• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi17
Bugün Toplam78
Toplam Ziyaret102243
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Çorum

Gelenekler

Doğum:

İnsan hayatında üç önemli “geçiş dönemi” vardır. Doğum, evlenme ve ölüm. Her birinin kendi bünyesi içinde birtakım alt bölümlere ve basamaklara ayrıldığı uygulamalara dair birçok inanç, adet, töre, tören, dinî ve sıhrî kabullere uyulmakta veya işlemler yapılmaktadır. Bunlar yapılırken, bağlı bulundukları kültürün beklentilerine ve düşünce kalıplarına uygun şekilde, bir durumdan yeni bir duruma geçişin, istenilen veya umulan biçimde olmasını temin etmek amaçlanmaktadır. Çorum’da; doğum öncesi, doğum, doğum sonrası gibi aşamalarda farklı uygulamalar görülmektedir. Bu uygulamaların bir kısmı, “halk hekimliği” gibi geleneksel bazı tedbirlerin, hem anne hem de bebek için uygulanması biçiminde görülmektedir. Bir kısmı ise yapılmazsa bir eksiklik olacağına inanılan ve “törensel” özellik taşıyan niteliktedir.

Kırklama: 
Doğumdan sonra bebeğin ve annesinin çeşitli pratiklerle yıkanması ve bu sayede kötü ruhlardan korunması işlemine yörede “kırklama” adı verilmektedir. Bu işlemi yapmak için önce kırk tane taş toplanır; taşlar yıkanır ve banyo yaparken kullanılacak olan su kabının içine atılır. İlk önce bebeğin annesi, hazırlanan bu kaptan su dökerek yıkanır. Böylece “kırklanan” kadın, bebeğini yıkamaya başlar. Bu işlemi yaparken yakın akrabalar da yardım eder. Bebeğin annesi kendisinin de kullandığı su kabının içine bebeğin yıkanabileceği sıcaklıktaki suyu hazırlar. Bu kaptan bir tas su alır ve parmakları açık bir şekilde su dolu tasın içine elinin önce içini veya dışını batırır ve “beş” der, tekrar elini batırır “on beş” der ve bu işlem “kırk” diyene kadar devam eder… Kırk sayısına ulaşınca tastaki su, hem bebeğin hem de annenin başına dökülür; bu işlem üç kez tekrarlanır. Böylece hem bebeğin hem de annenin “kırklanmış” olduğuna inanılır. Kırklama merasimi tamamlandıktan sonra kabın içinde bulunan su, taşlarla birlikte ayak basılmayan uygun bir yere dökülür. 

Al Basması: Türkiye’nin çeşitli illerinde görüldüğü gibi Çorum’da da yeni gelinlerin ya da doğumunun kırkıncı gününü atlatmamış kadınların doğaüstü bir güç tarafından rahatsız edilebileceğine inanılmaktadır. Bu doğaüstü güç ve bu gücün getireceği hastalık da “al basması” şeklinde ifade edilmektedir. Bu gücün kadınları rahatsız etmemesi için çeşitli önlemler alınmaktadır. Yeni gelinler, evlendikten sonra bir iki gün evden çıkartılmamaktadır; çıkarsa “al basacağına” inanılmaktadır. Bu nedenle, loğusa kadınlar, evde yalnız bırakılmaz; yalnız kalmaları bir zorunluluksa kadının yatağının başucuna bıçak ya da silah koyulur. “Al basması”ndan korunmak için loğusa kadınlara kırmızı gecelik ve kırmızı başörtüsü giydirilir. Bütün bu önlemlere rağmen, kadın doğumdan sonra zayıflarsa ve vücudunda kırmızı lekeler çıkarsa “al basması” hastalığına yakalandığına inanılır. Bu durumda lekelerin etrafı bir arpa tanesiyle çizilir ve bu işlemi yapan kadın, Felak, Nas, Fatiha ve İhlâs surelerini okur. Bu şekilde kadının “al basması” hastalığından kurtulacağına inanılır.

Evlenme:

Genç delikanlının anne babası bir torun sahibi olmak, kız anne babası da kızlarına “hayırlı bir kısmet”in çıkması ve mutlu bir yuva kurması için, çok titiz davranırlar. Evlilik için, delikanlının beğendiği veya evvelden sözlendiği biri varsa, öncelikle bu kıza delikanlının annesi bakar ve bir değerlendirme yapar. Kıza bakmak, sadece gelin adayının görülmesi ile değil, kızın ailesi ve kimi zaman bütün akrabalarını da içine alan genişlikte gerçekleşir. Delikanlının özellikle istediği biri yoksa annesi zaten etrafa bakınmaktadır ve oğlu için “helal süt emmiş” bir kız arayışı içindedir.

Söz Kesme: 
Delikanlının beğendiği veya annesinin gelini olmasını istediği kız için, önce, “kız görme”ye gidilir. Bu görme-görüşme-tanışma işinden sonra, uygun bir tarih tespit edilir ve erkek tarafı aile büyüklerinden birini veya birkaçını alarak, “kız isteme”ye gider. Hanımlar en ağır ve gösterişli elbiselerini giyer. Başından sonuna kadar geleneklerle çizilmiş “törensel” yapı özelliği gösteren bu uygulamada, kızın hâl ve davranışları belirleyici olur. Kızın kapıyı açmasındaki tavrı dahi dikkate alınır. Kız kapıyı hızlı açıp kaparsa, huy ve tabiatının sert olduğuna alamet sayılarak pek beğenilmez. Ancak, kız tarafı da gelenlerin niyetinden haberdarsa veya bunu bir şekilde anlarsa, kızın ve annesinin tavrı, bir nevi cevap niteliği taşır. Kız dünürcü geldiğini hissederse, kapıyı hızlı veya sessizce açıp kapatmasından, bir yönüyle niyetini açık etmiş olur. Kadınlar arasında geçen bu görme-görüşme-tanışma veya bir yönüyle anlaşmadan sonra, oğlan annesi ve kız annesi durumu eşlerine açar. Oğlanın, kızı görmediği durumlarda, annesi tarafından görülen ve beğenilen kız şu cümlelerle anlatılır: “…Orta boylu, kara kalem karşı, Amesken erik gözlü, elma gibi kıpkırmızı yanaklı, pamukla kan al… Bir kirpikleri var süpürge gibi yanağını döğüyor… Eli ayağı ufacık mı ufacık… Bir bel var ipincecik… Yüzü ayna, ay parçası… Kudretten allıklı aklıklı… Hokka gibi ağız… İnsan yüzüne baktıkça pancar gibi oluyor. Bir gerdanı var bir karış sukabağı kaymak tabağı… Öyle de sessiz ki, başına vur ekmeğini al… Ağzı var dili yok. İşçimen mi işçimen, evcimen mi evcimen…” Bu ziyarette, iş durumuna ve ailelerin hazırlanma süresine bağlı olarak bir takvim oluşturulur. Usulünce yapılan bu uygulamadan sonra, kızın verilmesi ve yeni kurulacak yuvanın hayır dualarla temelinin atılması niyeti içinde, o gece veya daha sonra kararlaştırılacak başka bir günün akşamında söz kesilir. Söz kesmeden önce “şerbet içme” veya “kahve içme” olarak da bilinen ikram yapılır ve nişan tarihi belirlenir.

Nişan: Nişan, düğün ile söz kesme arasında olmasıyla önem taşımaktadır. Bazı köy ve ilçelerde, düğünün küçük çaplı provası hâlinde görülmekle birlikte, genelde sade bir kutlama özelliği taşıyan uygulamalar yapılmaktadır. Bunun yanında, Çorum’da “Beşik Kertmesi” veya “Beşik Kesmesi” adıyla bilinen bir tür nişan uygulaması, azalmış olsa da, görülmektedir. Beşik Kertmesi nişanlamalar, pek samimi görüşen aileler arasında cereyan eder. Bu uygulamaya dair Çorum’da şöyle bir işleyiş vardır: Bu şekilde nişanlanacak kız ve oğlan, genelde, aynı ay veya aynı gün içinde doğmuştur. Kimi zaman da çocukların anneleri arasında kuvvetli bir samimiyet vardır. Arkadaşının gebeliğinde oğlu veya kızı bulunan anne, bu ahbaplığı akrabalığa kadar götürür. Beşik Kertmesi nişanın yapılma biçimi de şöyledir: Beşikteki çocuklarını birbirine nişanlamaya karar verdikten sonra oğlan anası, kız çocuğuna beşiğiyle birlikte ipekli bir takım yaptırır. İmkânlar ölçüsünde, gümüş ve uzunca bir mahfaza içindeki nazarlık nüshasına takılmış beşi birlik (beşi bir yerde) veya Gazi, Mahmudiye, Kıramise altını ve çocuğun yiyebileceği lokum; kız kardeşlerine birer entarilik, oğlan kardeşine yaşına göre elbiselik ve oyuncaklar kızevine gönderilir. Bu hediyeleri getirene bahşiş verilir. Bu eşyaların gönderildiği günün akşamında, kızevi oğlan evine bir yemek ziyafeti vermeğe mecburdur. Oğlanevi, pek iyi tanıdığı dostlarını toplayarak kızevine gelir. Bu yemek yalnız kadınlara mahsustur. Yemekler yenilip kahveler içildikten sonra bir kadın hoca veya başı devletli yaşlı bir hatun, kız çocuğunun oğlan evinden gelen beşiğini ortaya getirir. Bir ilahi, beste ile okunur. Bundan sonra şerbetler içilir ve bebekler nişanlanmış olur. Artık kız annesi ile oğlan annesi bu günden sonra birbirinin dünürü düğürü olur. Beşik Kertmesi nişanlar, ancak, olağanüstü hâllerde bozulur. Büyük mecburiyetler olmaksızın nişanın sonunda evlilik gerçekleşir.

Beşik kertmesinden farklı olarak, evlenme çağına gelmiş delikanlı için gelin adayı olacak kızda; oğlan anasının fikirlerine ve hâllerine uygun, bilhassa itaatkâr ve sessiz kişilik yapısında olması aranmaktadır. Çorum’da, kız bakmak için özel bir yer veya mekân olmamakla birlikte, sosyal hayatın, özellikle ev hayatının belirgin olduğu ve kadınların bulunduğu yerler tercih edilmektedir. 

Kına Gecesi (Kına Türküleri): 
Düğün gününe az bir zaman kala, güvey evinden bir kadın kafilesi, ellerinde, yanan çıralarla gelin evine gider. Köyün kadın hocaları, ellerinde mumlarla, annesinin ağzından (annesi namına), şu deyişleri okuyarak gelini kaynananın önüne getirirler:

Baban çarşıya vardı m’ola
Mes, pabuç aldı m’ola
Kızının satıldığını bildi m’ola
Fadimem kınan kutl’olsun
Bindiğin atlar etl’olsun
Vardığın yerler şen olsun
Bunu arkasından, gelinin ağzından da şunlar okunur:
Anam yayık yayar m’ola
Tepisiye koyar m’ola
Kızım diye anar m’ola
Fadimem kınan kutl’olsun
Bindiğin atlar etl’olsun
Vardığın yerler şen olsun

Kaynana önüne getirilen müstakbel gelinin avucuna, içinde altın bulunan bir miktar ıslatılmış kına koyulur ve eli kapatılır. Getirilen hediyeler geline takılır. Hediyeler takıldıktan sonra gelinin başı üzerine bir tef tutulur. Misafir kadınlar da hediyelerini bu tefin içine atarlar. Hediye atanların isimleri yüksek sesle söylenir. Bundan sonra, gelini getirmiş olanlar, ellerinde mumlarla beraber şu ilahiyi okuyarak gelini götürür:

Biri Meryem, bir Asıya gelini,
Ol sultanın düğünü var cennette
Allah evinde…
Al elimi, kaldır beni
Çok ağlattın güldür beni
Ya Mevlam…

Gelin o geceyi, odasında, bir kız ve bir gelinle birlikte geçirir.

Damat Kınası <_gc3bc_vey _kc4b1_nasc4b1_="">: Düğünden önce, damat adayının evinde toplanan ve genelde sadece erkeklerin bulunduğu ev ortamında, kına hazırlanır. Bu kına, bazen, oğlan evinde hazırlanmayıp, kız evinde hazırlanan kınanın oğlan evine gönderilmesi biçiminde de olabilir. Bazı yerlerde, kız evinden gelen bir aile büyüğü veya akrabasının da yaktığı görülmekle birlikte, genelde damadın bir arkadaşı veya sağdıcı yakar. Dualar, salâvatlar ve mutluluğu ifade eden sözlerin eşliğinde damadın avuç içine ve serçe parmağına kına yakılır. Kınanın yakıldığı el ve parmaklar, yöreden yöreye farklılıklar göstermektedir.

Düğün (Geleneksel-Tarihî):

Düğüne Başlangıç: Düğün, merasimden on gün kadar evvel köyün erkeklerinin katıldığı bir akşam yemeği ile başlar. Yemekten sonra, düğün sahibi tarafından, ertesi gün oduna gidileceği, köyün delikanlılarına bildirilir ve toplantı sona erdirilir.

Odun Kesme: Ertesi günün sabahı, köy delikanlıları birbirlerinden ayrı olarak odun kesmek üzere merkeplerle dağın yolunu tutar. Odun kesip köye dönen delikanlı, düğün sahibinden bahşiş alır.

Buğday Öğütme: Aynı günün sabahı, dört beş köy delikanlısı, üzerinde bayrak bulunan kağnıya yükledikleri buğdayla değirmenin yoluna koyulurlar. O gece, yattıkları değirmende buğdayı öğüterek ertesi gün köye dönerler. Kağnı, köye yaklaşırken davul ile karşılanır ve düğün sahibinin evine indirilir.

Çuval Ağzı Açma ve Hamur Yoğurma:
 Odun ve unun geldiğinin ertesi günü, köy kadınları düğün evine davet olunur. Bu kadınlar, ellerinde mumlarla başlarındaki kadın hocanın okuduğu ilahiye iştirakle değirmenden gelen un çuvallarının ağzını açmaya başlarlar. Bir kadın oturur; eline aldığı elekle unu eler; diğer kadınlar bu eleğin içine, vaziyetlerine göre para atarlar ki bu paralar unu eleyen kadının olur. Ekseriyetle bu unu köyün paraya muhtaç ve düğün sahibinin tayin edeceği bir kadın eleyecektir. Kadın un elemeği bitirdikten sonra bu unu yoğurmakla mükelleftir.

Ekmek Yapma: Kadının, fasılalarla yoğurduğu hamuru beş altı köy kadını, 2-3 gün boyunca yufka yapar. Bu yufkalar sütunlar hâlinde yığılır.

Civar Köylerin Daveti-Şeker Gönderme: 
Ekmek yapma bitince, düğün evinde hazırlanan şekerler, küçük paketler hâlinde, diğer köylere gönderilir.

Keşkek ve Pilav Pişirme: Buğdaylar sokuya giderken bir gün evvel davet edilmiş köy kadınları düğün evinde pilav için pirinç ayıklamaktadır. Sokuya götürülmüş olan buğday, delikanlılar tarafından, davulcunun temposuna uydurulan tokmaklarla dövülür; dövülmüş buğday, kepeğini ayırmak için çeşmeye taşınır. Sokuya yakın bir yerde, kazılan küçük çukurlara, keşkek kazanları yerleştirilir. Kepeği alınmış buğday, uygun miktarlarda kazanlara dağıtılır. Bunun üzerine et, soğan, tuz ve biber ile su konur ve kazanlar pişmeğe bırakılır.

Gelin Hamamı Alayı: Keşkeğin pişirildiği günün öğlen vaktinde, güvey tarafı bir davulcu ile hediyeler gönderir. Kız evi önüne gelen davulcu özel bir makamla çalmaya başlar. İçeride gelin ve diğer kadınlar düğün kıyafetlerini giyinirler. Hamama veya yunaklığa giderken, kadınların hepsi beyaz çarşaf giyinir, ayaklarında da kırmızı pabuç olur. Gelin, kafilenin ortasında olarak, yavaş bir eda ile yürüyüş yapılır. Hamam sefası bittikten sonra, aynı kafile köy sokaklarından dolaşarak eve döner.

Civar Köylerin Gelmesi: Civar köy erkekleri, atlı veya yaya olarak, silahlarıyla birlikte köye doğru yola çıkar. Misafirler köyün girişinde davul zurna ile karşılanır ve misafir edilecekleri evlere gönderilir.

Yemek Yeme: Düğün evinde pişen keşkek, et ve pilav, misafirlerin bulunduğu evlere taksim edilir.

Hediyelerin Toplanması: Yemekten sonra davulcuyla birlikte, görevlendirilen kişiler, getirilen hediyeleri toplar.

Gece Meydan Âlemi: Hediyeler toplandıktan sonra, bütün misafirler evlerden çıkarak köy meydanına toplanır. Meydan, muhtelif yerlerde yakılan ateşlerle aydınlatılır. Meydanda yapılan şenlik; halay, zeybek, sinsin gibi oyun ve hüner gerektiren uygulamalarla sürer ve sabaha karşı nihayetlenir.

Kına Gecesi ve Perşembe Sabah Kahvaltısı: Ertesi günün sabahında, misafirlere börek ve hedikten ibaret kahvaltı verilir. Kahvaltıdan sonra, misafirler yine köy meydanına toplanır.

Güvey ve Sağdıca Merasim Yapılması: Güvey, yanında birkaç arkadaşı veya köyden delikanlılarla birlikte hamama veya yunaka götürülür. Güveye ve sağdıca, hamamdan sonra düğün kıyafetleri giydirilir.

Gelinin Hazırlanması: Gelinin elbisesini kızlar ve genç gelinler giydirir. Alnına, çenesine ve yanaklarına da birer tane olmak üzere, yüzünün dört yerine sarı yaldızlar yapıştırılır. Gelinin giydirilmesinden sonra yüzüne bir ayna tutulur ve: “Kendin mi güzel, bahtın mı güzel?” diye sorulur. Gelinin buna cevap vermemesi, fakat içinden “Bahtım güzel” demesi gerekir. Daha sonra, başına kırmızı örtü örtülür ki bu örtüyü güvey açar.

Gelinin Baba Evinden Ayrılması: Sağdıç ve damat tarafından kadınlar, gelini almaya gelir. Gelin, gitmek için ata binmeden önce, babasından başlayarak, bulunanların elini öper. Babası veya erkek kardeşi, geline kuşağını kuşatır ve el öpme karşılığı bir miktar harçlık verilir. Bu arada, başlarında davul ve zurna bulunan düğün alayı da gelin evinin önüne gelmiştir. Gelin usul icabı biraz ağladıktan sonra ata bindirilir; atın boğazına kırmızı donluk, kulağına kurdele, gelinin sırtına imamın abası konur ve bağlanır. Bu şekilde alay güvey evine doğru yollanır.

Gelinin Koca Evine Varışı: 
Gelin, koca evine yaklaşırken evin damı üzerine çıkmış olan bir şahıs, elinde tuttuğu bir çömleği yere atmak suretiyle parçalar. Başka bir kişi, bir yumurtayı evin kapısına vurarak kırar (bu merasimin maksadı, gelinin inadının kırılması ve itaatkâr bir ev kadını olmasına dönüktür). Kaynata ve kaynana evin önüne geldiğinde, gelin attan indirilir. Bir koyun postuna bastırılır ve gelinin eline verilen bir kaşık yağı, kapının eşiğine ve üzerine sürdürürler (bunun amacı da yeni yuvanın bereketli olmasıdır). Gelin, odasına girdiğinde, ilk çocuğunun erkek olması temennisi ile kucağına bir erkek çocuğu verilir. O da, bu erkek çocuğa bahşiş verir. Bunun peşine, yeni evinde bulunan herkesin elini öper. Bu aşamada artık merasim sona erer.

Geleneksel El Sanatları


Dokumacılık: 
Cumhuriyetin ilk yarısına kadar beş yüze yakın dokuma tezgâhının bulunduğu bilinen Çorum’da, kaybolmakta olan kültür değerlerinde biri olarak dokumacılığın da üzerinde durulması gerekmektedir. Farklı cins ve yapıdaki ip parçalarının, desen ve amaca dönük, birbirine bağlanması usulüne, genel itibariyle dokuma adı verilmektedir. Çorum’da, bu faaliyet türü, atölye tipi işyerlerinden çok, konutlarda sürdürülen bir dokuma faaliyeti biçiminde görülmektedir.

Dokumacılık, ağırlıklı olarak Ortaköy ilçesinde yapılmakta olup, halen sürdürülmektedir. Çanta dokumacılığı, çorap örme, kilim dokumacılığı ve duvar yastığı dokumacılığı yaygın olanlardandır. Çorum Halk Eğitim Merkezinde bu konuda kurslar açılmaktadır. Yapılan dokuma çeşitleri ise zili dokuma, çarpana dokuma, cicim dokumadır.





Kargı Bezi Dokumacılığı: Çorum’a özgü bir dokuma çeşididir. Kargı bezinin tamamen yöre halkının temel giysi ihtiyaçlarına yönelik olarak, dokunduğu bilinmektedir. El emeği isteyen bu dokumacılık türüne, eskiye oranla ilgi azalmıştır. Dokumanın yaygın olduğu yıllarda halk, pamuk ve ipek böcekçiliği ile uğraşmış ve dokumada kullanılan ipi ve ipeği kendisi üretmiştir. Kargı bezi ile benzerlik gösteren bir bez çeşidi de kenefi bezidir. Her iki bez çeşidinde de kullanılan tezgâh ve iplik aynıdır. Aralarındaki tek fark kenefi dokumada işleme, renk ve motifin olmasıdır. Günümüzde simli ipler ve boncuklar da kullanılmaktadır.

Boncukçuluk: Semer yapımında kullanılan boncukların yerleştirilmesi de ayrı bir sanatkârlık isteyen uğraşıdır. Semere boncuk takılmasının sebebi, semerin hayvanın kalçasından ileri geri kaymasını önlemektir. Hayvanların boynuna süsleme amaçlı takıldığı da görülmektedir.



Oymacılık: 

Ağaç oymacılığı ilk zamanlarda estetik ve zevkten ziyade, ihtiyaçları karşılamak amacı ile yapılmaktaydı. Daha sonraları ise estetik değeri ön plana çıkarılarak uygulanmaya başlanmıştır. Ahşap oyma sanatında; şimşir, ıhlamur, meşe, ceviz, elma, sedir, armut, gül ve abanoz ağaçlarından yapılan eserler arasında, sütun başlıkları, kornişler, konsollar, dolap kapakları, kapı ve pencerelerin yanı sıra, minber, kürsü, rahle, Kur’an-ı Kerim muhafazası, raf, kutu, kavukluk ve çekmecelere de rastlanır.

İskilip Halk Eğitim Merkezinde ahşap oymacılığı genellikle gürgen ağacından yapılmaktadır. Çizilmiş kalıplarla verilen şekiller, sandık, baharatlık gibi eşyalar yapıldıktan sonra üzerine motif kalıp uygulanmaktadır. Kumlama işlemiyle motif kabartılmakta ve dalgalı bir görüntü verilmektedir. Pürüzlerin giderilmesi için de zımparalama işlemi yapılmaktadır. Yapılan oymaların motiflerine, midye kabuğunun içinden elde edilen sedef yerleştirilmektedir.