• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi16
Bugün Toplam183
Toplam Ziyaret102022
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Bursa

Bursa Evlilik Gelenekleri - Bursa

Bursa da düğün gelenekleri günümüzde de devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Kızla oğlan birbirlerini görüp beğenmişse, oğlan tarafı kızın evine belirlenen bir tarihte giderek kızı “Allah'ın emri peygamberin kavliyle” isterler. Kız istemeye bir paket çay, şeker, ekmek götürülür kızı verirlerse çay demlenir, evde olan yemeklerden sofra kurulur, kahve içilir. Kızı vermezlerse getirdikleri malzemeleri kız tarafı oğlan tarafına geri gönderir.

Kızı verdikten sonra söz kesmeye giderken oğlan ile birlikte bir avuç buğday, çörek otu, şeker, yüzük yazmanın uçlarına bağlanır, kız evine gidince evin büyüğüne teslim edilir. Ekmek hamuru ile fırında simit şeklinde halka yapılır yada köy ekmeğinin üzeri susam, çörekotu ile süslenir, çikolata ile birlikte büyük bir beze bağlanır (çıkı yapılır) oğlan tarafı kız evine götürür.

Kız tarafı kızı verirse belirlenen bir tarihte erkek tarafı nişan bohçasını kız tarafına gönderir. Nişan bohçasını bir erkek başının üzerinde taşıyarak kızın evine götürür. Kızın evinde lokum ve pasta ikram edilerek eğlence düzenlenir. Eğlencenin ilerleyen saatlerinde kurdeleye bağlı olan yüzükler takılarak bir aile büyüğü tarafından kesilir. Nişan gecesi düğün tarihi tespit edilerek düğün için plan yapılır. Düğün tarihi yaklaşınca kızın çeyizlerinin son hazırlıkları yapılır.

Düğünün olacağı haftanın son çarşambası gelinin çeyizleri bir arabaya yüklenerek yeni evlerine gönderilir. Oğlan evine giden çeyizler kızın arkadaşları ve akraba kızları tarafından serilir. Çeyiz sandığı eve girerken veya çeyiz sandığı açılırken kız tarafından birisi sandığın üzerine oturur bahşiş almadan da kalkmaz. Çeyizler düğün olduktan on beş gün sonra kaldırılır.

Düğünden önce yapılan en önemli etkinliklerden biri de gelin hamamıdır. Günümüzde yaygın olmayan bu gelenek kısmen de olsa sürdürülmektedir. Gelin hamamı düğünden önceki Cuma günü yapılır. Bunun için erkek tarafı bir hamamı kiralar, iki tarafın kadınları hamamda hem yıkanır hem de eğlenirler. Nişan ve düğünlere komşu ve akrabaların davet edilmesine “okumak “denir. Davetiye basılmışsa dağıtılır, yaşlı ya da ağırlığı olan davetlilere, davetiye ile birlikte havlu veya kumaş mendil verilir. Davetiyenin olmadığı dönemlerde “okuyucu” adı verilen kişilere havlu veya mendil verilerek sözlü olarak bu kişilerin düğüne davet edilmesi sağlanır.

Düğün yemeği hazırlıkları düğünden bir hafta önce başlar, düğün yemeklerini pişirirken kullanılacak odunlar damadın sağdıçları, komşu ve arkadaşları tarafından ormandan getirilir. Yarış şeklinde yapılan “odun getirme” de odunu ilk getiren kişiye düğün evi hediye verir. Odunlar ateş için hazırlanır, bir kısmı damat evine bir kısmı da kız evine verilir.

Düğünler genellikle Cuma günü davul çalmaya başladıktan sonra resmi olarak başlatılır, düğün evinde veya köy odasında “danışık“ yapılır. Sadece erkeklerin katılabildiği delikanlı yapılanmasına her yıl “delikanlı başı" seçilir. Delikanlı başı yıl boyunca yapılan düğün vb. etkinliklerde aktif rol oynar. Özellikle düğünün organizasyonu idaresi, sosyal yardımlaşmanın sağlanması delikanlılar tarafından sağlanır. Danışık toplantılarında düğün sahibi tarafından hazırlanan yemeklerle sofralar kurulur.

Kına gecesi kızın evinde düğünden bir gün önce yapılır. Kına gecesi için erkek evi kız evine kına ve çerez gönderir. Kına ve çerezler küçük poşetlere konarak gelen konuklara ikram edilir. Geline “kınalık” adı verilen renkli bir elbise giydirilir. Saçına duvak takılır. Kadınlardan bakır veya darbuka çalmayı bilenler çalıp söyleyerek eğlenceyi başlatırlar. Herkes gelin adayıyla karşılıklı oynar, bu sırada geline para takılır. Sıra kına yakmaya gelince gelin adayı renkli saten kumaş pijama veya sabahlığını giyer, abdest alır, başına bir kırmızı yemeni örter, hazırlanan kınanın üzerine mum dikilir, gelinin eline kaynana altın sıkıştırarak kınayı yakarlar, bu sırada ağlatma havası adı verilen türküler söylenir:

  • "Gelin mi oldun gelin mi oldun evvel bizim idin a güzel Şimdi emlin mi oldun a güzel. Oğlan anası oğlan anası Elinde mumlar yanası Oldun gelin kaynanası Şen evimiz şen kal... Kız anası kız anası Kızınız bu gece misafir size Yarınki gece eller evinde Ağlar anam ağlar. Sorun niçen ağlan Yavrusundan ayrılıyor Onun için ağlar. Ak evlerim kızsız kaldı Ak bakırlarım susuz kaldı Ağlar anam ağlar..."

Düğün günü erkek tarafı düğün alayıyla kızı almaya gelir. Evin önünde davullar çalarak gelen konuklar eğlenir. Süslenmiş olarak gelen gelin arabasından oğlanın annesi ile gelinin evinden “yenge” oturur. Gelin evden çıkarken kızın beline babası veya erkek kardeşi kırmızı bir kurdele takar. Gelin evinden çıkarken kızın arkadaşları veya akrabaları kapıları kapatır, aldıkları bahşiş karşılığında kapıyı açarlar. Başında bayrak bulunan gelin alayı oğlan evine varınca arabadan en son gelin iner. Eve girerken başına pirinç, şeker, para atarak yeni evine bolluk bereket ve şeker gibi tatlı bir yaşam geçirmeleri dilenir. Eve girmeden önce kayınpeder geline hediye olarak takı takar. Gelin eve girince konuklara kızın çeyizinden çorap, yazma vb. eşyalar hediye edilir. Damat evinde akşam yemeğinde geline tatlı yedirerek gelinin tatlı dilli olması dilenir.

Kız tarafı erkek evinden ”tavuk alma“ yapar. Tavuk alma içi gelinin arkadaşları ve akrabaları bir araya toplanarak türküler söyleyip oğlanın evine gelirler, bu arada oğlan evinde tavuk pişirilerek bir tepsiye konur, hazırlanır, yanına bir tepsi baklava konur. Dışarıdakilerden birisi oğlan evine girerek tavuğu ve baklavayı alır. Türkülerle oğlan evine teşekkür edilir, kendi aralarında yaptıkları oyunlarla başka bir yere giden gençler tavuğu ve baklavayı yerler. Gelinle damat yalnız kalmadan önce birlikte yemeleri için damat sofrası hazırlanır, içine çerez, baklava, bir bütün tavuk meyve vb. yiyecekler konarak gelinin odasına bırakılır. Gelin bu tavuğun bacağını ayırırsa evde kendi sözünün geçeceği mesajını vermiş olur. Damadı gelin odasına arkadaşları sırtını yumruklayarak sokarlar. Gelin odasında damat geline yüz görümlüğü takar, gelin duvağını açar. Düğünden bir gün sonra “paça günü” yapılır. Gelin ve damat evin büyüklerinin elini öper, hep birlikte kahvaltı edilir. Gelin kaynanasının aldığı kıyafetlerden giyer, gelinin arkadaşları ve komşular gelir sofralar kurulur, gelin ile kayınvalide oynarlar, oynarken ellerindeki pirinci konuklarına atarlar.

Kaynak: ATAR, Z. (2011, 10 Eylül) Keles halk Kültürü konulu alan araştırması. Bursa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Halk Kültürü Arşivi.


BURSA GELENEKSEL EL SANATLARI

kapak.jpg


Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı





Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı


İZNİK ÇİNİSİ

Binlerce yıllık tarihi, medeniyeti, kültürü ve dört mevsimi yaşayan doğasının, renklerini günümüze taşıyan “İznik Çinisi”, 15. ve 16. yüzyılda, dönemin sanat anlayışı,  kullanılan teknik,  biçim,  desen ve kompozisyon bakımından dünya sanat tarihinde zirve dönemini yaşamıştır.  Yapımında kullanılan yüksek orandaki kuvars ve cam ile diğer çini ve seramikler arasında  farklı bir yeri olan İznik Çinisi, bilge çini ustalarının kültürel birikimi ve bu bilgilerin aktarımı ile elde edilen renkler, desenlerle,  tarihin her döneminde dekoratif ürün olarak mimari eserleri ve evlerimizi güzelleştirmiştir.

Renklerini ve desenlerini İznik doğasından alan İznik çinisinin hamurunda kuvars, cam tozu ve kil kullanılmaktadır. Bu malzemeler fırınlanıp öğütüldükten sonra hamur haline getirilerek karo veya evani olarak şekil verilir, bir hafta kurumaya bırakılır, astarlama yapılarak kurutulur, 930  derecede fırınlanır, bir gün fırının kapağı açılmadan çinilerin soğuması sağlanır. Desenleme için, parşömen kağıdına çizilen motifin üzeri iğneyle delindikten sonra üzerine kömür tozu dökülerek desenin çininin üzerine çıkması sağlanır. Boyama işleminden sonra sırlama işlemi yapılarak, 1000 derecelik fırında pişiriliyor. Çini sanatının en parlak dönemini oluşturan kırmızı sıraltı tekniği karo ve evanilerde, kobalt mavisi tonları, firuze, yeşil, siyah, kahverengi, kabarık mercan kırmızısı kullanılmıştır. Desenlerde çin temani,  hatai, haliç işi, narlı desen, minyatürler, İznik kuşu, gül, karanfil, rumi ve bulutlu kompozisyonlar kalyonlar ve balıksırtı desenler, hayvan figürleri çok çeşitli evani formlarda uygulanmıştır.


KARAGÖZ.png

Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı


KARAGÖZ TASVİR YAPIMI

Geleneksel Türk tiyatrosunun önemli unsurlarından olan gölge oyunu Karagöz, Osmanlıdan günümüze yaşatılan kültür mirasımızdır. Karagöz tasvirleri tabaklanmış deve, inek, keçi, ceylan ve eşek derisi kullanılarak yapılmaktadır. Özel olarak hazırlanmış, temizlenmiş bıçak izi olamayan deriler seçilerek  temizleme bıçakları ile kazınır, su ile ıslatılarak “derinin hamlanması” sağlanır. “Bız” adı verilen alet ile tasviri yapılacak figürlerin kalıpları derinin üzerine çizilir. Çelik makaslarla kesildikten sonra  geleneksel olarak nevregan bıçakları ile tasvirin çizgi yerlerinden oygu yapılır. Oygu derinin üst ve alt kısmına yapılarak temizleme bıçağı ile çıkan çapaklar temizlenir. Nevregan bıçağı ile tasvirin üzerindeki diğer oygular açıldıktan sonra oyguların belirgin olması için mürekkep veya siyah boya ile ince fırça kullanılarak  kontürlenir, hat çekilir. Tasvirin renkli tarafları geleneksel olarak hazırlanan lahur çiviti, çivitotu, indigofere, zerdeçal kökleri gibi doğal ot ve kökler ile sentetik boyalar kullanılarak boyanmaktadır. Boyalar kuruduktan sonra birbuçuk santim çapındaki “düğme” adı verilen yuvarlak parça tasvirin ağırlık merkezi ve oynatım yeri olarak belirlenen yerine  “bız” ile delikleri açılmış olan düğmenin üzerine mumlu iple dikilir. Tasvirin oynatımı sırasında değneğin takılması için düğme zımba ile delinir. Oyunlarda kullanılan figürler dışında “ayna” adı verilen perdede dekor olarak kullanılan göstermelikler de  aynı yöntemle yapılmaktadır.

Karagöz  oyunlarında yer alan; rum, ermeni, frenk, Arnavut, laz, rumalili, Kastamonulu muhacir, pehlivan, çelebi, cazular, tuzsuz deli bekir, tiryaki, zenne, hamamcı, bozacı, bolulu, aşçı, kahveci, ciğerci, çalgıcı, dansöz vb. tiplemelerin tasvirleri yapılmaktadır.




Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

KAŞIKÇILIK

Yemek kaşığı, salata kaşığı, tatlı kaşığı, kepçeler, şeker kaşığı, çorba kaşığı, çeyizlik kaşık, oyun kaşığı  vb. çeşitleri vardır. Kaşıklar yapıldıkları malzemeye göre  isim almaktadır; tahta kaşık, çelik kaşık, gümüş kaşık, porselen kaşık, şimşir kaşık vb. Tahta kaşık yapımında kullanılan ağaç çeşitleri kaşığın kullanım süresini ve kullanım alanını da belirlemektedir. Şimşir, ıhlamur, meşe, gürgen ağaçlarından her boyda ve çeşitte kaşıklar yapılmaktadır. Geleneksel kültür içinde kaşığın üzerine işlenen bezemeler ile duvara asılan kaşığın evi ve evde yaşayanları kötü gözlerden koruyacağına inanılır. Bursa halk danslarında ritm aleti, oyun kaşığı olarak kullanılan “tongurdaklı kaşık”, sap kısmında  bulunan zincire, kaşık yapımı sırasında ek yapılmadan oyularak şekil verilmektedir. Kaşık oyunlarının oynandığı Keles, Orhaneli, Harmancık ve Büyükorhan bölgesinde hemen her evde tongurdaklı kaşık bulunmaktadır. Adını sap kısmında bulunan zincirden alan kaşık, günümüzde dağ ilçelerinde faaliyet yürüten kaşık  ustaları tarafından yapılmaktadır.

Bursa’nın Keles, Büyükorhan, Harmancık, Orhaneli İlçelerinde yaygın olarak kullanılan tongurdaklı kaşıkların küçük boyları  çiçek ve çeşitli desenler ile süslenerek nazara karşı evin bir köşesine asılmaktadır. Bursa geleneksel halk danslarının önemli bir unsuru olan “tongurdaklı kaşık” çeyiz sandıklarında bir sonraki kuşaklara aktarılmak üzere yerini almıştır.


çorapçılık.jpg

Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı


ÇORAPÇILIK

Tarih boyunca insanların giyinme, soğuktan korunma, kendini ifade etme amacıyla giydikleri çoraplar, Bursa’da ekonomik bir faaliyete dönüşerek nesiller boyu sürdürülen bir uğraş olarak karşımıza çıkmaktadır. Malzemesi yün, pamuk veya naylon iplik olan çorapları  örerken “iğ” adı verilen beş küçük  şiş kullanılmaktadır. Çoraplar, ilmek sayılarına göre sınıflandırılmaktadır; 18 ilmek erkek çorabı, 15 veya 16 ilmek kadın çorabı, 12 ilmek çocuk yada bebek çorabı örülüyor. Ayrıca 15 - 16 ilmek ile bileğe kadar örülen çetik adı verilen patikler, genç kızların çeyizi ve günlük kullanım için örülmektedir. Satış amaçlı örülen çoraplarda sadece burun ve topuk kısmında kullanılan zenne deseni ile eğrelti, sardunya, bademiçi, mantar, mısır, elmagöbeği, papatya, küpeli, yonca, menekşe kazayağı, kelebek ile örmesi zor olduğu için kanser adı verilen motifler kullanılmaktadır. Genç yaşlı, çocuk, gelin veya statüye göre renkleri ve motifleri değişen çoraplar, genç kızların çeyizi için  çok renkli ve çok desenli örülmektedir. Aile büyükleri tarafından örülen  çorapların  manevi değeri vardır. Bursa’nın Karacabey İlçesine bağlı Yenikaraağaç köyü kadın ve erkeklerin birlikte çorap örmesi nedeniyle çorapçı köy olarak bilinmektedir.


KÖFÜN KÜLTÜRÜ.jpg

Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı


KÖFÜNCÜLÜK

Köfün; Kestane ağacından yapılan, boyutlarına ve kullanım alanlarına göre şekillenen bir çeşit sepettir. Çilek başta olmak üzere meyve çeşitleri, sebze, karpuz gibi yiyecekleri tarladan eve yada pazara taşımak için kullanılmaktadır. 1958 Bursa Kapalı Çarşı yangınına kadar il merkezinde, Köfüncüler çarşısı olarak bilinen yerde, dükkanları olan Köfün Ustaları, kapalı çarşı yangınından sonra, çalışmalarını çarşı etrafında açtıkları dükkanlarla sürdürmüşlerdir. Günümüz yaşam şartları karşısında üretim, ve tüketimi giderek azalan köfün, hediyelik eşya olarak veya  festival, fuar ve şenliklerde ürünlerin (ipek kozası, sebze, meyve vs.) sergilenmesinde kullanılmaktadır.




SARAÇLIK

Saraçlık; binek ya da çeki hayvanlarının takımlarının yapıma, süsleme ve onarma işi olarak tanımlanmaktadır. Bursa’da saraçlık geçmiş yıllarda geleneksel sanatlar arasında önemli bir yer tutmaktaydı. Ancak teknolojinin gelişmesi, motorlu taşıtların artması ile birlikte koşum hayvanlarına duyulan gereksinim her geçen gün azalmaktadır. Bursa’da saraçlar ürünlerine ilçe ve köylerde alıcı bulmaktadırlar. Bu atölyelerde hamut ve koşum malzemeleri yapılmaktadır. Atın boynuna geçirilen ve koşum takımlarının bağlanarak atın arabayı çekmesini sağlayan parçaya “hamut” denir. Hamut, iki ağaç parçasının birleştirilerek sırayla üzerine simit, fitil, dolma ve kabak gibi bölümlerden oluşur. Hamut yapımında; ağaç, keçi derisi, manda derisi ve keçe gibi doğal  malzemeler kullanılmaktadır. Deri parçalarından  paldum, başlık, gem, çeki kayışı, yan kayışı, yular ve dizgin gibi koşum malzemeleri yapılmaktadır.


KOZA İPEK.jpg
Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

İPEKÇİLİK

Şer’i Mahkeme sicillerinde Bursa’da ipekli dokumacılığın XlV. yy. sonlarından itibaren  gelişmiş olduğunu göstermektedir. 15 ve 17. yy Osmanlı Sarayı himayesinde dokunan Bursa İpekli kumaşları,  Avrupalı aristokrat aileler ve saraylarında kullanılmıştır. Tarihinde Bursa atlasları, ipeklileri ve kadifeleri ile dünyada ün yapmış olan Bursa ipekli dokumaları 1856 yılında Fransa’da ortaya çıkan “karataban” hastalığının 1860 yılında Bursa’da yayımlanması ile ipek üretiminde gerileme olmuştur. Pastör üretimi adı verilen yöntemle tohum üretiminin başlaması ile 1888 yılında, Torkomyan Efendi tarafından Bursa’da Darülharir adlı ilk İpekböcekçiliği okulunda   hastalıksız tohum çalışmaları yapılmıştır.

Bursa kent mimarisine de şekil veren ipek kültürü, koza borsası’nın  kurulduğu ipek kumaşların satıldığı, Kozahan ve İpekhan, günümüzde  ipek kültürünü yaşatan mekanlar olarak ayakta durmaktadır.



Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

HAVLU

Bursa’da havlu XVIII. yy başlarından  itibaren el tezgahlarında   dokunmaya  başlanmıştır. Bursa havlularının dokuma yöntemleri XV.yy’da Osmanlı ve dünya saraylarına dokunan Bursa kadife kumaşlarından alınmıştır. Geleneksel tezgahlarda dokunan jakarlı, işlemeli ucu püsküllü havlular kullanım alanlarına göre çeşitlilik göstermektedir. Hamam havlusu, el havlusu, baş havlusu gibi çeşitleri olduğu gibi, günlük olarak kullanılan ile özel günlerde, düğün ve gelin hamamlarında, hediyelik olarak işlemeli veya sade püsküllü, püskülsüz olarak yapılmaktadır. Bursa’da Kapalı Çarşı ve Hanlar bölgesinde sadece havlu ve hamam malzemelerinin satıldığı havlucular çarşısında geleneksel yöntemlerle dokunan havlular dışında fabrikalarda tasarlanarak dokunan havlular satılmaktadır. 1941 yılında kurulan Havluculuk Kooperatifi ile modern havlu dokuma tesislerinin kurulduğu Bursa, günümüzde dünya havlu üretiminde önemli bir yerde bulunmaktadır.



Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

SEMERCİLİK    

Semer, genel olarak beygir, katır, eşek, at gibi  hayvanlarının sırtına vurulan, ana yapının üzerine ağaç iskelet geçirilerek üretilen, genellikle yük taşımak veya biniş amaçlı kullanılmaktadır. Bursa’da tarım ve hayvancılığın olması nedeniyle geleneksel olarak hem yük hemde binek hayvanlarının kullanımını yaygınlaştırmıştır. Günümüzde semerin kullanım alanlarının daralması semere olan ihtiyacı  azaltsa da, geleneksel olarak semer üretimi yapan ustalar tarafından bu sanat yürütülmektedir. Semer yapımında kullanılan malzemeler ilçelerden ve çevre illerden temin ediliyor. Semerin ahşap kısmında kullanılan gürgen ağacı dağ köylerinden, tabaklanmış keçi derisi Balıkesir’den getiriliyor. Keçi derisini doldurmak için kullanılan sazlar Bursa’nın merkezine yakın göllerinden toplanıyor. Semer yapımına  gürgen ağacından “kasnak” adı verilen yay şeklinde iki parçanın bir araya getirilmesiyle ile başlanıyor. Kasnağın üzerine içi saz ile doldurulmuş keçi derisi monte ediliyor. Keçi derisinin üzeri keçe ile kaplanıyor. Semerin süslenmesi için hazırlanan renkli ponponlar sadece binek olarak kullanılacak semerlere takılıyor, yük taşımada kullanılacak semerler sade ve sadece kullanıma yönelik olarak yapılmaktadır. Semer, kullanım alanları dışında, turistik hediyelik eşya olarak, minyatür boyutlarda tasarlanarak da üretilmektedir.



Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

BIÇAKÇILIK

Bursa el zanaatları arasında geçmişten günümüze kadar özel bir yeri olan bıçakların ünü günümüzde de sürmektedir. Orhangazi’den başlayarak ilk yedi padişahın kılıç, kama, balta, mızrak gibi aletleri Bursa demirci-bıçakçılarının eseridir. Bayezid ile Timur arasındaki savaşa katılan yaklaşık 70 bin Osmanlı askerinin kılıç, kama, hançer gibi silahlarının hepsi Bursa’da yapılmıştır. Daha sonraki dönemlerde de Osmanlı ordusunun silah ihtiyacını karşılayan Bursalı demirci-bıçakçılar, en son Çanakkale ve Kurtuluş savaşlarında askerlerimizin bir kısmının kılıç ve kama ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Cumhuriyetin ilk yıllarında kılıç ve kama gibi silahların kullanım sahalarının azalması üzerine, bıçak yapım tekniğinde yeniliklere gidilmiş; ekmek bıçağı, sofra bıçağı, meyve bıçağı gibi bıçak çeşitleri  üretilmeye başlanmıştır. Geleneksel yöntemlerle el işi ile yapılan bıçakların kullanım alanlarına göre ortalama 150 çeşit  olduğu bilinmektedir. Bıçağı yapan usta, geleneksel olarak kendi adını bıçağın üzerine işlemektedir. Bursalı bıçak ustası Remzi Sarıçetin’in Mustafa Kemal Atatürk’e gönderdiği bıçakları teslim alan Atatürk, 02.10.1922’de; Remzi Usta’ya hitaben; “Remzi Usta! Eser-i sanatınız olan bıçaklarınız Bursalı bir Türk ustasının yadigarı olarak değil, san’ata karşı olan milli kabiliyetinizin bürhanı (delili) gibi saklayacağım. Biz Türkler yüz sene evveline kadar her şeyi kendi çekicimizle, kendi örsümüz üzerinde vücuda getirir ve kendi çarşımızda kendi elimizle satardık. İşte bunun içün büyük bir millettik. Şimdi açılan devir, demir devridir. Sizi bu devirde en büyük ustalarımızın arasında görmek ister ve tebrik ederim” diyerek bir teşekkür mektubu göndermiştir. Bursa bıçağının tanıtılması ve korunması amacıyla Coğrafi işaretli ürün olarak Bursa adına kayıt edilmiştir.



Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

ÇÖMLEKÇİLİK

Çömlekçilik, insanoğlunun ateşi kullanmayı öğrenmesi ile ürettiği en eski  el sanatlarından biridir. Anadolu’da ilk yapılan çömlekler “Neolitik” döneme, yani yaklaşık MÖ. 7000'li yıllara dayanmaktadır. Bursa’da geleneksel olarak üretilen çömlekler daha çok yemek hazırlıklarında kullanılan tencere, testi, saksı ve tepsilerden oluşmaktadır. Killi siyah ve sarı toprak karıştırılarak hazırlanan hamura ayakla çevrilen çarkta şekil verilir, hazırlanan çömlek kuru ve kapalı bir yerde onbeş gün bekletilir, fırınlandıktan sonra kullanım alanına göre sırlanır yada renkli boyalarla boyanarak satışa sunulmaktadır.

Mustafakemalpaşa İlçesinde çömlek ile darbukanın gövdesi hazırlandıktan sonra üzerine derisi yerleştirilerek  çömlek darbuka yapılmaktadır. Müzik aleti olarak kullanılan darbuka dışında,  farklı formda,  ıslık sesi çıkaran düdük,  geleneksel olarak çömlek ustaları tarafından üretilmektedir.



Kerim ÇARIKÇI- Çarık Ustası
Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

ÇARIKÇILIK

Çarık, günlük hayatta  tarlada çalışırken kadınlar ve erkekler tarafından giyilmiş geleneksel ayakkabı çeşitlerindendir. Daha sonraki yıllarda tarımda makinaların kullanılmasıyla birlikte insan gücünün ve karasabanın yerini tarım makinaları almış, bunun yanında köyden kente göç sonucunda insanların şehirlerde yaşaması, ayakkabı sanayinin gelişmesi çarıkçılığı yok olan meslekler arasına sokmuştur.Çarık yapımında ana malzeme olarak, manda derisi kullanılmaktadır. Çeşitli işlemlerden sonra çarık yapımında kullanılan deriden günümüzde nazarlık olarak kullanılan küçük çarıklar da yapılmaktadır. Günlük hayatta  çarık kullanımının azalması ile çarık  halk dansları topluluklarına kostüm  ve turistik eşya olarak yapılmaktadır.

Çarık ustalarının  azalması, bu alanda çırak yetiştirilmemesi bu sanatı kaybolmaya yüz tutan meslekler arasına almıştır.




Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı


KASNAKÇILIK

Kasnakların ebatlarına göre kullanım alanı değişmektedir. Elek kasnağı,  davul kasnağı, her türlü vurmalı saz ve yer sofrasında kullanılmasının yanı sıra, mobilya sektöründe de silindirik ve oval malzeme olarak kullanılmaktadır.

Kasnak yapımında esnekliği sebebiyle  kayın ağacı kullanılmaktadır. Büyük bir kısmı el işi olan kasnakların yapımında gelişen teknolojiyle kesme ve şekil verme işlemlerinde makinalar kullanılmaktadır. Mustafakemalpaşa İlçesinde faaliyet yürüten kasnak atölyelerinde kasnak üretimi yapılmaktadır.



Yere Sermek için dokunmuş hasırlar- Mustafakemalpaşa

Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

HASIRCILIK

Kurumuş bitki saplarından, tezgahlarda örülen genellikle taban döşemesi, bazen duvar ve tavan kaplaması olarak kullanılan örtüler hasır olarak tanımlanmaktadır. Hasır yapımında “aksaz” ve “karakofa” adı verilen iki çeşit saz kullanılmaktadır. Hasır yapımında kullanılan  hasır otları genellikle sulak alanlarda, bataklık bölgelerinde yetişmektedir. Uluabat Gölü kıyılarında yetişen hasır otları yaşken orakla kesilerek kuruması için on gün bekletilir. Kullanım alanlarına göre boyutları değişen hasırlar, tezgahta boydan boya gerilmiş iplikler arasından bir alttan bir üstten geçirilerek örülür. Hasır yapımında kullanılan aksaz ile günümüzde kilim, şejlong, plaj şemsiyesi ve dekoratif amaçlı hasırlar örülmektedir. Sebze ve meyve taşımada kullanılan zembil, damacana ve büyük şişelerin çevresine örülen koruyucu kaplar “aksaz” ile yapılmaktadır. Hasır üretimi Mustafakemalpaşa İlçesinde geleneksel olarak sürdürülmektedir.


YORGAN KÜLTÜRÜ.jpg

Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

YORGANCILIK

Yorgancılığın Pir’inin olarak kabul edilen Hallacı Mansur’dan bu yana yorganın malzemesi değişse de kullanım alanı değişmemiştir. Yorgan yapımında geleneksel olarak yün ve pamuk kullanılmaktadır. Günlük olarak kullanılacak bir yorganda genellikle pamuklu kumaşlar, gelin yorganı, misafir yorganı için ipekli saten kumaşlar kullanılır. Çeyizlik yorganlarda genellikle detaylı motifler seçilir; lale, yaprak güzeli, kırlangıç, hasır örgüsü (Osmanlı), saray lalesi, menekşe, üzüm asması, dallı yonca isimli motifler müşterilerin beğenisine göre belirlenir. Motifin ağırlığına göre bir gün ile bir hafta süresinde yorganlar tamamlanır. Bursa geleneksel kültürü içinde önemli yeri olan yorganlar, özel günlerde, düğünlerde kızların çeyizinde, sünnet düğünlerinde, doğumlarda yatakları süslemeye devam ediyor. Kapalı çarşıda bulunan yorgancılar çarşısı yorgan kültürünün kent mimarisine yansıması olarak günümüzde ayakta durmaktadır.



Sünnet Yatağını Süsleyen İğne Oyalı yazmalar- Şehitler (Hasan Dede) Köyü - İnegöl
Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

İĞNE OYASI

İğne oyaları geleneksel olarak kadın ve erkek kıyafetlerinde, bohça havlu, çarşaf, yazma kenarlarında dekoratif amaçlı kullanılmaktadır. Zarafetin simgesi olan iğne oyaları genellikle  ipek ve pamuk iplik ile Osmanlı döneminde olduğu gibi günümüzde de aynı teknikle yapılmaktadır. İğne oyalarında genellikle geleneksel motifler kullanılmaktadır. Oyanın yapıldığı yere göre değişen motiflerle geçmişte genç kızlar ve gelinler duygularını oyalara aktarmış ve oyalarla konuşmuşlardır. Başta küpe çiçeği olmak üzere, karanfil, zımbalı karanfil, arı çiçeği, çark oyası, çamdalı, zambak, eğrelti, göz oyası, gelin oyası, bahar çiçeği, gelin tacı oyası yapılmaktadır. Bursa’da yaygın olarak yapılan iğne oyaları geleneksel kullanım dışında takı tasarımlarında ve kıyafetlerde de kullanılmaktadır. 


yatık matara yapımı.jpg
Bekir ÖZDEMİR/Yatık/ Matara Ustası/ Dağdibi Köyü- Keles
Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

YATIK/ MATARA YAPIMI

Yatık, Bursa’nın dağ bölgesinde tarlada ve ormanda su taşımada kullanılan günümüz matarası olarak adlandırılabilir. Yatık yapımında genellikle çam ağacı ve yatığın ibrik kısmında kayın ağacı kullanılmaktadır. Her yatıkta büyüklüğüne göre 20 - 25 parça tahtaya sıyırgı, pergel, çene, eşek ve testere ile şekil verilerek iki çemberin arasına su sızmayacak şekilde sıkıştırılır. Yatığın son işlemi olan tekparça gövdesi takılarak verniklenir ve kullanıma hazır hale gelir. Günümüzde Bursa’nın tek yatık ustası Keles İlçesine bağlı Dağdibi köyünde kendi atölyesinde  kendi yaptığı aletlerle yatık yapmaya devam etmektedir.


KÜNDEKARİ SANATI.jpg

Bursa Ulucami Minberi
Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

KÜNDEKARİ SANATI

Dekoratif amaçlı bir doğramacılık tekniği olan kündekari kelimesinin aslı, Farsça kendekârî, heykeltıraşlık, hakkâklık, kalemkârlık gibi plastik sanatlar alanına girmektedir.  1396 - 1399 yılları arasında yapılan Bursa Ulucaminin minberi Devdaklı Abdülaziz oğlu Mehmet Devak tarafından yapılmıştır. Küçük geçme panoları, geometrik örnekleri korkuluk şebekeleri, kitâbe ve tacının yapımında kündekâri tekniği (Birbirine geçme küçük parçalar) kullanılan bu muhteşem minber için Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde “Çiçek resimleriyle yazılarını, cihan ressamları toplansa yapamazlar, örneği yoktur.” der. Bütün  kainatı sembolize eden vekündekari sanatı açısından eşsiz bir değere sahip olan minber 6666 adet sert ceviz ağacından, hiç çivi ve yapıştırma malzemesi kullanılmadan geometrik parçalar birbirine geçirilerek yapılmıştır.Minberde Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve  Pluto  gezegenlerinin  güneş'e uzaklıkları, birbirlerine göre  büyüklük oranları da minbere işlenmiştir. Türk ve İslâm Sanatı’nın önemli bir kolu olan ahşap işçiliği alanında minber, kapı ve pencere kanatları, vaaz kürsüsü, rahle ve sivil mimaride karşımıza çıkan tavan göbekleri dışında  Sultan 2. Murad’ın türbe saçağı özgün örnek olarak görülmektedir. Bursa’da kültür varlıklarının kündekari  restorasyonları ve  yeni camilerin bir çok bölümünde kündekari tekniği kullanılmaktadır. Günümüzde yeni inşa edilen Nilüfer, Odunluk yeni ve eski Camii, Fatih Sultan Mehmet Camii, Kestel Saitabat Köyü Camii, Dikkaldırım Mihraplı Camii, Orhangazi Hacı Yesevi Camii vb. Camilerde kündekari tekniği kullanılmıştır.


SÜPÜRGE KÜLTÜRÜ.jpg
Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

SÜPÜRGECİLİK

Temizlik olmak üzere; tavan, elbise, bağ, bahçe, ahır temizliğinde kullanılmasının dışında, nazar kovucu özelliği ile, gelinlik kızların çeyizlerinde, baklava börek yağlamada, kapı ve duvar süslemede Anadolu coğrafyası dışında da farklı yerlerde, farklı isimlerle  yapılmaktadır. Genellikle kapı arkalarında duran süpürgeler ev, sofa, bahçe, sokak, soba, fırın, elbise süpürmenin dışında baklava ve börek yapımında yağ serpmek için, ulaşılamayan uzak köşelerdeki örümcek ağlarını temizlemek için de kullanılmaktadır. Geleneksel kültür içinde halk hekimliği uygulamalarında süpürge otu, süpürge tohumu ve  süpürge birçok hastalığın iyileştirilmesi,  kötülüklerin uzaklaştırılması amacıyla kullanılmaktadır. Halk edebiyatı içinde halk deyimleri, bilmece, atasözleri ve halk türkülerinde yerini alan süpürge, Bursa’nın Mustafakemalpaşa, Yenişehir, Orhaneli ilçelerinde yaşayan süpürge ustaları tarafından üretilmektedir.  Ev süpürgesi, çalı süpürgesi, gelin süpürgesi, çeyiz süpürgesi, nazar süpürgesi, yağ süpürgesi gibi kullanıldığı alana göre isim alan süpürge, geleneksel kültür ve uygulamalar içinde yaşatılan kültürel bir unsurdur.




İsmail ALKIŞ- Fıçı Ustası- İznik
Fotoğraf: Zedal KONDAKÇI- Bursa İl Kültür Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci- Folklor Araştırmacısı

FIÇICILIK

Fıçı; dayanıklı ağaçlardan elde edilen şeritlerin ağaç veya metal çemberlerle tutturulması yoluyla yapılan, büyük, silindir biçimindeki yuvarlak, karnı şişkin ve altı üstü düz dayanıklı kap olarak tanımlanmaktadır. Su, sirke, şarap, peynir, zeytin zeytinyağı gibi sıvı maddelerin saklanması ve taşınması için kullanılmaktadır. Fıçılar kullanım alanlarına göre 1 litre  ile 6 ton sıvı alacak ebatlarda yapılmaktadır. Yapımında meşe, çam, kestane, ardıç, dut, ladin ağaçları kullanılmaktadır. Fıçı yapımında kullanılacak meşe ağacının kuruması için 4 - 5 yıl bekletilir. Fıçı yapımında kullanılan ağaca şekil vermek için çekiç, el demiri, pangalya, rende, testere, pergel, zımpara gibi malzemeler kullanılır. Fıçının dışında bulunan metal çember, geleneksel olarak ahşap malzeme ile yapılıyordu, günümüzde genel olarak metal çember kullanılmaktadır. Bursa’nın İznik ve İnegöl İlçelerinde geleneksel olarak ahşap fıçı yapan ustalar tarafından fıçı sanatı sürdürülmektedir.


ALEM SANATI

Alem; Minare, kubbe, sancak direği vb. yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapılmış ay yıldız veya lale biçiminde süs, ayçaanlamoına gelmektedir. Ayrıca  işaret, alâmet ve bayrak olarak da kullanılan alem “belgi” olarak ifade edilmektedir. Alem kelimesi, Şemseddin Sami’nin Kamus-ı Türki adlı eserinde, “alamet, nişan, işaret, minare tepesi ve mahçe” olarak tanımlanmaktadır. Türk-İslam sanatında çeşitli yapıların kubbeleri ve minare külahlarının tepeleri ile sancakların üzerlerine yerleştirilen Alemlerin, güç simgesi olarak, nazar ve kötülüklerden koruduğuna inanılmaktadır. Eski Türklerde ve Oğuzlarda kutsallık işareti olarak görülen Alem; at kuyruğu, kurt başı, kartal şeklinde kullanılmıştır. Sonraki dönemlerde, hilal ve ay şeklinde görülmeye başlayan Alemler, daha çok dini, sosyal ve resmi nitelikli yapılarda kullanılmıştır.Yapıların büyüklükleri ve özelliklerine göre şekil alan alemlerin “elma” olarak adlandırılan bölümlerinin sayıları değişmektedir. Bakır, tunç, pirinç gibi madenlerin kullanıldığı alemler genellikle içi boş olarak üretilir. Bursa’da geleneksel olarak alem sanatını yürüten el sanatları ustaları tarafından alem üretimi yapılmaktadır.


TAKUNYACILIK (NALINCILIK)

Takunya veya nalın; arapçada bir çift ayakkabı anlamına gelen “Na’leyn” kelimesinden gelmektedir. (Develioğlu, 1970: 961) Hamamlarda ve camilerde kullanılan nalınların yapımında genellikle suya dayanıklı olarak bilinen kayın ağacı kullanılmaktadır. Kayın ağaçları kullanılmadan önce kuruması için yaklaşık altı ay bekletilmektedir. Nalın, ayağa giyilen yakkabılar gibi kişiye özel ölçü alınarak yapılmaz, ikisi kadın, ikisi erkek ayağı kalıbı olmak üzere, 23, 25, 26, 27 cm’lik dört çeşit nalın kalıbı kullanılmaktadır. Erkek ve kadın takunyalarının  arasında ebatlar dışında model veya desen farkı olmadığı gibi takunyaların sağ ve sol ayak için ayrı bir kalıbı da yoktur. Takunyalara şekil verildilkten sonra üzerine desenler işlenmiş metal kalıp ocakta ısıtılarak takunyanın giyilecek kısmına baskı yapılır. Yakma işlemi ile desenin işlendiği kısıma, takunyanın ayağa tutunması için kalın lastik şeklinde üst bant takılır. Günlük olarak kullanılan takunyalar dışında, genç kızların çeyizlerinde ve gelin hamamlarında giyilen parlak bantların kullanıldığı süslü ve renkli takunyalar da üretilmektedir. Günümüzde İnegöl İlçesinde takunya üretimi yapılmaktadır.


HAZIRLAYAN: Zedal KONDAKÇI - Bursa İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü - Halkbilimci - Folklor Araştırmacısı