• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/groups/2433443823537106/?multi_permalinks=2451325328415622&notif_id=1574335095257990&notif_t=feedback_reaction_generic
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi27
Bugün Toplam81
Toplam Ziyaret101920
Takvim

 

                            

    • EKİN ZAMANI OKUL MÜZELERİ
    • Mimar Sinan İlkokulu

Burdur

 

Örf ve Adetler

Burdur halkı, mevcut örf-adet ve geleneklerde yenilikleri zaman içinde iyice kaynaştırmıştır. Halk köylerde geleneklere bağlı kalmakla birlikte, bu bağlılık iyice azalmıştır. İmece ruhu halen tazeliğini muhafaza etmektedir. Bu da tabiidir. Geleneklere bağlılık daha ziyade hayat seviyesinin yükselmesine tesir etmeyen örflerde ve dini inançlarda görülür. Mesela; köylerde düğünler tamamen gelenekseldir; fakat bunun yanı sıra erkek ve kadın kıyafetleri değişmiştir. Dini inançlarda artık bugün büyüye, muskaya ve üfürüğe yer veren Burdur köylüsü yoktur.

           Tarlasına pekala, kimyevi gübre ve ilaç kullanmasını, öküzün yerine traktörü arzu etmektedir. Dinsel gelenekler hariç şehirlerde ise gelenekler tamamen değişmiştir.

Düğünler

Düğünler hakkındaki adetler aşağıda özetlenmiştir. Evlenmede yaş ortalaması şehirlerde kızlarda 19-22 yaş, erkeklerde  20-25, köylerde kızlarda  15-18, erkeklerde  19-21’dir.  Şehirlerde kızlar ekseriye aile reisinin arzusu, erkekler ise beğendiği kızın aile reisi vasıtasıyla istemek suretiyle evlenirler.

Köylerde ise evlenmeler akrabalık ve miras işlerinin tesiri ile aile reislerinin arzusu ve müsaadesi ile olur. Köylerde kızın veya erkeğin eşini seçme hakkı yok gibidir. Burdur ilinin Ağlasun ilçesinin bazı köylerinde ve diğer kazaların birkaç köyünde başlık tabir edilen oğlan veya aile reisi tarafından kız babasına kızın güzelliğine göre belirli bir meblağ verilir.

Köy düğünlerinde (oku) tabir edilen havlu, mendil, sabun, şeker veya buna benzer düğün sahibinin düğüne davet edilenin durumuna göre düğün sahibi tarafından küçük bir hediye gönderilir. Yazılı bir tezkere veya vazifelendirilen kimseler şifahi sözü ile düğüne davet edilir. Civar köyler veya şehirlerden gelecek davetlilere bu oku muhakkak gider.

Bu arada çok davetli çağrılır. Çağrılan bu davetlilere düğün evinde iki veya üç gece misafir etme imkanı olmadığından bir üste yapılarak gelecek misafirler köyün diğer evlerine yerleştirilir. Bu şekilde karşılıklı bir yardım sistemi çok eskiden olduğu gibi korunmuş ve devam etmektedir.

Düğüne gelen misafirler, köy meydanında veya köyün dışında düğün evine haber gönderirler. Veya havaya silah atarlar. Düğünlerde çalgı; davul ve zurnadır. Haber veren misafirler silah sesi duyulunca davul ve zurna ile karşılanırlar. Önde davetliler, arkada davul zurna misafir edilecekler eve kadar giderler. Düğün sahibi gelerek misafirlere "Hoş geldiniz" der ve damat yaşlıların elini öper. Ayrıca köy gençleri toplanarak düğün için imece halinde atlarla veya arabalarla (eskiden eşeklerle) oduna giderler. Odun alayı köyün dışında davul ve zurna ile karşılanır. Hatta dağda odunu ilk defa kesen havaya bir el silah atarak haber verir. Ona ayrıca bir küçük hediye verilir.

Bu ve buna benzer karşılıklı yardımlaşma Burdur köylerinde her pozisyonda devam etmektedir. Şehirlerde düğüne davet, davetiye ile yapılmaktadır. Matbu olarak basılan davetiyenin altında kız veya erkeğin aile büyüklerinin ismi yazılıdır. Şehirlerde düğünlerin çoğu salonlarda yapılmaktadır. Bu düğün şekli hem ekonomik ve hem de yorucu değildir. Alaturka ve alafranga parçalar çalabilen orkestra toplulukların refakatinde bir gece için yapılan bu düğünlerde misafirlere duruma ve mevsime göre gazoz, dondurma, şeker vb. ikram edilmektedir.

(He Kahvesi) İki taraf arasında aracılar vasıtasıyla veya karşılıklı olarak anlaşmaya varıldıktan sonra erkek tarafının büyükleri, çok yakın akraba ve ahbaplarından bir gurupla bir gün ekseriye akşam, kız evine giderler.

Meramlarını açıkça ifade ederler. "Allah’ın emri, peygamberin kavli üzere sizin kızı benim oğlana istemeye geldik" derler. Bundan sonra kız tarafı "Sizden iyisine mi vereceğiz. Nasip olursa olur" derler.

Ondan sonra Kur'an-ı Kerim'den ayetler okunur. Şekerli kahve içilir, su içilmez ve istenmez. Artık kız sözlüdür. O anda veya başka zaman iki aile anlaşarak karşılıklı yükte hafif, pahada ağır takılar takarlar ve kızla erkeğin parmağına o anda veya anlaştıkları münasip bir günde nişan ismi altında bir toplantı yapılarak yüzük takılır. Artık bu devre nişanlılık devresidir. Bundan sonra düğün hazırlıkları başlar. Bir gün her iki aile şehre giderek eğer şehirde ise pazara çıkarak "yöngeç, urba  görme, keten kesme" isimleri verilen, düğün için, damat ve gelin için ihtiyaç olan malzemeyi alırlar. Yine karşılıklı kararlaştırılan bir günde düğüne başlanır.

Köylerde Düğüne Başlama: Aileler, evinin en yüksek yerine bir sopa asarak bu sopaya kırmızı, mavi, mor veya pembe üç renkte bir yazma asarlar. Düğün başlamıştır. Şehirlerde düğün salonlarında bazen yalnız kadınlar arasında kına gecesi tabir edilen bir gece yapılarak olur. Şehirlerde ve bazı ailelerde eski usul, evlerinde çalgı ve yemekli düğünler de yapılmaktadır. Bu tip düğünlerde davet edilenleri çağırmak için davetiye yerine davetçi çıkar. Ev ev dolaşır. Düğünü haber verir. Münasip görülen bir günde nikah kıyılır, nikahtan hemen sonra düğün başlar.

Köy düğünleri üç gün devam eder. Davul zurna çalınır. Gerdeği haftanın iki gününde olur (perşembe-pazar akşamları). Gerdeğin gününe göre bir gün önce büyük bir ateş yakılır. Bütün köy halkı ortaya toplanır. Buna meşale (maşıla) denir. Maşılalarda çeşitli oyunlar oynanır. Hüner sahibi kimseler tarafından orta oyunları merakla seyredilir. Bu esnada köy kadınları damlarda toplanarak karanlık içinde oyunları seyrederler. Bilhassa (eski kadıların mahkeme tarzları, efelerin köy basması ve kadın oynatması-eski usul asker sevkiyatı-Arap oyunları) en fazla sevilen oyunlardandır.

Ayrıca; aynı gece köy kadınları ve davetliler meşaleden sonra kına gecesi yaparlar. Gelinin eline kına yakarlar. Burada tef ve leğen çalınır. Kına gecesi havaları çok içlidir. Dinleyenleri ağlatır.             

Yakılan kınadan diğer genç kızlarda kullanır. Leğenin veya tefin sesi türkünün usulünü tutar. Bu usule göre kadın veya kızlar mahalli oyunlar oynarlar. Genç kızlar oynarken kızı almak isteyen oğlan evi tarafından bazı eşya takmak adettir. Daha sonra gelin olacak kız arkadaşları tarafından ortaya çıkarılır. Bu geliş türkü ile değil yasla olur. Bütün kızlar gelin olacak kıza sarılarak sevgi ve bağlılıklarını bu şekilde ifade ederler. Eğer kız isteyerek evleniyorsa bu yasta gözyaşı olmaz.

Eğer gönülsüz evleniyorsa, kız hem söyler hem ağlar. Hem ağlarım hem giderim tabiri buradan gelmektedir. Anne ve babasına taşlamalarda bulunur. O gece kızın dikilen elbiselerini diğer kızlar giyerek teşhir ederler. Ertesi günü kız köyün becerikli kadınları tarafından süslenir. Hiç konuşmaksızın yas eder.

Yaslar; Burdur ve çevresinde söylenen "Yaslar" arasında ilk sırayı Burdur'dan Kızılhisar nahiyesine Hacı Mümin Ağa’nın oğlu Ahmet Ağa'ya gelin giden, Damgacıların Adile Hanım söylemiştir. Adile Hanım babası olmadığı için erkek kardeşlerinin yanında huzur bulamamıştır. İlk dörtlüğü şöyledir:

İndim ovanıza hava bulutlu,

 Çıktım kapınıza demir kilitli,

 İbrişim sakallı, kaytan bıyıklı,

 Şimdi bir babanın yeri değil mi?

Sonra sırasıyla; Akören köyünde, Elmacık köyünde, Yaylabeli köyünde söylenen yaslarla, düğün sahiplerinin ad takılarak okşamaları dikkat çekmektedir. Okşamalar bazen dörtlük,  bazen üçlü, ikili ve tek satır halinde söylenebilmektedir. Okşamaların, merhum keseli Fadeni tarafından düzenlediği söylenmektedir.

Gelin Yası: (Köy düğünlerinde gelin giydirilirken söylenir.)

Kına Gecesi:

Burdur’dan aldım yaprak kınayı

 Bezirgandan aldım türlü veleyi

 Yakma yengem yakma tuzsuz kınayı

 Ak ellerim kına istemez.

 Çıkası gözlerim sürme istemez.

Tülbendimi yusun anam, suyunu atmasın

 Menevişli küpemi yad ellere takmasın

 Kızım gelir diye çıkıp yollara bakmasın

 Kızın gelmesi mahşere kaldı

 Her sevileri karnında kaldı.

Babamın ektiği bostan bitti mi

 Kol kol olup etrafına attı mı

 Ben gidince bubam ekmeğin arttı mı

Mehel mi idim yad eller yaban

Mehel ettin atıverdin ellere

 Sular ettin sepiverdin yerlere

Biçerim orağı ederim deste

 Düşerim ellere olurum hasta

El evine gidiyorum gözlerim yasta

 Sizler ağlayın durmayın kızlar

 Hep yüreciğimiz birden sızlar.

Oğlan, arkadaşları tarafından hazırlanır. İkindi namazına müteakip güveyi donatılır. (Donatma; gelen misafirlerin ve köylülerin güveyime taktıkları para ve hediyelerdir.) Düğün alayı mahalli vasıtalar ile kız evine gider. Kızın arkadaşları gelin süsleme parası olarak para aldıktan sonra kapıyı açarlar. Bu kapı açılmadan önce yalnız düğün yengesi içeri girebilir.

Kapı açıldıktan sonra gelinin koluna kız babası ile oğlan babası girip vasıtaya bindirirler. Gelin alayı geldiği değil, başka bir yoldan oğlanın evine gider. Gelin vasıtadan inerken kayınvalide veya kayınpeder bağışta bulunur. Bunlar daha ziyade tarla ve hayvandır. Ailenin ilk mallarıdır,  ilerdeki sürülerin ilk hayvanları olacaktır. Kesilen kurban kanı üzerinden gelin arka arka eve girer. Gelinin, uslu ve mutlu olması için koyun postunun üzerinden atlatılması adeti de vardır. Bazı yerlerde, gelin oğlan evinin önünde arabadan inerken damat kalabalığa para atar. Eve çıkarılan gelinin duvağı damat tarafından açılır ve hediyesi takılır. Bu olaya yüz görümlüğü denir. Gerdek günü damat donatma adeti vardır. Damat o akşam kalabalıkla yatsı namazına gider; damadın ayakkabısını çalarak hediye almak adettir. Ayrıca eve giren damadın arkası, arkadaşları tarafından yumruklanır. Damat eve girerken hoca ve şahit hazırdır. Dini nikah kıyılır ve dua edilir. Gerdeğe girilir. Sabahleyin bayrak indirilir  ve düğün bitmiştir. Kız yengesinin veya düğün yengesinin kız evinden bir hatıra alması adettir. Düğünlerde, köy düğünlerinde gelin genellikle atla getirilir. Şehirlerde taksi ile getirilmektedir.

Düğünden birkaç gün sonra kız evinin tüm yakınları oğlan evine çağrılır. Akrabalar para ve ev eşyası gibi armağanlarını bu sırada verir. Buna yörede "Kız Ardı" denir. Bundan sonra oğlan evi kız evine çağrılır ve çerezle ağırlanır. Hısım-akrabaya "Geline el öptürme" yapılır. Kimi aileler "Gelin Daveti" denen çağrılarını yaparlar.

Burdur'da geleneksel yapı gibi düğünler de değişmiştir. Değişme kentte daha belirgindir.

Sünnet Düğünleri:

Önceleri sünnet düğünleri de özel törenlerle yapılırdı. Sünnet düğünü kentte davetiye bastırılarak, köylerde çağrılarla duyurulur. Kimi köylerde davetiyeli olarak yapılmaya başlanmıştır. Sünnetten birkaç gün önce, kına gecesi yapılır. Çağrılılar eğlenir ve kına yakılır. Çocuk sünnet giysileriyle gezdirilir, el öper kendisine para verilir. Sünnet günü de çocuk ve arkadaşları kentte arabayla, köylerde atlarla gezdirilir. Sünnet, dualar okunarak yapılır. Yatağa yatırılınca armağanlar verilir. Eskiden bu armağanların çoğunu bakır tencereler meydana getirirdi.

Günümüzde ise bu tür düğünler giderek azalmaktadır.

Doğum ve Ölümle İlgili Gelenekler

Burdur'un doğum ve ölüm gelenekleri öbür yörelerdekinden ayrılık göstermez. Yalnız ölüler için hatim duası burada özel bir biçimde yapılır. Ölülerin ruhuna yollanan Kur'an okuma bittikten sonra bir dini törenle yerel hatim duası yapılır.

Burdur ve çevresindeki geleneklerden söz edilirken, satış başları olarak, kütük atma, bayram yemeği, siyret yemeği (bayram yemeği), güreş, yecücü alayı (yağmur duası), ziyafet faaliyetleri sayılabilmektedir.

Sportif ve eğlenceli oyunlar arasındaki değerlendirme de ise, kızgın taş, (kemik) çelik-çomak, millik oyunu, cızzık, galegüdü (Babık), duz, zıngırleç (gıngırlık), tahtarevalli yer almaktadır.

 Ağız ve Deyişler

Dil:

 Konuşma dili, Ege ve Akdeniz bölgelerinin özelliğini göstermekle beraber, Burdur'un kendine özgü bir konuşma üslubu vardır. Günümüzde berrak ve samimi Burdur ağzı ile mahalli sözler aynen devam etmektedir. Bazı kelimeler sonlarındaki fiil takıları kısaltılarak, bazıları da (N) ile (G) harfleri genizde birleştirilip yumuşatılarak konuşulur.

Gali, ini, bıcımık, bidıkım, yalım, mesmursuz, suğumsuz, müzmahal, dığın, naşife, şinanay, öndüğün, geliyon, gelicen, ne ediyong gibi örnekleri ile  yumuşak, tatlı ve ahengli bir konuşma üslubu yaratılmıştır.

Bölgeye bağlı dil özellikleri, kent merkezinde pek korunamamıştır. Kapalı bir toplumsal yapı gösteren köylere rağmen, kentte dil İstanbul ağzına yaklaşmıştır. Burdur ağzının tipik özelliği şimdiki zaman ve gelecek zamanla ilgilidir. En belirgin örneklerden bazıları;

-           Alaca: Burdur bezi

-           Bıcımık: Pek az

-           Bıdırtı: Alçak sesle konuşma

-           Cüsseb: Renkli elbise

-           Danlı danlı: Kinayeli

-           Diyeşli: Kadın

-           Gök Göverti: Sebze, bostan

-           Nahal: Nasıl

-           Nem ben: Nebileyim ben

Diğer yörelerde olduğu gibi Burdur'da da Atasözleri halkın dünya görüşü yanında, tecrübelerini de yansıtmaktadır. Aynı zamanda öteki yörelerde olduğu gibi, halk anlatımını atasözleri ve deyimlerle güçlendirmektedir. Bunların söyleyiş ve anlamca zenginliklerine kırsal kesimde rastlanmaktadır. Burdur ve çevresindeki deyimler, iyilik dilekleri, beddua, yerme, fikir verme, yol gösterme ve uyarı şeklinde özetlenebilir. Bunlardan bazı örnekler:

-           Akıllı düşünceye kadar, deli oğlunu everir (evlendirir).

-           Üzüm olacak asma, kökünden belli olur,

-           Öfke ile kalkan, ziyan ile oturur.

-           Mecliste dilini, sofrada elini sıkı tut.

-           Buğday ekmeğin yoksa, güler yüzünde mi yok.

-           Merkebin canı yandığı zaman, atı kor geçer.

-           Çocuk; çamaşırı taşta, ekmeği saçta bıraktırır.

Tekerlemeler: Burdur konuşma üslubunu en güzel şekliyle karakterize eden tekerlemelerden birkaç örnek:

İlimanı al ırafa goy, ıramazan gelince ilazım olur.

Tıngır elek tıngır saç/elim hamur garnım aç.

Kestel dağı arpalık, eğer saban yürürse

 Her haneye bir tavuk, eğer köylü verirse

 Her haneye bir değmen, eğer suyu gelirse

 Bu gidiş iyi gidiş, eğer sonu gelirse.

Ninniler - Maniler ve Bilmeceler: Burdur ve çevresinde, ninniler, maniler, bahtıvar (baht açma) manileri, ramazan manileri, bilmeceler, önemli bir yere sahiptirler. Baht açma manileri Hıdırellez günlerinde bağ ve bahçelerde toplanan genç kızların oyunudur. Maniler daha önceden küçük kağıt parçalarına yazılarak, ağzı geniş testi sürahi gibi bir kaba konur ve ağzı bir bezle örtülür. Sıra ile mani çekilerek neşeli bir vakit geçirilir. Bunlardan bir örnek:

Bahtıvarın bahtından, Sultan Ahmet Tahtından,

 Sultan insin ben çıkayım,

Güzellerin bahtından,

Ramazan manileri için bir örnekte şöyledir.

Davulumun ucu pekmez,

 Çalarım çalarım ötmez,

 Bizim Davulcu arsızdır,

 Bahşişi almadan gitmez.

Bilmeceler ise değişik ifadeler ve anlamlarla insan zihni için değişik duygular, sualler ortaya koymaktadır. Bunlardan birkaçı ve cevapları:

Takır takır takraban: (Beşik)

İçindedir Akraban: (Çocuk)

 Alaca mezar, dünyayı gezer: (Göz)

İçi dan, dışı deri: (İncir)

 Dalda durur, elde durmaz: (Kuş)

Halk Edebiyatı: Zengin bir tarihi olan Burdur ili halk edebiyatının yöre folkloru içinde önemli bir yeri vardır. Burada mani geleneği oldukça yaygındır.

Altın tabakta reçel,

 Yarim burdan çok geçer,

 Dilim söylemez ama,

 Kalbimden neler geçer.

Örneğinde olduğu gibi maniler çoğunlukla sevda üzerine söylenmiştir.

Şu kapı nasıl kapı,

 Ensesi şubuk kapı,

 Beni yardan ayıran,

 Dilensin kapı kapı.

Depdim ambar açıldı,

 İçine güller saçıldı,

Sekiz cennet kapısı,

 Senin için açıldı.

Sarı Gelin:

Sarı gelin su yolunda,

Altın bilezik kolunda,

 Kurban olam sarı gelin;

 Kavuşalım su yolunda.

Keklik uçtu bağa düştü,

 Güneş doğdu dağa düştü,

Kurban olem sarı gelin,

 Benim aklım sene düştü.

Entarisi beyaz boya,

 Kurban olem sizin soya,

 Sizin soyda güzel çokmuş,

 Sevemedim doya doya.

Potin Bağı:

Potin Bağım ipekten,

Kaydı da düştü topuktan

Ben seni seviyorum,

Gayet candan yürekten.

Odam kireç sıvalı,

 İçi de bülbül yuvalı,

 Böyle güzel görmedim,

 Ben anamdan doğalı.

Lakaplar

Bilindiği gibi, Soyadı Kanunu çıkıncaya kadar eskiden kişiler lakapları ile anılır ve tanınırdı. Yurdumuzun her yerinde olduğu gibi, Burdur ve çevresinde de bazı lakaplar soyadı olarak alınmış olmakla beraber, pek çok kişi yeni soyadları almışlardır. Bunlardan bir kısmı gerek şehirde, gerek köylerde, yine eski lakaplarıyla anılır ve tanınırlar. Eskiden düğün davetiyeleri lakaplara göre düzenlenir ve kişileri çok iyi tanıyanlar tarafından evlere kadar gidilerek dilden söylenirdi. Geleneksel halk kültürünün ilginç bir yönünü yansıtması bakımından tespit edilebilen lakaplardan bazıları şöyle sıralanmaktadır.

Göçmenlerin Osman, ibişlerin Nuri, Gosgosların Mehmet, Uzunların Üsen, Gonyalıların Memedali, Mırrıkların Ali, Kaymakamların Doğan, Yalınayağın Hüseyin, Şeytan Muştuk, Kürük Hamdi, Berberoğulları, Serdaroğulları, Davarcılar, Katırancılar, Moruk Mustafa, Şalgamlar, Omarlar, Sobacılar, Köşeliler, Molla İsmeller, Baykuşlar, Kantarlar, Tekkanat, Kadı Yusuf, Keçe Şükrü, Emzikli Abacıklılar.

Geleneksel Şenlikler, Belirli Gün ve Haftalar (63)

-Geleneksel Şenlikler

Toplantı ve eğlentiler daha çok geleneksel özelliktedir. Bunlar, sinema ve televizyon yaygınlaşınca yavaş yavaş unutulmuştur.

Günümüzde kimi köylerde az da olsa görülmektedirler. En ilginç olanı "Çoban Bayramı" denen "Yünüm Böğedi" şenlikleridir.

Yünüm Böğedi (Yıkama Böğedi): Tefenni'nin Hasanpaşa ve Bayramlar Köylerinde her aile belirli sayıda koyun besler. Bunlar birleştirilip 20-25 sürü meydana getirilip, başlarına bir çoban tutulur. Çobanlar sürüyü 1 Nisan'dan 15 Eylül'e kadar otlatırlar, bayramdan sonra sahiplerine teslim edip paralarını alırlar. Her çoban, sürüsünü en iyi yerde yayma çabasındadır. Bu çabalar bir bakıma eylülde yapılacak şenliğe hazırlıktır.

Hasanpaşa ve Bayramlar köylerinde sürünün başını çeken koyuna "El Koyun" denir. Bunlar özel olarak beslenir. Çobana alışan "El Koyun" onun sesini duyunca, ardından koşmaya başlar.

"El Koyunlar" yünüme üç gün kala renk renk boyanır. Üstlerine kolanlar bağlanır.  Çanlar takılır. Öbür koyunların yalnız sırtları boyanır. Bir yandan da "Yünüm Böğedi" hazırlanır. Böğed "Büğ" kökünden gelen eski bir sözcüktür. Durdurmak, engel olmak, kapanmak, set çekmek anlamlarına gelir. Çağatayca’da, Kırgızca’da, Türkmence’de eski Anadolu metinlerinde, Anadolu ağızlarında ve Rumeli'de "Büğed", "Büvet" biçiminde kullanılır.

"Yünüm Böğedi." için 2-3 adam tutulur. Bunlar değirmen çayının önüne bir set yapar. 2 metre  derinliğinde bir gölcük oluşturur. Bu "Böğed" dir. İki gün önce, "Yünüm Böğedi" olacağı her yana duyurulur, çevrede isteyen sürüleri ile katılabilir.

Bir gün önce renk renk boyanmış koyunlar, tepede toplanır. Çobanlar "El Koyun" larını çağırır, onlar hızla koşunca sürüde arkalarından gelir. Buna "Koyun Döğme" denir

Belirli Gün ve Haftalar

 -Kozlucalılar Derneği Geleneksel  Bayram  Buluşmaları Kültürünü Yaşatma Etkinliği

 -Salda  GölüTürkHalkMüziğiAmatörSesYarışmasıveUçurtmaŞenliği                                                                                                                                                

 - Kargalı Köyü Kültür ve Dayanışma Şenliği

 -  Ambarcık Köyü Yayla Kültür Şenlikler

- Kemer Akpınar Geleneksel Kültür Sanat ve Yörük Şenliği

-Kozağaç Sosyal Yardımlaşma ve  Dayanışma Derneği   Geleneksel  Göce (Tarhana)  Şenliği

 - Niyazi Baba Kültür Şenliği

 - Karamanlı Yayla, Ceviz ve Mermer Şenliği 

- Bucak Belediyesi Kültür ve Sanat Şenliği

-Altınyayla (Dirmil) Altın Sipsi Yağlı Pehlivan Güreşleri, Kültür Mantarı ve Kültür-Sanat Etkinlikleri

Burdur'da El Sanatları

Dokumacılık

Burdur’da dokumacılığın yaklaşık 300 yıllık bir geçmişi olduğu bilinmektedir. Burdur yöresinde mekikli ve kirkitli dokuma örnekleri tespit edilmiştir. Kirkitli dokumaları halı, hala (kilim) ve sumak olduğu özellikle hayvancılıkla geçinen Türkmenler tarafından dokunduğu, mekikli dokumalar olarak İbecik bezi, Dastar ve Burdur Alacasıdır.

Burdur'un en eski el sanatlarından birisidir. Burdur el sanatı 1950 senesine kadar önemli geçim kaynağı idi. Bilhassa “Burdur alacası” ve “Burdur bezi” adı verilen dokuma bezleri tezgâhlarda dokunurdu. Bugün sayılabilecek seviyeye indi. Şu anda Gölhisar ilçesinin İbecik köyünde “dastar” adı altında dokumacılık yapan ve geçimini bundan sağlayan birkaç aile bulunmaktadır. Yörük diyarı Burdur'un yaylalarında kurulan çadırların (kara çadır) keçi kılından dokunması geleneği az da olsa devam etmektedir. Ayrıca dokunan ürünler deve, üçgöllü ve kıvrımlı kilim çeşitleri, kara ve ala çul, torba, heybe ve tuz torbası, çuval ve harar, aba ve çaşır, turluk, yün çorap ve kabalak, ihram ve sofra bezi, çocuk kolanı ve deve kolanı, paldım olarak sıralanabilir.

İlimizde ayrıca Gölhisar ilçesi tarafında, genellikle Söğüt kasabası ve Bölme Pınar köyünde kamıştan hasır dokumacılığı yapılır. Evlerde kilimlerin altına bu dokunan hasırlar serilir. Bölgenin Yörük olması dolayısıyla bilhassa dağ köylerinde keçi fazlaca yetiştirilir. Keçinin kılından hem kara çadır hem de oturmak için çul yapılır.

 

Alaca Dokuma

Burdur Alaca Dokumaları, 1950 yıllarına kadar ilin önemli bir geçim kaynağıydı. Alaca dokumasının canlanması, yeniden geçim kaynağı hâline gelebilmesi için çalışmalar sürdürülmektedir. Masa ve sehpa örtüleri, atkı, şal, sini bezi, göynek, peştamal, el bezi, peçete, peşkir vb. olarak üretilen alaca dokumaları, özgün moda tasarımı olarak piyasada yerini almaktadır. Günümüzde Burdur Belediyesi Halı Sarayı binasında mevcut tezgâhlarda Burdurlu hanımefendiler tarafından alaca dokumaları bütün güzelliği ile dokunmaya devam etmekte, turistlerin giyimine ve evlerine ayrı bir sanatsal estetik katmaktadır.

Halıcılık ve Kilimcilik

Yöre genelinde dokunan halı; atkısı yün, çözgüsü yün olarak dokunan kaba havlıdır. Genellikle gül motifleri yerleştirilen halının örnekleri ve malzemesi tüccarlardan temin edilmektedir. Daha önceki yıllarda atölyelerde çok sayıda kadının çalıştığı halıcılık sektöründe günümüzde yurt genelinde olduğu gibi Burdur’da da gerileme vardır.

Yöre Büğdüz Halıları düğüm sayıları ve Yeşilova ilçesi de kilim motifleri açısından önemli merkezlerdir.

Var olan bir iki dokuma atölyesi ve dokuma yapılan bazı evlerde geçmişte Isparta halısı dokunmaktayken günümüzde ise Milas, Antalya Döşeme altı halılarının dokunmakta olduğu görünmektedir.

İbecik Bezi

İbecik Bezi bayanlar tarafından yapılan, tamamen el emeği göz nuruyla tahta tezgâhlarda dokunan, İbecik köyüne has bir dokuma ürünüdür. Unutulmaya yüz tutan bu dokumalar, Burdur İş Kur İl Müdürlüğü ve Gölhisar Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü işbirliği ile dokuma kursları açılmıştır. Kurslar sonunda çoğu kişiler evlerine tezgâh yaptırarak, hem unutulmaya yüz tutan bir kültürel değerimizi yeniden canlandırmışlar hem de ekonomik anlamda aile bütçelerine katkı sağlamaktadırlar. İbecik Bezi, başörtüsü, masa örtüsü, sehpa örtüsü, şal, perde ve elbise olarak dokunmaktadır.

Çözgü halindeki pamuk ipliğinden dokunan bu bezin üzerine isteğe göre; ipek, pamuk ipliği, bürüncük atkıları ve kener ipliği (yanış) örnek atılır. Hangi motif işlenecekse ona göre desen verilir. Bezin üzerine eğri su örneği (yanışı), fardı yanışı, topak yanış,  zencir yanış, sülük yanış isimleri verilen değişik şekillerde yanış işlenir. Örneğin şala eğri su ve topak yanışları atılır. Halk tarafından başörtüsü olarak kullanılan dastarların çevresine oya yapılır. Masa örtüsü, şal, sehpa örtüsü ve perde olarak kullanılacak olan bezlerin kenarları aynı dastar ipliği ile püsküllenir.

İbecik Bebeği

İbecik köyünde tarihi kültürümüzü yaşatmak amacıyla oyuncak bebekler üzerine üç etek olarak bilinen giysi yapılmaktadır. Üç etek giydirilmiş oyuncak bebekler yerli ve yabancı turistlere satılmaktadır.

Bakırcılık

İnsanoğlunun en çok kullandığı madenlerden biri de bakırdır. Çok yaygın olan dövme bakırcılık bugün tarihe karışmak üzeredir. Evlerimizde numunelik olarak saklanan ve antika muamelesi gören bakır örnekleri köşeleri süslemektedir. İhtiyaç maddesi olmaktan çıkmış süs eşyası hüviyetine bürünmüştür. Arasta'da turistik amaçlı bakır eşyalar üretilmektedir.

Ibrıkçılık (Testicilik)

Ibrıkçılık (Testicilik) kesin olmamakla birlikte Mamak köyünün kuruluşundan itibaren günümüze kadar devam ederek geldiği tahmin edilmektedir. Ayrıca yöremizin önemli antik şehirlerinden olan Sagalassos'un seramik bakımından merkezi diyebileceğimiz yer yine Mamak köyüdür. Sagalassos'ta M.Ö 1. yy. dan M.S. 6. yy. a kadar seramikçiliğin ekonomide önemli bir yerinin olduğu bilinmektedir. Bu sebeple köyün birçok yerinde antik dönemlere ait toprak kaplar (ibrik, testi, çömlek, iki kulplu) ile su künkleri, çatı kiremitleri çıkmaktadır. Görüldüğü üzere hem antik çağlarda hem de daha sonraki Türk iskânı dönemlerinde dahi Mamak Köyü toprak işlemeciliği bakımından önemli bir merkez olmuştur.

21. yüzyıla doğru gelişen teknoloji karşısında tutunamayan Ibrıkçılık, Mamak köyünde unutulmaya yüz tutmuşken, 2001–2002 yılında girişimci Hüseyin Sezer ile genç usta İmdat Kazan tarafından canlandırılmaya çalışılmaktadır.

 

Kabak Kemane Yapımı

Kabak kemane yörede yaygın olarak kullanılan bir halk çalgısıdır. Gövde kısmı su kabağından olup üzerine büyükbaş hayvanın yürek zarı derisi gerilerek yapılan yaylı bir sazdır.

Sipsi ve Kaval Yapımı

Sipsi; Türk halk müziği sazları içerisinde en küçük ve gür bir sese sahip olan Burdur’a özgü  su kamışından yapılan nefesli bir çalgıdır.

Kaval; Dilli ve dilsiz olmak üzere iki çeşittir. Erik, kayısı ve ardıç ağaçlarından yapılan nefesli bir halk çalgısıdır.

Cura

Teke Yöresinin en karakter sazı sipsinin yanında Burdur'a özgü bir İki telli ve üç telli curalar ve özellikle parmak curası adı da verilen curanın ilimizde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Mızrap kullanmadan parmaklar marifetiyle ezgi çalınır. Teke yöresi müzikleri özellikle gurbet havaları cura ve sipsi ile birlikte çalındığı zaman bütünlük sağlar.

Viyolensel ve Keman Yapımı