• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi16
Bugün Toplam186
Toplam Ziyaret102025
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Coğrafi Yapısı ve Tarihi

Coğrafya

    Çanakkale Türkiye’nin kuzeybatısında Avrupa ve Asya kıtalarını birbirinden ayıran ve kendi adını taşıyan Boğaz’ın iki yakasında kurulmuştur.

Arazi Yapısı

    Çanakkale; Balkan Yarımadası’nın Doğu Trakya topraklarına bir kıstakla bağlanmış Gelibolu Yarımadası ile, Anadolu’nun batı uzantısı olan Biga Yarımadası üzerinde toprakları bulunan bir ilimizdir.

    Avrupa ve Asya’da toprakları bulunan Çanakkale, Edirne, Tekirdağ ve Balıkesir il sınırları ile çevrilidir. İl sınırlarına; Ege Denizinde Türkiye’nin en büyük adası olan Gökçeada ile Bozcaada ve Tavşan Adaları da girer.

    İl , 25° 40′-27°30′ doğu boylamları ve 39°27′-40°45′ kuzey enlemleri arasında 9.933 Km2 lik bir alanı kapsar. İlimizin topraklan büyük bir kısmıyla Marmara Bölgesinin Güney Marmara bölümüne; Edremit Körfezi kıyısındaki küçük bir alanı ise, Ege Bölgesine girer.

    Anadolu Yarımadası’nın en batı noktası Baba Burnu ile Türkiye’nin en batı noktası olan Gökçeada’daki Avlaka Burnu il sınırları içerisindedir. İlin toplam kıyı uzunluğu 671 km.dir.

 

İLÇELERİN YÜZÖLÇÜMÜ ve YÜKSEKLİK VERİLERİ
 
İlçe
Yüzölçümü (km2)
İl Yüzölçümüne Oranı (%)
Yükseklik (m)
 
MERKEZ
928
10
2
AYVACIK
893
9
273
BAYRAMİÇ
1.284
13
95
BİGA
1.354
13,6
42
BOZCAADA
43
0,4
2
ÇAN
906
9
74
ECEABAT
465
5
5
EZİNE
654
5
25
GELİBOLU
820
8
24
GÖKÇEADA
287
3
54
LAPSEKİ
882
10
3
YENİCE
1.417
14
271
 
0
0
0
Toplam
9.933
0
0

Dağlar

    Çanakkale ilinin toprakları, genellikle dağ ve tepelerle kaplı alanların vadilerle parçalanmış engebeli görünüşündedir.En yüksek dağı 1767 metre ile Kaz Dağı’dır. Gelibolu Yarımadası’nda Tekir Dağlarının uzantısı olan Koru Dağı 726 metre yüksekliktedir . Diğer yüksek dağlar , kaz dağı dolaylarında yer alır. Biga yöresinde kuzeydoğu, güneybatı yönünde uzanan 500-1000 mt. arasındaki az yüksek sıralar, dalgalı bir görünüm Gelibolu Yarımadası’nda, boğazdan Saroz Körfezine doğru basamak basamak bir yükselme görülür. 400 metreye yaklaşan, tepeler dik yamaçlarla Saroz Körfezine iner.

Ovalar

    Akarsu ağızlarında ve geniş tabanlı vadilerde görülen ovalar Çanakkale’de az yer kaplar. Ezine Ovası, Bayramiç Ovası, Kumkale Ovası, Biga ve Karabiga Ovaları, Agonya (Yenice-Hamdibey-Kalkım) Ovası, Umurbey ve Sarıçay Ovaları, Anadolu yakasındaki ovalardır. Gelibolu Yarımadasında ise Kavak Ovası, Cumalı Ovası, Yalova Ovası, Kilye ve Piren Ovaları vardır.

Akarsular ve Göller

    İlimiz dahilinde büyük, küçük bütün akarsuların düzenli bir rejimi yoktur. Sonbahar yağmurlarıyla ve karların erimeye başladığı nisan, mayıs aylarında kabarırlar, bunun dışındaki sürelerde bir kaç yüz litrelik debiye kadar düşerler.
    Bu düzensizlik yüzünden ilimizdeki akarsulardan ulaşım ve tarım yönünden yararlanma imkanı olmamaktadır.

    Akarsuların çoğu Kazdağı’ndan doğarlar. İlimizdeki akarsuların belli başlıları; Tuzla Çayı, Menderes Çayı, Sarıçay , Kocabaş Çayı, Bayramiç Deresi, Bergaz Çayı ve Kavak Çayı’dır.

    İl sınırları içinde kalan arazide önemli bir göl yoktur. Mevcut göller Gelibolu Yarımadası’nda ve Gökçeada’da yazın kuruyan tuz gölleri’dir.

İklim

    Çanakkale İlinin iklimi, bulunduğu yer nedeniyle geçiş iklimi özellikleri gösterir. Genel karakteriyle Akdeniz iklimi özelliklerini yansıtır. Bunun yanında İlimizin daha kuzeyde bulunması nedeniyle kışları ortalama sıcaklık daha düşüktür. Minimum sıcaklık -4,2 °C ile Şubat ayı, Maksimum sıcaklık +35,8 ile Ağustos ayındadır. Yıllık sıcaklık ortalaması 14.7, ortalama nem oranı ise %72.6′dır. İlimizi çevre İllerden ayıran diğer bir özelliği de yılın büyük bir kısmının rüzgarlı geçmesidir.

    Yıllık egemen rüzgar kuzey rüzgarlarıdır. En çok, poyraz, yıldız, lodos, kıble eser. Yıllık ortalama yağış miktarı 662.8 m3 (Gökçeada) ile 854.9 m3 (Ayvacık) arasında değişmektedir. Yaz aylarında yağış miktarı oldukça düşüktür. Yağışların en fazla görüldüğü aylar Aralık, Ocak ve Şubat ayları’dır. Karla örtülü gün sayısı en fazla 8 gün kadardır.

Bitki Örtüsü

    İl yüzölçümünün % 55′i ormanlıktır. Kalan diğer alan çayır, mera ve tarıma elverişli arazi ile kaplıdır. Akdeniz iklimine özgü bitki topluluğu makiler, defne, kocayemiş, mersin ve çalılıklardan oluşmuştur. Bu ormanlarda karışık cins ağaç toplulukları bulunur. Kızılçam, karaçam, köknar, meşe, kayın türündeki ağaçlar çoğunluktadır. Koru tipi ormanlara, Kazdağı dolaylarında rastlanır. İç kısımlarda, bozkır görünümlü, cılız otlu, tahıl üretimine elverişli alanlar ile su boylarında her mevsim yeşil kalabilen çayırlara rastlanır.

Çevre

    Doğal çevrenin giderek bozulup yok olduğu günümüzde; ülke nüfusunun % 25′ inin, ülke sanayisinin yarısından fazlasının bulunduğu Marmara Bölgesinde kentleşme ve sanayileşme baskısına direnebilen bir yaşam ortamıdır ÇANAKKALE.

    Dünyanın önemli su yollarından biri olan Çanakkale Boğazı, 671 km. kıyı şeridi, kendine has özellikleri, ilimiz doğal çevresinin en belirgin zenginliklerindendir.

    Çanakkale’de kentleşme ve sanayileşme yoğun bir biçimde yaşanmadığından ülke genelinde görülen çevre problemleri ilimizde yaşanmamaktadır. Mevcut sanayi tesislerinde sıvı ve gaz atıkları yönünden gerekli önlemler alınmakta, yerleşim yerlerinden kaynaklanan sıvı ve katı atıkların en az zararla bertarafına çalışılmaktadır. Gerçekleştirilmesi planlanan yatırımların çevre üzerinde yapabileceği olumsuz etkilerin önceden belirlenerek gerekli önlemlerin alınması amacıyla Çevresel Etki Değerlendirme Çalışmaları sürdürülmektedir. Sanayi’de kullanım için getirilen doğal gazın önümüzdeki yıllarda ısınma amaçlı olarak kullanımı da planlanmaktadır.

 

Tarihçe

ÇANAKKALE'nin TARİHİ

    Eski çağlarda HELLESPONTOS ve DARDANEL olarak anılan Çanakkale M.Ö. 3000 yılından beri yerleşim alanı niteliğini korumuştur. Erken Bronz Dönemi’nden bu yana önemli bir yerleşim merkezi olan Çanakkale; Çanakkale Boğazı sayesinde Anadolu ile Avrupa ve Akdeniz ile Karadeniz arasındaki bağlantıyı sağlayan iki geçit bölgesinden biridir. Bu özelliği nedeniyle oldukça zengin bir tarihi vardır.

    Yörede yaşayan topluluklara ekonomik ve askeri üstünlük sağlamış, onlar da uygarlık alanında çağdaşlarını geçmişlerdir. Ancak bu durum, yöreyi çeşitli göç ve istila hareketlerinin hedefi yapmıştır. Değişik tarihlerde yerleşmek ya da yağmalamak amacıyla bölgeye gelenler olmuş, her iki durumda belirli kültür alışverişini yoğunlaştırmıştır. Bu kültürel yoğrulma, yüzyıllar boyu kesintilerle sürmüş, bunun sonucu oldukça renkli bir kültür mozaiği ortaya çıkmıştır. Boğazın en dar yerinde Fatih Sultan Mehmet döneminde Rumeli yakasında Sestos dolaylarında Kilitbahir, Anadolu yakasında Abydos dolaylarında Sultaniye (Kale-i Sultaniye) ya da Çanak Kalesi adı ile anılan kaleler yapılmıştır. Bugünkü Çanakkale İli’nin adı Anadolu yakasındaki Çanak Kalesinden gelmektedir.

    Yörenin en eski halkı Beşiktepe ve Kumtepe yerleşmelerinden bilinen Kalkolitik Dönemin yerli halkıdır. Bunları, İ.Ö. 3000′lerden 1200′lere kadar herhangi bir dış etki altında kalmadan yaşamlarını sürdüren Troya halkı izler. Bundan sonra sırasıyla Troya Savaşları ile Akalar, Ege göçleri ile çeşitli kavimler gelmiştir. En son olarak Sicilyalı Komutan Roger De Flor’un ölümüyle buyruğundaki Katalonyalılar bir süre etkinliklerini sürdürseler de, daha sonra Türkler’le yaptıkları bir anlaşma gereği, Çanakkale ve yöresini Türk Beylerine bırakmışlardır.

    M.Ö. 3000 yılında kurulan L Troia, M.Ö. 2500 yıllarında bir depremle yıkılmıştır. Bundan önce de yörede eski yerleşmelerin bulunduğu bilinmektedir. Dardanos kentinin I. Troia’dan önce kurulduğu düşünülmektedir. Kuruluş önceliği 100-150 yıl kadardır. M.Ö. 1200′lerde kuzeyden gelen “deniz kavimleri”nin göçü ile bölgede ve Anadolu’da yazılı tarih açısından karanlık dönem başlamıştır. Bölge, M.Ö. 7. yüzyılda Batı Anadolu’da büyük bir güç haline gelen Lydia Krallığı’nın egemenliğine girmiş, M.Ö. 5. yüzyılda Perslerin gelmesiyle, Pers etkisi artmaya başlamış, M.Ö. 386 yılında Persler ve Spartalûar arasında yapılan “Kral Barışı” ile bölgede kesin olarak Pers egemenliği sağlanmıştır. M.Ö. 334′te Makedonya Kralı Büyük İskender’in Pers ordusunu Biga Çayı (Granikos) yakınlarında bozguna uğratmasıyla Anadolu’da Pers hakimiyeti gerilemeye başlamıştır. İskender’in Ölümünden sonra İskender’in komutanları bölgede iktidar mücadelesine girişmişlerdir. Bergama Krallığı’nın hakimiyeti ve Galat istilaları döneminden sonra, Roma’nın bölgedeki hakimiyet kurma çabaları sırasında Diktatör Sulla, Gelibolu’ya kadar gelmiştir. Bölge, Roma ve Bizans dönemlerinde limanlarıyla da önem kazanmıştır. Osmanlıların Akdeniz’de egemenlik kurma istekleri, onları Balkan Yarımadası’ndaki fetihlere, Gelibolu ve yöresinden başlamaya yöneltmiştir. Gelibolu’da bir tersanenin kurulmasıyla birlikte Çanakkale’deki Osmanlı egemenliği daha da artmıştır. Boğazın önemi Çanakkale Savaşları’nda (1. Dünya Savaşı’nda) bir kez daha gündeme gelmiş ve düşman donanması 18 Mart 1915 tarihinde bozguna uğratılmıştır.

ÇANAKKALE'nin ANTİK TARİHİ

    Dardanelles ve Hellespontos Çanakkale'nin bilinen en eski adları. Dardanelles Troya'nın mitolojik atalarından Dardanos'tan türetilmiş..... Antik Çağ'daki adı Hellespontos ise mitolojiye dayanıyor. Antik çağ yazarlarının çok işlediği "Altın Post" mitolojik öyküsünde Karadeniz'e, Kolkhis ülkesine altın postlu koça binip gitmek için boğazı geçerken koçtan düşen Helle'den geliyor ve anlamı Helle'nin Denizi. İki kıta arasında bir geçiş noktası olmanın yanı sıra Doğu Roma, Bizans yani İstanbul'a deniz yoluyla ulaşmak; verimli Karadeniz'le ticaret yapmak için Akdeniz ülkelerinin; bir iç deniz olan ve açık denizlere ancak İstanbul ve Karadeniz boğazlarından geçerek ulaşılabilen Karadeniz ülkelerinin ilgisini çekti. Kimi zaman gemileri birbirine bağlayıp bir köprü kurarak, bazen de dubalardan köprü oluşturarak ordular kıtadan kıtaya geçtiler. Dardanos'la ilgili buluntular yok ama tarihinin Troya'dan önceye dayandığı düşünülüyor. Uzun yıllardır süren kazılarda ortaya çıkarılan I. Troya'nın kuruluşu İ.Ö. 3000 yılında kurulan Troya 500 yıl sonra bir depremle yıkılmıştı, sonra defalarca yeniden kurulup yeniden yıkılacak Troya büyük bir uygarlık kurmuştu. Bölge bir çok uygarlığa ev sahipliği yaptı, bir çok uygarlık dönem dönem bölgeye egemen oldu. İ.Ö. V. yy'de bütün Anadolu'da sel gibi yayılan Persler egemen oldular. İ.Ö. 386'da Persler ile Spartalılar arasında yapılan "Kral Barışı" ile bölgede Pers egemenliği iyice pekişti. Pers Kralı Kserkes Yunanistan ve Makedonya'ya geçmek için boğazda dubalar ve gemilerle bri köprü kurdurdu. Abydos'dan Sestus'a ordusunu geçirdi. Pers egemenliği Makedonya Kralı Büyük İskender'in İ.Ö. 334"de Gronikas'da (Biga Çayı) Pers ordusunu yenmesiyle gerilemeye başladı. Bir süre Pers komutanları arasındaki iktidar kavgalarına tanık oldu. Bergama Krallığı egemenliği Galat istilanda kaldı. Roma ve Bizans dönemlerinde limanları ile önem kazandı. Osmanlı'nın bölgede ilk ele geçirdiği yer Gelibolu oldu. Sonra bölgede tamamen hakimiyet kurdu. 

Mitolojiden bir aşk öyküsü

    Çok eski zamanlarda Çanakkale Boğazı’na Hellespontos deniyordu. Boğazın Avrupa yakasındaki Sestos kentinde büyük bir Afrodit Tapınağı vardı ve tapınakta da çok güzel bir rahibe olan Hero!
Sestos’taki bahar şenliğinde Abydos’lu yakışıklı Leandros getirdiği hediyeleri sunarken Hero’yu görünce yıldırım aşkına tutuldu.
    Hero bu aşkı reddetti ama Leandros’un aşkı öylesine büyüktü ki sonunda rahibenin de kalbine aşk ateşi düştü.
Denizin iki ayrı yakasında yaşıyorlardı ama aşk denizleri aşacak kadar büyüktür her zaman.

    Hero’nun fırtınalı ve zifiri karanlık bir gecede balıkçıların yollarını bulabilmesi için yaktığı ateşe doğru yüzmeye başladı ve kıyıya çıkmayı başardı. İki sevgili sarıldılar birbirlerine.

    Artık ateş her gece yanıyor ve delikanlı her gece boğazı yüzerek Hero’ya ulaşıyordu.
Ama mevsim dönüyor; rüzgarların ve dalgaların egemenliği başlıyordu. Antik Çağ yazarı Heseidos (i.Ö. VII.) yy’da “İşler ve Günler” diye bir kitap yazmıştı ve “Kış gelip de rüzgarlar her yönden esmeye başlayınca, suları şarap rengine dönmüş  denize çıkacağına toprağı işle.Tekneyi kıyıya çek, etrafını taşla çevir (…) yelkenleri dikkatle dür, dümeni ocağın bir köşesine as ve deniz mevsiminin gelmesini bekle.” diyordu. Ama aşk bekler mi hiç!

    Leandros bahara kadar gelmeyeceğine dair verdiği sözü unuttu ve sevgilisine doğru kulaç atmaya başladı. Fırtına ve dalgalarla boğuşuyordu. Hero’nun yaktığı ateş de fırtınadan sönünce yolunu kaybetti.

    Hero gecenin karanlığında sahile indiğinde Leandros’un ölüsüyle karşılaştı. Acıya dayanamayıp intihar etti oracıkta.
İki sevdalıyı boğazın kıyısında ayrılmamacasına bir mezara koydular ve denize çiçekler attılar.

ÇANAKKALE'nin KENT TARİHİ

    Osmanlı egemenliğine giren, Boğaz’ın kıyısına kurulmuş kentin çekirdeğini 1462 yılında Çimenlik Kalesi’nin etrafında başlayan yerleşim oluşturuyor. Günümüzde de iyi durumda olan ve Askeri Deniz Müzesi ile birlikte görülebilen kalenin ve boğazın savunulmasında görevli asker ve idareci sivil memur müslümanlar ilk olarak Fatih Camisi civarındaki Cami-i Kebir mahallesini kurdular. Aynı dönemde kalenin yapımında çalışan Romanlar da Çay Mahallesini oluşturdular.
    Bu iki mahallenin oluşumundan sonra yoğun olarak denizcilik ile uğraşan Rumlar çevreden kente geldiler Cami-i Kebir mahallesinin kuzey yönünde Rum mahallesi oluşturdular.

    Ermeniler de Rumlarla aynı dönemde Zafer Meydanı kilise civarına yerleşerek kendi mahallelerini kurdular.

    Kentin çarşısı da bu durumda kalenin kuzeyinden doğu yönüne doğru yerleşti. Sarıçay kenarında küçük sanayi yer alırken zanaatkârlar da Ermeni mahallesinin güneyi ile Çay Mahallesinin doğusunu mekan tuttular.

    Bir dönem Kale-î Sultaniye olarak anılan kentin günümüzdeki adının kalenin çanağı andırmasından ya da yöredeki çanak-çömlek yapımcılığından geldiği düşünülüyor.

    18. yy’a kadar kent olma yolunda belirli bir gelişme gösteren Çanakkale, Boğazlarda ekonomik faaliyetin yoğunlaşması ile bir liman kenti olmaya ve zenginleşmeye başlar. Eski mahalleler büyürken ticari faaliyeti yürüten Yahudiler kentin doğu tarafına yerleşerek Musevi mahallesini kurarlar. Boğaz ticareti ve liman kenti olarak oynadığı rol kente ticari ataşelikler ve fahri konsoloslukların gelmesine neden olur, bu temsilciliklerin sayısı kısa zamanda yirmiyi bulur. Bunlar Kordon boyunca ticari ataşelikler mahallesini oluştururlar.

    19. yy’da Osmanlı’nın çöküş yaşaması Ege Adaları, Kırım ve Balkanlardaki müslümanların Anadolu anakarasına göçünü başlattı. Buraları güvensiz bulanların bir bölümü de Çanakkale’ye yerleşti. Tatar mahallesi o zamanlarda oluştu. Müslümanlar dışındaki kent halkı ise göçmek bir yana genişlemeyi sürdürdüler. Yeni bir Rum mahallesi kurdular.

Ve savaş!..

    20. yy’ın başından itibaren başlayan savaş ortamı oldukça karmaşık bir göç dalgası yarattı. Elli yıllık bir döneme yayılan bu süreçte müslümanlar dışındaki halk kenti terketti. Balkanlar’dan ve Ege Adaları’ndan göçmenler geldi. Gelenler gidenlerin mahallelerine, evlerine yerleştikleri için kent dokusunda büyük bir değişim yaşanmadı. Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere – Fransa – Rusya ‘ya karşı Almanya-Avusturya / Macaristan – İtalya üçlü ittifakı oluşmuş tu. Osmanlı itilaf devlet lerinin yanında yer almak istemiş ancak olumlu cevap alamamıştı. Osmanlı tara fından satın alındığı açık lanan İki Alman savaş gemisinin Karadeniz’e geçerek Rusya’yı bombalamaları üzerine Osmanlı fiilen savaşa katılmış oldu.

    Alman savaş gemilerinin peşinden gelen İngiliz ve Fransız savaş gemileri Çanakkale Boğazı’ndan geçmek ve Karadeniz’e çıkmak istiyordu. Osmanlı buna izin vermeyince İngiliz-Fransız donanması Boğaz’ı kuşattı. (1915)

    Osmanlı Boğaz’ın iki yanına yerleştirdiği kuvvetlerle donanmanın geçmesine ve karaya çıkmasına izin vermedi.
Her iki tarafın büyük kayıplar verdiği bu dramatik savaşın geçtiği yerler günümüzde tarihi Milli Park. Bu bölgeyi ilerleyen sayfalarımızda özel bir bölüm olarak göreceğiz.

Bir savaştan bir savaşa…
    Çanakkale stratejik Boğaz’ın kapısı konumunda olduğundan ve Çanakkale Savaşları’nı doğrudan yaşadığından savaş sonrasında da, yeni bir savaş, yani İstiklal Savaşı süresinde zor bir dönem geçirdi.
Cumhuriyet’le birlikte yaralarını sarmaya ve kendine yeniden çeki düzen vermeye çalışan kent bu kez Türkiye katılmasa da 2. Dünya Savaşı ile karşılaşıyordu. 2. Dünya Savaşı süresince de genç Türkiye Cumhuriyeti Çanakkale Boğazı’nda yoğun bir tahkimat yapmak durumunda kaldı. Savaş yılları bütün Türkiye gibi Çanakkale için de zor geçti.

Savaştan sonra
    2. büyük savaş sonrasında 1949 yılında kent için ilk plan yapıldı. Cumhuriyet Meydanı düzenlendi ve kentin varolan yerleşim ve sanayi-ticaret alanlarının gelişme ve yapılanma şartları belirlendi.
Kent 1950′lerin ikinci yarısında, 1970′li yılların ortalarında ve 1980′lerin ilk yarısında büyüme atakları yapar. Bu ataklarda planlar zorlanır ve kırılır.