uzunsa tırnağı kesilir. Daha sonra, başka yerde olan çocuklarının, akraba ve hısımlarının gelmesi beklenir. Onlar gelmeden cenaze defnedilmez.
Ölünün gözleri açık gittiyse bir hasretinin olduğu ve hasretine kavuşamadığı söylenir. Bir eşine, dostuna veya çocuğuna hasret gitmiştir. Cenaze gömülürken başı kıbleye gelecek şekilde konur. Sabahleyin ölen kimse, yakınları geldikten sonra öğlen defnedilir. Öğleden sonra öldüyse akşam kararmaya kalırsa ölü gömülmez, ertesi güne kalır. Güneş battıktan sonra cenaze gömülmez, “toprak kabul etmez” denir. Cenaze mümkün olduğunca erken gömülür, eğer bekletilecek olursa serin bir yerde bekletilir. Ölü kefenlenirken, bilen bir kişi kefeni biçer ve hocayı bekler. Kefenlenmeden önce cenaze hoca tarafından yıkanır. Ölen kadınsa, cenazeyi kadın yıkar. Ölünün yıkandığı sudan artanı dökülür. Daha sonra cenaze kefenlenir. Tabutun üstüne yeşil bir örtü örtülür. Ölen kişi asker veya resmi ünvanı olan bir kişiyse tabuta bayrak örtülür. Cenaze musalla taşına götürülerek cenaze namazı kılınır. Cenaze evden ayrılmadan, hoca talkın verir ve helallik alınır. Cenaze musalla taşından alınarak mezarlığa götürülür. Tabut mezarlığa 4 kişi tarafından omuzda götürülür. Mezarlık uzak ise araçla götürülür. Mezar önceden komşular tarafından kazılır. Cenaze, mezarın içinde ‘nefte’ denen bölmeye sağ kolunun üstüne gelecek şekilde konur, yönü kıbleye bakar. Mezarın üstüne toprak atılarak kapatılır. Toprak doldurulana kadar hoca Kuran okur. Toprak doldurmayanlar çömelerek veya dikilerek hocayı dinler. Cenaze defnedildikten sonra orada bir kişi kalır ve hoca dua okur. Cenaze sahipleri orada dizilir ve komşular “başın sağ olsun” diyerek oradan ayrılırlar. Daha sonra komşular teker teker eve giderek cenaze sahiplerine başsağlığında bulunurlar. Cenaze evinde komşulara ve misafirlere yemek verilir. Komşu ve akrabaları ölü evine yemek götürürler.
Ölünün arkasından yas tutulur. Yas süresince konuşulmaz, gülünmez, gezilmez, traş olunmaz, televizyon izlenmez, siyah elbiseler giyilir ve karalar bağlanır. Yas genellikle 1 hafta sürer. Ölünün 7. günü helva yapılarak komşulara dağıtılır. Buna “Ölünün ağzını açmak” denir. Ayrıca yemek verilir. 40. Günü yine komşular çağrılarak yemek verilir, Kuran okutulur.
Mezar ilk Perşembe veya Cuma günü ziyaret edilir. Bayramlarda ziyaret edilir, Kuran okutulur, lokma dağıtılır. Her fırsatta mezar ziyareti yapılır. Ölünün elbiseleri fakirlere verilir veya yakılır. Vasiyetleri ev halkı tarafından yerine getirilir. Mezarın iki ucuna ağaç koyulur. Ağacın üstüne adı soyadı, doğum ve ölüm tarihleri yazılır. Mezara ağaç konmak suretiyle mezarın yeri belli edilmektedir ve kaybolması önlenmektedir. Daha sonra mezar mermerden veya betondan yeniden yapılır. Mezarlara çiçek ve ağaç dikilir. Mezarlıktan geçerken dua okunur, özellikle geceleri mezarlıktan geçilmez.
İlk bayramlar, yaslı aileler için yas bayramıdır. Bayramı sevinçli geçiremezler, hüzünlü olurlar. Komşular ilk olarak yaslı aileleri ziyaret eder ve onlarla bayramlaşırlar.
Çocuk yaşta ölenlerin masum ve günahsız olduğuna, onlara sorgu sorulmayacağına inanılır. Ölmüş kişilerin adı geçtiğinde ise “Allah rahmet eylesin”, “Toprak incitmesin”, “Rahmetlik” gibi sözler söylenir.

Sivas El Sanatları

Sivas Çarığı

Sivas’ta çarık sanatını en iyi icra eden ustalardan biri olan Osman Hilmi Çetinkaya, 1932-1987 yılları arasında yaşamış ve eski Sakatatcilar Çarşısında mesleğini sürdürmüştür. (Yukarıda kendi yaptığı çarığı görebilirsiniz. ) Bir zaman Anadolu insanının giyeceği olan çarığın hammaddesi manda derisidir. İşlenmiş manda derisinden kalıp kullanılarak yapılan çarıkların rahat giyimi vardır. Günümüzde ise artık kullanılmayan çarıklar, Sivas’taki ustaları Ahmet EMLEK v

Sivas Kemik Tarağı

Sivas kemik tarağı koç, manda ve öküz boynuzundan yapılır. Boynuzlar bir müddet bekletilip kurutulduktan sonra en ince ayrıntısına kadar temizlenir ve ateş ocağına konur. Ustanın gözetimi altında ateş ocağında ısıtılan boynuzun düzleştirilmesi yapılır. Yapılacak tarağın şekline göre kaba olarak kesilir. Daha sonra tesviyesi yapılan kemik yeniden ateş ocağında ısıtılarak ikinci kez düzeltme işlemi yapılır.

Sivas Çorabı

Geçmişte çok canlı olan çorap örücülüğü günümüzde kaybolmaya yüz tutmuştur. Doğanşar, Zara, Hafik, İmranlı ilçelerimizde bu el sanatı halen sürdürülmektedir. Kullanılan stilize bitki, hayvan ve insan motifleri dokuyanın iç dünyanın yansıtacak biçimde dokuyanın iç dünyasını yansıtacak biçimde işlenir. Genellikle beş şiş ile örülür ve hemen her çorapta en az beş renk ip bulunur. 

Sivas Kilimi

Kilim dokumacılığı daha çok köylerde gelişmiştir. Yaygın olarak kilimler; yan kilim, kebir orta kilim, çul kilim, deve tüylü kilim, nakışlı kilim, kırmızı beyaz kilim gibi isimlerle anılırlar. Sivas çevresinde Şarkışla kilimleri meşhurdur. Desenler ve motifler dikdörtgen veya eşkenar dikdörtgen şeklindedir. Sivas çevresi kilimlerinde bitkisel ve hayvansal motiflerin yanında geometrik ve sembolik motifler de kullanılmaktadır. 

Sivas Bıçağı

Geçmişin gözde kılıçları, Kılıçlar Çarşısında yapılırdı. Kılıcın yerini giderek daha güçlü silahlar alınca, kılıç ustaları çakı-bıçak yapımına yöneldiler. Kentte bulunan bıçak atölyelerinde genellikle kılıç tipi bıçaklar, bağ bıçakları, büyük ekmek bıçakları, bir, iki, üç ağızlı ya da ustura tipi bıçaklar üretilir. Kentin özellikle kara saplı bıçakları ünlüdür. Çakı ve bıçakların ağızları “namlu” denilen çelikten, sapları […]

Gümüşçülük

Gümüş işçiliği azimle ve sabırla yürütülen bir meslek dalıdır. Bu sabrın sonunda ortaya çıkan bir vazo, bir levha, sandık, kolye, yüzük, küpe oluncaya kadar uzun bir serüvenden geçer. Usta tabaka halinde ve farklı mikronlardaki gümüş plakayı yüksek ateşte “tav”a tabi tutar, gümüşün sertliğini alır. 

Sivas Halısı

Ülkemiz halıcılığında olduğu kadar dünya halı sanayinde de seçkin bir yeri bulunan Sivas halıları Selçuklu devrinden (13. yy) beri süregelen bir geleneğin ve özgün bir çalışmanın ürünüdür. Sivas halılarının en belirgin özellikleri kullanılan ipliği inceliği, iç boyamalarının orijinalliği, dokumadaki ustalık, ilmek sayısı fazlalığı ve üzerindeki motif, desen ve renk uyumunun ahengidir. 

Çubukçuluk ve Ağızlıkçılık

“Ağızlıkçılık” veya “Çubukçuluk” ismiyle anılan el sanatının başlangıcı 1800’lü yıllara kadar iner. Sivas ağızlıklarının yapımında Tokat- Erzincan- Kars ve Ağrı yörelerinden temin edilen “Germişek ya da karamuk” denilen ağaç cinsleri kullanılır. Germişek çubukları istenilen boyda kesilir, bunlar uzunluklarına göre “Lüleli, topcık başlı, yanma başlı, ufak lüleli ağızlık, arabalı ağızlık (birbirine geçmeli)” gibi çeşitli adlar alır. 

Hediyelik Eşyalar

Çubukçuluk (Ağızlık Yapımcılığı) : Çubukçuluk köklü el sanatlarından biridir. Kişisel kullanım yada satış için yapılan çubuklar günümüzde turistik bir değer kazanmıştır. Ağızlık yapımında yörede germişek yada karamuk denilen bir ağaç kullanılır. Germişek çubukları istenilen boyda kesilir, bunlar uzunluklarına göre “Lüleli, topcık başlı, yanma başlı, ufak ağızlık, ufak lüleli ağızlık, arabalı ağızlık (birbirine geçmeli)” gibi çeşitli 

Sivas El Sanatları

Sivas’ta geleneksel el sanatları oldukça gelişmiştir. Dokumacılık, bakırcılık, gümüş işçiliği, çubukçuluk, çorap örücülüğü, ve çakı-bıçak yapımcılığı en köklü el sanatlarıdır. Bunlardan çorap örücülüğü giderek önemini yitirirken, diğerleri günümüzde de sürdürülmektedir. Sivas’ın çok zengin kompozisyonlu ve renkli dokumaları ile kara kemik saplı bıçakları ünlüdür. Dokumacılık : Selçuklular döneminde başlayan dokumacılık sonraki yüzyıllarda gelişmiştir.