• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi16
Bugün Toplam39
Toplam Ziyaret100081
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Kırşehir

KIRŞEHİR YÖRESİ GELENEK VE GÖRENEKLERİ

                                         Doğum
      Ailede, başta erkek çocuk olmak üzere çok çocuk istendiğinden, gebelik döneminde erkek çocuk için hazırlık yapılır. Erkek doğuran gelin, saygınlık kazanır. Sancılar başlayınca gebeye şerbet içirilir. Yıkanan bebek kundağa sarılır ve "al basmasın" diye başucuna Kuran asılır. Al kurdele bağlanır. Köylerde çocuğun kundağına höllük (elenmiş toprak) konulur, lohusaya da kuymak (undan yapılmış bir türlü tatlı) yedirilir. Çocuğun adı evin yaşlıları tarafından konulur. Kırkı çıkmadan gezmeye götürülmez. Sünnet düğünlerinde kirve vardır. Sünnet olacak çocuk taksi ile çarşıda gezdirilir. Çocuk bir yaşına gelmeden saçı kesilmez. Saçı kesilirse ömrü kısa olur inancıyla bir yaşına kadar beklenir. Ayrıca, diş çıkaran çocuk için diş hediği kaynatılır.

                                           Sünnet Geleneği

       Sünnet sözcüğü Arapça kökenlidir,"işlek yol" demektir. Daha geniş tanımıyla insanların yaptıkları iyi yada kötü davranışları anlatır. “İslam Ansiklopedisi c 113 İstanbul 1968 s. 254-256” Dilimizde iyi ahlak anlamıyla da kullanılmıştır. “Devellioğlu Ferid, Osmanlıda-Türkçe Ansiklopedik lügat Ankara 1997 s 971” İnsan davranışıyla ilgili bu sözcüğün yaygın bir tanımı da "HZ. Muhammed'in sözleri işleri ve tasvipleri" olarak yapılmaktadır . <-a.g.e.>Gelenek yaşamında bu sözcük "erkeklik organının ucundaki derinin çepe çevre kesilmesi" olarak anlatılır.(Türkçe sözlük T.D.K Ankara 19O7 s 1155)

     Türk kültüründe çocukla ilgili geleneklerin en katısı sünnet geleneğidir.Bu gelenek islamlığın kabulünden sonra her dönem ve her toplumda hiç ihmal edilmeden varlığını sürdürmüştür. Bu gelenek o kadar çok yayılmıştır ki hiç bir zaman tartışma konusu olmaz. Her anne - baba bir an önce çocuğunun sünnet olmasını ister.

       Kırşehir,yerli halkının yanısıra değişik illerden gelip buraya yerleşen insanımızın memleket edindiği, Anadolu’nun ortasında kültürün çok canlı yaşandığı bir ilimizdir.Kırşehir'e dışarıdan gelenlerin şehrin geleneğine katkısı tartışılamaz. Ülkemizdeki sünnet etkinlikleriyle ilkbaharın sonları yazboyu veya sonbahar başlarında yapılır. Bunun nedeni okul çağındaki çocukların eğitimlerinin aksamasını önlemektir. Sünnet düğününün hafta sonu yapılmasının nedenide resmi ve özel kuruluşlarda çalışanların mesai dışındaki bu vakitlerde düğünlere katılımını sağlamaktır.

       Ortalama sünnet olma yası 5-12 olsada aileler bir an önce çocuklarını sünnet ettirmek isterler. Çocuğun küçük yasta sünnet olması çocuğun bu olayı hatırlamasını önleyeceğinden psikolojik yarar sağlar. Ayrıca bu konuda çocuğun dede ve ninelerinin aceleci davranmaları yaşarken torununun sünnetini görmek istemeleri önemli bir etkendir.

    Sünnet olcak çocuk ailesinden ve çevresindeki insanlardan güzel ve rahatlatıcı sözler duysada genelde şaka yollu korkutucu sözler. duyarlar.Örneğin: Sünnette balta kullanılacak sözü çoklukla kullanılır. Ama çocuğu korkutan sözlerin söylenmesi pek hoş görülmez.

   Çocuğun ablası,yengesi gibi yakınları tarafından süslenen sünnet odası düğün öncesinde herşeyiyle tamamlanır.Odanın süslenmesinden işlemler renkli bezler, balonlar ve diğer süsüler kullanılır. Ayrıca çocuğun sevdiği oyuncaklarda verilir.

      Sünnet düğünün mevlit mi okutularak yoksa çalgılı mı olacağı ailenin kararına bağlıdır. Düğün yeri ise ailenin sosyal ve ekonomik yapısıyla ilgilidir.Apartmanda oturanlar ve ev durumu uygun olmayanlara pastane ve lokantayla anlaşabilecekleri gibi genellikle düğün salonuna taşır. Düğün davetiyeleri orjinal ve klasik cümlelerle bastırılabilir.

        Çocuk sünnet olmadan önce sevdiği arkadaşları ailesinin bir kısmım ve diğer davetlilerden oluşan konvoyda süslenen sünnet arabasıyla en önde olarak gezdirilir. Mevlit okutarak yapılan düğünlerde çocuk Cacabey Camisine götürülür.

    Takılar davetlinin ekonomik durumuna bağlıdır.Altın,para,giysi t.akılabileceği gibi çocuğa uygun oyuncaklarda takılabilir. Ancak kirveden değerli bir takı beklenir.
      Çocuğu sünnet olurken tutan kişiye kirve denir. Çocuğun ileriki yıllarında kirvesine saygılı olması gerektiğinden "ben senin kirvendim" sözü çocuk için ayrı bir anlam taşıyacaktı.

       Son zamanlarda daha da gelişen tıbbın imkanları kullanılarak da hastanede veya evde sünnet ettirebilir.Ancak çocuğun evde sünnet olması daha çok istenmektedir.Bunun nedeni çocuğun sağlıklı olarak bu dönemin atlatmasını istenmesidir.

      Buraya kadar anlatılan sünnet geleneğinde farklı uygulamalarla var olan sünnet geleneklerini görelim; Resmi veya özel kuruluşlar sünnet şölenleri düzenlerler.Örneğin Kırşehir Belediye'si gelir düzeyi düşük ailelerin sünnet çağındaki çocuklarını ücretsiz sünnet ettirmiştir. Ayrıca bir özel kuruluşun patronu çalışanlarının sünnet çağındaki çocuklarını sünnet giderlerini üstlenerek jest yapabilir.

       Kırşehir'e özgü bir gelenek vardır ki son anlarını yaşamaktadır. Genellikle kırsal kesimde gelir düzeyi düşük yerlerde "apt. al "adı verilen insanların davul zurna ile yerleşim yerlerine geldiklerinde yapılan sünnetlerdir. Bu "aptal sünnetçiler" cüzi miktarda ücret ile bum işi yaparlar.Sakin ve törensiz biçimde gelenek yaşamını sürdürmektedir.

        Çocuk için erkekliğe ilk adım ve bir statü kabul edilen sünnet halkımızın çoğu tarafından Türklük-İslamlık simgesi olarak görülmektedir .Türk toplumunun geleneksel yaşamından cok katı ve değişmez biçimde var olan sünnet geleneğine ailelerin olanaklarını zorlayarak da olsa yapılan düğünlerle katılımı Türklerin buna verdiği önemi gösterir.

         Bu araştırma kaynak kişilerden bilgi alma ve kat.ılımlı gözlem yöntemiyle yapılmıştır.Ayrıca araştırma amacı güdülmeden çekilmiş fotoğraf video kayıtları da değerlendirilmeye alınmıştır.

Kaynak Kişiler:
Sultan NURCAN KIRŞEHİR Evli İlkokul Ev Kadını
Rabia EPPEK KIRŞEHİR Evli İlkokul Ev Kadını
Osman ATEŞ KIRŞEHİR Evli İlkokul Emekli
Hanifi ULUCAN KIRŞEHİR Evli Okur-yazar Esnaf

                        Evlenme Gelenek ve Görenekleri
     Evlenme gelenek ve görenekleri bakımından Kırşehir'in her ilçesi ve bucağı birbirine tıpı tıpına benzemez. Bunun yanında yurt çapında birbirlerinin benzeri olan gelenek ve görenek uygulamaları da vardır.

     Örneğin Yurdumuzun her yerinde (Allah'ın emri Peygamberin kavli ile) diye başlayan kız isteme yolu ve yöntemi birbirinin benzeridir. Yurdumuzun bir çok yerinde olduğu gibi kızın ve evlenmek isteyen delikanlının özelliklerinin öğrenilmesi güç bir şey değildir. Artık böyle bir işe girişileceği zaman geneldedir araştırma soruşturma yapılır. Bilinen yaygın kurallar içinde kız tarafından kız istenildiğinde olumlu bir şeyler hazırlanır. Yenilir, içilir erkek tarafından kıza bir terlik ve baş örtüsü giydirilir. Böylece küçük şerbet, yani söz kesilmiş olur. Sonraki görüşmelerde nişan günü kararlaştırılır. Nişan günü, kararlaştırılan günden önce İlin büyük bölümünde olan ve şu anda kaldırılan başlık parası kesimi yapılır. Bu adet şimdi kaldırılmıştır. Düğün giderleri ve kurulan yuvanın eşyaları oğlan ve kız tarafından ortak karşılanır.

       Nişan günü iki tarafın anlaşmasıyla kararlaştırıldıktan sonra (okuntu) denilen davetiyelerle eş, dost ve tanıdıklar nişan törenine katılırlar. Nişanda oğlan evi, kız evi ve yakınları geline takacakları altın yüzük, bilezik gibi takıları açıktan ve bağırarak takarlar. Şerbet dağıtılır. Kız evinden oğlan evine şerbet gönderilir. Kız ve oğlanın birlikte katıldıkları nişana günümüzde asri nişan denilmektedir.

                                               Nişan

Kırşehir ve yöresindeki evlenme geleneklerinin büyük kısmı diğer illere benzemektedir. Ancak farklı uygulamaları da görebiliyoruz. Evlenme çağına gelen (askerliğini yapmış, iş sahibi olmuş) oğlu olanlar , nişan ve düğün törenleri ile hamamları gezerler , kız beğenmeye çalışırlar. Kız beğenildikten sonra ailenin veya çevrenin saygınlığını kazanmış kişiler ;dünür; gönderilir. Sohbetler sürerken çaylar gelir. Bu arada ağzı laf yapabilen dünürlerden biri tekerleme haline gelmiş ,;Yedik içtik ölçüp biçtik , gelene niye geldin denilmez, Allah;ın emrine karşı gelinmez . Bizim buraya gelişimizin bir maksadı vardı; kerimenizi Allah;ın emri, Peygamberin kavliyle istemeye geldik , sen bu işe ne dersin ; der . Kız babası kendisini biraz naza çekmek için ;danışıp görüşme; zamanı ister. Bu sırada başta kadınlar olmak üzere gidip gelmek eksik olmaz. Kız tarafı damat adayının özelliklerini araştırmaya başlar.

       Kız tarafından olumlu cevap alındıktan sonra ;Küçük Şerbet ; denilen söz kesme ile şerbetler içilir, kolye ve altınlar takılır. Bu arada oğlan tarafı yemek için çerez getirir; yenilir, içilir. Erkek tarafı kıza bir terlik ile baş örtüsü giydirir, buna ;söz kesme; ve diğer bir tabirle ;baş bağlama; denir. Sonraki görüşmelerde başlık kesilir. Şu anda çoğu yerde kaldırılan başlık parası ,durumları elverişliyse iki tarafında görmesi yoluna gidilir. Evin tüm harcamaları nişan ve düğünde alınacak eşya ve takı,erkek tarafından karşılanır. Kız tarafı yatak odasını alır,sandık içini tamamlar. Başlık paraları konuşulurken konuklara şeker ve,lokum yada şerbet sunulur.

        Nişan iki tarafın anlaşmasıyla sadece ,iki aile arasında yapılabilir. Evdeki takı ve yüzük takma işine ;küçük nişan; denir. Günümüzde,bu tören salonlarda yapılmaktadır. ;Okuntu; denilen davetiyelerle konuklar nişan törenine davet edilir. Buradaki törende,oğlan ve kız evi ile yakınları geline takacakları altın yüzük ,bilezik gibi takıları açıktan ve bağıraraktan takarlar. Nişanlılık döneminde gelin kıza armağanlar ***ürülür. Kurban Bayramında ve Hıdrellezde gelin kıza boyalı koç gönderen aileler de vardır.

                                          Düğün
       

        Nişan döneminde düğün günü kararlaştırıldıktan sonra hazırlıklara başlanır;Okuyucu ; bir kadın komşulara çağırır. Günümüzde bu iş ;Davetiye; ile yapılmaktadır.

         Düğüne başlamadan önce iki ailenin katılmasıyla son hazırlıklar yapılır, bir yandan da medeni kanuna uygun evlilik işlemleri yürütülür. Düğün yemekleri hazırlanırken ,damat çerez yedirerek istekli çalışmalarını sağlar. Düğünler genellikle Cuma günü başlar,Pazar günü sona erer. Düğün evinin belli olması için ucu elma takılı sopa bağlanmış bayrak dikilir. Şehir Merkezi;nde ise düğün Cumartesi günü başlar, Pazar günü sona erer.

        Düğünlerde davul-zurna yanında genellikle ;köçek; de olur. Kadı köçeklere ;çengi; adı verilir. Düğünden önceki Cuma günü öğleden önce gelin ,öğlede sora damat hamamı yapılır. Cumartesi günü öğleden sonra gelin alayı kurulur. Geline ***ürülecek armağanlar bir siniye konarak öksüz veya fakir bir çocuğa verilir. Sininin içinde gelinin ertesi gün için giyeceği giysileri bulunur. Bu sırada damat siniyi getiren çocuğa armağan verir. Dönüşte gündüz kınası yapılır. Ancak törende kına yakılmaz. Sadece gelinin yeni elbiseleri konuklara göstermeyi beklemektir.

        Hava kararmaya yaklaştığı sırada, kız evi düğü evine ;hayırlı olsun;a gider. Yemek yenir, tatlıdan sonra kahveler içilir. Genellikle ortayukarı yaşlardan oluşan bu grup dönerken kızın erkek kardeşleri ve diğer yakınları başta olmak üzere gençler erkek evine ;kayın; giderler. Kayınlar geç vakte kadar yer, içer kibarca eziyet etmeye çalışırlar. Hizmetteki amaç, gelin almaya giderken kolaylık göstermeyi beklemektir.

            Erkek tarafı kayınlarla uğraşırken, kız evine kınacı gidenler ;gece kınası; yakarlar. Gelin yeniden giydirilir, kına tepsisi içinde karılırken ;kına özenmiyor;? diye söz atılır. Gelin bahşiş verdikten sonra kına sulandırılır ve karılır.

           Üzerinde mumların dikildiği kına tepsisi tefçi kadının eşliğinde ,kına türküleri söylenerek kınacıların bulunduğu odaya getirilir. Gelin, oğlan tarafından birinden armağan almayınca avcunu açamaz. Kına yakıldıktan sonra ,gelin kız sarılmaya geçmeden önce ,evin bir duvarına elindeki kınasını sürer,genç kızlar bir taraftan oynarken,diğer taraftan çerez dağıtılır. Kız evi oğlan evine bakır tas ve sahan içinde ekmek veya un ,iğne veya çivi ,ayrıca tuz koyarak gönderir. Ekmeği anlamı bereket ,tuzun anlamı ağız tadı, iğne veya çivi kem gözlere veya düşmana acı versin demektir. Bakır tas mutluluk simgeler.

           Sabah gelin alayı hazırlanarak topluca kız evine gelin almaya gider. Hazırlanan çeyiz arabaya yüklenirken, kızın kardeşi geline kırmızı kuşak bağlar. Gelin bir odaya kilitlenir. Oğlan babası ;gardaş-emmi-dayı; yolluğu vermeden kapıyı açmaz. Gelin evdekilerle vedalaştıktan sonra yakınlarının yardımıyla süslenmiş gelin arabasına bindirilir. Gelin alayı değişik yollardan gelin evine getirilir. Şehir içindeki tur sırasında çoğu zaman mezarlıkta ;dua; edilir. (Şehir merkezinde Aşıkpaşa Türbesi). Gelin kapıdan içeri girmeden saygı uğurlu ve becerikli olması içi bazı inanışlar gerçekleştirilir. Örneğin su testisi kırılır. Kapı eşiğine çivi çakılır. Kollarını açan kaynanasının kollarının altıdan geçer. Damat ise cebindeki bozuk paraları ve çerezleri gelinin başına atar.

             Gelin ile damat el öpmeye çıktıktan sonra gelinin kucağına erkek çocuğu verilir. Bu davranışla gelinin erkek çocuğu doğurması istendiği ve çocuğunun sağlıklı olması beklendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca doğacak çocuk sıhhatli olsun diye geline tuz ile yumurta yedirilir. Akşam ise ;güvey başı; yemeği verilir. Ertesi gün duvak açma ;kekil kesme; töreni yapılır. Bir tutam saç eşiğinin altına gömülür. Bu adet gelin ölüsünü çıkana kadar bu evde kalması içidir.

                Yeni gelin belli bir süre büyüklerinin yanında yüksek sesle konuşmaz;sofraya oturmaz. Kent merkezinde bu gelenek günümüzde kalkarken ,köylerde sürdüğü görülmektedir. Gelin belli bir sürede doğurmazsa (3-5 yıl ) koca yeniden evlenmeye kalkar. İkinci eş ;ferik; , ilk eş ;tavuk; diye adlandırılır. 

                   Düğünlerde Oynanan Seyirlik Oyunlar

1-Deve Oyunu : Davul-Zurna eşliğinde ,3-5 kişi ile oynanır. Merdiven şeklinde ağacı oyuncular omuzlarının üzerine koyarlar. Hayvan postları ve kilimleri üzeri örtülür.,aynı deve şekline sokulur. Ağız tarafına sivri bir şey yerleştirilir. Deve yaklaştığında bununla batırılır. Deve ipinden çekilerek istendiği yere ***ürülür. Davul-Zurna yöntemine göre deveci ve deve çeşitli hareketlerde oyunlar oynar,oyun bu şekilde sürüp gider.

2-Tura: Yöremiz düğününde gençler, dayanıklılık ve kuvvetlik, çeviklik ve güçlerini ölçmek için oynarlar. Önceden hazırlanan örme ve kalın ipler tuzlu sulara batırılıp bir gün bekletilir. Davul-zurna eşliğinde tura oyunu başlar. Oynamak isteyen genç ortaya elinde turası ile çıkar. Genellikle bacaklara vurulur. Birbirlerini yıldırıncaya dek devam eder. Yılanın veya dayağı çok yiyenin yerine başka biri oyuna girer.

3-Yorgan Çevirme: Davul-zurna ritmi ile geniş bir alanda yorganı çevirerek bir kişi tarafından oyu başlatılır. Yorgan baş üzerine alınır,bir el çapraz,diğeri yorganın ortasında olacak şekilde tutulur. Ağır ağır dönen yorgan,sonunda bir elin üzerinde düzgün şekilde durur.

4-Bıçak Oyunu:  Düğülerde yapılan seyirlik bir oyundur. Oyuncu eline aldığı iki kamayı davul-zurna eşliğinde çeşitli yönlere savurarak ,çapraz yaparak ,bacak altından geçirerek değişik figürlerle oyunu sergiler.

                                    DİĞER GELENEKLER

                             Yufka Ekmek Yapma
         Kırşehir;de kadınlar yufka ekmeğini ;Kubaşı; yolu ile yapmaktadır. Birbirleriyle anlaşabilen dört-beş komşu kadın sırayla birbirlerinin ihtiyacı olan , yaza kadar yiyecekleri yufka ekmeği yaparlar. Bu işi meslek edinmiş kimi kadınlar , varlıklı olanların ekmeğini para karşılığı yaparlar.

                                           Soku Döğme
       Yörede kışlık yiyecek olan bulgur ve yarma , şahman denilen sert buğdayın yıkanıp, kaynatılıp kurutulduktan sonra sokubaşı denen taşlarda tokmaklarla dövülmesi ile yapılar. Yöre halkı , soku döğme işlerinde birbirlerine yardımcı olurlar.

                                     Bezir Yapmak
               Dink denilen büyük değirmen taşları arasında ezilerek çıkarılan yağdan beslenmede ve aydınlatma için idare lambasına konularak yakılmasında faydalanılır. Günümüzde elektrikle çalışan aletlerin bu işi yapması sonucu bezir yapma geleneği tarihe karışmıştır.

                                      Bebek Görme

         Çocuk doğumları eskiden beri ailelerde çok iyi karşılanır. Çocuk oğlan ise daha çok sevinilir. Kadın oğlan doğurmuş ise nazlı olur. Kız doğuran kadın birkaç gün yatacak olsa ;Oğlan doğurmuş gibi ne yatıyorsun . Kalk ; diye ikaz edilir. Bebeğin kırkı çıkmadan ziyaretine gidilmez. Gelinecek olursa (Kırk basması) olacağına inanılır. Loğusa hummasına ; al basması; denir. Bazı rivayetlere göre, hasta kadının gömleği ocağa ***ürülerek okutulur. Bebek görmeye para veya çocuk giysileri ***ürülür. Ayrıca küçük altın , yarımlık yada maşallah bebeğin kundağına çatal iğne ile takılır.

                             Tabak (Dabak ) Hastalığı
                Tedavi şekli eski yıllara dayanan bir gelenektir. Tabak olan hayvanların tırnak araları yara olur şişer ve kanar. Ahi Evran çeşmesine gelinerek hayvanın ayağı da çeşmenin yalak taşı denilen su birikmiş kısmına sokulur. Böylece hayvanın şifa bulduğuna inanılır.

                                        Kış Yarı Gezme
                 Buna ;saya gezme; de denir. Köylerde ayı gezmesi denir. Zemheri denilen kış yarılığında gezilir. Bir insan ayı kıyafetine sokulur. Postlarla iyice sarılır, davar çanı denilen ziller bağlanır. Ellere zilli maşa ve def çalınır. Def ve zil çalınarak ayı oynatılır. Çeşitli marifetler yapılır. Ayı bir ara oyunu bırakarak yere yatar. Ev sahibi hanımdan ayının gönlünün yapılması istenir. Ev sahibi tarafından para, yağ, üzüm, iğde ve köftür verilir. Ayının gönlü alınmış olur. Dolaşırken şu mani söylenir:


Hanım pencereden bakar,
Sandım ki ellilik atar,
Elliliğine mail oldum,
Yirmibeşliğe kail oldum.

Saya saya sallı beyi
Dört ayağı nallı beyi,
Sayacı geldi duydunuz mu ?
Selamını aldınız mı ?


Ne kaldı ne kaldı ?
Kırk elli gün kaldı
Kırk elli günü geçelim,
Koyunu kuzuyu seçelim
Meleşin kuzularım


Gençler tarafından yapılan bu eğlencelerden sonra birisinin evinde topladıkları yenir ve bir süre daha topluca eğlenilir.

                                   Kurşun Dökmek

          Yörede nazar ya da göz değme diye bilinen bir hastalık durumu vardır. İnanışa göre, kem gözlü diye adlandırılan yeşil ya da çakır gözlü kişilerin hoşuna giden bir insana hayvana bitkiye veya buna benzer bir şeye gıpta ile baktığı ve maşallah demediği ve baktığı şeyin bir süre sonra yada anında zarar görmesi halinde o kişinin azarı değmiş inancı yaygındır. Yörede nazar değdiğine inanılan kişilerle karşılaşıldığı zaman o kişi görmeden gizlice kalça kaşınılır. Ayrıca nazardan koruduğuna inanılan ve iğde ağacından yapılarak bir ucu delinmiş ve ipe dizilmiş olan nazarlık, muska, murtlak, mavi boncuk (yörede göğ boncuk) , üzerlik otu bir araya getirilerek elbisenin görünmez bir yerine takılır ya da dikilir.

              Bütün korumalara rağmen nazar değdiğine inanılan bir kimseye kurşun dökülür. Kurşun dökme işi yörede belirli kadınlar tarafından yapılır. Bu kadınlar özellikle yaşlı ve tecrübeli olduğuna inanılan kişilerdir. Ayrıca bu iş için önceden toplanmış ve kurutulmuş olan üzerlik otu yakılarak duman hasta olan kişiye solutulur. Bu sırada dualar okunarak, başına tuz çevrilir. Tuz o kişiye yalatılır. Kurşun dökmek için kurşunun eritileceği bir kurşun tabağı olur. Bir tas içine doldurulur, tas genellikle bakırdandır. Suyun içine iğne,madeni para, mavi boncuk ve kurşun döken kişinin (yörede ebe)yüzüğü konur. Ayrıca bir kalburun içine bir tabak(bakır),yarma,bir parça tezek ve kurşunu döken ebenin sağ ayakkabısı konulur. Su dolu olan tas da kalburun içine konulur. Kurşun ateşte eritilir. Hasta yatıyor ya da oturuyor olabilir. Hazırlanan kalbur hastanın başı üstünde tutulur. Eriyen kurşun suyun içine dökülür. Bu üç kez tekrar edilir. Bu arada her defasında suyun içinde çeşitli şekiller alan kurşunun nazar eden kişi hakkında bilgi verdiğine inanılır. Bu nazarın şiddeti nazar edinin fiziki yapısı hakkındaki bilgiler kurşunu döken,ebe tarafından anlatılır. Bu arada nazar eden kişiye ilencede (bedduada) bulunulur.

             Kurşun dökme süresince, kurşunu döken ebe devamlı sureler ve dualar okur. Kurşun işlemi bitince hastaya bu sudan içirilir. Su ile eli yüzü yıkanır. Kalan suda sağa sola serpilir. Tastaki madeni , paralar ebeye verilir. Tabak içinde bulunan yarma da tavuklara yedirilir. Kurşun dökülen paralar ebeye verilir. Kurşun dökülen kişi o gün akşama kadar kimseyle öpüşmez. Kurşun dökmek için yörenin tabiri ele ocak olmak gereklidir. Bu kişi, bu maharetini başka bir kişiye verebilir. Buna ;El Alma;denir.

                                        Koç Katımı
             Yörede her yıl tekrarlanan bir gelenek de koç katımıdır. Mevsimi geldiğinde koyunlarla koçlar çiftleştirmek için törenler yapılır. Koyunlar çeşitli renklere boyanır,renkli iplik ve kumaşlarla süslenir. Aynı zamanda davul-zurnalı eğlenceler düzenlenir. Koç katımı sırasında koyunun üzerine erkek yavrulaması isteniyorsa erkek,dişi yavrulaması isteniyorsa kız çocuğu oturtulur. Bu gelenek o yıl içinde bir ila iki hafta sürebilir.

                                     Yağmur Duası
         Bütün yurdumuzda olduğu gibi kuraklık zamanlarında Kırşehir;de yağmur duası yapılır.
karıncalı Köyünde yapılan yağmur dualarında harman yerinde namaz kılınır.Namazdan önce 2 tane sığır kurban edilir camiye yakın bir yerde büyük kazanlar kurulup etli bulgur pilavı yapılır.Bu sığırların etide bu bulgur pilavında kullanılır. 
            Yağmur duasına çıkılacak gün, genellikle cuma günü, Cuma namazından sonra başlar. Bütün köy halkı yediden yetmişyediye herkes toplanarak köyün harman yerine yerine çıkılır. Ağıt şeklinde dua edilip yağmur yağdırılması için Allah;a yalvarılır. Ayakkabılar çıkarılıp yere ters konur.Dua edilirkende eller yere doğru açık yağmur yağma şekli alınır.Köyün delikanlıları ölmüş bir at kafasını su bulunana bir derin kuyuya atar.Ondan sonrada yağmur yağmaya çoğunlukla başlar.Eğer yağmur çok yağarsa ,o at başı atılan kuyudan çıkarılır.karıncalıda bir yağmur duasından sonra kuyuya atılan at başı bulunmadı o sene Karıncalıyı sel aldı.Uzun süre köyün delikanlıları kuyulardan at başı aradı.

                                      Gün veya Gezek

          Kırşehir;de normal ev gezmelerinin dışında bayanlar tarafından yapılan gezmeler vardır. Akraba eş dost ziyaretlerinin dışında belli bir grup hanımın oluşturduğu bu geziye ilde ;gün; veya ;gezek; denir. Üç-dört saat süren bu toplantılarda ev sahiplerinin dışındakiler ortaya para koyarak ev sahibine armağan alırlar. Bu diğer günlerde de aynı miktarda devam eder. Genellikle altın ölçü olarak alınmaktadır Ev sahibi daha önceden sıranın kendisinde olduğunu bildiğinden evini siler, süpürür ve ikramını hazırlar. Belli sohbetlerden sonra ikramlar sunulur, çaylar içilir. Burada gençler başta olmak üzere herkes kalkar, oynamaya başlar, neşelenir. Gezek bütün hanımların evleri tamamlanıncaya kadar sürer.

                                      Askerliğe Alınma
           Kırşehir;de askerliğe alınma dönemi kendine has bir özellik gösterir. Askerliğe alınmayla ilgili ;sevk pusulasını; alan genci önce akrabaları, daha sonra komşular yemeğe çağırır. Günlerce süren bu yemekten sonra muhabbetler başlar, gence asker harçlığı verilir. Daha önce askere gidenler anılarını anlatır, gencin yapacağı işler söylenir. Eğer askere gideceklerin sayısı fazla ise hepsi birden yemeğe çağrılır.

          Asker adayının uğurlanacağı gün evde bir telaş başlar. Anne ve diğer yakınlar yolda yiyeceğini hazırlar ve elbiselerini gözden geçirir. Daha sonra arkadaşları gelir ve genci davul-zurna eşliğinde otobüs terminaline ***ürürler. Burada davul-zurna ritminde halay çekilir, gence moral verilmeye çalışılır. Anneye asker annesi olması nedeniyle espriler yapılır ve genç herkesle tek tek vedalaşır.

   Geleneksel El Sanatları ve Giyim

1) Halıcılık :
a) Kırşehir’de Halıcılık: Kırşehir’de halıcılığın tarihinin XVII ve XVIII yy’a kadar uzandığı ve daha sonraki senelerde devam ettiği yazılı kaynaklara dayandırmak mümkündür. Bu yıllarda dokunan halılar özellikle “seccade” tipinde (110x170) ve Gördes düğüm tekniği ile dokunmuştur. Renklerinde genel olarak kırmızı,mavi,kahverengi,sarı,yeşil ve beyaz renkler hakimdir. Mevcut örneklerde kişi şaşırtmalı diziler çiçekler ve zikzak yaparak uzanan üçgene benzer motiflerle “gelin,ağlatan” desenin yer aldığı iki dar bordur arasında, çoğunlukla demet çiçekler, arapeli, leblebili su” örnekleri ile süslü,geniş bordür yer alır.

Halı zemini yan yana yerleştirilememiş ince dar kuşaklarla kuşatılır. Genellikle mihrabın bulunduğu bu bölümde, mihrabın altında ve üstünde dikdörtgen çerçeveler görülür. Günümüzde halkın “sandık” adını verdiği bu kısım birkaç parçaya ayrılır ”lale” laleye benzeyen ya da kelebeği andıran bitkisel desenlerle doldurulur. Bazı örneklerde yatık(s) şekilli ejder figürleri ile bezenir. Mihrabın içi çoğunlukla boş bırakılır veya lale vb... çiçeklerle süslenir.Mihrab iç yüzünün kenarları” küpe” şeklinde kuşaklarla kuşatılır. Mihrap tepeliğinin çevresinde ibrik motifleri bulunur. Mihrap üstü boşluğu ise sandık bölümündeki çiçeklere benzer motiflerle doldurulur.

Kırşehir halılarının XIX yy örnekleri küçük ayrılıklar dışında, teknik ve motif bakımından önceki dönemin halılarını andırır. Bu döneme ait örneklerde halıların dar kenarlarında “gelin ağlatan” motifi şaşırtmalı küçük çiçekler ve zikzak yaparak uzanan geometrik desenler bulunur. Geniş kenarlarında, günümüzde “deve tabanı” diye anılan örnekler “ladik gülü” deseni, kelebeye benzer çiçekler ve “damat çiçekleri” yer alır. Sandık bölümünde kelebeğe benzeyen çiçekler “arapeli” motifi, balığa benzer süslemeler “ ve hayvan figürleri” görülür. Ejderler erken dönemdeki gibi yatık (s ) şekilli kavisler çizerek işlenir. Köşelere ise çoğunlukla sinek figürleri işlenir.

Kırşehir halılarının geleneksel motifleri birinci dünya savaşı yıllarına kadar sürmüştür. Daha sonraki yıllarda pamuk iplik ve sentetik boya yaygınlaşmıştır. Başlangıçta yörede sadece seccade halısı dokunurken “ sedir halısı, yolluk halısı, oda halısı (kelle ) halı minder” tipleri ortaya çıkmıştır. Halıların genel şeması önceki dönemlerin karakterini taşımakla birlikte, mihrap üstü boşluğuna küçük çiçekler, ibrik motifleri ve günümüzde “kandilli su” diye anılan geometrik ve bitkisel desenlerin karışımı süslemeler işlenmeye başlanmıştır. Halı zemininde küçük bir göbek (top) yer alır. Bu arada “el-ayak” gibi sembolik motifler dikkati çeker. Bu motiflere “model” denilmektedir. Modeller genelde ezber yada daha önce dokunmuş bir halıya bakılarak çıkartılır.

Günümüz halıları ismini verdiğimiz 1950 yılından bu yana dokunan Kırşehir halıları oldukça şekil değiştirmiştir. Yaklaşık 1960 yıllarına kadar Kırşehir’in hemen her köyünde halı dokunduğu bilinmekteyse de bu gelenek günümüze Özbağ ve Kızılca köyü ile Karacaören, Dalakçı ve Gümüşkümbet köylerinde kısmen sürdürülmektedir.

Günümüzde dokunan halıların çözgü ve atla ipleri pamuk düğüm ipleri yündür. Her tarafı yün örneklerde mevcuttur. 1950 yıllarına kadar iplik kök boya ve doğal boyalarla renklendirilmiştir. Bu tarihlerden sonra tamamen sentetik boyaya dönülmüştür. Buna güre “kırmızı renk kök boya tosbağa (kaplumbağa) otundan,sarı renk karamik otu, ceviz kabuğu ve samandan, yeşil renk ceviz yaprağı, çekri ve üzüm çekirdeğinden gri renk ayçiçeği ve yarpuz otundan,beyaz renk (bej) soğan kabuğu ve sergil otundan elde edilmektedir. Günümüz halılarında kırmızı, kahverengi, yeşil- mavi karışımı (boz) sarı, beyaz ve turuncu renkler hakimdir.

Kırşehir halılarında eskiden “gömme ıstar” denilen, bir ucu tavana dayalı, bir ucu toprağa gömülü tezgahlar kullanılmaktaydı. Günümüzde modern tezgahlara dönülmüştür. Yöremizde tezgaha dik gerilen iplere “eriş” yan atılan iplerede “arageçgi” ( argaç) ismi verilmektedir. Halılarda Türk düğüm tekniği kullanılmakta, dokuma esnasında “kirkit, bıçak, makas ve tarak” dan yararlanılmaktadır. 20 çift ipe “çile” denilmektedir. Çile sayısı halıların büyüklüğüne ve küçüklüğüne göre değişmektedir.

b- Mucur Halıları: Kaymakamlarda 17. ve 18. yüzyıllarda mucur halıları genellikle seccade tipindedir. Yün malzemeyle, çift düğüm tekniği ile dokunmuş, kök ve doğal boyalarla renklendirilmiştir.

Halıda kırmızı, kahverengi, sarı, mavi, mor ve yeşil renkler hakimdir. Söz konusu yüzyıllara ait halılar dıştan içe doğru gittikçe büyüyen üç kuşakla çevrilidir. İlk bordürde, testere dişi renginde bir ters bir düz yerleştirilen üçgenler görülür. Biraz daha büyütülen ikinci kenarda, birbirine simetrik yerleştirilen ve sürekli tekrarlanan eve benzer motifler yer alır. En içindeki geniş su üzerinde ise, karelerin içindeki eş kenar dörtgenleri dolduran çok yapraklı top çiçekleri bulunur. Çiçekler bir açık bir koyu renkle işlenir. Baklava deseninin kenarını doldurarak kareyi tamamlayan köşelerde ise, yine bir açık bir koyu renkle süslenen “elibelinde” motife benzer desenler dikkati çeker.

Halı zemini, içi çiçeklerle bezeli, baklava şekilli desenlerden meydana gelen, ince bir bordürle kuşatılır. Orta alanda çoğu kez tek yönlü bir mihrap bulunur. Mihrap iki, üç bazende dört kuşakla çevirilir ve merdiven halinde daralarak yükselir. Tepe noktasında “elibelinde” motifi ile son bulur. Halının köşelerinde, günümüzde halk arasında “kandilli su” diye anılan yan yana dizilmiş üçgen motifler görülür.

20. yüzyılın başlarında mucur halıları, tip ve desen açısından, küçük ayrıntılar dışında, bir önceki dönemin gelenekselliğini sürdürürler. Ancak malzeme ve renk bakımından bazı değişiklikler görülür. Kök ve doğal boyaların yerini sentetik boyalar, yün ipliğin yerini pamuk alır.

Mucurda halı dokuma geleneği 1950 yılından buyana Mucur merkez ile Şatıroğlu, Dalakçı, Acıöz, Gümüşkümet, Budak, Yazıkınık köylerinde devam etmektedir. Günümüz mucur halılarında çözgü ve atkı ipi pamuk, düğüm ipi yündür. Daha çok hazır fabrika ipliği tüketilmektedir. Yörede halı dokuma tezgahına “ıstar”denir. 1950 yıllarına kadar “kertik ıstar” diye anılan yan tahtalar yivli, bir ucu tavana dayalı, bir ucu toprağa gömülü dik astarlar kullanılmıştır. Bu tarihten sonra “mengeneli” modern ıstarlar gelişmiştir. Halı temizlenmiş yapağından çözgü ve atkı ipi ile yapılır. İlmelik yapağıları elde ayrılır. Fitil yapılır ve sürmek elde edilir. Çıkrıkla bükülür, koçlanır, geleplenir, boyanır. Çözgü iplikleri dayanıklı olsun diye 4-5 kat yapılır. Çözgü ipliği boyanmaz. Dokunma sırasında “kirkit, makas, bıçak ve taraktan faydalanılır. Dokumada Türk düğüm tekniği kullanılır.

Bir halı üzerinde dıştan içe doğru yöresel deyimlerle, “dar su, sandık, top ve köşe” bölümleri bulunmaktadır. Bunlardan her biri ayrı desenlerle süslenmektedir.desenlerin kenarları “tilif” denilen ikinci bir çizgi ile çevrilmekte, model adı söylenirken “tilifli” yada “tilifsiz” olduğu söylenmektedir.

Günümüz halılarında dar su üzerinde bir ters bir düz yerleştirilmiş üçgen şekilli küçük motifler bulunur. Halk arasında “sıçan dişi” diye anılan bu desenlerin yerinde bazen “gelin ağlatan” motifi görülür. “Halk dokumasını bilmeyen yeni gelinin halı dokumasını ilk öğrenişi sırasında çektiği zorluklar karşısında, kendini tutamayarak ağlaması” sonunda bu ismi alan desen aslında, bir ters bir düz yerleştirilen çiçek veya yaprak modellerinden meydana gelmektedir.

Mucurda halı göbeğine genelde top denir. Günümüzde dokunan seccadeler genellikle göbeklidir. Top bulunmayan örneklerde mihrap iç içe girmiş birkaç mihrap günümüzde işlenir. Her mihrabın zemininde ayrı bir denklik işlenir.

Mucur halklarında (el, ayak) sembolik motifler de görülür. Daha çok yastık halılarında rastlanan bu desenler halının köşe bölümünde işlenir. İnsan eline benzeyen “el” motifi hayvan pençesine de benzetildiğinden, “peçe” isminle de bilinir. “ayak” motifi ise “kurt” ve tarak ismiyle anılır.

1950 yıllarında dokunan Mucur halılarında daha çok seccade yastık, sedir (divan) ve taban halısı tipleri yaygındı. Son yıllarda yastık ve sedir halısı dışındaki örnekler terkedilmiş durumdadır. Yastık halıları genellikle 100*60 cm boyutlarındadır. Ve takım halinde dokunur. Halk arasında 6 adet yastığa bir takım denir. Pey-peşe dokunan bu halıların desenleri tek tiptir.

Sedir halıları genellikle 3, 50 –4 m. Boyutlarındadır. Sedir üzerine serilmek için dokunurlar. Halk arasında “serendaz” (baş halı) ismiyle de bilinen bu örnekler yaşlıların ifadesine göre “eskiden odalarda pencere altlarında bulunan sedirler üzerine, ya da odanın ortasına serilmekte, kenarlarında kalan boşluklara Seccade halılarıyla doldurulmaktaydı” bu nedenle de “baş halı” ismini almaktaydı.

2) Taş İşlemeciliği: (Onyx): İlimizde halı tezgahlarının birer birer kaldırıldığı, bu dönemde taş işlemeciliği önemli bir uğraşı haline gelmiştir. Son yıllarda turizmin canlılık görülmesi üzerine hergün sayısı ve çeşidi çoğalan turistik eşya imalinde kullanılan taşın, yurt dışında da alıcı bulması bu iş kolunu insanları yeniden yöneltmiştir.
Kuşaktan kuşağa geçip yaşatılan taş oymacılığı Türk Kültürünün ince beğenisini ve Anadolu’muzun kendine özgü motiflerini yansıtmaktadır.

İlimizde taş işleneciliği 1944 yılına dayanmaktadır. 1949 yılında Sanat Enstitüsünün öncülüğünde taş işleneciliğinde Abdullah Ercan ve Haşmet Özbilek adlı öğretmenler tarafından Makinalı üretime geçildi. Teknik Lisede başlayan taşçılığın tanıtımında ilk işyerini 1955 yılında oyan Orhan Baycan ve Adnan Özbey yapmışlardır. O yıllarda sadece iki atelye varken günümüzde turistik nitelik gösterdiğinden bu atelyelerin sayıları artmıştır. 1933 yılında Almanya’dan Hitler diktatörlüğünden kaçıp II. Dünya Savaşı yıllarında geçici bir süre için Kırşehir’e yerleştirilen Almanlar arasında bulunan Prof. Dr. Frizt Baade 1945 yılında tekrar ülkesine dönerken götürdüğü Terme taşını Almaya’nın Kiel şehrindeki evinde atelyesinde Vazoya dönüştürmüştür. Daha sonra Prof. Baade bu vazonun Kırşehir’e armağan edilmesini vasiyet etmiştir. 1954 yılında Vazo 1984 yılında torunu Arkeolog Doktor Hans Peter Laguer tarafından Kırşehir Müzesine armağan edilmiştir.

2-Mahalli Kıyafetler:

Kadın Giysileri:
ÜÇ ETEK: Bıçak burnu yada zincirli diye adlandırılan kumaştan yapılır. Etek üç parçalıdır. Parçaların kenarları işlemeli olduğu gibi düzde olabilmektedir. Kollar ya uzundur ya da kolsuzdur. Kol ağızları düz veya listikli olabilir. Eteğin önündeki parçaları kıvrılarak kuşağın altına sokulur.

KUŞAK: Üç eteğin üzerinden bele bağlanır. Yerine göre Trablus kuşak geniş tokalı ve deri, madeni kemerle kullanılır. Kuşak uçlarında püskül şeklinde ponçak denen karışık renkli püskül bulunmaktadır.

ŞALVAR (don): Genellikle koyu renkli zemin üzerine küçük çiçekli ve kendinden yollu kadife kullanılır. Belleri uçkurlu, paça ağızları düğmeli ya da lastikli olur. Peyik kısmı genişçe, parçalar bol bir şekilde dikilir.

YAZMA (Tülbent): Fesin üzerine değişik renklerde pullu tülbent ya da oyalı yazma örtülür. Ayrıca tülbentler kenarları pulu değişik renklerde boncuklarla bezenmiş şekildedir. Tülbent, arka uçlarının birisi alınır, çene altından başın üzerine atılarak toka ile tutturulur. Orta yaşlılar ve yaşlılar bunun üzerinden siyah renkte ayrı bir tülbent bağlarlar.
AYAKKABI (Yemeni): Altı kösele uç kısmı kıvrıktır. Alçak topukludur. Genellikle siyah, kahverengi ve kırmızı deriden yapılır. Zenginler ve yaşlılar (lapçin) denilen topuklu ve içiçe iki ayakkabı giyerler. Ayağa işlemeli iplik ya da yün çorap giyerler.

GELİNLİK ENTARİ: Giysi keten kumaştan yapılır. Genellikle koyu renktedir. Entarinin üzerine kuşak bağlanır. Başa fes giyilir. Üzerine tülbent ve poşi bürünülerek duvak şekline sokulur. Yüz kapatılır. Duvağın üzerine büyükçe bir örtü örtülüp üzerinden yan tarafa doğru çekilip bağlanır. Ayağa çorap ve kundura giyilir. Entarinin önü göğüs kısmına kadar açıktır. Entarinin üstüne çeşitli altın ve boncuklar takılır.

Erkek Giysileri:
GÖYNEK: Genellikle ketendir. Bazen ipeklidir. Zemin beyaz, gri ya da siyah düz desenlidir. Yakasız astarlı, uzun kollu sedef düğmelidir.

DELME YELEK(Cemadan): Siyah, lacivert ya da koyu yeşil renkli çuhadan yapılır. Kolsuzdur. Üç ya da dört düğme ile iliklenir. Göğüs üstü karın üstüne kadar açıktır. Sade olduğu gibi işlemeli de olabilir.

ŞALVAR: Kumaşı yelekle aynıdır. Uçkurlu ve astarlı olarak dikilir. yandan cepli paça kısmı dardır. normal peyiklidir.

KUŞAK: Beyaz yünden üç-dört metre uzunluğundadır. Bir ucu püsküllüdür. Şalvar ve gömleğin üzerinden bele bağlanır. Sağ taraftan şalvarın üzerine sarkıtılır.

ÇORAP: Ayağa beyaz yün çorap giyilir. Bu çorap, iş zamanlarında ve oyunda şalvarın üzerine çekilir. Diz altından uçları püsküllü yün bağıyla bağlanır.

TAKILAR: Erkeklerde boyunda muska ya da murtlak, kuşak arasında tütün ve para kesesi, yelek üzerinde gümüş köstek ve saat, yelek cebinde ayna, tarak, enfiye kutusu gibi takılar bulunur.

Kadınlarda gerdanlık ve kolye, bileklerde gümüş ve altın bilezikler, parmaklarda yüzük kulaklarda küpeler takı olarak kullanılır.