DOĞUM VE ÇOCUKLUK DÖNEMİ
Doğumdan sonraki üçüncü gün babaanne tarafından hazırlanan yemekler akraba, komşu ve tanıdıklara ikram edilir. Bugün önce anne yıkanır, sonrasında bebek yıkanıp tuzlanır. Bu yemeğe katılan misafirler çeşitli yiyecek ve içecekler getirirler.
Eğer çocuk erkekse helva pişirilip komşu ve akrabalara dağıtılır. Doğan bebek kız ise genellikle ilimizde yaşayan Romanlar arasında altı ay kınası adı verilen etkinlik gerçekleştirilir. Kınanın yapılacağı gün kızın önüne bir tepsi içinde ayna, kalem, Kuran konulup, bunlardan birinin seçilmesi istenir. Çocuğun seçtiği nesneye göre, büyüyünce ne iş yapacağına, nasıl bir insan olacağına dair hükümler verilir. Örneğin: kız çocuğu aynayı tutar ise, büyüdüğünde, süsüne ve giyimine özen göstereceğine; kalemi tutar ise okuyup, eğitimli bir insan olacağına; Kuran’ı tutar ise dinine ve geleneklerine uygun bir ömür süreceğine inanılır. Daha sonrasında çalgı takımı eşliğinde türküler söylenip, oyunlar oynanır. Bu arada bebeğe, yakınları tarafından kına yakılır. Meşrubat içilip kınaya katılanlara ellerine yakmaları için kına dağıtılır.
İlimizin bazı yerleşimlerinde kırklama öncesinde yirminci veya otuzuncu günde Kırk Yarısı denilen bir ritüel yapılır. Bundan amaç o günden itibaren çocuğun evden dışarıya çıkarılmaya başlanmasının sağlanmasıdır. Kırk Yarısı töreninde banyo yapılacak suyun içine yirmi veya kırk bir tane taş konur. Konulacak taşlar iyi huylu ve sevilen bir çocuğa toplatılır. Kırk Yarısı’nda kullanılacak su önce çocuğa, sonra anneye dökülür. Bebeğin tam kırkı ise kırkıncı gün gerçekleştirilir. Bugün yine kırk bir tane taş toplanarak ekmek, tuz ve altın yüzüğün konulmuş olduğu suyun içine atılır. Bu su ile yine kırk yarısında olduğu gibi önce bebek sonra annesi yıkanılır. Yıkama işleminden sonra kullanılmış olan sular, insan ayağının değmeyeceği (örneğin gül dibine) bir yere dökülür. Eğer bu su uygun bir yere dökülmezse çocuk cinlere karışır. Kırklanmadan sonra bebek komşu komşu gezdirilerek, ekmek, tuz ve yumurta toplanılır.
Çocuğun ilk dişi çıktığında bütün komşular, birer tas buğday alıp, diş çıkaran çocuğun evinde toplanır. Toplanan bu buğdaylar kaynatılarak pişirilir ve yenilir. Bu esnada türküler ve maniler söylenilerek eğlenilir.
Çocuğun ilk saçını kesen berbere ücretin dışında çorap, mendil ve havlu gibi eşyalar hediye edilir.
Türkmenler’de ise çocuğun ilk saçı dört ile dokuz yaş arasında kesilirmiş. Günümüzde ise bu işlem çocuk altı ay ile on sekiz ay arasında iken yapılıyor. Bu ritüele Türkmenler’de Çocuk Başı adı verilir. Bu işlem esnasında Dede veya Rehber dua okur. Salman adı verilen görevli de saçı keser. İlk saçı Salman görevinde olan kimselerden başkası kesemez. Kesilen saçla birlikte çocuk dolaştırılarak törene katılanlardan hediye toplanılır. Hediyeler bu saçın üzerine bırakılır. Saç kesiminden sonra da Dede veya Rehber aile büyüklerine “ne veriyorsunuz?” diye sorar. Aile büyükleri -kimi zaman da komşular- çocuğa değerli şeyleri hediye ederler. Verilen hediyeler hayvan veya zeytin ise hemen bağışlandığı sene çocuğa verilir. Baba ve dede ise oğlan çocuklarına tarla bağışlar. Verilen bu tarlalar evleneceği zaman oğlan çocuğuna teslim edilir. Yapılan bu işe Saçına vermek adı verilir. Kesilen saç saklanır. Öldüğünde de kendisi ile birlikte toprağa gömülür. Dualanmayan saç kesilemez.
SÜNNET
Sünnet düğünlerine, önceden davet edilen akrabalar ve dostlar toplanarak, sünnetten bir gece önce kına gecesi yapılır. Bu gecede yenilir, içilir ve eğlenilir. Gecenin uygun bir zamanı, sünnet çocuğunun kına yakma töreni başlar. Kına ahretlik anneleri ve çocuğun yengesi tarafından yakılır. Sünnet çocuğunun annesi de her kına yakana çember hediye ederek boynuna asar.
Ertesi gün sünnet çocuğu, mendillerle süslenmiş atlara, arkadaşları ile bindirilerek, ahretlikleri ve çok yakınlarının evlerine gidilir. Bu evlerden şerbet ikram edilir. Ancak şerbet bardağı kırdırılır ki, bu erkekliğe ilk adım atışın bir göstergesi olarak yorumlanır. Sünnet çocuğu kendi evinin önünde atın üzerinden inmek istemeyerek, babasından sünnet hediyesi olarak bir hediye bağışlamasını bekler. Mevlüt başladığında da stresli bir ortamdan ayrılmak için özel arabalarla sünnet çocuğu gezdirilir.
ASKERLİK
İlimizde gelenekselleşmiş uygulamalardan biri de askerlikle ilgilidir. Askerlik kutsal bir görev olarak kabul edilmesinin yanı sıra ergenlikten olgunluğa geçişi de simgeleyen bir geçiş dönemidir. Askerliğini yapmış gençlerin evliliklerine bu nedenle halk arasında daha olumlu bakılır.
Askerlik uğurlamaları ve karşılamaları ilimizde çeşitlilik göstermekle birlikte, bir genelleme yapmamızı sağlayacak kadar ortak noktaların varlığından da söz edebiliriz.
Askerlik kâğıdı gelen gençler, yakın akrabaları, köylüleri ve arkadaşları tarafından yemeğe çağrılır. Bu davetlere, çevrede askere gidecek olan başka gençler de varsa, topluca katılırlar.
Kimi zaman askere gidecek olan gencin babası kurban keserek, herkesi yemeğe davet eder. Kurban etinden hazırlanan yemekleri davetlilere sunar.
Asker olanların evleri, sülüslerini almaya gitmeden önceki günün akşamında bütün yakınları ve köylüleri tarafından ziyaret edilerek ,“güle güle gitsin, güle güle gelsin”, “Allah kavuştursun” temennileri iletilir.
Gençlerin askere gidecekleri günün sabahında bütün köylüler köy meydanda toplanırlar. Gençler herkesle tek tek vedalaşırlar. Bu vedalaşma sırasında asker gençlerin cebine para konur, harçlık verilir. Kimi zaman davul, zurna eşliğinde kimi zaman, alkışlarla gençler arabaya bindirilir. Arkalarında da su dökülür.
Askerden döndüğünde, köylüleri ve akrabaları gençlerin ailelerini, ziyarete giderek “ gözün aydın” dileklerini iletirler. Birkaç gün sonra askerden dönen gencin babası kurban keser ve yemek hazırlayarak herkesi davet eder. Kurban kesmek yerine mevlit okutan ve pilav, çorba gibi yiyecekler dağıtan aileler de vardır.
EVLENME
Erkek tarafı, hatırı sayılır yakın akrabalarının kadınlarını kızın annesine, erkeklerini kızın babasına dünür gönderir. Allahın emri ile kız istenir. Kimi durumlarda erkek tarafı bazı aracılarla haber vererek doğrudan kız evine gider. Çoğu kez ilk gidişte kız tarafı olumlu bir yanıt vermez. İkinci kez bir süre sonra tekrar kız evine gidilir. O gün söz kesme günüdür. Ondan kısa bir süre sonra kıza yüzük, şeker, çikolata gibi hediyeler götürülür. Bazen de takı takılır. Bu takı takma işine Küçük Nişan denilir.
Büyük Nişan gerçek nişandır. Erkek tarafı kız tarafına vereceği hediyelerle yüzük, küpe, altın, bilezik, inci gibi, geline alacağı ve takacağı bütün mücevherleri; elbiselik, gelinlik, duvak ve teli bir sepet yada bohça içine koyarak, çalgılar ve nişan davetlileri ile kız evine gider. Orada hep birlikte eğlenilir. Ertesi hafta kız tarafı, damadın güveylik çamaşırları ve bazı eşyaları ile erkek tarafına vereceği hediyeleri alıp, düğün gününü kararlaştırmak için oğlan evine giderler. Düğüne yakın zamanda Görüşme olur. Bu günlerde bütün akraba ve tanıdıkların hediyeleri, verenin adı söylenmek kaydıyla davetlilere gösterilir. Düğünün başlaması sokak sokak “çerez gezmesi” ile olur. Bu gezmeye, gelinin yakınları çalgı ile gelirler. Davet edilecek evlere perşembe sabahından itibaren kalabalık halde gidilir. Ev sahibi gelenleri ağırlar, yedirir içirir. Bu gezme işinin bütün gece sabaha kadar hatta bazen ertesi günün akşamına kadar sürdüğü olur. Cuma akşamı gece eğlentisi başlar.
Büyük bir salonda ya da boş bir alanın kenarına dizilen sandalye ve tahtalar üzerine ortada boş bir oyun yeri bırakılacak şekilde oturulur. Gelin, başına çiçekler takmak suretiyle süslenir. Yeni yetişen kızlardan başlanarak, yeni evlenmiş olanlar ikişer ikişer oyun alanına gelirler ve karşılama oynarlar. Oyun oynayanların yakınları “caba” diyerek para atarlar. Eğlencenin bitimine yakın gelin de oyuna kalkar. İkinci gün Kına Gecesi’dir. Kızlar, yeni gelinler ve gelin, dallı, bindallı, üç etek denilen elbiseler giyerler. Yatsı nazmından çıkan delikanlılar, erkek tarafı sağdıcının taşıdığı bir tepsi içindeki kınayı mum ve çiçeklerle, çalgı eşliğinde kız evine getirirler. Çeyiz altı türküsü denilen “karyolamın demiri” dizesiyle başlayan türkü söylenilerek oyunlar oynanır ve ev ev gezip çerez toplanır. Toplanan çerez ile birlikte kız evine giderek eğlenceye devam ederler.
ÇEYİALTI TÜRKÜSÜ
Ooof
Karyolamın demiri
Verem ettin sen beni
Nasıl Verem olmayım
Eller sarıyor seni
Pazar günü öğleden sonra çeşitli oyunlar, eğlenceler eşliğinde, köy meydanında damat tıraşı yapılır. Damat tıraşından sonra oğlan tarafı çalgılar eşliğinde oyunlar oynayarak kız evine gelir. Kız tarafının sağdıçları gelinin bir eşyasını saklayarak veya gelini vermeyeceklerini söyleyerek nazlanırlar. Oğlan tarafından yüklüce bir bahşiş alınmadan kız evden dışarıya çıkartılmaz. Baba evinden alınan kız, oğlan evine getirilir. Kapıda bekleyen damat bir tas içine koyduğu buğday, para, şeker gibi nesneleri gelinin üzerinden davetlilere doğru serper.
Yatsı namazından sonra damat gerdeğe girer. Böylece düğün tamamlanmış olur.
ÖLÜM
Geçiş dönemlerinin sonuncusu olan ölüm gelenekleri, ölenin diğer tarafta huzurlu yatmasını sağlamaya dönük pratikleri içermektedir. Bu adetler topluluklara göre çeşitlilik göstermektedir.
Ölecek kişinin ölümüne yakın, çehresine bir parlaklık, canlılık geldiğine ve eğer ağır bir hastalık sürecinde ise ani bir iyileşme gösterdiğine inanılır.
Kişi kadın olsun, erkek olsun, öldüğünde camiye haber edilir ve öldüğünün çevreye duyurulması sağlanmış olur.
Eğer mevta akşam namazından sonra vefat etmiş ise, cenaze gece gömülmez. Gömme işlemi ertesi güne bırakılır. Ölümün o haneden kesilmesi ve yeni ölümlerin olmaması için ölünün üstüne keskin bir metal (bıçak, makas vb.) konulur. Ayrıca ceset sertleşmeden önce çenesinin kaymaması için ağzı bağlanır. Gözleri açık ise kapatılır ve bacakları ayrık kalmasın diye bitiştirilerek, iki ayak başparmağı birbirine bağlanır. Ölen eğer erkek ise genellikle yıkama işlemini bir hoca yapar. Yanında ise aileden yardımcı olan insanlar bulunabilir. Ölen kişi kadın olduğunda, genellikle çevrenin bu işlerde elinin yatkın olduğunu kabul ettiği kadınlar, yıkama işlemini yaparlar.
Yıkanan mevta namazının kılınması için camiye götürülür. Ölenin cinsiyetinin belli olması amacıyla kadınlar için tabutun baş kısmına genellikle çevre, kimi zaman da zeytin dalı ve çiçek; erkekler için ise havlu konulur. Camide cenaze namazı kılınıp, cemaate ölen kişinin “nasıl bilindiği” sorulur. Bu soruya karşılık cemaat de “iyi biliriz” diye yanıt verir. Cenaze namazından sonra mevta bir müddet omuzlarda taşındıktan sonra, şehirde ise vasıta ile mezarlığa götürülür. Eğer mevta köyde ölmüş ve köyde gömülecek ise cenaze namazı camide kılındıktan sonra çoğunlukla omuzlarda taşınarak mezarlığa götürülür. Kimi durumlarda ise köylerde vakit namazının kılınmasını müteakip cenaze omuzlara alınıp mezarlığın önündeki musalla taşına konur. Cenaze namazı mezarlık girişinde bu musalla taşında kılınır.
Mevta mezara indirildikten sonra hoca dua eder, cemaat de edilen dualara katılarak “âmin” der. Mevtanın mezara indirilişi işlemini genellikle en yakınlarından iki erkek yapar. Mevtanın üstünün toprakla örtülmesi işleminde yakın erkek akrabalar öncelik alırlar. Daha sonra cemaat de birer ikişer kürek toprak atarak, gömme işlemini tamamlar. Mezara toprak atılırken, kürek elden ele verilmez, yere bırakılır ve bir başkası alır. Kürek elden ele verilirse, tez vakitte bir cenazenin daha olacağına inanılır.
Mevtanın ayakkabıları ve kullandığı giysilerin bir kısmı fakir fukaraya dağıtılır veya insanların yoğun olarak kullandıkları bir yere bırakılır.
Cenazenin arkasından ölü evinde 41 yasin okunur. Mevtanın arkasından hoca tarafından, ölenin dini gelenekleri uygulamadaki eksiklikleri dikkate alınarak devir adı verilen bir para toplanır ve bu para ihtiyaç sahiplerine dağıtılır. Devir parası mevtanın ekonomik gelirine göre hesaplanır. Ölünün arkasından ilk yedi gün boyunca her gece Tebareke ve Yasin okunur. Cenazenin çıktığı günlerde ölü evinde yemek pişmez. Yemekler komşular ve akrabalar tarafından getirilir.
Ölümünün yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günlerinde çeşitli dini uygulamalar gerçekleştirilir. Kuran okunur, mevlit okutulur ve helva pişirilir. İnanışa göre ölünün kırkıncı günde burnunun düştüğü; elli ikinci gününde ise etlerinin kemiklerinden ayrıldığına inanılır.
Mevlit okutulması geleneği istenirse her yıl tekrarlanır. İlimizde mezarlık ziyaretleri, kişinin ölümünün yıl dönümlerinde ve arife, bayram günlerinde yapılır.
ÇANAKKALE SERAMİKLERİ
Yapılan araştırmalar Çanakkale seramiğinin oldukça eski olduğunu göstermektedir. Geçmişten günümüze, fonksiyonel araç-gereçlerin yanı sıra, süs ve dekoratif amaçlı eşyalar da üretilmiştir. Çanakkale seramiklerinde, tabak-çanak gibi yemek servis araçları, testi, fincan, ibrik gibi sıvı taşıma kapları ile duvar tabakları ve çeşitli kullanım araç-gereçleri gibi oldukça geniş bir ürün çeşitliliği bulunmaktadır. At ve ördek başlı testiler, simit testi başta olmak üzere kâse ve çanaklar Çanakkale seramiğinin en karakteristik formlarıdır. Özellikle tek fırça olarak bilinen Çanakkale seramiğine özgü desenler, duvar tabaklarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca yelkenli/gemi, balık ve eski mimarı yapılı evler, kullanılan diğer yaygın desenler arasındadır. Çanakkale seramiklerinin sırlanmasında beyaz renkte olan astar dışında kullanılan başlıca renkler,: Şerabi (kahverengi), Çanakkale Yeşili ve Çanakkale Sarısı’dır.
HALICILIK
Ülkemizde yaygın olan geleneksel halı ve kilim dokumacılığının Çanakkale’de özgün örnekleri bulunmaktadır. Ayvacık Halıları olarak bilinen ve adını Ayvacık ilçemizden alan halılar, ülkemizde ve uluslararası alanda oldukça tanınmaktadır. Ayvacık halılarında organik motifler geometrik formlu kullanılır. Sekiz kollu ve sekizgen içine alınmış yıldızlar, kareler, dikdörtgenler, kanca motifleri hâkimdir.Ayvacık halılarında koyu – açık kırmızı, koyu – açık mavi, koyu – açık yeşil, tetra, sarı, turuncu ve siyah renkler kullanılır.[1]
Dokuma Tezgahı
Çakmak
Elekli
Karabudak
Kırk Yaprak
Kızıllı (Oklu)
Turnalı
Yenice, geleneksel halıcılığın öne çıktığı ilçelerimizdendir. Avunya Halıları da olarak bilinen yöre halıların; Sandık halı, allı halı, muşamba halı, İmam suyu halı, âşık kavuşturan gibi adları vardır. Yörede halılar desenlerine göre isim alırlar.
Halıcılığıyla öne çıkan diğer bir ilçemiz de Çan’dır. Çan halıları, desenleri madalyonlu veya ulama olmak üzere gruplandırılabilir. Eski ve yeni İmam Suyu, Deve Tabanı, Empirme, Kavgalı, Kaymakam Parkı, Muşamba, Tek Tek bu halı desenlerinden bazılarıdır.
[1] Yrd.Doç. Aslı Aksoy, yayınlanmamış “Halı Dokumacılığı” makalesi
[2] Yrd.Doç. Aslı Aksoy, yayınlanmamış “Halı Dokumacılığı” makalesi
[3] Yrd.Doç. Aslı Aksoy, yayınlanmamış “Halı Dokumacılığı” makalesi
BABAKALE BIÇAKÇILIĞI
Ülkemizin en batısındaki Bababurnu’nun uç kısmında yer alan Ayvacık ilçesine bağlı bir köy olan Babakale, bu özelliğinin yanı sıra bıçakçılığıyla çevrede bilinen önemli merkezlerden biridir. Bıçakçılıkla uğraşan ustalar, Babakale bıçakçılığının geçmişini 1720’li yıllarda yapılan kale ile başlatmaktadırlar. Kale yapımı bittikten sonra kaledeki askerlerin kılıç, kama ve benzeri silah ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla ilk ustaların Kazakistan’dan getirilerek, Babakale’ye yerleştirildikleri ifade edilmektedir. Babakale’de, bir zamanlar sayıları on sekize ulaştığı söylenen atölyelerde üretilen kılıç, kama ve bıçakların, buradaki limandan gemilerle, Suriye’den Mısır’a kadar birçok yere gönderildiği belirtilmektedir.
Kınlı ve desenli olan Babakale bıçakları, sap yapısına göre: Kulaklı, kulaksız, kabzalı olarak; büyüklüğüne ve işlevine göre ise: Meyve bıçağı (14-18 cm), -daha çok çobanların kullandığı- bel bıçağı (20.5-22 cm), avcı bıçağı (25 cm), kurban bıçağı (30-35 cm) şeklinde isimlendirilmektedir.
Babakale Bıçağı
Babakale bıçağı
Babakale Bıçağı ve Kını
Babakale bıçağı ve kını
Babakale bıçağı ve kını
KISPETÇİLİK
Yağlı güreşlerin en önemli unsurlarından biri kıspettir. Kıspet, deriden yapılan özel bir yağlı güreş giysisidir. Bu giysinin yapımı oldukça zor ve maharet gerektiren bir iştir. Ülkemizde kıspet yapan ustaların son temsilcisi olan İrfan Şahin, Biga ilçemizde yaşamakta ve mesleğini burada icra etmektedir. İrfan Şahin, UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında ülkemiz adına Yaşayan İnsan Hazinesi (YİH) olarak ilan edilmiştir.
İrfan Şahin, Kıspet dikerken
Tabaklanmış dana derisi ile dikilen kıspetin yapımı oldukça zahmetli ve zaman gerektiren bir uğraştır. Tabaklanmış dana derisi, kalıplar kullanılarak çizilir ve kesilerek hazırlanır. Bacak, kasnak, hazne, kemer gibi bölümlerden oluşan kıspet, bu parçaların makine ve el dikişiyle birleştirilmesi sonucunda üretilmektedir.
Meydanda kıspetleriyle halkı selamlayan güreşçiler
BEZ DOKUMA
Günümüzde giderek kaybolan dokuma örneklerinden biri de bez dokumalardır. Geçmişte yöredeki tezgâhlarda dokunarak hazırlanan giysiler, geleneksel yaşamın önemli unsurlarıydı. Giderek yerini hazır fabrikasyon ürünlere terk eden el dokuması kumaşların ve onlardan üretilen giysilerin çok az örnekleriyle karşılaşmaktayız günümüzde. İlimizde, bu el dokuması bez üretimini yapan köylerimiz arasında Bayramiç ilçesine bağlı Dağahmetçe, Ayvacık Misvak yer almaktadır.
Mekikli dokuma yapılan bu tezgahlarda; çarşaf, Yörük donu, göğnek (gömlek), bel ehram (ihram), göçebe sayası, pişkir (havlu) gibi geleneksel Yörük giyimine ait giysiler ve çarşaf dokunmaktadır.
Çufalıkta (tezgahta) bez dokuyan kadın.
Tezgâhta dokunan ve dikilen Yörük donu.
Tezgâhta dokunan ve dikilen Göğnek (gömlek)
Tezgâhta dokunan ve dikilen Pişkir (Havlu)
KAŞIK YAPIMI
İlimizde yaygın olarak görülen el sanatlarından biri de tahta kaşık yapımıdır. Geçmişte hemen her köyde yapılan bu tahta kaşıkları günümüzde yapan sınırlı sayıda usta kalmıştır. Tahta kaşıkların yapımında akçaağaç kullanılmaktadır. Ağacın işlenmesinde keser, oygu ve bıçaklar kullanılmaktadır. Zımpara ile yüzeyi düzlenen kaşıklar genellikle ilçe pazarlarında satılmaktadır.
Bayramiç-Muratlar Köyü (Kaşık yapan usta.)
Ahşap kaşık yapımında kullanılan oygu.
Ahşap kaşık yapımında kullanılan bıçaklar.
Ahşap kaşık yapımında kullanılan keserler.
SEPETÇİLİK
Çanakkale’de yaygın olarak karşılaşabileceğiniz el sanatlarından biri de sepetçiliktir. Sepet örücülüğü, Biga İlçe Merkezi ve Ağaköy, Çan İlçe Merkezi Güngören Mahallesi, Gelibolu İlçesi Evreşe Beldesi’nde yoğun olarak görülmektedir.
Sepet örücülüğünde genellikle saz ve bazı ağaç dalları kullanılmaktadır. Geçmişte meyve, sebze ve taşıma aracı olarak kullanılan sepetler, günümüzde dekoratif amaçlı olarak da kullanıldığından oldukça çeşitlenmiştir.
Damacana yapımı.
Yapımı bitmiş hasır damacana
Örülmüş çeşitli ürünler.
Çeşitli sepetler
Çeşitli sepetler
DEVE SÜSÜ YAPIMI
Deve güreşleri, Çanakkale’de ilgi çeken etkinliklerin başında gelmektedir. Deve güreşlerine katılan develer büyük bir özenle süslenirler. Çanakkale’deki develerin süslerini, Çan ilçe merkezinde yaşayan Gürer ailesi üretmektedir.
Deve süslerini oluşturan takımın ana parçaları: Aşırtma, ibik, aynalı arka süs (2 adet) ve boyunluktan[1](muskalık) oluşmaktadır. Bunların dışında, tercihe bağlı olarak boyun aşırtması, paça, başlık, zilgor gibi parçalar da deveye takılmak üzere üretilebilmektedir. Deve süslerinin ana malzemelerini, halı, bez, orlon ip, boncuk, pul, zil, yılanbaşı (deniz kabuğu), keçe, deri kemer, demir toka, ayna oluşturmaktadır.
Boyunluk’un kullanımı yeni sayılabilir.