Gelenekler, Görenekler, İnançlar
Gelenek, geçmiş kuşaklardan günümüze kadar gelmiş, yaşatıldığı toplum bireyleri arasında kuvvetli bir bağ oluşturmuş veya o toplulukta eskiden kalmış olmaları sebebiyle saygı duyulup kuşaktan kuşağa aktarılan kültürel bir harekettir.
Görenek, henüz gelenekselleşmemiş, bireylerin birbirlerinden görerek yaptıkları davranışlardır.
İnanç, doğru olduğuna inanılan,dini muhtevalı düşünce ve davranışlardır.
Doğum Geleneği
Gözünü dünyaya yeni açan bir çocuk, vücudunda pişik oluşmaması ve kokmaması için önce tuzlu suyla yıkanır. Yıkanma işlemi tamamlanınca tekrar tuzlanır.
Üç günlük olan çocuk bu zaman zarfında sararırsa, sarı renginin düzelmesi için üç gün süreyle kaldırma denilen yıkama esnasında, yıkandığı suya darı tanesi atılır.
Doğumdan sonra lohusanın yanında kırk gün süreyle bir kişi durur. Lohusanın yanında duran kişi her ihtimale karşı dışarı çıkarsa diye,odada bir Kur’an-ı Kerim, bir süpürge veya bir demir parçası bulundurulur. Bununla çocuğa cinlerin çarpmasının önlenmiş olacağına inanılır. Çocuk kırk günlük olduğunda, tekrar yıkanır ve kırk kaşıklık son durulama suyu ile durulanır. Bu yıkanmaya “kırk çıkarma” veya “kırklanma” denir. Kırkı çıkan çocuk, yakın bir komşuya “Kırk uçurmaya” götürülür. Çocuk, kırkı çıkana kadar olumsuz bir durumla karşılaşmamışsa bundan sonra da karşılaşmayacağına inanılır. Aynı günlerde yakın komşularında veya akraba arasında bir başka çocuk daha dünyaya gelmiş ise kırkları çıkıncaya kadar, her iki çocuk görüştürülmez. Çocukları kırkı çıkana kadar görüşürler ise birinin büyüyüp diğerinin büyümeyeceğine inanılmaktadır.
Anne sütünün kaçacağına inanıldığından, lohusanın yanında bir başkası süt emzirmez. Tırnak kesimi, çocuğun kırkı çıktıktan sonra yapılır. Kesilen tırnak, babasının cebine konur ve karşılığında para alınr. Babadan alınan bu parayla çocuğa bir şeyler alınır.
Çocuk 6 aylık olunca(kız ise) eline kına yakılır. İlk defa ayakta durmaya başlayıp, ilk adımını attığı zaman “tay çöreği” veya “adım çöreği” ismi altında bir kutlama yapılır. Bu kutlamada, içinde birkaç tanesinde demir para bulunan bir tepsi lokma veya kurabiye pişirilir. Çocuğun ayaklarına kurdele bağlanıp, boş bir yere çıkarılarak, mahallenin ufak çocukları toplanır ve belirli bir mesafeden çocuğa doğru koşturulur. Yarışı kazanan çocuğa para veya hediye verilir. İlk kez ayakta duran çocuğun ayaklarındaki kurdele kestirilir. Bundan sonra yapılan lokma veya kurabiyeler, orada toplananlara dağıtılır. İçinde para bulunan lokma veya kurabiye kime düştüyse o kişi, çocuğa uygun bir hediye alır.
Sünnet Geleneği
Sünnet yaşı 5 ila 12 yaş arasında olduğundan, çocuğun okulu olmadığı yaz aylarında sünnet düğünü yapılır. Sünnet elbisesi en az bir hafta öncesinden alınır, çocuğun yatağı renkli tülbent ve kağıtlarla, ışıklarla süslenir.
Sünnet düğünü cuma-cumartesi veya cumartesi-pazar olmak üzere iki gün yapılır. Bir gece önce kına gecesi yapılır. Bu gecede akrabaları, yakınları ve komşuları toplanarak çocuğu oynatır, silah tutan parmaklarına kına yakarlar. Kına yakan kişinin koluna tülbent bağlanır. Kınayı yakacak olanın anne ve babasının sağ olmasına özellikle dikkat edlir. Bununla çocuğun uzun ömürlü olması temenni edilir.
Ertesi gün, öğle saatlerinde bir araba konvoyu oluşturularak, sünnet çocuğu gezdirilir. Konvoyda tüm arabalara birer havlu bağlanır ve son olarak çocuk sünnet edilir. Sünnet edilme esnasında bir horoz kesilir. Çocuk yatağına yatırılınca mevlit okutulur, mevlidin sonunda orada bulunanlara pilav, ayran ve tatlı dağıtılır. Yakınları ve komşuları tarafından sünnet çocuğuna geçmiş olsun diyerek hediye verilir. Akşama kadar eğlenceler, oyunlar yapılarak, sünnet düğünü tamamlanır.
Askere Uğurlama Geleneği
Askere gidecek gençler, önce akraba ziyaretlerine başlarlar. Akrabaları, kendilerini ziyarete gelen gençlere çeşitli yemekler yapıp ağırlarlar.Bu ziyaretler 15-20 gün boyunca devam eder(Limanköy). Bu süre içerisinde, gençlerin boynuna kırmızı oyalı tülbent bağlanır.Toplu halde birisinin elinde bayrak, ev ev dolaşırlar ve hangi haneye gidilirse o hane tarafından yardım olsun diye gençlere para verilir. Askere gitmeye bir gün kala, topluca asker düğünü yapılır ve masrafları asker aileleri ortak karşılar(Çiğdemli, Katranca Köyü). Askerin tabanca tutacağı parmağına kına yakılır ve o gece davul-zurna eşliğinde tüm köy gençleri, kızlı erkekli oynarlar. Ertesi gün askere gidecek gençler evden çıkarken annesinin ve babasının, kardeşlerinin ellerini öper,” Allahaısmarladık” derler. Bu esnada bazı köylerde (Lüleburgaz Ertuğrul ky.) gencin başının üzerinde tuz ve un çevrilir. Evden çıkarken askerlik günlerinin su gibi geçmesi dileğiyle, asker adayının arkasından su dökülür(Beğendik köyü).
Askere gidecek genç, ailesi tarafından hazırlanan asker torbasını eline aldıktan sonra, nişanlı ise vedalaşmak üzere nişanlısının evine; nişanlı değilse köy meydanına giderek, burada toplananlar ile vedalaşır. Genellikle asker babalarınca ortaklaşa kurban kesilip, dua edilerek askerler uğurlanır.
Düğün Gelenekleri
Düğünler, süre ve uygulamalar bakımından, şehir ve köylere göre bazı farklılıklar göstermektedir.Bunun nedeni,çeşitli sebeplerle Balkanlardan gelen göçmen gruplar arasındaki kültürel farklılıklardır. Zaman içerisinde göçlerle gelerek Kırklareli’nin değişik bölgelerine yerleşen insanlar, beraberinde adetlerini de getirmiş ve yaşatmışlardır.Daha sonra gelenler, kendilerinden önce gelen insanların kültürleriyle karşılaşmış ve ortak bir kültür oluşturmuşlardır. Ancak bu ortak kültür, Kırklareli’nin değişik bölgelerinde farklı uygulamalar şeklinde görülür. Bu nedenle ildeki düğün adetleri yer yer farklılık göstermektedir.
Düğün Töreni
Düğün telaşı en az bir hafta öncesinden başlar ve genellikle cumartesi-pazar günü olan düğünlerde, perşembe günü kızın çeyizi alınır. Bu arada yengeler sandığın üzerine oturur ve “Sandık kalkmıyor.” diyerek, oğlan tarafından hediye ister. Alınan çeyiz, oğlan evine götürülür ve cuma gününün akşamı kına gecesi yapılır. Oğlan tarafı eğer aynı köyden ise kız evine o gece kına getirir. Yengelerinden biri, gelinin eline kına koyar ve giderler. Daha sonra bu kına gelinin el ve ayaklarına (annesi-babası sağ olan) bir yengesi tarafından yakılır. Gelinin yüzüne renkli bir krep örtülür. Bir darbuka eşliğinde türkü söylenir. Bu türküler gelinin evden ayrılışının, gurbete veya başka bir köye gidişinin öyküsüdür. Gelin de bu türkülerle içlenir ve ağlar.
Sabah gelinin kınaları, öksüz bir çocuk tarafından açılır. Ellerine ve ayaklarına kına yakarken konulan paraları bu çocuk alır. Cumartesi günü öğlene doğru oğlan evine davullar, kız evine de çalgılar gelir. Akşam üstü herkes işini bitirene kadar gençler oynar. Akşam üzeri kızın ahretliğinin (sağdıç) hazırlamış olduğu “ahret çiçeği” alınmaya gidilir. Çiçekçiden alınan naylon çiçek dalının üzeri, kızların yaptığı süslerle bezenir. Çiçeğin üzerine mısır patlatılıp dizilir. Kuru üzümler bir ipe dizilerek asılır. Bununla beraber bebek, sakız, sigara, kibrit, emzik, bebek oyuncağı, çikolata, şeker, balon gibi şeyler de asılır. Ayrıca küçük ampuller veya mumlar da yerleştirilerek gece yakılır. Çiçeğin saksısına bir kutu şeker yerleştirilir; çiçekle birlikte ahret kız baklava ve bir de hediye bohça hazırlar. Bütün hazırlıklar gerdek gecesi gelinle damadın zevkle yemesi için yapılır. Bu çiçek daha sonra gelin evinin bir köşesini süslemektedir.
Çiçeğe karşılık, gelin kız da ahretliğe hediye bir elbise alır. Çiçeği almaya giderken, yine oyunlar oynanır ve çiçek alınarak, gelin kızın bulunduğu eve getirilir. Bu çiçek, yörede bolluk ve bereketin simgesi olarak nitelendirilmektedir.
Aynı gün ve aynı zamanda, oğlan tarafı da oğlanın ahretliğine (sağdıcına) gider. Davul-zurna ile ahretlik evine gelindiğinde, ahretlik gelenleri karşılar. Yaşlılar oturur, gençler de oynar. Daha sonra ahretliğin hazırlamış olduğu baklava tepsisi ve kurbanlık bir koç, eller üstünde damat evine götürülür. Ayrıca ahretlik damat için bir başka hediye de almıştır.
Cumartesi gününü pazar gününe bağlayan gecede esas düğün olur. Oyunlar karşılama, halay ve mendil havası şeklindedir. Aynı gece oğlan tarafı, kız evine davullar eşliğinde, takacakları takılarla birlikte gider. “Okuyucu” denen bir kadın teker teker gelinin başı üzerinde döndürek, takıların kimden olduğunu yüksek sesle söyler.
Bu arada gelin kız, gelinliğe adım attığından, yalnız gezdirilmez. Cinler ve perilerden korkulduğundan, yanında mutlaka biri bulundurulur.
Pazar sabahı gelin kız, yine erkenden gelinlik giyer ve oğlan tarafından takıları almaya gelenleri karşılar. Kız ve oğlan tarafı birlikte oyunlar oynarlar. Kızın ve oğlanın yengeleri, birlikte takıları alarak oğlan evine götürürler. Gelinin ahretliği de ahret çiçeğini alıp damada götürür. Oğlan evinde de oyunlar oynanır ve kız tarafı geri döner. Gelin, kendisini sevdiğine götürecek halayın gelmesini bekler. Sabahtan, ahretlik evinden davul ve zurna ile uykudan uyandırılan damat eve getirilir ve tıraş için hazırlık yapılır. Davullar, köyün kahvehanelerini dolaşarak köy halkını tıraşa davet eder.Tıraştan sonra “gelin alma halayı” yola çıkar ve gelin evine gider.
Arkadaşları ile oynayan gelin, kendisini almaya gelen halaya bir kez baktırılır ve bir daha yengelerin kendisini almaya gelmelerini bekler. Kaynana gelini beklerken evden getirdiği ekmeği, bolluk ve bereket niyetiyle dağıtır. Ama gelin naz yapar, gelmez. Önce gelin evinden kaynanaya bir ayna götürülerek baktırılır. Kaynana aynanın üzerine para koyar. “Gelini isteriz.” diye tezahürat yapılır, fakat gelin yine çıkarılmaz. Bu kez, gelinin ayakkabısı götürülür. Para alınır. Bu ayakkabı gelinin çıkacağına işarettir. El çırparak yine gelini isterler. Daha sonra iki yenge ve darbuka çalıp mani söyleyen kız arkadaşları ile birlikte gelin getirilir. Fakat kaynana oynamadan, gelin ortaya girmez. Kızlar;
Yarin adı Ramadan
Atladı arabadan
Biz gelini vermeyiz
Kaynana oynamadan
manisini arka arkaya söylerler. Yengelerin ve mani söyleyen kızların koluna birer başörtü bağlanır. Kızlara birer kutu şeker ve yengelere de para verilir. Yenge kadınlar, gelini kaynananın elini öpmeye götürürler. Gelin, kaynananın üç kez elini, üç kez de ayağının altını öper. Kaynana da gelinin sırtını üç kez sıvazlar. Gelin, halayla gelen yakın akrabaların ve komşuların ellerini öptükten sonra, varsa erkek kardeşleri, yok ise amca ve dayıları tarafından arabaya bindirilir. Gelin arabasının arkasından, gelinin gideceği eve kendisi ile birlikte bereket götürmesi dileğiyle içerisine buğday ve darı atılmış su dökülür.
Gelin arabası damat evine gelmeden önce, kız evinden “Müjde Yastığı”nı alan biri, yastığı damada götürerek para alır. Damat evine gelen gelini, damat etrafa şeker ve paralar atarak karşılar. Sonra gelinin duvağını kaldırır ve kendi hediyesini takar. Ahretlik kapının önünde bir tüfekle bekler. İçeriden çıkan damat üç kez tüfeği ateşledikten sonra, ucunda para bağlı mendili düğün halkına doğru atar. Mendili kim alırsa, evlenme sırasının onda olduğu söylenir. Bu arada gelin dışarı çıkarılır, kucağına kız ve oğlan çocuğu oturtulur. Damat son kez babası, kardeşleri, yakın akrabaları ve arkadaşları ile oynar. Akşam üzeri arkadaşları tarafından köy içine gezmeye çıkartılır. Gerdek gecesi imam nikahı kıyılır. Genç kızlıktan kadınlığa geçen gelin, pazartesi sabahı damadın yakın akrabalarını gezer ve büyüklerin ellerini öperek onlara havlu verir. Onlar da hediye ya da para verirler. Daha sonra gelin, bir kaba su doldurur ve bu su, görümceler tarafından üç defa dökülerek, geldiği evde işlerinin su gibi akıp gitmesi temenni edilir. Öğleden sonra gelin yine gelinliğini giyer ve son defa eğlenilir. “Duvak” veya “Cuma” denilen bu eğlence, kaynananın günüdür. Sadece kadınlar kendileri çalıp, oynarlar. Eğlencenin ortasında, kaynana, orta yerde bir çömlek kırar ve bu hareketiyle “Düşmanlarım çatlasın, gelinimin çömleğin parçaları kadar çocuğu olsun.” demek ister.
Bir hafta sonra gelin, damat ve ailesi, gelinin ailesine yemeğe giderler. Buna geziden gelen “geze” veya “kız ardı” denir. Bu gezmede yemekler yenir, sohbet edilir, aynı zamanda damatlık yapmanın da gelinlik yapmak kadar zor olduğunun bilinmesi için damada bir tabak içerisinde darı getirilerek sayması istenir. Önüne pösteki getirilerek tüylerinin sayılması ve kedi getirilerek nallanması istenir. En zor olanı da damadı ayaklarından zincirle tavana asmaya kalkmalarıdır. Bunların üstesinden gelemeyeceğini bilen damat, para vererek gençlerden kurtulmaya çalışır. İki üç gün sonra da gelinin ailesi oğlan evine yemeğe gider. Bu ziyaretlerde iki ailenin daha iyi anlaşması, kaynaşması amaçlanır.
Yörede kız kaçırma olayları çok sık görülür. Ailesi tarafından verilmeyen kızlar kendileri kaçar. Oğlanın çok sevip de alamadığı kızı da oğlan kaçırır. Sonunda aileler arasında anlaşma sağlanır ve düğün yapılır. Bu olaylar yörede normal karşılanmakta ve hiç yadırganmamaktadır.
Bayram Geleneği
Kırklareli’de Ramazan Bayramı, Kurban Bayramı, Mart Dokuzu ve Hıdrellez gelenekleri halk tarafından kutlanan bayramlardır. Ramazan ve Kurban Bayramları yaklaşırken evlerde temizlik yapılır, baklavalar hazırlanır. Yeni giysiler için alışveriş yapılır. Ramazan Bayramının arefesinde kuşların bile oruç tuttuğuna inanılır, herkesin oruç tutması istenir. Arefe günü doğan çocuklara Arife, Arif, Ramazan Bayramında doğan çocuklara da Ramazan, Ramize, Bayram gibi isimler konur.
Arefe akşamı herkes banyo yapar, temizlenir ve erkenden yatar. Bayram sabahı erken kalkılır, erkekler bayram namazına gider. Erkekler bayram namazından dönene kadar evdeki kadın ve çocuklar yemek yemez, su içmez. Bayram namazı sonrasında küçükler büyüklerin ellerinden, büyükler de küçüklerin gözlerinden öper, hediyeleşme olur. Topluca yapılan kahvaltı sonrasında mezarlıklara ziyarete gidilir. Kurban bayramında,aile varlıklı ise kurban kesilir. Yaşı küçük olanlar, büyüklere ziyarete gider, el öpüp bayramlaşırlar. Bayramlarda dargınlar barıştırılır.
Mart Dokuzu (Nevruz) Kutlamaları
Nevruz, Kırklareli’de Mart Dokuzu ismiyle bilinmekte ve 22 Mart tarihinde kutlanmaktadır. Mart Dokuzu’yla birlikte havaların iyileşeceğine inanılmaktadır. 22 Mart tarihinde, ikindi ile akşam saatleri arasında kutlamaların yapılacağı il merkezindeki Çamlık bölgesinde kurabiye, poğaça ve diğer yiyeceklerini alan halk toplanır. Kutlama yerinde çocuklar uçurtma uçurur, genç kızlar ip atlar, salıncaklarda sallanılır, istop, körebe, ip çekme, yakar topu gibi oyunlar oynanır. Akşam ezanı sıralarında, herkes evine gitmek üzere kutlama alanından ayrılır.
Hıdrellez Kutlamaları
Kırklareli’de Hıdrellez kışın sonu, yazın başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Özellikle köylerde, halk takvimine göre yıl iki bölüm olarak kabul edilmektedir. Bunların biri yaz, diğeri de kıştır. 6 Mayıs ile 7 Kasım arasındaki 186 gün yaz, 8 Kasım ile 5 Mayıs arasındaki 179 gün de kış günleridir. 8 Kasım’da başlayıp 5 Mayıs’ta sona eren kış günlerine ise Kasım günleri denmektedir. Hızır ve İlyas peygamberlerin buluştuğu gün olarak kabul edilen Hıdrellez, halk arasında değişik şekillerde söylenmektedir; Hıdrellez, Hederlez, Ederlez, Hiderlez, İderlez, İlkyaz gibi.
30-35 yıl öncesine kadar Kırklareli halkı, 5 Mayıs günü kırlardan 41 çeşit ot toplamakta, bunları içi su dolu bir küp veya kazana koymaktaydılar. Sabah kalkınca bu suyla tüm aile bireyleri yıkanmaktaydı. Bununla ailenin temiz olacağına, cildin güzelleşeceğine ve hastalıklardan arınıp, zindelik kazanılacağına inanılırdı. Bu gelenek kısmen de olsa halen devam etmektedir. 6 Mayıs gecesi, ateş yakılıp üzerinden atlanır. Bununla, yıl içinde kazanılmış olumsuz ve kötü olan her şeyin yok olacağına inanılır. Bu ateşte hasırlar yakılmakta, böylece bit, pire ve günahlardan da arınıldığına inanılmaktadır. Eski yıllarda, Hıdrelleze bir hafta kala hazırlıklar başlamaktaydı. Evlerde temizlik yapılır ve Hıdrellez pikniği için yiyecekler önceden hazırlanırdı. Ekonomik durumu iyi olanlar, 6 Mayıs günü çevirme yapıp yemek için oğlak ve kuzu almaya gayret gösterirler.
Kırklareli’de çok uzun yıllar önce Hıdrellez’in kutlandığı yerlere “Hıdırlık“ denilmekteydi. Kent merkezine 36 km. mesafedeki Azizbaba Köyü’nün yanında bulunan ve “Hıdırlık” denilen bölgede, 6 Mayıs günü Hıdrellez eğlenceleri yapılmaktaydı. Daha sonra Kırklareli merkezine 5 km. mesafedeki Şeytandere ve Asilbeyli Deresi kenarlarında kutlamalar yapılmaya başlanmıştır. Eğlenceler 1990 yılından beri, mayıs ayının güneşli bir hafta sonunda (genellikle ikinci haftadan itibaren) Kırklareli Belediyesi’nin organize ettiği “Karagöz Kültür, Sanat ve Kakava Şenlikleri” ismiyle, Şeytandere’de kutlanmaktadır. Hıdrellez kutlamalarının yapılacağı günden bir gün önce, yer kalmayacak endişesiyle, Şeytandere’ye çadırlar kurulur, yerler ayrılır. Şenlik kutlamalarında, Şeytandere’nin her iki yakasında yer bulmakta zorluk çekilmektedir. Kilometrelerce uzunluktaki bu alanda çadırlarını kuranlar, yaktıkları ateşte ızgara yaparlar, çaylarını demler, yiyip içip eğlenirler. Köprüye yakın bir yere kurulan sahnede konserler verilir, davul ve zurnalar eşliğinde çeşitli oyunlar tertip edilir.
Kırklareli Merkez İlçe’de yapılan bu Hıdrellez eğlence ve kutlamalarının dışında ilin değişik yerlerinde de Hıdrellez kutlamaları yapılmaktadır. Merkez İlçe Erikler Köyü’nde Hıdrellez sabahı güneş doğmadan kalkıp, dereden alınan su içine, akşamdan toplanan “Silkinti Otu” atılarak, banyo yapılır. 7 ve 8 Mayıs günlerinde de Hıdrellez pikniği yapılır. Kuzu ve oğlaklar çevrilir, sucuk kızartılır, köfte yapılır. Bu eğlencelere komşu köylerden de katılanlar olur.
Babaeski İlçesi Karahalil Beldesi ile Büyük Mandıra Beldesi’nde Hıdrellezde yağlı pehlivan güreşleri yapılır
Bulgaristan’a 2 km. mesafedeki Demirköy ilçesine bağlı Beğendik Köyü’nde; köyün kuzey batısında Maşatlık denen yere 27 Mart (Kırklar) ve Mayıs’ın 6’sında Hıdrellez için çıkılır;ip atlanır, salıncakta sallanılarak baharın gelişi kutlanır.
Babaeski İlçesi’ne 20 km. mesafedeki Yeniköy’de Hıdrellez’e 40 gün kala “Kırklar” adıyla kutlama yapılır. Salıncaklarda sallanılır, yumurtalar boyanır. “Kırklar, manda gölde mırklar.” sözleriyle hayvanların ilk kez çimene çıkması gerektiği vurgulanır. Hıdrellezde akşamdan ateş yakılıp üzerinden atlanılır. Hıdrellez sabahı erkenden kalkılıp evlere söğüt dalı asılır. Söğüt dalının evlere asılmasının veya vücudun herhangi bir yerine bağlanmasının, sağlık getireceğine inanılmaktadır.
Kırklareli kent merkezine 35 km. mesafede, Bulgaristan sınırında bulunan Geçitağzı Köyü’nde de 41 çeşit ot toplanıp, bu otlar sabah erkenden dereden alınan suyun içine atılmakta ve bununla yıkanılmaktadır. Bununla hastalıklardan kurtulup, sağlıklı ve zinde olunacağına inanılmaktadır.
Hıdrellez kutlamalarına dair gelenekler, bugün bazı köylerde ya çok zayıflamış, ya da tamamen unutulmuştur.İlde bugün için Hıdrellez kutlamalarını halen devam ettiren köyler; Hamdibey,
Sivriler, Balaban, Düğüncülü, Taşağıl, Ertuğrul, Kuleli, Sinanlı, Nadırlı, Karahalil, Erikler Yurdu ve Karakoç köyleridir.
Kırklareli’de Hıdrellez ile ilgili bazı inanışlar da şunlardır:
— Hıdrellez, evlerde temizlik yapılarak karşılanmalıdır.
— İneklerin sütü kesilmesin diye Hıdrelleze 7 gün kala kimseye peynir ve yoğurt mayası verilmez.
— Evin bereketi gitmesin düşüncesiyle kimseye ekmek mayası verilmez.
— Hıdrellezden 1 gün önce (5 Mayıs) kırlardan 41 çeşit ot, küçük taş ve kekik otu toplanır. Bunlar su dolu bir kap içine atılır ve Hıdrellez sabahı bu suyla el, yüz yıkanır (Bunu yapmakla cildin güzelleşeceğine ve hastalıklardan arınıp, zindelik kazanılacağına inanılır).
— 5 Mayıs’ta 41 çeşit ot toplanıp eve gelince, evde bulunan eski hasır ve eşyalardan bir kısmının yakılmasıyla bit, pire ve günahlardan arınılacağına; yakılan bu ateşin üzerinden atlamakla da yıl içinde kazanılmış olumsuz ve kötü alışkanlıkların yok olacağına inanılmaktadır.
— Hıdrellez gecesi (5 Mayıs’ta) evin ana giriş kapısına ağaçlardan koparılan yeşil yapraklı dal konur. Özellikle kapıya asılan söğüt dalının sağlık getireceğine inanılmaktadır.
— Hıdrellez akşamı toplanan genç kızlar, bir çömleğin içine kendilerine ait bir eşyayı (boncuk, yüzük) atarlar. Hıdrellez sabahı tekrar toplanan genç kızlar, küçük bir çocuğun gözlerini bağlayarak çömlekten boncuk ve yüzükleri tek tek çektirirler. Bu sırada mani bilen kızlar da tek tek mani söylerler. Kimin eşyası hangi manide çömlekten çekilmiş ise; o genç kız, o maniyi kendine göre yorumlar.
— Hıdrellez gecesi ısırgan otu koparılıp evin önüne konur. Isırgan otu sabaha kadar yendiyse, o kişinin seneye Hıdrelleze kadar öleceğine, yenmediyse yaşayacağına inanılır.
Hıdrellez akşamı (5 Mayıs) kadın ve kızlar ellerine kına yakarlar.
— Hıdrellez akşamı bahçede kenar ve köşelere bakılır. Şayet bakılan yerlerde toprak parıldarsa orada hazine olacağına inanılır.
— Hıdrellez akşamı ikindiden sonra bahçede bulunan gül ağacının altına insanlar isteklerinin resmini çizerler.Ev isteyen ev şekli, araba isteyen araba şekli, hayvan isteyen hayvan şekli, evlilik isteyen sevdiğini canlandıran bir resim çizer ve dilekte bulunurlar. Bunu yapmakla o yıl içerisinde isteklerinin gerçekleşeceğine inanırlar.
— Hıdrellez sabahı uykudan erkenden kalkılır.
— Hıdrellez sabahı anne ve babalar çocuklarını uykudan erken kaldırmak için “kalkın” demezler “uçun, uçun” derler.
— Hıdrellez sabahı insanlar uykudan yeşil dallarla uyandırılır.
— Hıdrellez sabahı erkenden kalkılıp dereden üç kez geçilir. Çim üzerindeki çiğlere el sürülüp yüzler ıslatılır.
— Boyu çok uzun olanların başına hıdrellez sabahı çubukla vurulur (Boyun daha fazla uzamaması için).
— Meyve yapmayan ağaçlar Hıdrellez sabahı baltayla korkutulur (Ağaçların korkup meyve vereceğine inanılır).
— Hıdrellez sabahı, hayvanlar yeşil dallarla dereye sulamaya götürülür.
— Hıdrellez günü, uyku uyunmaz. Uyku uyunursa bütün yıl uyunamayacağına ve işinin iyi gitmeyeceğine inanılır.
— Hıdrellez günü badana, temizlik yapılmaz. Kıra çalışmaya gidilmez.
— Hıdrellez günü un elenmez, çamaşır yıkanmaz.
— Hıdrellez günü dikiş dikilmez.
— Hıdrellez günü kavga edilmez. Kavga edilirse bir yıl boyunca kavgalı olacağına inanılır.
— Hıdrellez günü hamile kadınların salıncakta sallanmasına izin verilmez.
— Hıdrellez günü makas iple bağlanır, açılmaz. Makas kimseye verilmez, elle tutulmaz.
— Hayvanların sütünün çok olması için Hıdrellez günü süt pişirilmez, gece pişirilir. Sütü olmayan komşulara süt verilir, yayıkta ayran yapılıp komşulara dağıtılır.
— Hıdrellez günü ekmek yapılmaz.
— Bazı köylerde Hıdrellez sabahı silah atılır.
— Hıdrellez günü beyaz kelebek görülürse o yıl şans ve kısmetin açık olacağına inanılır.
Hıdrellez hakkında söylenen birkaç atasözü de şunlardır:
Hıdrellezde yağan yağmurun bereketli olduğunu belirtmek için; “Hıdrellez yağmurunun damlaları altın olur.” denmektedir.
Toprakla ilgili işlerin Hıdrelleze kadar yapılması gerektiği konusunda; “Hıdrelleze kadar bir tutam, Hıdrellezden sonra tutam tutam.” denmektedir.
Hıdrellezden sonra yaz olacağı konusunda “Az bilirim uz bilirim, Hıdrellezden sonra yaz bilirim.” denmektedir.
Kalbi temiz olan insanların zorda kaldıklarında beklemedikleri yerlerden yardım görebileceklerini belirtmek için de “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez.” atasözü kullanılmaktadır.
Ölüm Adetleri
Bir kişi öldüğünde, evdeki insanlar tarafından yakında ve uzakta bulunan akraba ve yakınlarına haber verilir. Ölüm olayı, köy veya kasaba içine camiden sela okunarak haber verilir. Ölen kişinin defnine çok uzaktan gelecek olan yakınları varsa, ölenin defnedilmesi bir güne kadar bekletilebilir.
Ölen kişinin ölüm anı anlaşılınca, başında ezan okunur. Ölünce çenesi bağlanır, göz kapakları kapatılır.Mezar kazıcıları tarafından, mezar kazılır. Bu arada evde ölen kişi yıkanmış, son kez yakınlarına gösterilmiş ve gömülecek duruma getirilmiştir. Ölenin defnedilmesi için gelen akrabaları, eş, dost ve yakınları tarafından cami hocasının önderliğinde bazı köy ve kasabalarda ölenin evinde, bazı köy ve kasabalarda ise camide cenaze namazı kılınır. Buradan da mezarlığa götürülür. (Kadınlar camiye veya mezarlığa gitmez, evde kalır.) Tabuttaki cenazenin mezarlığa götürülmesi esnasında herkes cenazeyi taşımak için birbiriyle yarışır. Daha önce hazırlanmış olan mezara gelindiğinde birinci derecedeki yakınları tarafından mezarın içine indirilen beyaz bezle kefenlenmiş ölü, yüzü kıbleye gelecek şekilde yan yatırılır.Orada bulunanlar tarafından mezar çok hızlı bir şekilde kapatılır. Mezarın üstüne baş kısmından ayak kısmına doğru ibrikle su dökülür ve ibrik mezarın yanında bırakılır. Su; temizliği, saflığı, arınmayı ifade eder. Ayrıca mezara su dökülmesi kabir ateşini söndüreceği inancıyla da ilgilidir. Hoca tarafından okunan duanın bitmesiyle gelenler mezarlıktan ayrılır. Mezarlıktan ayrılırken ölünün yakınlarına tekrar başsağlığı dileğinde bulunulur.
Ölü camiye veya mezarlığa götürülmek üzere cemaat tarafından evden alınınca geride kalan kadınlar da Kur’an okuyup dua ederler. Bu arada helva pişirilip dağıtılır.
Kiremit üzerine yakılan anberden buhur, tütsü yapılarak ölü evinin etrafında dolaştırılır. Evin etrafından geçen insanlar bu kokuyu hissedince o evde cenaze olduğunu anlar. Ölüm olayının birinci gününden itibaren yedi gün, ölü evinde Tebareke okunur ve yedi gün boyunca ölünün yıkandığı yerde mum yakılır. Ölümün yedinci günü mevlit okutulur. Kırkıncı günü helva yapılıp yakınlara, konu komşuya dağıtılır. Bunlar, ölenin ruhu için yapılmış kansız kurban ikramlarıdır. Geçmişte bunlar kötü ruhların yapacağı kötülüklerden korunmak, iyi ruhların yardımını kazanmak ve ölenin ruhunun mutluluğu için yapılırken, günümüzde “Allah rızası” içinyapılmaktadır. Ölümün elli ikinci gecesi de mevlit okunur. Yedinci gününde ölenin karnının şiştiğine, kırkıncı günde burnunun düştüğüne ve elli ikinci günde de kemiklerinin eklem yerlerinin birbirinden ayrıldığına inanılmaktadır.
Ölümünden sonraki ilk Ramazan veya Kurban bayramında, ölenin mezar taşları mezarına dikilir.
Ölenin elbiseleri fakir-fukaraya dağıtılır. Sağlığında vasiyeti varsa yerine getirilmesine özen gösterilir. Bayramlarda, ölenin ruhunun, yakınlarını mezarlığa beklediğine inanılır ve her bayram, mezarı ziyaret edilip dua okunur.
Mezar Taşları
Bilinen ilk insan topluluklarından günümüze değin,her yerleşim merkezinin içinde veya yakınında mezarlık alanlar bulunmaktadır.Yine bilinen tarihin en erken dönemlerinden itibaren,insanlar ölen yakınlarının defnedildiği mezarları birtakım işaretlerle,yazıtlı veya yazıtsız dikilitaşlarla belirlemişlerdir.Nitekim bölgedeki mezar taşlarında, orada yatan kişi genç yaşta ölmüş ise dünyaya doymamışlığı, geride bıraktıklarını çok seviyorsa, onlara özlemi anlatılmaktadır. Bir çoğunda da ölen kişinin mesleği belirtilmektedir.
Kırklarel’de mevcut mezar taşlarından bazı örnekler:
Bir kuş gibi
Uçtum yuvadan
Beş yaşında ecel
Ayırdı anadan, babadan
Ah ederim
Yaram derin
Genç yaşta
Büküldü belim
Kara toprakmış yerim
32’de Hak kıldı kerim
Hey! Yolcu hey!
Dur biraz dur.
Hayatın sonu bak! Budur.
Vakti gelince ecelin
Değişmez hükmü ezelin.
Hemşehrim Hediyem ile ben
Yuvam pürsurur şen iken
İlk önce oğlum, sonra ben,
Göçtük henüz pek genç iken.
Süleyman Alalıyım ben
Dilerim Fatiha senden.
Batıl İnançlar
Bilim ve mantıkla bağdaşmayan, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar gelen batıl inançlara şu örnekler verilebilir:
a) Doğum ile ilgili inanışlar;
— Hamile kadın ekşi yerse erkek, tatlı yerse kız çocuğu doğuracağına inanılır. (Karahalil)
— Hamile kadının başı üzerine haberi olmadan bir miktar tuz bırakılır. Eğer kadın eli ile ağzına dokunursa kız, burnuna dokunursa erkek çocuğu olacağına inanılır. (Karahalil)
— Hamile kadının karnı sivri olursa oğlan, yassı olursa kız doğuracağına inanılır. (Karahalil)
b) Ölüm ile ilgili inanışlar;
— Üç aylarda ölenlere, Ramazan Bayramı sabahı, bayram namazı kılınana kadar soru sorulmazmış.
Baykuş (kukumav), kimin evinin üstünde öterse,o evden ölü çıkacağına inanılır. (Çengelli Köyü)
Birisi ölünce mezarı üstüne hemen yağmur düşerse ardından birkaç gün devamlı yağmur yağar. (Karahalil)
— Cenaze ile gelin halayı karşılaşırsa, ardından çok ölen olur. (Karahalil)
— Durup dururken sandık çatlarsa kadın, kapı çatlarsa erkek ölür. (Karahalil)
— Süt çocukları ölürse, günahsız olduğuna ve cennete gittiğine, ahirette anasına-babasına su taşıyacağına inanılır.
— Doğumda ve lohusalık durumunda ölenlerin cennete gideceğine inanılır. (Karahalil)
— Küçük çocuklar ölünce az ağlamak gerektiğine, ağlansa bile göz yaşlarının akıtılmadan ağlanmasına, aksi halde ölen küçük çocuğun ahirette gözyaşı ile boğulacağına inanılır. (Karahalil)
Birisi ölünce, ölünün yıkanacağı su kendi evinden değil de, uzaktan alınır. Ölünün o evden uzaklaşacağına inanılır.
c) Hayvanlarla ilgili inanışlar;
— Kargalar havada bağırarak uçarlarsa havanın bozacağına inanılır.
— Bir evde çok karınca çıkarsa, o evde bolluk olacağına inanılır.
— Horoz ikindi vakti kapıya doğru öterse, misafir geleceğine inanılır. (Karahalil)
— Karıncalar toprak üstüne fazla sayıda çıkarsa, yağmur yağacağına inanılır. (İnece)
— Köpek uluması iyiye yorumlanmaz.
d) Bitkilerle ilgili inanışlar;
— Meyve ağaçları çiçeklerini döktükten sonra, ikinciye çiçek açarsa kışın çok çetin geçeceğine inanılır.
e) Diğer inançlar;
— Güneş batarken kızarırsa, “Gün ardına baktı, yarın hava iyi olacak.” diye inanılır.
— Bir kişinin avucunun içi kaşınırsa, eline para geçeceğine; ayağının altı kaşınırsa, yolculuğa çıkacağına inanılır.
— Sağ gözün seğirmesi iyiye, sol gözün seğirmesi kötüye yorumlanır.
— Güneş batarken yemek yenmez. İnsanın kısmetinin kapanacağına inanılır.
Yöresel El Sanatları
Yöremizde 20. y.y. ortalarına kadar dokumacılık, arabacılık (taliga yapımcılığı), ağaç işçiliği, boyamacılık, çömlekçilik, traktörlerin henüz ortaya çıkmadığı öküzlerin ve atların ziraatte kullanıldığı dönemlerde boyunduruk, zelve yapımcılığı, saraçlık, nalbantlık, çarık yapımcılığı, takunya yapımcılığı oldukça yaygındı. Bu gün bunların hemen hepsi kaybolmuş, İlde 1 adet çömlekçi atölyesi, Pınarhisar İlçesine bağlı Poyralı Köyünde yöresel dokuma yapımı, el süpürgesi yapım atölyesi dışında eski el sanatları önemini kaybetmiş ve kaybolmuştur.
Yöremizde; İl, ilçe ve köyler de dahil olmak üzere bütün yerleşim yerlerinde kızlarımız tarafından çeyizleri için 5 şişle yapak çorap ve çetik, tığ ile çember ve tülbent kenarına işlenen iğne, mekik oyası, karyola takımı, televizyon örtüsü, buzdolabı örtüsü, sehpa örtüsü, vitrin örtüsü, masa örtüsü, yün paspas, yün mutfak peçeteleri, yün mutfak örtüleri yapılmaktadır. Ayrıca çeyizlerine koymak için genç kızlarımız tarafından damat için yün ya da koyun yapağından eldiven, şal, süeter, kazak, hırka, çorap, takke gibi giyecekler yapılır. Bu el sanatı ürünlerinden bazılarını fakir ve yaşlı kadınlar da yapıp para ile sattıkları olur.
Yöremizde 20.y.y.ortalarına kadar hemen hemen her köyde dokuma tezgâhları bulunmakta ve herkes kendi ihtiyacı olan peşkir, önlük, çarpana dokumaları, bez dokuma, pala denilen yer yaygıları, kilim, seccade (namazlah), felemen kumaşı dokumakta iken her şeyin modernleşip makineleşmesi ile birlikte bugün bu tezgâhlar ortadan kalkmıştır. Köylere gidip de hayvan ağırına, ambara ve tuvaletlere bakılınca bu tezgâhların bazı parçalarının bu binaların yapımında bir ağaç göreviyle kullanıldığını görmekteyiz. Her şeyin makineleşip modernleşmesine karşılık bugün ilimizde Babaeski İlçesi Alpullu Kasabasında, Pınarhisar İlçesi Poyralı Köyünde yöresel dokumalar yapılmaktadır. Ayrıca 2000 yılına kadar Kofçaz İlçesi’nin Devletliağaç, Malkoçlar, Tatlıpınar köylerinde, Demirköy İlçesi’nin Armutveren, İncesırt köylerinde çul, çultar, çimdik denen dokumalar az da olsa yapılmakta iken bugün (2014 yılı) bu dokumaların yapımı da bitmiştir. Çimdik ve çultar yere serilip üzerinde oturmak amacıyla, çul ise hayvanlarının üstüne örtmek amacıyla dokunmakta ve kullanılmaktadır.
Özellikle İlimiz Kofçaz İlçesi’nin ve Demirköy İlçesi’nin köylerinde koyun yapağından, keçi kılından pantolon ve ceket ile adına “kebe” denilen çoban paltosu yapımında kullanılan şayak dokumalar oldukça yaygın olarak yapılmakta iken, fabrika ürünü kumaşların çıkmasıyla bu şayak üretimi de son bulmuştur. İlimizdeki bu şayak dokumaları, 20 Aralık 1930 tarihinde ilimize gelen Mustafa Kemal ATATÜRK çok beğenmiş ve bu dokumalar hakkında bilgi alarak yaygınlaşmasını istemiştir.
Yakın tarihe kadar (2000’li yılların başı) ilimizde, Merkez İlçe’ye bağlı Kavaklı Beldesi’nde, Demirköy İlçesi Armutveren Köyü’nde tüccarların siparişi üzerine genç kızlarımız el tezgâhlarında halı dokumakta iken bu gün bunlar da ortadan kalkmıştır. Parça başı yapılan bu dokumalardan köyün genç kızları kendi çeyizlikleri için az da olsa para kazanmaktaydılar.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca; ülkemiz genelinde kaybolmaya yüz tutan el sanatlarımızı yaşatmak, tanıtmak, tahribini ve yok olmasını önlemek, bu sanatları aslına uygun olarak öğretip eğitilmiş elemanlar ve ustalar yetiştirerek gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak amacıyla planlanan yaygın kültürel eğitim kursları kapsamında, 2007 yılında Kırklareli İli, Pınarhisar İlçesi Poyralı Köyünde “Poyralı Köyü Dokumaları” ismi altında bir kurs açılmıştır. Poyralı Köyünde eğitim-öğretime kapalı ilkokul binasında başlatılan bu kurs, 250 saat boyunca devam etmiş, dokumacılığı ninesinden öğrenen 1946 Poyralı Köyü doğumlu Resmiye GÖKERBÜYÜK öğreticiliğinde 21 bayan kursiyer yetiştirilmiştir. Bu kurs süresince heybe, yolluk, seccade, yastık başı gibi dokumaların dokunması öğretilmiş ve öğrenilmiştir. Kursta kullanılan tezgâhların bir kısmı kursiyerlerin evlerinde bulunan dede ve ninelerinden kalma ahşap tezgâhlar, 10 adedi de köyde faaliyette bulunan bir marangozun eski tezgâhları bire bir örnek alarak yaptığı tezgâhlardır.
Poyralı Köyü dokuma çalışmalarında kullanılan çözgüyü oluşturan pamuk ipliği ile atkı ve desenleri oluşturan iplik de Pınarhisar İlçe merkezinde bulunun bir yüncü esnafından para ile satın alınmıştır. Bu kursta yetişen kursiyerler Poyralı Köyü’ndeki evlerinde dokuma yapmaya devam etmekte, dokuduklarını meraklılarına satmaktadırlar.
Açılan bu kurs sonucunda dokumayı öğrenip de dokuma yapmaya başlayan kadınlara özenen Poyralı Köyünün diğer kadınları da, bizden bir kurs daha açılmasını talep etmeleri üzerine 2010 yılında bir kurs daha açılmıştır. Bu kursun da eğiticiliğini Resmiye GÖKERBÜYÜK yapmış, kursta toplam 15 kursiyer dokumayı öğrenmiştir.
Poyralı Köyü’nde dokuma işini yalnızca kadınlar ve genç kızlar evlerinde bulunan tezgâhlarda yaparlar. Günlük ev ve tarla işlerinden arta kalan zamanlarında kış aylarında evin bir köşesine, yazları ise bahçenin bir köşesine kurdukları tezgâhlarda hem boş zamanlarını değerlendirmek, hem de maddi bir kazanç elde etmek amacıyla dokuma yapılır.
Poyralı Köyü dokumalarında eriş denilen çözgü ipi siyahtır. Atkı ve desen iplerinde beyaz, kırmızı, sarı, yeşil, mavi, krem, mor, siyah ve ana renklerin açık ve koyu tonları kullanılmaktadır. Çözgüde siyah rengin tercih edilmesi, üzerine pek çok rengin uyumlu olarak kullanılabilecek olmasıdır. Dokumalar; mekikli dokumadır, kirkit kullanılmaz.
İlimiz, 1980’li yıllara kadar Edirne ile birlikte ülkemizin en büyük süpürge üreten illerinden biri iken, bu gün (2014 yılı) 10-15 adet süpürge imalathanesi kalmıştır. Bu imalathaneler de yaptığı süpürgeyi istenilen fiyattan ve ürettiklerinin tamamını satamadıkları için bu meslek de yok olmaya yüz tutmuştur.
1970’li yıllara kadar 30’a yakın çömlekçi atölyesi bulunun İlimizde 2014 yılı itibariyle 1 adet çömlek atölyesi kalmıştır. Bu atölyenin sahibi Hüseyin Çokan ustamız da,
-“Bu atölyeyi kapatacağım ama, benden başka çömlek üreten usta olmadığı için sağlığım elverdiği sürece yapmaya devam edeceğim, benimle birlikte bu meslek de kaybolacaktır” demektedir.
2014 yılında Lüleburgaz İlçemizde yapılan alan araştırmasında;
-Merkez’de Cam İşlemeciliği, Seramik, hammaddesi ağaç olan (kaşık, baston yapımı) el sanatları, Yorgancılık, Nalbantlık gibi el sanatlarının devam ettirildiği görülmüştür.