Kilis'te yorgancılık sanatı, başlı başına bir geçim kaynağını oluşturmaktadır. Ancak teknolojinin gelişiminden o da payını alarak elle yapılan, göz nuru dökülerek üretilen yorganların yerini fabrikasyon yorganlar almıştır.
Çeşitli renk ve desenlerden oluşan yorganlar , saten kumaş üzerine iğne yardımıyla işlenir. Yorganın alt kısmını oluşturan ve genellikle beyaz olan kumaş patiskadır ve buna astar denir. Astarla yorganın üstünü oluşturan saten kumaş arasına pamuk, yün veya elyaf yerleştirilir. Satenle aynı renkte olan naylon ipliklerin iğne yardımıyla satenin üzerinde başlayan gezintisi ile yorgan motifi oluşturulur.
Ev arasında bayanlar tarafından yapılan geleneksel ev yorgancılığı; yerini, günümüzde genellikle çalışanlarının erkek olduğu işyerlerine bırakmıştır. Hünerli erkek ellerinden çıkan yorgan motiflerini de tıpkı nakışlarda olduğu gibi tabii motifler (karanfil, gül, sarmaşık, salkım, zeytindalı, kuş, şahmaran ve kelebek ... vb.) oluşturur.
Sağlıklı, kullanışlı ve ekonomik olması nedeniyle ısrarla, fabrikasyon yorganların yerine tercih edilen el yapımı yorganların, Kilis ekonomisine yaptığı katkı tartışılmaz bir gerçektir. Bu yorganlar, üreticiler tarafından yurdumuzun dört tarafına pazarlandığı gibi yurt dışına da ihraç edilmektedir. Günümüzde yorgancılık sektörü kooperatifleşerek üretimlerini sürdürmektedir.
YEMENİCİLİK
Kilis’te yaşayan geleneksel el sanatlarından biri de yemeniciliktir. Yemeni, üstü yumuşak deri, tabanı kalın deri olan ve köşkerler tarafından elde dikilen ökçesiz ayakkabının adıdır.
Yemeni yapımında farklı hayvanların derisi kullanılır. Yumuşak olan üst yüzü ‘havır’ denilen oğlak derisinden yapılır. Sert olan taban, ‘gön’ yani kalın sığır veya manda derisinden yapılır. Astarda koyun derisi kullanılır. El emeği, göz nuru ile üretilen yemeniler; kaliteli doğal malzemeden yapıldığı için teri çekerek, vücudun elektriğini almaktadır.
NAKIŞ İŞLEMECİLİĞİ
Kilis’te nakış işlemeciliğinin geçmişi oldukça eskilere dayanmaktadır. Çiti badem, mercimek, ciğerdeldi, kartopu, cemaliyan, çiniğnesi, kanava iğnesi (kaneviçe) ve sim sırma gibi iğne teknikleri uygulanarak işlenen nakışlar genellikle insan, yaprak, çiçek, meyve motifli ve geometrik desenlidir.
ÇULHACILIK (DOKUMACILIK)
Kilim dokumacılığının yanında ham iplikten bez , aba, maşlah , şal , çarşaf, yastık kılıti... vb. dokunması günümüzde varlığını koruyamamıştır.
SARAÇLIK
Meşinden at arabası koşumları, cüzdan , semer , kürtün, kuburluk , hurç kenarı vb. şeylerin yapıldığı meslek dalıdır.
SEMERCİLİK KÜRTÜNCÜLÜK
Yöreye has bir stilde geliştirilmiş olan semercilik bugün tamamen yok olmuştur. Bir iki kürtüncü kalmıştır ama onlar da yavaş yavaş yok olmaktadır.
HALLAÇLIK
Ellerinde yaylan ve tokmaklarıyla pamuk atarak, pamukların kabartıldığı zanaat dalıdır.
POSTAL VE HAYDACILIK
Kilis yöresine özgü bir stilde dikilen postal, düğmesiz ve koncu haydaya göre kısa olan bir ekinci ayakkabısıydı. Alt kısmı kalın camız derisinden olurdu. Haydanın koncu ise dize kadar uzun, önden çapraz olarak bağlanan, düğmeli, yerel ekinci ve ziraatla uğraşanların giydiği dayanıklı ayakkabısıydı.
KÖŞKERLİK
Eskiden Kilis'te çok sayıda köşker vardı ve yemeni dikerlerdi. Kırmızı, siyah, gülrengi, şeftali renginde boy boy yemeniler yaparlardı. "ulu, orta, ges" diye adlandırdıkları kalıplarda yemeni dikilirdi. Küçük çocuklar için dikilenlere de "kelik" denirdi. Kilis yemenileri yurdun bütün yörelerine gönderilirdi. Bugün daha çok folklorik amaçla üretilmektedir.
NACARLIK VE SABACILIK
Hayvancılık ve tarımda gerekli olan araç ve gereçler ile saban, meses, değnek, sırık, yayık, yemlik, kazma, kürek ve bel sapları vb. gibi araç ve gereçleri yapanlar "Sabancılar Çarşısı" denilen yerde çalışırlardı.
TENEKECİLİK
İdare lambası, fennüs (fanus), resim çerçevesi, kadüs (kova), şapşak, kutu, mangal vb. gereçler ile soba yaparlardı.
KALAYCILIK VE BAKIRCILIK
İşlemeli havanlar, baharat değirmenleri, kazanlar, tepsiler, siniler, çeşitli mutfak gereçleri bakırdan yapılırdı. Bu sanat, turizme yönelik olarak çalışan birkaç kişinin dışında plastik, alüminyum ve çelikten yapılan gereçlerin piyasaya hakim olması nedeniyle varlığını koruyamamıştır.
ARABACILIK
Eskiden Kilis'te Bursa arabaları kadar güzel ve zarif araba ve yaylılar yapılırmış. Günümüzde bu işle uğraşan kalmamıştır.
TABAKLIK (DEBBAĞLIK)
Köşker, postalcı, çizmeci, semerci saraçlara ve koşumculara deri işlerlerdi. Bu iş eskiden ilkel araçlarla yapılırmış. Deriyi işlemek için zırnık ve köpek dışkısından yararlanılırmış.
HELVACILIK
Bir zamanlar Kilis'te helvacılık da yaygınmış. Taa Antep'ten bu mesleği öğrenmek için çıraklar gelirmiş.
HASIRCILIK VE ZEMBİLCİLİK
Katran Cami civarında "Zembilciler Çarşısı" denilen yerde hasırdan gereçler yapılırmış. Bunu yapan zanaatkarların en büyük özelliği gözlerinin görmemesiydi. "Körler Çarşısı" da denilen bu yerde sazdan zembil, ip, şilif vb. şeyler örerlerdi. Bugün bu çarşı yıkılmış olup; hasırcılık ve zembilcilik de tarihe karışmıştır.
GELENEKLER
EVLENME GELENEKLERİ
Geçmiş dönemlerde evlilikler, doğal olarak görücü usulüyle yapılmaktaydı. Askerden dönen delikanlı “kabı kacağı” birbirine çalıyor, sinirli davranıyorsa, artık onu baş göz etmenin zamanı gelmiştir. Örtüsünü giyen ana, yanına birkaç yakınını da alarak; ya tarif üzerine ya da sorup soruşturarak kız aramaya başlar. Gördüğü kızı öperken; onun yanaklarını okşayıp yüzünde boya olup olmadığını kontrol eder. Görücüye çıkan kız da, üst üste zubunlar (zıbın) giyerek, vücuduna dolgun görüntüsü vermeğe çalışır ve kahve sunarken, yüzünü mangal ateşine tutarak, yanaklarının kızarmasını sağlar.
Kilis ve yöresinde düğün giderleri oldukça ağırdır. Kız kalını (başlık bedeli; para yada altın) yüksektir. Para nedeniyle bekar kalanlara, geç evlenenlere sık rastlanır.
Kız İsteme
Kilis kırsalının çoğunda Türkmen oymakları oturur. Kaçma, kaçırma gibi olaylar olmaz. Kız istemeye kadınlı erkekli gidilir ve kadınlı erkekli karşılanırlar. Kahve, çay sunumuyla birlikte sohbet edildikten sonra işin aslına, yani ziyaret nedenine gelinir. Oğlan ve istenilen kız da hizmet gördükten sonra dışarı çıkartılır. Oğlan tarafının en yaşlısı söze başlar: “Allah’ın emri Peygamber Efendimizin kavli ile kızınızı oğlumuza alıp evlat yapmayı isteriz.” sözlerinden sonra yine oğlan tarafının kadınlara söze girer: ”Maşallah ne de güzel kız. Tam oğlumuza göre oğlumuz da güzel anom (anam). Sırma bıyık, galem gaş (kalem kaş).” Konuşmalar sürerken (kız tarafı kızının, oğlan tarafı oğlunun özelliklerini sayar) yaşı geçkin erkekler de: "Sizle gardaşlık olmaya geldik. Bahçanızdaki gülü koparmaya geldik.” der.
Bu konuşmaları kız tarafı dinledikten sonra odada belli bir süre sessizlik olur ve bu kez kız tarafı konuşmaya başlar: “Takdir-i İlahi bozulmaz. Allah yazdıysa ne diyelim?” diyerek, düşünmek için izin / zaman ister. Daha sonra kız tarafı oğlan evine haber gönderir, bu haber götürene yörede “müjdeci” denir. Müjdeciye, oğlan evi bahşiş verir. Oğlan tarafı kız evine tatlı (özellikle künefe), mevsimine göre meyve (özellikle nar) ve üzerlik götürür. Kız tarafı da, şerbet ikram eder. Göz değmesin diye üzerlik yakılır. Daha sonraki ziyarette önceden bildirilen “kalınlık” konusu konuşulur (kalınlık/başlık parası kesilir ve alınacaklar belirlenir) ve karara bağlanır. Bir çıkın içinde yedi kat muşambaya sarılı olan “kalın” kız evinin, sözü dinlenen - söz sahibi olan kişisine verilir; nişan tarihi (nişan yılın her ayında yapılır, ama düğünler hasat sonrası yapılır) saptanarak, nişan hazırlıklarına başlanır.
Damadın (Damat) Donatılması
Gelin getirilerek damadın evine indirildikten sonra, damadın donatılmasına geçilir. Öğleden sonra, önce davul zurna çalınır ve maniler söylenerek damat tıraş edilir. Tıraş bittikten sonra damat, ata bindirilerek yine mani ve “hay huylarla” köyün ortasındaki meydanlığa getirilir. damadın esvaplarını (giysi), kız kardeşi, yoksa anası, anası da yoksa yakın akrabalarından biri bir tepsi üzerinde götürür. Damat götürülürken birkaç adımda bir durulur ve maniler söylenir.
“İndim geldim Hamadan, / Öldüm kan ağlamadan / Dutta yaprak kalmadı / Yarama bağlamadan / Şu dağlar Ulu dağlar / Etrafı sulu dağlar (Etrafı koyu dağlar) / Ben yarimi yitirdim (Ben derdimi söylesem) / Gün döner bulut ağlar.”
Damadın eski esvapları abdallara (yörede davul-zurna çalan kişi) verilir, yeni esvapları “Maşallah” çekilerek (Kutlu olsun!Kutlu olsun! / Maşallah,Maşallah) giydirilir.
Bu sözleri genelde kadınlar söyler; erkeklerin de söylediği olur. Kadınlar söylerse ardından erkekler yineler.
“Allah Başacak sevindire dost, dost / Ehe, yoh, yoh, yoh” sözlerinden sonra - varsa oğlanın erkek kardeşine “akbili" (darısı başına anlamında söylenen söz)çekilir.
“Akbili…………….. de / Dost dost,ehe,yoh…,yoh ,”
Damada esvap giydirilirken arkadaşları ona şakayla karışık eziyet eder ve onu biraz hırpalar. Ama çok yakın arkadaşları ona kıyamaz, eziyetlerin kendilerine yapılmasını ister.Yüzlerine kil, kül, un, beyaz toprak, havare (yiyinti,yiyecek)… gibi şeyler sürerek gülüşür, şakalaşırlar. Daha sonra damat ata bindirilir. Maniler, ezgiler, haylar-huylar, yoh yohlar çekilir. Yol alınırken damadın yanındaki bir adam arada bir, atın önünü keserek ya da önüne yatarak hiç ezgi söylememiş gençlere mani söylettirir. Mani söylenmezse, atı yürütmez.
Kına Yakmak
Gerdek gecesinden evvelki geceye kına gecesi denir. damadın kınasını delikanlılar, gelinin kınasını da, genç kızlar yakar. Kına erkeğin yalnız sağ elinin serçe parmağına (yalnız serçe parmağına), gelinin el ve ayak parmaklarına yakılır.
Damat, maniler söylenerek kına yakılacak yere götürülür ve evliler damadı yanlarında tutarlar. Ergen kişilerin damadı alarak kınasını yakabilmeleri için, evlilerin isteklerini yerine getirmeleri; onların arzularını öğrenip, yapmaları gerekir. Evliler, gençlerden ezgi söylemelerini, oyun oynamalarını, horoz gibi ötmelerini, eşek gibi anırmalarını isteyebilir. Bu istekler itiraz edilmeden yerine getirilmeli.Yapılmazsa kınayı, evlilerin yapacağı duyurulur. Bu da, ergenler için çok ayıptır. Sonunda evli kişilerin dedikleri yapılır, kınayı yapacak gençler seçilir ve bunlar da maniler, ezgiler eşliğinde damadın kınasını yakarlar.
Damat kınası şenlik içinde yakılırken, kız kınasının yakıldığı evde yas vardır. Ağıt, ağlama, feryat-figan içindedir kız evi. Bu yas gelişigüzel değil, töreye göredir.
Geline önce banyo yaptırılır. Onun en çok sevdiği arkadaşları etrafına dizilir; biri su döker diğeri sabunlayarak yıkamaya başlar ve kızlar hep bir ağızdan tatlı ve hüzünlü bir ahenkle şu kaymayı söyler:
“Altına attılar ağır cecimi (ince nakışlı kilim) / Boynuna taktılar yağlı sicimi / Tezin ağlatmayın gelin bacımı / Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Şu dağın ardına duman mı durdu / Yemenigin (ökçesiz hafif ayakkabı) içine yılan mı girdi / Amin uşağına kıran mı girdi / Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Şu dağın ardına ekerler küncü (susam) / Ekerler biçerler sararlar genci / Genç bana göndermiş ayva turuncu / Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Anan seni Has Dağı’nda haslamış / Zülfünü gül dalında ıslamış / Anan seni iller (eller) için beslemiş / Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Bir dor atlı çıktı Cerit ilinden / Yürek doldu geldi garbi yelinden / Bir tas su istemedim zemzem gölünden / Sular bulanık içilmez oldu / Anadan babadan geçilmez oldu / Ağlama kız gelin yazın bu imiş.”
Ağıtlar yakılırken genç kızların yanına yaşlı bir kadın gelir ve “Darısı sizlere…Bahtınız açık olsun…Ağ (ak) bağırlı olun…” diye dua eder. Bu arada gelinin tüm yakınlarına, yordamın (hazırlıklar) tamam olup olmadığı sorulur; izin istenir ve izin geldikten sonra kına yakılmaya başlanır. Gelin bir sandalyeye oturtulur, yönü kıbleye çevrilir. Kınayı yakacak kız, önce başından üç kere geçirir ve tütsüleyerek “Tu,tu,tu” diye nazarı alır ve nazarı gözden uzak yere atar.
Düğün Evine Odun Getirme Geleneği
Özellikle Kilis’in köylerinde düğün başlamazdan önce, köyün genç ve yetişkin kızları, odun getirmeye çağrılır. Tüm kızlar odun getireceği ipi alarak; düğün evine, oradan da toplanıp oduna çıkarlar. Gelirken sıraya dizilip topladıkları odunlarla köye birlikte girerler. Hangi kızın “şeleği (şelek, sırta alınan yük) ” daha büyükse, onun üzerine “bayrak” dikilir. Odun “şelekleri”, oyunlar oynanarak, ezgiler söylenerek eve getirilir. Bu sırada düğün evinin işareti de, damına dikili olan “bayraktır”. Oduna giden genç kızlara düğün sahibi o gün, iyi bir ziyafet verir.
Çeyiz Serme
Düğün haftası gelince, düğünden iki veya üç gün önce atlarla davul,zurna eşliğinde, kız evine gidilir ve kızın yapmış olduğu çeyizler alınır. Erkekler “yoh, yoh” çağırır, avratlar “zılgıt çekerek/çalarak” yanıt verir. Çeyiz (özellikle nakışlı, işlemeli örtüler)alınırken “keyf edilir (eğlenilir)." “Darısı kızın kardaşına!” diye “akbili” çağrılır ve “Maşallah! Maşallah!” çekilir. Ertesi gün, damat evinde çeyiz serilir. Oğlan ve kız evi orada “keyf” eder, yemekler yenir, içecekler içilir. Bu esnada aşağıda belirtilen mani söylenir:
“İnce eğirdik ipliği, / Mehemedin köynekliği, / Mehemede bir gız aldık, / Yedi dağın kekliği .”
Öğle yemeği yenildikten sonra, ikindi zamanı oğlan evinden kız evine kınalı nakış gider. Hamur yoğrulur ve bu hamur nakış, çiçek biçiminde dökülür.
Kız evinde kına gecesi düzenlenir. Çiçek biçiminde bükülmüş nakış içine kına ezilir. Kına yakımı için çeyizden bir gün sonra “keyfe” gidilir; kıza kına yakılır ve aşağıdaki mani söylenir. Bu törenlere oğlan katılmaz.
“ Havışa (avlu) koyduk teşti (leğen) / Bulutlar geldi / Kız anası izin ver / Saat – örneğin – yediyi geçti.”
Kınada kız gelinlik giymez. Başka bir asbap (esvap) giyer ve kızın yüzü örtülüdür. Kınaya gelenler aşağıdaki tekerlemeyi söyleyip “zılgıt çekerek” ağlayan, kızı avutmaya çalışırlar
“ Bahçada iğde dalları yerde / Ağlama gelin, damati evde. / Evlerinde kara taş / Gelin ağlar gözü yaş / Damatiyi sorarsan / Sırma bıyık galem gaş.”
Kız alınırken de keyifle gidilir. Gelini ata bindirip, getirirler. Herkes görsün diye, yol uzatılır. Gelin kapıya vardığında, kaynana ve kayınbaba karşılar; oğlanın kolunu verirler. Bu sırada kayınbaba ve kaynana iki uçtan “Kuran / Kuranıkerim” açar; gelinle damadı kapıdan girerken altından geçirirler. Damat, gelini çeyiz odasına sokar; kaynana da kapıyı üstlerine kapatır. Kısa bir süre baş başa kalırlar. Bunun amacı damadın geline “hoş geldin” demesidir.
Gelin evinden çıkarken ve çıkarılmadan önce :
“Havışa goyduk teşdi / Bulutlar geldi geçti / Gız anası izin ver / Saat altıyı geçti.”
Gelini evinden çıkarıp ata bindirdikten sonra oğlan evinden gelen avratlar:
“Sizin saçak, bizim saçak / Gız anasının pürçeğinde (saçı) sıcak.” tekerlemesini; kızı oğlan evine getirince:
“Hey çin çini zin zini / Öpem ağzın içini / Hoş geldin sefa geldin / Mehemedin güverçini.”
Kızın gelişi gerdek gecesinden bir ya da iki gün önce olur. Bir gün önce gelirse, o gece kına yakılır. Kadın kınası yapılırken o gece belli bir saatten sonra kız evinden gelenler giderler; ancak bir avrat gelini beklemek için orada kalır. Erkekler de,başka bir yerde oturur.
Sabah olduğunda ev sahibi kahvaltıyı hazırlar. Öğleye doğru da tefçi / defçi (en iyi defçi Periş kadındır)gelir. Öğleden sonra gelenler için geline mavi ya da pembe esvap giydirilir ve “tağaya (pencere önüne) oturturlar.
Bu sırada başka bir evde erkekler keyf ederler ve damat tıraş edilir. Akşama doğru da “eli udumlu (beceri, yetenek))” iki kadın gelini süsler, giydirir. İki taze gelin (yeni evlenmiş) de, gelinlik giyip (duvak vurmazlar) ellerine mumlar alarak, gelini konukların huzuruna çıkartırlar ve yüksek bir yere (kürsü.sandalye) oturturlar. Ut (ud), darbuka, tef çalınarak düğün başlar. Gelinin iki yanına geçen, koluna giren taze gelinler, “yoğurt koydum dolaba” ezgisi eşliğinde, gelini üç kez dolaştırırlar.
Bu arada gelinin sağ yanağına şekerle “ay yıldız”, alnına “Maşallah” yazılır. Önüne bir mangal ateş getirilir; üzerlik atılarak “Bakın komşular bakın / Bundan bir hisse kapın / Gelinimiz çok güzel / Bir pençe üzerlik atın.” tekerlemesi söylenir.
Daha sonra gelin sandalyeye oturtulur. Uğurlu olduğuna inanıldığı için başından parayla şeker saçılır ve bunlar genç kızlar tarafından kapışılır. Kapanın bahtı açıldığına ve en kısa zamanda gelin olacağına inanılır.
Eğlencenin bitimine yakın camiden çıkarılan damat; arkadaşları, iki kolunda sağdıçları (sağdıç kişi ergen, kamil kişidir) ve hocalarla birlikte ilahiler okuyarak; ilahiler bitince ezgiler söyleyerek; eğlenerek eve gelirler. Hoca kapıda dua okuduktan sonra, damadı arkadaşları sille tokat içeri / odaya atarlar, iterler. Bundan amaç yaşadığı bu acıyı gelinden çıkarmasıdır. İçeride oğlanın eline kızın eli verilir, havışın ortasında yedi kere dolaştırılarak (buna “cille/yüz görümlüğü, gerdek gecesi gelinle damadı el ele dolaştırma adeti ” denir) ezgi söylenir zılgıt çalınır.
Gelin Getirme
Kilis’in köylerinde gelin damadın evine götürülürken, ata bindirilir. Atın üzerine ve gelinin elinin altına bir yastık verilerek, arkasına bir oğlan çocuğu bindirilir. Bu usul gelinin oğlan çocuk doğurması içindir. Atın üzengilerinden birer kız tutar, başından ve kuyruğundan da ayrı ayrı adamlar tutar.
Damadın bağlanmaması (cinsel anlamda iktidarsızlığı önlemek) için; yöresel giysilerle süslenilmiş atın kuyruğundan bir kıl çekilerek, üzengilerinin ve yularının aralarından birer taş geçirilir.
Gelin yeni evine yaklaşırken elindeki yastığı bir delikanlı alıp kaçar, yastığı damadın başına çalar. Damat, yastığı kaçırana bahşişini verdikten sonra evinin damına çıkar ve gelini damda karşılar. Bunun anlamı, hanenin sahibi benim, yuvada benim sözüm geçer.
Gelin, köyün dışında bir köye gelin gidiyorsa, yol üzerindeki köylerin kadınları gelinin yüzünü açarak bakarlar, baktırmamak ayıplanır, kınanır. Yollardaki çobanlar, çiftçiler gelinin yolunu bağlar (çobanlar sürüyü gelinin yolu üzerine çeker), gelin de bunlara bahşiş (terlik,mendil,kese…) verir.
Şobaş Geleneği
Bugün bile Kilis ve çoğunlukla köylerinde görülen “şobaş”, toplumsal dayanışmanın en güzel örneklerinden biridir. Düğünün son günü öğle yemeğinden önce yapılır. Düğüne katılanlar, belli bir düzen içinde büyük bir alanda toplanırlar. İlk “şobaş” olacak kişi en başa, birinci sıraya oturur. Bu kişi, genellikle damadın en yakın bir büyüğü veya yörenin en saygın kişisidir. Daha sonrakilerin ilk “şobaşçıdan” daha yüklü bir para vermesi ayıp kabul edilir ve bu görgüsüzlüktür. Abdal (davulcu,zurnacı,köçek), “şobaş” olacak kişinin önünde durarak, adını söyler ve “şobaş!” diye bağırır. Aldığı parayı herkese gösterip, yüksek sesle miktarı belirterek, yazıcı heyetine teslim eder. Düğüne katılan ve “yük’ü” olan herkes “şobaş” olur. Toplanan bu paralar düğün sahibinin masraflar için harcanır. Öğleden sonra ikindi zamanı, davul, zurnalarla gelin getirilir.
CENAZE GELENEKLERİ
Cenaze olan evde o gün yemek pişirilmez.Yemek komşulardan ve akrabalardan gelir. Ce-naze başka bir köydeyse, yas için gidildiğinde, aynı gün dönülmez, yatılırsa; o köyde üç gün kalmak gerekir. Cenaze evine gidenler geç kalmışsa yani ölüyü görememişse, kendilerine ölünün esvapları gösterilir. Hatta adam gibi biçim verilerek, elbiseler duvara asılır.
Ölünün yıkama suyunu bazı köylerde genç kızlar getirir ve ayaklarını, yakını özellikle oğlu yıkar. Ölen genç ve itibarlı bir kişisiyse mezarlığa silah atılarak ve kılıç oyunları oynanarak gidilir.
Cenaze defnedildiği gün,yakın akrabası kadınlar saçlarını keserler.
Kazma Takırtısı
Kilis köylerde sık rastlanan geleneklerden birisidir. Özellikle yaşlı ölümlerinde sıkça gö-rülür. Ulaşımın zor olduğu dönemlerde, komşulara akrabalara yük olmamak için, ölü sahibi cenaze işlemlerine başlamadan önce bir koyun veya keçi kestirerek yemek işine yardımcı olur. Yaşlı kadınlar, cenazeye katılmayan gelinler veya kızlar yemek hazırlığına başlarlar.
Diğer taraftan çevre köylerden de cenazeye katılanlarla cenaze defnedilir. Defin işlemi sonunda eve gelen cemaat ilk yemeği dualar eşliğinde yer. Bundan sonra günlerce ölü evinde yemek pişmez. Komşular,akrabalar, eş-dost cenaze evine yemek taşır.
Lahte (Lahid) Gitme
Ülkemizde diğer yörelerde pek görülmeyen bir adettir. Cenazenin gömüldüğü günden itibaren üç gün sabah namazını müteakip mezara gidilerek “Kuran / Kuranıkerim” okunması işlemine “Lahte Gitme” denir. Bu gelenek günümüzde kısmen devam etmektedir.
Tevhit Çekme
Ölünün gömülmesinden sonra tevhit çekilir.Tevhit, cenazenin gömülmesinden üç gün sonra veya ilk cuma gecesi, yatsı namazını müteakip çekilir.
Yörede,“Tevhit çektirmemek” affedilmez bir hata olarak kabul edilir. Her ölü sahibi bu kurala uyar. Tevhide katılanlara “Tevhit şekeri” verilir.
Üç Gün Hayratı
Ölüm olayının üçüncü gününde “hayrat yemeği” yapılarak, yoksullara dağıtılır. Ancak hayratta “semirsek kavurmak” daha eftaldir .Semirsek (içine kıyma ya da peynir konularak yağda kızartılan bir çeşit puf böreği) zeytinyağında kızartılır. Kızartma işini, öncelikle ölenin kızı veya oğlu yapmalıdır. Semirsek kızartılırken çıkan zeytinyağının kokusuna meleklerin geleceği inanılır.
Kırkıncı Gün
Semirsek kavurma işi ölümün kırkıncı günü yeniden tekrarlanır. Bu işlemler sırasında ölü yakınları da, ayrılık acısına yavaş yavaş alıştırılmış olurlar.
Elli İkinci Gece
Cenazenin defninden “51.”, “52.”, “53.” geceleri “Yasin-i Şerif” okutulur. Çünkü bu gecelerin birinde kemiklerin birbirinden ayrılacağına inanılır. Okunan “Yasin-i Şerif’le” ölünün bu olaydan acı duymadığına inanılır.