• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi70
Bugün Toplam176
Toplam Ziyaret100218
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Osmaniye

Evlenme Gelenekleri

Evlenme Gelenekleri

Düğünlerin, insan yaşamına canlılık katan bir fonksiyonu bulunmaktadır. İçerisinde birbirinin neşesine ortak olma, birleştirme ve bütünleştirme gibi muhtevalar barındırır. Ülkemizin büyük bir bölümünde olduğu gibi Osmaniye düğün gelenekleri de bazı aşamalar halinde gerçekleştirilir. Bu aşamalar: kız beğenme, kız isteme, nişan takma, düğün günü kesme ve düğün kurmadır. Düğün kurma; bayrak merasimi, bayrak dikme, bayrak kurbanı, çaba ya da kırkım, düğün eğlenceleri, kına yakma, damat tıraşı, gelin almadır.

          Kız beğenme, genellikle büyükler tarafından, düğünlerde, bayramlarda eş ve dost ziyaretlerinde gerçekleşir.  Evlenecek kişilerin kendisi tarafından da gerçekleşebilmektedir. Beğenilen kız, öncelikle erkek tarafının ailesi ve yakınları tarafından, kız tarafını ziyaret ederek gerçekleşir. Bu ziyaret sırasında kızın ve ailenin kusuru yoksa istemeye karar verilir.

Kız istemede, erkek evi kız evine düğür gider. Allah’ın emri, peygamberin kavli üzerine kız istenir. Münasip görülürse “Allah’ın emri üzerin verdik, münasiptir” denir. Dünürcüler tarafından kızın istenip söz kesilmesine kız bitirme denir.  Bunun üzerine ağız tatlısı adı verilen bir tatlı yenir veya şerbet içilir. Tatlı yendikten bir süre sonra, nişan (takı takma) töreni yapılır. Törene akraba, eş, dost ve komşular davet edilir. Nişanda soğuk bal şerbeti veya soğuk oralet ikram edilir.

Nişandan belli bir zaman sonra, erkek tarafı düğün yapmak için kız tarafından izin ister. Buna düğün günü kesme denir. Düğünler bayrak kaldırma merasimiyle cuma günü öğlen vaktinden sonra başlar. Bayrak dikme töreninde bayrağın dibinde kesilen kurbana bayrak kurbanı adı verilir. Bu kurbanın eti ilk gün gelen misafirlere yemek ikramında kullanılır. Düğünlerin müzik aleti davul ve zurnadır. Bayrak merasiminde yakın akrabalar, komşular ve mahalle sakinleri bulunur. Düğün eğlencelerinin başlamasından sonra, düğüne gelen davetlilerin düğün sahibine maddi katkı sağlamak maksadıyla verdikleri paraya çaba ya da kırkım adı verilir.

Bir ay kadar sonra kız tarafı, oğlan tarafına dürü (okuntu) dağıtır. Okuntu olarak bardak, eşarp, havlu vs. gönderilir.

          Kına merasimi, genellikle cumartesi akşamı kına merasimi gerçekleşir. Kına yakılacak gelinlik kıza kına elbisesi giydirilir, kadınların bulunduğu odaya getirilir ve diz çökerek oturtulur. Bu arada kadınlar kına türküleri ile gelini karşılarlar. Kına, bir tepsi içerisinde üzerine mumlar dikilmiş şekilde getirilir. Kına türküleri bitene kadar mumlar gelinin başında bir genç kız tarafından gezdirilir. Gelinin eline kına yakılırken genelde şu türküler söylenir:

                                            

                                                   “Kız anası kız anası

                                                    Başında mumlar yanası

                                                    İşte gelin gidiyorum

                                                    Nerde bunun öz anası”                                                  

          Kına yakma işlemi tamamlanmadan kız tarafı, erkek tarafından kına gümüşü adında bir altın takı takmasını ister. Bu bir Cumhuriyet altını, bilezik veya küpe olabilir. Kına işlemi, kına gümüşünün takılması ve kınanın yakılması ile sona erer. Gelinin arkadaşları ve oğlan evinden gelen kızlar kına gecesi günü gelin evinde yatarlar. Sabah olunca çeyizler ortaya açılır ve sayımı ile kayıtları yapılır. Bu kayda “değer biçme” denir. Yapılan bu senet, kız evine verilir. Boşanma durumunda bu eşyalar kız evine iade edilir.

          Damadın zifaf sonuna kadar süren yakın arkadaşlarına “sağdıç” kızın arkadaşlarına ise “yenge” denir. Yengeler de gelini banyo yaptırıp, gelinlik elbisesini giydirene ve onu hazırlayana kadar ona yardımcı olurlar. Sağdıç ve yengelerin görevi zifaf sonuna kadar devam eder.

          Düğünün son günü olan pazar günü, damat herkesin görebileceği bir yere oturur ve sağdıçları tarafından hizmetleri yapılarak tıraşa hazırlanır. Hamama götürülür ve damatlıkları giydirilir. Gelin de arkadaşları tarafından hazırlanır. İki kat elbise giydirilir. En altta kırmızı, onun üstünde önü açık, yeşil etek vardır. Başına fes giydirilir. Fesin üzerine kırmızı duvak atılır. Onun üzerine de pullu eşarp konur. Alnına ayna takılır. Yanaklarına duluk (zülüf) yapılır. Alnına kâkül kesilir.

Pazar günü davullu zurnalı gelin alma töreni yapılır. Oğlan evinden kafile halinde kız evine giden alaya “samen” denilmektedir. Geçmişte yengeler gelin almaya atlarla gitmekteydi. Gelinin atı sağdıçlar tarafından süslenir ve hazırlanırdı. Atın alnına ayna, kulaklarına eşarp takılır, üzerine heybe atılırdı.

Gelin baba evinden çıkacağı sırada beline yeşil, sarı, kırmızı, mor kuşaklar bağlanır. Bunun anlamı gardaş kuşağıdır ve kardeşlerin sayısı kadar geline kuşak bağlanır. At kapıya gelince, gelinin kardeşi yol parası ister. Yol parası alınınca gelin kapıdan çıkarılır türküler söylenerek ata bindirilir. Yengeler arkada, gelin önde olacak şekilde evden çıkılır. Bu arada cirit oyunu oynanır. Silahlar sıkılır. Mezarlığın etrafı dolanılır.

Gelin oğlan evine geldiğinde bayrak gelinin önüne konur. Burada da yol parası alınır. Bu, para veya hediye şeklinde olabilir. Kayınbabası bir inek, kaynanası da bir koyun hediye eder. Yengeler ise çebiç (oğlak) verir. Geline ayrıca para da verilir. Bu arada gelinin elinde bir ayna ve ekmek vardır. Davul zurna eşliğinde oynatılır. Düğün evine geldiğinde eline bir şişe verilerek atması beklenir. Bu, gelinin gücünün ölçülmesi anlamındadır. Eşiğe konmuş ekmek dürümü ise onun inancının sembolüdür. Ekmeği alır öper başına koyar ve öylece içeriye girer. Bu hareket aynı zamanda rızkının bol olması anlamındadır.  

Oğlan evinde büyük bir sinsin ateşi yakılır. Damat, ateşin yanına getirilir. Güveyin sarığı bağlanır. Babası çağrılır. Sarık tutmuyor diye babasından mal istenir. O da verir. Damat gelirken yine türküler söylenir. Sarık iyice bağlandıktan sonra abdallar davul zurna çalar ve para alır. Halaylar yöre düğünlerinin değişmez eğlenceleridir. Hem oyun oynanır, hem türkü söylenir. Bu nedenle yöredeki oyunların mutlaka bir türküsü, bir hikâyesi mevcuttur. Yengeler güveyin önünde ateşin yanına, ellerinde üzümler ve kömbeler olduğu halde oynayarak giderler. Sağdıçların üçü damadın bir yanında, üçü de diğer yanında bulunur. Damat övülürken türküler söylenir.

Düğünlerde deve oyunu, kartal oyunu ve kadı gibi oyunlar oynanır. Düğünde, ayrıca damat bir eve saklanır. Gençler onun elbisesini giydirir. Bu arada karşı tarafın gençleri, damadın eşyalarından çalabilmek için, çeşitli yollara başvururlar. Çalabilen eksiği sorar ve karşılığında bir şeyler alır.

Gelin ve damat, imamın yanına getirilir. Kızın yanında iki kişi vardır. İki rekât namaz kıldırılır. İmam nikâhı kıyılır.  Sabah olunca geline (tülbent) baş bağlanır. Köyün kadınları gelinin etrafına toplanıp, başına izar takarlar. Geline para atarlar. Davetlilere yemek verirler. Daha sonra gelenlere havlu, çorap vs. hediyeler dağıtılır.

 

KINA TÜRKÜSÜ

Atladım da eşiği,                                                                Yuduğun yastı taşlar,

Sofrada buldum kaşığı.                                                       Gölgelendi ağaçlar.

Büyük evin de âşığı,                                                            İşte goydum gidiyorum,

Gız anam, kınan kutlu olsun.                                                Beni unutmayın gardaşlar.

Baba baba kölen olayım,                                                     Zalım ana, zalım baba,

Sakalına tel olayım.                                                             Zalım ana, zalım baba

Verme beni develiye,                                                           İşte koyup gidiyorum,

Kapına da kul olayım.                                                          Hani elimin kınası.

Altın teşt içinde,                                                                   Şu görüneni ekin sandım,

Kınan ezilsin.                                                                       Ekin değil, burçağımış.

Gümüş tarağınan,                                                                 Gız anadan ayrılması,

Zülfün çezilsin.                                                                     Yalan değil, gerçeğimiş.

Bir incecik çay dolanır,                                                        Gız anası, gız anası,

O da vaktinde dolanır.                                                         Üstünde mumlar yanası.

Ana besler, el gönenir,                                                          İşte geldik gidiyoruz,

Vermen beni develiye.                                                          Hani bunun öz babası.

GELİN ATA BİNERKEN

Bindiğin atlar etlensin,                                                         Çattılar ocak taşını,

Gittiğin yollar otlansın.                                                         Gurdular düğün aşını.

Gız anan heyle katlansın,                                                     Çağırında gardaşını,

Vermen beni develiye.                                                         Çeksinde atının başını.

Develeri hey ha bilmez,                                                        Bindirdiler Arap ata,

Adamları selam almaz.                                                         Götürürler yönün öte.

Saçımı uğruma (yanıma) çeksem,                                         Ağgedik’ten aşırırlar,

Arkama çekenim olmaz.                                                      İzarları tüte tüte.

Keklik kafese tünedi,                                                          Biner atın iyisine,

develi oğlunun inadı,                                                            Gider yolun goyusuna.

Vermen beni develiye,                                                         Gız anam yazgın buyumuş,

Elalem sizi gınadı.                                                                Allah da böyle buyurmuş.

DAVUL-ZURNALI “ŞABA” GENELEĞİ
Toplumsal değişime paralel olarak son yıllarda uygulanmaya başlanılan, salon düğünleri ile mahalle içerisindeki sokaklarda gerçekleştirilen müzikli-eğlenceli veya mevlit okutularak yapılan düğün törenleri dışındakilere bakalım.

Davul ve zurna eşliğinde yapılan evlenme törenlerindeki yardımlaşma, dayanışma kültürü olarak bilinen ve yaşatılmak istenilen “Şaba” olayının ayrıntılarını anlatmak istiyorum.

Bu olayla ilgili gözlemlerim, kayıtlarım ve anlatacaklarımın Osmaniye merkez ve Köyleri ile ilgili olduğu, en yakın ilçemizde bile farlı olabileceğini anımsatmak isterim.

Ancak, törenlerin farklılıklar göstermesine rağmen yakın uygulamalar olduğunu da bilmenizi isterim.

KESİMSİZ DÜĞÜN
 Erkek tarafının davul ve zurna sanatçıları ile belli miktarda parasal anlamda anlaşma yapmadığının adıdır.

Damat tarafının Davul-zurnacılarla  herhangi bir miktar belirlemeden yapılan anlaşma sonucunda, düğüne gelen konukların tamamının “Şabalanması” sonucu elde edilen gelirin tamamının kendilerine kalması şeklindedir. 

Böylesi bir düğün töreninde Davul-Zurna ekibine konuklardan aldıkları paranın dışında farklı bir para ödenmez, aldıkları ile yetinirler.

Düğün törenine gelen davetliler para vereceklerle zarf içerisinde düğün sahibine verir, ancak çoğunlukla hediye kabul edilmesi anlamına gelir.

Bazı düğün sahipleri ise, davetiye verirken (kız veya erkek evi) gereken ürünün adını söyler veya yazılı olarak bildirir. Davetiyeyi alan kişi düğüne o hediyeyi alarak gider.

KESİMLİ DÜĞÜN
Düğün sahibinin, (erkek tarafı) davetiyesinin alt kısmına “düğünümüz kesimlidir” sözlerini yazdırıyorsa, bilinmelidir ki, bu düğüne gidildiğinde para atmanız gerekiyor. Yani herhangi bir ev eşyası istenmediğini anlamanız gerekiyor.

Davetiyelerindeki bu not özellikle davul-zurna eşliğinde yapılan düğünlerde yazılır. 
Erkek tarafı, düğün için belli sayıda davul ve zurnacı ile görüşerek tören süresince alacakları anlaşılarak kararlaştırır. Bu ara da bahşişler  Davul-zurna sanatçılarına, diğer paralar düğün sahibine ait olacaktır ve öyle anlaşma  sağlanır.

Son 10 yıldır Osmaniye’deki Davul-zurna sanatçıları, özellikle “kesimli düğün”leri tercih etmektedir. Çünkü, öncelik olarak düğün töreni için yapılacak hizmet için belirlenen belli bir miktar parayı düğün sonunda almayı garanti altına alıyorlar. Bununla birlikte düğüne gelen konukların şabalanması sırasında; 5,10 veya 20 Tl’lik banknotları da davul-zurna çalma hünerleri ile aldıkları düşünerek, “Kesimli düğünler” anlaşması kolay oluyor.

DÜĞÜNLERDE ŞABALAMA OLAYI
Osmaniye’deki düğün gelenekleri arasında Şabalama olayı bayrağın dikilmesi ile birlikte başlar.

Damat evindeki yüksek bir ağacın dalları arasına uzunca  bir direk bağlanır. Diğerin tepesine bir soğan konulur, altına da bayrak bağlanır. Bayrak direğinin dikilmesi sırasında davul-zurna çalmaktadır.

Bayrak dikildikten sonra damak av tüfeği ile direğin tepesindeki soğana ateş açar. Soğanı vurması iyilik ve mutluluğa işarettir.

Bu kez davulcu Damat’a dönerek zurna eşliğinde şabalama olayına başlar. İlk şaba olayı burada başlamıştır. Damat cebinden çıkardığı belli miktardaki parayı davulcuya verir. Davulcu elindeki tokmakla birlikte havaya kaldırarak, “Bereket versin damadın kesesine”diyerek bir süre salladıktan sonra yanındaki zurnacıya verir.

Bu andan sonra davul ve zurnacı dinlenmeye çekilir.

Özellikle öğle yemeğinin ardından davetliler gelmeye başlar. Düğün evinin önündeki geniş alana masa ve sandalyeler dizilmiştir. İlk girişteki sandalyeler sürekli boş bırakılır. Çünkü ilk gelen ve şabalanacak olan davetlilerin buraya oturması sağlanacaktır.

Davetliler sokağın girişinde gözlenmektedir. Bazı davetliler düğün evine 50 metre kala silah sıkarak geldiklerini belirtmek isterler. 

Damat’ın yanından ayrılmayan Sağdıç,  koluna kırmızı bir kurdele bağlı olarak dolaşmaktadır.

Bir de Abdal ağası düğünde görev alır. Bunun da kolunda mendil veya kırmızı kurdele bağlıdır. 

Düğüne gelen davetliler davul-zurna eşliğinde sokakta karşılanır, alanın girişindeki boş sandalyelere oturtulur. Damat, Abdal ağası, Sağdıç, Damadın babası, kardeşleri öncelikli olmak üzere düğün sahipleri davetlilerin elini sıkıp sarılarak “hoş geldiniz” der.

Düğünde görevli bir kişi elindeki tepsi içerisinde, kolonya, şeker ve sigara getirip davetlilere ikramda bulunur. Bu sırada davul-zurna eşliğinde ezgiler çalınmaktadır.

İlk ikramın ardından düğünün kahvecisi elindeki kahve fincanı ve birer bardak su getirerek davetlilere ikram eder. Davetliler kahvelerini içerken davul ve zurnanın ezgilerindeki ritm daha da hareketlenmektedir.

Gözler davetlilerin üzerinde yoğunlaşmıştır. Kimin ne kadar para atacağı, kimin davulcu veya zurnacıya şaba sırasında ne gibi şakalar yapacağı merak edilmektedir.

Kahveler içilip, boş fincanlar götürüldükten sonra şaba olayı başlamış anlamına gelir.
 
Şaba olayı çoğunlukta iki davul ve zurna ile yapılır. Bazı düğünlerde ikiden fazla davul-zurna bulunmasından dolayı şaba sırasında bu sayı artabilir.

Şaba olayı başlamıştır artık. Bir davulcu tokmağı hızlı hızlı vurarak şabalamaya başladığını göstermeye çalışırken, yanında ise diğer davulcu veya davulcular ile zurnacılar sabit şekilde aynı ritmde ezgi çalmaktadır.

Davetliyi şabalamak isteyen davulcu, sağ dizini yere koyarken, sol ayağının parmak uçunu toprağa yerleştirecek şekilde öne doğru eğilip çökmektedir. Bu sırada sağ elindeki tokmağın ortasından tutacak şekilde avucunda kavramak suretiyle elinin arka kısmını  toprağa değdirip, sonrasında alnına götürür, sonrasında ise davetliye doğru elini uzatarak; “Bereket versin ağamın kesesine!... Kesene bereket ağam!..” diyerek yüksek sesle konuşur.

Aniden ayağa kalkar dönerek hızlı şekilde takmağı davula vurmaya başlar, yeniden diz çöküp, “Bereket versin ağamın kesesine!” diye konuşur.

Bazı davetlilerde şabalama olayı kısa sürerken, bazıları şakalaşma adına oyalama taktikleri yapmaktadır.

Davulcuların konuşmalarındaki söyleyişleri, bir diğer anlamla dudaklarından çıkan sözcükler davul ve zurnanın sesine karışarak anlaşılamaz.

Böylesi durumlarda davetli davulcuya ellerini açarak takla atmasını ister. Şabalama sırasında davulcunun takla atması “Dombalak attı” anlamında da kullanılır.

Davulcu kendisinin takla atmasını isteyen davetlinin paralı biri olduğunu düşünür, elindeki tokmağın davula hızlı hızlı vurarak dönmeye başlar, ani bir hareketle tokmağın ortasından tutup, davulun bir köşesini yere koymak suretiyle omuzlarının üzerinde birkaç kez dönerek davetlilerin önünde gösterisi yapar.

Davetliler bu ve benzeri zorluk çıkarmalarında, damadın arkadaşları veya ailenin yakınlarında sık görülür.

Böylesi durumlarda davetli kişi; Abdal ağasının oynamasını isteyebilir. Düğün sahiplerinin oynamalarını isteyebilir. 

Bazı durumda ise; Sağdıç davetlilerin önüne çağrılır, yere bir kova su dökülür ve çamurlaşmış toprak üzerinde damadın oynaması, çamura yatması istenir. Çamura yatmak ve giysilerini kirletmek istemeyen sağdıç davetlilere farklı tekliflerde bulunur, onları bu isteklerinden vaz geçirmek ister. Ama bazı anlarda da bu olaylar davetlileri kırmama adına yapılır.

Bu ve benzeri olayların bitmesinin ardından davetli bu kez davulcuya işaret ederek şabalanmak istediğini belirtmeye çalışır.

Davulcu aynı tempo ile ve aynı hareketleri yaparak; “Bereket versin ağamın kesesine!” diyerek yerdeki pozisyondan kalkıp ayakta hızlı hızlı tokmağı davula vurarak verilecek parayı beklemektedir.

Şabalama sırasındaki bir başka olay, yani bu kez  şakalaşma fırsatı davulcunun eline geçmiştir. Eğer davetli davulcuya şaba sırasında fazla zorlama yapmışsa, benzeri zorlamayı bu kez davulcu davetliye yapmaya çalışır.

Davulcu çalmayı sürdürürken davetli cebinden 5 Tl çıkarıp yere atar. Davulcu diz çöküp tokmak bulunan elindeki baş ve işaret parmağı arasında tutmak suretiyle yerdeki parayı alır, havaya kaldırıp herkesin göreceği şekilde dönmeye başlar. Sonrasında ise 5 Tl’yi az bulduğunu belirtip davetlinin gömleğinin cebine koyar.

Davulcu çalarak dönmeye başlar, elindeki tokmağın ortasından tutarak davetlinin önünde başını öne doğru eğerek; “Cebinden akrep çıksın!.., Anan sana cep dikmedi mi ağam!...” gibi sözler söylemeye başlar.

Davetli bu kez 10 Tl’yi davulcunun önüne atar. Eğer davulcu bunu da beğenmezse; davetliye yaklaşır, gömleğinin yakasını tutar, yırtmak istercesine sallamaya başlar. Bu sırada; “Bereket versin ağamın kesesine!.. Verirsen de,
vermezsen de canın sağolsun!..” diye konuşurken, bazı davulcuların sözcükleri ağzının içinde yuvarlayarak, anlaşılması zor olacak şekilde; “Allah belanı versin!... Ocağına incir ağacı dikilsin!..” gibi beddua şeklinde sözcükler kullandıkları olur. Ancak, bu sözleri o kadar hızlı ve anlaşılmaz şekilde söyler ki, davetli kişi söylenilenleri davulun hızlı çalınması ve dil arasında yuvarlanması nedeniyle güzel sözler olarak algılar.

Davulcu kendisine verilen bahşişi yeterli bulması halinde parmakları ile havaya kaldırıp, “Bereket versin ağamın kesesine!” diye konuştuktan sonra yanındaki zurnacıya verir.

Bu kez düğün sahibine verilecek olan paranın alınmasına sıra gelmiştir. Davulcu bu kez davetlinin önündeki masaya yaklaşır, tokmağı tutan elinin sırt kısmını masaya vurarak; “Bereket versin ağamın kesesine!”der.

Davetli, davulcuya vereceği bahşişi çıkardığı cebinden değil, diğer cebinde hana önce ayarladığı parayı çıkarıp masanın üzerine bırakır. Veya dağılmasını sağlayıcı şekilde yere doğru fırlatıp atar.

Yere dağılan parayı Davulcu tek tek toplar, herkesin göreceği şekilde parmaklarının arasında  yelpaze gibi tuttuktan sonra herkesin göreceği şekilde elini havaya kaldırıp birkaç kez döndükten sonra  Abdal ağasına parayı verir.

Davulcu kendisine verilen şabadan memnun kalmışsa son kez davetlinin önünde başını eğerek; “Bereket versin ağamın kesesine, Allah razı olsun ağam!” diyerek alandan ayrılır.

Düğünlere gelen konukların şabalanması olayı çoğunlukla bu şekilde gerçekleşir.

Çoğunlukla Pazar günü öğle yemeği yenilmesinin ardından gelin alayı, kız evinde gidip gelinin getirilmesi sırasında ve getirildikten sonra şabalama olayları vardır. 

Gelinin odadan çıkarılması sırasında, evin bireylerinden biri gelinin sandığının üzerine oturur ve kalkmaz. Sandığı vermek için bahşiş ister, bunun diğer adı sandık şabasıdır. Damat tarafından biri sandığın üzerinden kalkması için oturan kişi ile pazarlık yapar ve anlaşılan para verilir.

Damat gelinin koluna girip kapıdan çıkarmak istediği sırada dışarıdan kapı kilitlenmiştir. Çoğunlukla gelinin erkek kardeşi (varsa) kapının açılması için para ister. Bunun adı gelinin evinden çıkarılması şabasıdır.

Gelin evden çıkarılır, mahalleden uzaklaşmaya çalıştığı sırada genç veya çocuklar gelin arabasının önüne sandalye, ağaç dalı, bisiklet, motosiklet gibi gitmesini engelleyici eşyalar koyarlar. 

Gelin arabasının ön kısmında aile bireylerinden biri oturmaktadır. Daha önceden hazırlanan zarflar içerisine para konulmuştur. Bazı yerlerde para yerine mendil bulunmaktadır.  Yolda gelin arabasının önüne duran kişilere para zarfları veya mendiller verilir. Bunun adı da yol şabasıdır.

Gelin arabası evin önüne getirilip parkettikten sonra, otomobilin içerisindeki gelin ve damadın ışındakiler çıkar. Şoför kapıyı kilitlemiştir. Bir taban içerisine; arpa, buğday taneleri, şeker, madeni para ve yöresine göre farklı ürünler konulmuştur. Yüksekçe bir yerden bu tabaktakiler gelin arabasının üzerine dökülür.

Gelinin otomobilden çıkarılması sırasında, saygı duyulan insanlardan biri kapıya gelir ve gelinin inmek istemediğini söyler. Kayın ana olacak kadın çağrılır ve geline ne hediye vereceğini söyler. İkna yöntemleri aranmaya başlanır. Köy yerlerde çoğunlukla büyükbaş hayvan hediye edilmesi istenir. Kasaba veya şehirlerde ise bilezik, koyla gibi hediyeler geline vaat edildikten sonra gelin arabadan indirilip odasına götürülür.
Buna da gelinin kaynanayı şabalaması olayı denilir.

Gelin ile damat odasına girer, 5 dakika sonrasında elinde limonata bardakları ile düğünün yemeğini yapan aşçı kapıyı çalarak odaya girer. Gelin ve damat yapılan ikram karşılığında bardağın içerisine para koyar.
Buna da Düğün aşçısının şabası denilir.

Gelin ile damat içeride bir süre kaldıktan sonra dışarıya çıkarılıp sandalyeye oturtulur. Gelinin yüzü açılır. Davulcu burada gelin ile damadın önünde ezgiler söyleyerek şabalama olayını gerçekleştirir. Damat ve gelinin vereceği para miktarına Davulcu itiraz etmeden alır ve “Bereket versin damat ve gelinimiz kesesine! Allah sizlerden razı olsun, sizleri bir yastıkta kocasın!”diyerek, oradan ayrılır.

Bu olaya da Gelin ile damadın Şabalanması denir.

Davulcunun gözleri Damadın babası, annesi, erkek kardeşleri, sağdıç ve Abdal ağasını aramaktır. Onları birer birer bulduktan sonra Şabalayarak verecekleri parayı itiraz etmeden aldıktan sonra; “Düğününüz hayırlı ve uğurlu olsun ağalar. Bizden bu kadar, haydi Allaha ısmarladık!” diye konuşur.

Bu olaya ise Düğün sahiplerinin şabalanması denilir.

Düğünün sona ermesinin ardından  bir kenara oturan davulcu ve zurnacılar önlerine bir mendil açıp, zurnacıda biriken parayı içerisine dökerler. Düğünü şenlendirmeye gelen davul ve zurnacılar, toplanılan parayı kendi aralarında eşit olarak paylaşır, ceplerine koyarlar. Bu para düğünü  şenlendirmek için aldıkları paranın dışında tutulmaktadır

 alıntı:OŞYAD yönetim kurulu Başkanı ve emekli gazeteci Mustafa Bardak

El Sanatları

Karatepe Kilimleri

Dünyaca ünlü kilimlerin dokunduğu Karatepe-Kızyusuflu, köyü Kadirli’ye 20 km. uzaklıktadır. Doğal boya atölyesi, dört boya fırını, 25 yataklı sosyal tesisi bulunan kooperatifte kilimler tamamen doğal yün ve doğal kök boyadan, Anadolu Türk obalarının yüzyıllardır dokuduğu özgün motif ve renkler esas alınarak dokunmaktadır. Yurtiçi ve yurtdışında birçok şehirde sergilenen kilimler büyük ilgi görmektedir. Kök boya ile boyanan yünlerden yapılan Karatepe kilimleri, dünyaca ünlü olup yurt dışına ihraç edilmektedir.

Seramik

Ham maddesi Toprakkale ilçesine bağlı Tütsüz köyü civarındaki volkanik curuflardan (leçe taşı) elde edilerek, Osmaniye Korkut Ata Üniversite'nde üretilen çeşitli seramik ürünleri, dayanıklılıkları ve motifleriyle Osmaniye’nin simgelerinden biri olma yolundadır.